YDH - Siyonist rejimin Gazze’ye yönelik geniş çaplı hava saldırıları, ABD’nin tam desteğiyle yeniden başlayan bir sürece işaret ediyor. Hamas’ın esirleri serbest bırakmayı reddetmesi üzerine başlayan bu operasyonlar, diplomatik çabaların çöküşünü ve İsrail’in güç kullanarak teslimiyet dayatma stratejisini yansıtıyor. El-Ahbar yazarı Yahya Dabuk'a göre ABD’nin tehditkâr uyarıları ise bu koordineli planın bir parçası olarak öne çıkıyor.
İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik geniş çaplı hava saldırıları, 7 Ekim 2023’ten bu yana devam eden çatışmanın seyrinde bir dönüm noktası oluşturuyor.
Bu saldırılar, diplomatik çabaların ve müzakere turlarının tamamen çöküşünün doğal bir yansımasından başka bir şey değil.
İsrail tarafının ertelemeleri ve oyalamaları, Hamas'a dayatmalar yapmaya yönelik girişimleri ve İsrailli esirlerin serbest bırakılmasını öngören bir anlaşmayı kabul etmeye zorlama çabaları, karşılıklı garantiler ya da dengeli bir kazanç olmaksızın sonuçsuz kaldı, tüm süreç bir çıkmaza sürüklendi.
Açıkça görülüyor ki, İsrail bu yeni askeri tırmanışını Amerikan yönetimiyle tam bir koordinasyon içinde başlattı.
Dahası, bu adımın ABD’den “izin” alınarak, hatta belki de teşvik edilerek ve desteklenerek atıldığı söylenebilir.
Nitekim saldırılar başlamadan birkaç saat önce Amerikan yönetimi, Hamas’a doğrudan bir tehdit yönelterek, “inatçı” tutumundan vazgeçmediği takdirde “ağır bir bedel” ödeyeceği uyarısında bulundu.
Bu, ABD ile İsrail arasında, Hamas’ı taviz vermeye zorlamak için gücü temel bir baskı aracı olarak kullanma konusunda açık bir stratejik uyumu yansıtıyor.
Bu yeni turun başlaması iki yönde net bir mesaj taşıyor: Birincisi, askeri seçeneklerin hâlâ masada olduğu ve Hamas’ın esirleri dengeli bir karşılık olmadan serbest bırakmayı reddetmesi halinde İsrail’in bu seçenekleri kullanmakta tereddüt etmeyeceği vurgusu. İkincisi ise, Hamas’ın mevcut tutumunu sürdürmesi durumunda daha geniş ve kanlı bir tırmanışın kaçınılmaz olduğu uyarısı.
Bu mesaj, dün şafak vakti saldırılar başladığında Benyamin Netanyahu’nun İsrail Başbakanlığından yaptığı açıklamalarla ve Savunma Bakanı Yisrael Katz’ın, ABD Başkanı Donald Trump’ın üslubuna benzer sert ifadeler kullanarak Filistinlilere “cehennemin kapılarını açma” tehdidinde bulunduğu sözleriyle de pekiştirildi.
Bununla birlikte, savaşa dönüş için ilan edilen gerekçe, yani “Hamas’ın inatçılığı” ve esirleri serbest bırakmayı reddetmesi, gerçeği tam olarak yansıtmıyor.
Asıl nedenler daha derin ve kapsamlı; bu tırmanış, geçtiğimiz ocak ayındaki ateşkes ilanından beri planlanıyordu.
Donald Trump’ın Beyaz Saray’a girişiyle İsrail’in anlaşmayı kabul etmeye zorlandığı andan itibaren, özellikle anlaşmanın birinci aşaması (esirlere karşılık esirler ve insani yardım) olarak adlandırılan süreçte, Tel Aviv ikinci aşamaya yönelik herhangi bir adımı ertelemek için büyük çaba sarf etti.
Oysa ikinci aşama, İsrail’in Gazze’den çekilmesini ve kalıcı bir ateşkesi içerecek maddeler barındırıyordu.
İsrail medyası, o dönemde Netanyahu’nun koalisyon ortaklarına, “Anlaşmanın ikinci aşaması asla gerçekleşmeyecek ve savaşa dönüş kaçınılmaz,” dediğini aktarmıştı.
Hakikaten de İsrail, ikinci aşamaya dair ciddi bir müzakereye girişmedi ve bu konuda arabulucu ABD ile uyum içinde hareket ederek, Hamas’ı elindeki esirlerin büyük bir kısmını serbest bırakmaya zorlamaya odaklandı.
Böylece, Hamas'ın elindeki güç kartını kaybetmesiyle birlikte çatışmaların daha avantajlı koşullarda yeniden başlatılması hedeflendi.
Dolayısıyla, Hamas iki seçenekle karşı karşıya bırakıldı: Ya esir kartından vazgeçip geçici bir ateşkesi kabul edecek ve ardından öldürme ile çatışmalar herhangi bir sınırlama olmaksızın geri dönecek ya da geçici ateşkes olmadan savaş yeniden başlayacak, ancak Hamas esirleri bir baskı unsuru olarak elinde tutacaktı.
Hamas, “kötünün iyisi” olarak gördüğü ikinci seçeneği tercih etti. Zira Hamas, her iki durumda da askeri tırmanışın kaçınılmaz olduğunu, yalnızca zamanlamanın farklılık göstereceğini değerlendirdi.
İsrail ve ardındaki ABD’nin niyeti, Hamas’ı teslimiyete zorladıktan sonra uygun bir anda savaşa geri dönmekti.
Hamas bunu fark ederek teslimiyet anlaşmasını imzalamayı reddetti ve bu da Tel Aviv ile Washington’ın çatışmaları yeniden başlatma kararını hızlandırdı.
Peki, bu yaşananların sonu ne olacak? Kısa vadede İsrail ve ABD, Hamas’ın son saldırılara vereceği tepkiyi ve bu saldırıların kararını nasıl etkileyeceğini bekleyecek, ardından seçenekler yeniden değerlendirilecek.
Eğer Hamas tutumunda ısrarcı olursa, büyük olasılıkla saldırılar yoğunlaştırılacak, katliamların hızı ve kapsamı artırılacak, hatta sivillerin yeniden yerinden edilmesi gibi adımlar devreye sokulacak.
Her halükârda, İsrail’in mevcut saldırıları, siyasi hedeflere ulaşmak için gücü kullanmayı temel alan açık bir stratejiyi yansıtıyor.
Esirlerin serbest bırakılması, önemine rağmen asıl hedef değil; asıl amaç, Hamas’ın teslim olması ve Tel Aviv’den gelen dayatmaları kabul etmesi.
Bu strateji, şimdilik tavanları belirlenmesi zor olan tam bir Amerikan desteğine sahip.
Bu destek, önümüzdeki değişkenlere ve müdahalelere göre değiştirebilir ya da dönüşebilir, fakat temelde koşulsuz bir destek olarak kalmaya devam ediyor.
Çeviri: YDH