YDH - Gazze'de ateşkes ilan edildiği andan itibaren Siyonist rejimin savaşma motivasyonu, hazırlığı ve isteği açıkça görüldü.
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Filistin'deki direniş güçlerinin elindeki İsrailli esirlerin kaderiyle ilgili kısır döngüyü kırmak için sadece ilk aşamayla ilgilendiğini dile getirirken yalan söylemedi.
Siyonist rejimde üzerinde anlaşılamayan konu, Gazze halkından kurtulana kadar savaşı durdurmanın mümkün olup olmadığı üzerindeydi.
El-Ahbar gazetesi, "Yeniden başlatılan savaşın tek amacı, Gazze Şeridi ve halkını kan döngüsüne sokmak ve insanları göçe zorlamak için duvarda bir gedik açmak olacaktır," değerlendirmesini yapıyor.
İsrail'in direniş ekseninin geri kalanıyla savaşı sürdürme motivasyonu giderek artıyor.
Cepheleri tek tek şöyle:
1) Batı Şeria: İşgal güçleri, Batı Şeria'daki tüm Filistin mülteci kamplarını tahliye etmek ve Filistinlileri tehcir etmek gibi ilk hedefe ulaşana kadar operasyonlarına devam ediyor.
Batı Şeria'da da Filistin Yönetimi'nin yapısından geriye kalanı yok etme ve yerel işleri İsrail'in şartlarına göre yönetenleri tutma kararı her gün uygulanıyor. Güvenlik ve askeri teşkilat liderlerinin direnişçileri öldürme ve tutuklama projesine dahil olmasıyla baskı düzeyi arttı.
2) Suriye: İsrail, ister bölgeleri doğrudan işgal ederek ister güvenlik ve ateş gücüyle kontrol ederek yayılmacı operasyonlarını durdurmak için bir gerekçe görmüyor.
Ayrıca, işgalci rejimin sınırları ile Suriye'nin iç bölgeleri arasında bir mezhep devleti kurma projesinde adımlar atıyor. Bu proje, Ürdün'den bazı toprakların alınmasını da içerebilir. İsrail, Şam'daki yöneticinin Beşşar el-Esed mi yoksa Ebu Muhammed el-Colani (şimdiki adıyla Ahmed eş-Şaraa) mi olduğuyla ilgilenmiyor. Onlar için önemli olan, Suriye'nin birleşik olmaması ve herhangi bir gücün kalmaması.
3) Irak: Amerikalılarla işbirliği içinde geniş bir istihbarat çalışması yürütülerek, mümkün olan yerlerde güvenlik saldırıları düzenlenmesi ve hatta gerekirse doğrudan askeri saldırılar yapılması planlanıyor.
Bu çabanın amacı, direniş eksenine dahil olan grupların varlığını sona erdirmek değil, Irak ile Şam arasındaki iletişimi kesmek olarak öne çıkıyor.
İsrail ayrıca Suriye'nin tüm doğu sınırlarında nüfuzunu genişletmekle ilgileniyor. Siyonist rejim, Irak içinde fitneyi yeniden canlandırmak için ABD'nin büyük çabalarına bel bağlıyor.
Bu sadece Irak'ı zayıflatmakla kalmayıp, aynı zamanda İran'dan uzaklaşmaya ve Filistin adında herhangi bir şeyle bağlantıyı kesmeye çağıran genel bir iklim yaratmayı hedefliyor.
4) Yemen: İsrail, ABD'nin ciddi bir ittifak kurması gerektiğini varsayıyor. Bu ittifakın içinde İsrail de yer almalı, Arap Körfez ülkeleri ve bazı Afrika ülkeleri de bulunmalı. Amaç, Ensarullah'ı devirmek, yeteneklerini yok etmek ve Sanaa'daki yönetimden uzaklaştırmak.
Bu operasyon sadece Amerikan saldırılarıyla sınırlı kalmayacak, aynı zamanda İsrail'in zemin hazırlamak için çabaladığı büyük güvenlik operasyonlarına da ihtiyaç duyacak. Aynı zamanda, Birleşik Arap Emirlikleri ile dikkat çekici bir işbirliği içinde ve Suudi Arabistan'ı savaşa tüm gücüyle yeniden dahil olmaya teşvik ederek, Kuzey ve Güney Yemen arasında iç savaşı yeniden alevlendirme çabaları da sürüyor.
5) İran: İsrail, haklı olarak, İran İslam Cumhuriyeti'nin kendisine karşı olan tüm eksenin merkez noktası olduğunu düşünüyor.
ABD'nin bu ülkedeki sivil, askeri veya nükleer tesislere karşı askeri operasyonlar başlatmasına izin vermek istemiyor. Bunun yerine, Washington'ın İran'a baskı yapmak ve ülkeyi içten çökerterek "rejim değişikliği" amaçlı bir askeri ittifak kurmasını istiyor.
İsrail, bu savaşı başlatmak için gerekli tüm hazırlıkları yapmaktan vazgeçmeyecek. ABD yönetimi de İsrail ile işbirliği yapıyor ve İran'a büyük bir darbe vurarak tüm dünyayı "eğitebileceğine" inanıyor.
İsrail ise İran tehdidini ortadan kaldırmayı, özellikle Lübnan ve Filistin'deki direniş ekseninden kurtulmanın temel anahtarı olarak görüyor.
İsrail ateşkes anlaşmasını kabul ettiğinde, sahadaki gelişmeleri hesaba katıyordu. Hizbullah'a eşi görülmemiş darbeler vurduğu doğru, fakat direnişin iki hafta içinde çökeceğini varsayarken şaşkına döndü.
Siyonist rejimin askeri ve güvenlik kurumlarındaki görevliler, meselenin askeri kapasiteye zarar vermekle ilgili olmadığını biliyorlar. Zira İsrail'in Hizbullah'ın tüm kapasitesini yok etme yeteneğine sahip olduğunu iddia etmesi zor.
Mesele, bu kabiliyetleri yönetmekle ilgili. Bu da savaşlarda "ateş yönetimi" olarak biliniyor ve siyasi ve askeri olmak üzere iki kolu var.
Bunun yanı sıra İsrail, geçen ekim ayının son haftasında çöküşün söz konusu olmadığını keşfetti ve farklı siyasi ve saha gerçekleri dayatmayı amaçlayan bir baskı düzeyine geçmeye karar verdi. Ancak işler istenen sonucu vermedi ve İsrail, doğası gereği kendisine uygun sayılabilecek bir anlaşmaya doğru ilerledi, fakat buna mecburdu.
Yine de İsrail, Lübnan dosyasının kapandığını düşünmüyordu. Bilakis, dosyanın eskisinden farklı bir şekilde açıldığına dair inancı arttı.
Bu nedenle, Lübnan üzerindeki iç baskılar arttı. Bu baskılar, ateşkes kararının uygulanma mekanizması ve ardından Lübnan'daki siyasi gelişmeler ve Amerikan vesayetine tabi yeni bir yönetimin kurulması şeklinde kendini gösterdi.
Şu ana kadar yaşananlar, İsrail'e Lübnan'da hâlâ "sorunların" olduğunu, Hizbullah'ın bitmediğini ve kendisini farklı bir şekilde yeniden inşa edebileceğini teyit ediyor.
İşgal güçlerinin bugün yaptığı her şey, yeni bir hedef bagajı oluşturmak ve savaştan sonraki aşamada Hizbullah'ı yöneten yeni aklı bulmaya çalışmak. Bu, savaşın biçimi, doğası, sahası, mekanizmaları ve araçlarından bağımsız olarak, yeniden savaşa dönmenin hazırlığı.
Ancak İsrail'i Lübnan sahasında endişelendiren şey, sadece Hizbullah ile büyük bir kara çatışması ihtimali değil, aynı zamanda direnişin hava ve füze gücüyle düşmana zarar verme yeteneğine sahip olması.
Bu durum, İsrail'i sürekli hava saldırıları ve direniş unsurlarına yönelik suikastlar yoluyla azami baskı uygulamaya itiyor.
Ayrıca, Lübnan'daki yönetimi, Hizbullah'ın İsrail için tehdit oluşturabilecek herhangi bir eylemde bulunmasını engelleyecek bir konuma getirmek için siyasi baskı yapıyor.
Amerikalılar ise Lübnan'ı düşmanla normalleşmeye yol açacak siyasi müzakerelere iterek bunun mümkün olduğuna inanıyor.
Fakat Lübnan'ı Amerikalılardan daha iyi tanıyan ve onunla siyasi ilişkiler kurmak isteyen İsrail, böyle bir şeyin başarılmasının 1982'deki işgalin boyutunu ve kapsamını aşabilecek büyük bir savaş gerektirdiğini biliyor.