YDH- İran’ın etkili gazetelerinden Keyhan’ın Başyazarı Hüseyin Şeriatmedari, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 7 İslam ülkesinin katılımıyla Pakistan’da düzenlenen konferansı analiz etti.
Şeriatmedari, sonuç bildirisi yayınlanmayan ve içeriği gizli tutulan konferansla ilgili olarak gazetesine sızdırılan bilgilerden hareketle şu değerlendirmeyi yaptı:
ABD-İsrail Yerine 7’li İslamabat Konferansı
Pakistan, Arabistan, Mısır, Ürdün, Malezya, Endonezya ve Türkiye dışişleri bakanlarının katılımıyla 25 Şubat tarihinde İslamabat’ta düzenlenen bir günlük konferansın başından taşıdığı şüphelilik ve gizemlilik bir yana, bu yedi ülkenin hangi formüle göre seçildiğine veya bir araya geldiğine dair sorulara hala cevap verilebilmiş değil.
Pakistan hükümeti tarafından hazırlanan ve devrimci bir diplomat tarafından Keyhan gazetesine sızdırılan konferansın gündem taslağı belgesi incelendiğinde bu toplantıda İslam dünyasına karşı yeni bir ihanet planının startının verildiği konusunda hiçbir şüphe kalmamaktadır.
Konferansı düzenleyenler kapanış bildirisi konusunda herhangi bir açıklama yapmadılar. Ama sunulan teklif belgesi bu toplantıda hangi konuların, hangi bakış açısıyla gündeme getirildiğini ve nelerin konuşulduğunu ve nelere karar verildiğini açık bir biçimde gözler önüne sermektedir.
Bu belge bir giriş ve altı bölümden oluşmaktadır: A- Filistin, B- Suriye- İsrail, C-Lübnan, D-Irak, E-İran ve F-Daha sonra takip edilecekler. Konferansın sürdürülmesi ve alınacak kararların uygulama aşamalarıyla ilgili bu son bölüm dört maddeden oluşmaktadır.
Belgenin giriş bölümünde konferansın düzenleniş amacı İsrail ile Filistin arasında barışı sağlamak ve Ortadoğu’nun güvenliğini tehlikeye sokan konulara çözüm yolu bulmak olarak açıklanmaktadır.
Söz konusu konferansta sunulan tekliflere ve çözüm yollarına kısa bir bakış bile İslamabat’ta toplanan bu yedi ülke temsilcileri, ileri sürdükleri tekliflerle gerçekte ABD ve İsrail tarafından izlenen hedeflerin bire bir aynısını takip ettiklerini ortaya koymuşlardır. Bu yedi İslam ülkesi temsilcisi yerine ABD ile İsrail Telaviv’de ikili görüşme yapsalardı varacakları sonuç İslamabat toplantısından farklı olmayacaktı. Sebeplerine gelince:
1-Belgenin giriş ve A bölümünde Siyonist Rejim bir ülke olarak resmen kabul edilmekte ve İsrail ve Filistin’in iki ayrı devlet olarak kurulmasından söz edilmektedir. ABD ve İsrail de zaten bütün güçleriyle bu projeyi aynen hayata geçirmek için çırpınıp durmuyorlar mı?
Halbuki Filistin halkı, Filistin topraklarının kendilerine ait olduğu ülküsüne dayanarak bu şeytani plan karşısında durmakta, her gün bu uğurda kan vermekte, evleri ve barklarının başlarına yıkılmasına tahammül etmekte vs.
Filistin halkı eğer ABD ve İsrail’in bu isteğine boyun eğmeyi kabul edecekse birincisi; bunca direnişe, intifadaya, dökülen kana ve sıkıntıya katlanmaya ne gerek vardı?
İkincisi; İsrail’in isteklerini kabul etmek için yedi İslam ülkesi temsilcinin toplanmasına ne ihtiyaç var ki?. Yedi ülke temsilcileri bu zillet dolu teklifleriyle yoksa Hayber kalesini fethettiklerini veya Ebu Kubays dağını bir parmakla havaya kaldırdıklarını mı sanıyorlar?
1- A bölümünün üçüncü şıkkında Filistin ulusal birlik hükümetinin Mahmud Abbas’ın liderliğinde nihai uzlaşmaya varmak için İsrail hükümetiyle görüşmelere başlaması teklif edilmektedir.
İslamabat toplantısına katılan yedi ülke anlaşılan Mahmud Abbas’ın Filistin hükümeti için ABD ve İsrail’in tercihi olduğunu ve Filistin’in yasal hükümetinin halkın oyuyla seçilen HAMAS olduğunu unutuyor gözükmektedir. Bu paragrafta da yedi İslam ülkesi temsilcileri, İsrail’in isteğini aynen takip etmektedirler.
2-A bölümünün dördüncü maddesinde mazlum Filistin halkına karşı düzenlenen büyük komplo ve İsrail’in İslamabat konferansı üzerindeki gölgesi aynı zamanda kendini göstermektedir. Bu maddede 2008 yılı ortalarına kadar iki devletin -İsrail ve Filistin’in- kurulması öngörülmekte ve Filistin ülkesinin Batı Şeria ve Gazze şeridinden ibaret olduğu ve başkentinin Doğu Kudüs olacağı vurgulanmaktadır.
Bunun anlamı şudur: Filistin halkı atalarının yurdundan vazgeçmeli ve Haziran 1967 yılında İsrail tarafından işgal edilen Filistin’in komşularına ait iki parça toprakta devlet kurmaya mecbur edilmelidir. Bir başka ifadeyle bu yedi İslam ülkesi son toplantıda Filistin ülkesini altın tepside İsrail’e sunmaya karar vermiş bulunuyorlar. Pekala mazlum Filistin halkının hangi kesimi bu yedi İslam ülkesinin satılmış temsilcilerine kendi vatanlarını Siyonistlere teslim yetkisini vermiştir?
3-Aynı maddenin devamında 2008 ortalarında Filistin devletinin kurulmasından sonra İsrail devletiyle ilişkilerin normalleştirilmeye başlaması teklif edilmektedir.
Bu maddede Kudüs’ün işgalcisi rejimin, üstünde Filistin ülkesi de peşkeş çekilerek resmen tanınacağı açık seçik bir şekilde vurgulanmaktadır. Hatırlatmak gerekir ki Arabistan’ın şimdiki kralı Abdullah da birkaç yıl önce veliahtlık döneminde aynı içerikte bir plan sunmuş ve bu plan ABD ile İsrail tarafından sevinçle karşılanmıştı.
Kayhan Gazetesi bu plan maddelerini ayrıntılarıyla inceleyerek Kral Abdullah planının Camp David planından daha aşağılayıcı ve zillet dolu olduğunu duyurmuştu.
4- Belgenin B bölümünde İsrail’in Golan Tepelerini Suriye’ye geri vermesi ve buna karşılık Suriye’nin Ortadoğu Barış Planı’na – siz Filistin halkına ihanet ve uzlaşma planı diye okuyun- dönmesi, İsrail’in güvenliğini garanti etmesi, İsrail ve Lübnan ile olan sınırlarında İsrail’in korunması yönünde istikrar sağlaması teklif edilmektedir. Bunun bir anlamı da şudur: Lübnan’da Hizbullah’ı ve Filistin’de İntifada’yı ortadan kaldırmak için İsrail’le yakın işbirliği yapmalıdır.
5- Belgenin C bölümü Lübnan ve D bölümü de Irak konularında bir takım modası geçmiş diplomatik laflarla dolu olmasından ve ABD ile müttefiklerinin görüşlerinin tekrarından ibaret olmasından dolayı üzerinde durmanın anlamı yoktur.
İran’la ilgili E bölümünde Fars Körfezi bölgesindeki gerginlikten kaygı duyulduğu dile getirilerek İran’ın nükleer programı konusunda 5+1 ülkelerinin takip edileceği öngörülmüştür. Yani ABD ve müttefiklerine uyulacağı bu konuda da vurgulanmıştır.
6-İslamabat Konferansı’na katılan ülkeler İran, Filistin, Irak, Lübnan ve Suriye konusunda -kendi zanlarınca- müzakerelerde bulunmuş ve teklifler serdetmişlerdir. Ancak ilginçtir ki bu beş ülke ve temsilcileri bu toplantıya davet edilmemişlerdir. Niçin mi?
Bu sorunun cevabı pek de karmaşık olmasa gerek. Çünkü bu yedi ülke tarafından adı geçen beş ülke meseleleriyle ilgili sunulan tekliflerin hepsi istisnasız olarak bu beş ülke aleyhine ve tam da ABD ve müttefiklerinin çıkarları doğrultusundadır.
7-İslamabat toplantısından iki gün sonra Pakistan’a giden ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney ve İngiltere Dışişleri Bakanı Margaret Backett, Pakistan’ın darbeci Devlet Başkanı General Perviz Müşerref’le yaptıkları görüşmelerde yedili toplantıyla ilgili rapor aldılar.
8-İslamabat toplantısına katılan yedi ülkeden oluşan ekip de bazı açılardan oldukça tuhaf bir yapı oluşturuyor. Çünkü; Birincisi bunlara beş ayrı ülke hakkında karar verme görevini kimin verdiği belli değil. İkincisi bu ülkeler hangi formüle göre bir araya geldiler? Bunlar İran’ın mı, Irak’ın mı, Filistin’in mi yoksa Lübnan ve Suriye’nin mi komşuları oluyor?
Bu formüllerden hiç biri bu yedili ekip hakkında geçerli değil. Üçüncüsü, bu yedi ülkenin İslam Konferansı Örgütü’nün zirve toplantısının gündemini hazırlamak için toplandığı açıklandı; bununla birlikte İKÖ’nün bu konuda üyelerle istişare etmeden ve görüşlerini almadan böyle bir izin vermeye hakkı olmadığı bilinmektedir.
9-Son olarak şunu söyleyebiliriz ki bu yedi ülke temsilcilerinin kendileri de çok iyi bilmekteler ki bu meydanda hiçbir etkinlikleri bulunmuyor ve Ortadoğu’da bataklığa saplanmış ABD ve İsrail’i bu çıkmazdan kurtarmaya yetecek güçten yoksundurlar.
Bu yedi ülkeden Arabistan, Mısır ve Ürdün rejimleri kendi ülkelerinde meşruiyet ve yasallık sorunu karşısında kıvranıp durmakta ve özellikle de İsrail’le devam eden ilişkilerinden dolayı kendi halklarının her geçen gün daha geniş çaplı nefret ve muhalefetiyle yüz yüze bulunmaktalar.
Bu yedi ülke temsilcilerinin İslamabat Konferansı gündemini gizli tutmaları da bu rejimlerin kendi halklarının tepkilerinden duydukları korkudan kaynaklanmaktadır.