Küresel sömürünün karanlık yüzü: ‘Kanlı mineraller’

19 Mart 2025

Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin kritik madenleri için girişilen mücadele ‘Adil Enerji Dönüşümü' saçmalığını gözler önüne seriyor.

Zimbabve'nin Harare kentinde yaşayan Afrikalı serbest gazeteci Cyril Zenda, el-Meyadin için kaleme aldığı “Scramble for DRC Critical Minerals Highlights the Farce That Is ‘Just Transition’” adlı makalesinde, Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin (DKC) maden kaynaklarının nasıl yağmalandığını gözler önüne seriyor. Yazar, kritik öneme sahip madenlerin Amerikan teknoloji devleri ve diğer küresel teknoloji firmaları tarafından yağmalanırken hangi yollara başvurduklarını ve ne tür hak ihlallerinde bulunduklarını ortaya koyuyor.

 

YDH- Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin ABD'ye münhasır maden hakları teklif etmesi, kaynak yağmasını engellemek için umutsuz bir hamledir; ancak devam eden sömürü, çatışma ve insan hakları ihlalleri küresel enerji geçişinin etiğine meydan okumaktadır.

Kısa bir süre önce Demokratik Kongo Cumhuriyeti (DKC) hükümeti ABD'ye kritik madenler üzerinde münhasır haklar teklif etti. Dışarıdan bakıldığında bu basit bir iş teklifi gibi görünüyor. Ama öyle değil. Aslında bu güvenlik karşılığı maden anlaşması, Devlet Başkanı Felix Tshisekedi'nin zor durumdaki ülkesini, ABD ve Avrupa pazarlarında artan talebi karşılamak için yıllardır Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin maden kaynaklarını yağmalayan silahlı gruplardan korumak için gösterdiği son bir çabadır.

Tshisekedi bu teklifi yaptığı için eleştirilirken, analistler her iki durumda da ABD ve diğer küresel teknoloji firmalarının ülkenin madenlerinin yağmalanmasından faydalanmasının engellenemeyeceğini söylüyor. Kinşasa [DKC’nin başkenti], geçtiğimiz birkaç yıl içinde Apple, Dell, Google, Tesla gibi Amerikan teknoloji devlerine ve diğer küresel teknoloji firmalarına, tedarik zincirlerine 'kanlı mineraller' dahil ettikleri için dava açarak madenlerinin yağmalanmasını durdurmaya çalıştı; ancak bu strateji ülkenin maden kaynaklarının yağmalanmasını durduramadı.

Bir kaynak laneti

DKC, akıllı telefonların ve diğer elektronik cihazların üretiminde kritik öneme sahip olan ve genellikle 3T veya 3TG olarak adlandırılan tantal, kalay, tungsten ve altın açısından zengindir. Ayrıca, elektrikli arabalar ve cep telefonları da dahil olmak üzere çok çeşitli cihazlara güç sağlamak için gerekli olan lityum iyon pillerin yapımı için gerekli olan bakır ve kobalt mineralleri açısından da zengindir. İleri teknoloji ürünlerinde kullanılmaları nedeniyle 'dijital mineraller' olarak da bilinen bu mineraller, küresel yeşil dönüşümü desteklemek için gerekli olup jeopolitik kaygıların ön saflarında yer almaktadır.

Bu çabanın bir parçası olarak AB, geçtiğimiz şubat ayında Ruanda ile “kritik hammaddeler için sürdürülebilir ve dirençli değer zincirleri geliştirmek üzere” 900 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladı. İronik bir şekilde Ruanda, kendi madenlerinden elde ettiğinden daha fazla maden ihraç ediyor. Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletler ve uluslararası insan hakları grupları, Ruanda tarafından ihraç edilen madenlerin büyük bir kısmının Doğu Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nden yağmalandığını söylüyor. Tesadüfe bakın ki, AB ile Ruanda arasındaki bu maden tedarik anlaşmasının hemen ardından Doğu Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde çatışmalar yeniden başladı ve bu yıl şubat ayında Ruanda destekli M-23 isyancı grubunun ülkenin bu maden zengini bölgesinde geniş alanların kontrolünü ele geçirmesiyle zirveye ulaştı. Hak grupları bu saldırılarda 8 bin 500'den fazla insanın öldürüldüğünü söylüyor. AB Parlamentosu bile Ruanda M-23 isyancılarını desteklemeyi bırakana kadar maden anlaşmasının askıya alınması yönünde oy kullandı; ancak AB, kendi çıkarlarını Demokratik Kongo Cumhuriyeti vatandaşlarının haklarının ve genel olarak insan haklarının önünde tutarak bunu yapmaya istekli değil.

'Kan mineralleri' iddiaları

Araştırmacılar ve insan hakları grupları, cinsel şiddet, çocuk işçiliği, zorla çalıştırma, silahlı saldırılar ve yaygın yolsuzluğun, küresel teknoloji sektörü için kritik öneme sahip bu madenlerin çıkarıldığı Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki sahalarda yaygın olan ağır insan hakları ihlallerinden bazıları olduğunu söylüyor.

Geçmişte bazı insan hakları grupları Apple ve diğer bazı küresel teknoloji firmalarına -Alphabet Inc. (Google'ın ana şirketi); Dell; Microsoft; ve Tesla- “Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki küçük çocukların kobalt madeni çıkarmak için zalimce ve acımasızca kullanılmasından bilerek faydalanmak ve bunlara yardım ve yataklık etmek” suçlamasıyla dava açmış; ancak bir ABD mahkemesi onları sorumlu tutmayı reddetmiştir.

Geçtiğimiz nisan ayında Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin avukatları Apple'a resmi bir ihtarname göndererek ABD'li teknoloji devini sorunlu geniş Orta Afrika ülkesinden yağmalanan dijital madenlere güvenmekle suçladı. ABD ve Fransa merkezli avukatlar Apple'ı, hammaddelerini Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nden komşu Ruanda üzerinden kaçırılan ve aklanarak küresel tedarik zincirine entegre edildiği iddia edilen kaynakları içeren bir tedarik zincirinden temin etmekle suçladı.

Avukatlar, “Apple her yıl, nüfusu ağır insan hakları ihlalleri nedeniyle harap olan bir bölgeden elde edilen madenlerle üretilen teknolojiyi sattı” diye yazdı. Demokratik Kongo Cumhuriyeti dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olmaya devam ediyor.

Eylem, avukatlar tarafından “Blood Minerals - The Laundering of DRC's 3T Minerals by Rwanda and Private Entities” başlıklı bir raporun yayınlanmasıyla aynı zamana denk geldi: “Dünyanın gözü tamamen kapalı: Ruanda'nın temel 3T mineralleri üretimi sıfıra yakın ve buna rağmen büyük teknoloji şirketleri minerallerinin Ruanda'dan temin edildiğini söylüyor.”

Küresel araştırmacıların, Kongo topraklarından elde edilen çatışma minerallerinin yasadışı ticaretini içeren ayrıntılı bir kara para aklama girişimini destekleyen ve kolaylaştıran çok sayıda planı belgelediğine dikkat çektiler.

“Bu gözlemciler, bu yağmanın failleri ile cep telefonları ve bilgisayarlar gibi en büyük tüketici elektroniği üreticilerinden bazıları ve otomotiv, havacılık ve yenilenebilir enerji sektörlerindeki şirketler arasındaki ilişkilerin bağımlı doğasını ortaya koymuşlardır.”

Madenlerle bağlantılı sonu gelmeyen savaşlar

Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin mineral zengini doğu bölgesi, 1990'lardaki bölgesel Büyük Göller savaşlarından bu yana, 120'den fazla silahlı grubun ulusal kimlik, etnik köken ve kaynaklar için savaştığı, sonu gelmeyen bir şiddet çemberinin merkezi olmuştur.

Demokratik Kongo Cumhuriyeti, BM, bazı Batılı ülkeler ve bazı insan hakları grupları Ruanda'yı bölgenin maden kaynaklarını kontrol etmek amacıyla bu isyancı gruplardan bazılarını (M-23 dahil) desteklemekle suçluyor ve Kigali [Ruanda’nın başkenti] bu suçlamaları şiddetle reddediyor. Ancak 2022 tarihli bir Global Witness raporu, Ruanda tarafından ihraç edilen 3TG madenlerinin %90'ının Demokratik Kongo Cumhuriyeti kaynaklı olduğu sonucuna varmıştır. Çok sayıda insan hakları araştırmacısı ve avukatı, yıllar içinde, dünyanın en büyük teknoloji firmalarının Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nden gelen 'kanlı minerallere' dayandıkları iddialarını doğrulayan kanıtlar içeren dosyalar derledi. Bu mineraller, diğer kötülüklerin yanı sıra yağma, çocuk işçiliği, zorla çalıştırma ve tecavüzü de içeren etik dışı çıkarma uygulamalarıyla lekelenmiştir.

Güney Afrika'daki Pretoria Üniversitesi İnsan Hakları Merkezi Müdür Yardımcısı Lloyd Kuveya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti örneğinde, maden çıkarma sektöründe yaygın olan insan hakları ihlallerinden bazı Batılı ülkelerin sorumlu olduğunu söylüyor.

Kuveya, “Küresel Kuzey'deki bazı ülkeler, sıradan insanların zararına kâr maksimizasyonu için düşük maliyetle kritik madenleri çıkarmak için çatışmaları körüklüyor” dedi. “Çok uluslu şirketler kâr peşinde koşarken insan haklarını ve çevreyi ihlal etmemelidir.”

Adil Enerji Dönüşümüne ne oldu?

ABD ve AB'nin Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve diğer Afrika ülkelerindeki kritik madenler için giriştiği bu mücadele ve bunun sonucunda ortaya çıkan suiistimaller, Küresel Kuzey'deki aynı ülkelerin yıllardır dillerinden düşürmediği “Adil Enerji Dönüşümü” kavramına ilişkin soruları gündeme getirmektedir.

Adil bir enerji geçişi, eşitsizliği azaltacak şekilde fosil yakıtlardan uzaklaşmak, ekonomik, ırksal ve toplumsal cinsiyet adaletine öncelik verirken iklim eyleminin maliyetlerini zengin kirleticilere kaydırmakla ilgilidir.

2015'te Paris Anlaşması'nda yer alan bu kavram, kirletici enerjiden temiz ve yenilenebilir enerjiye geçişin herkes için adil bir şekilde yapılması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu geçişi, mevcut eşitsizlikleri ortadan kaldırmayı, sosyal içermeyi sağlamayı ve farklı eşitlik biçimlerini teşvik etmeyi amaçlayan bir insan hakları merceğiyle çerçeveliyor.

Swedwatch Doğal Kaynaklar Birimi Başkan Vekili Davide Maneschi, adil bir geçişin sadece ekonomiyi karbonsuzlaştırmakla ilgili olmadığını, aynı zamanda herkese modern enerji hizmetlerine erişim sağlamak, insan ve işçi haklarına saygı göstermek ve geçişten etkilenen insanları (eski sektörlerdeki işçiler gibi) geride bırakmamakla ilgili olduğunu söyledi.

“Ayrıca, enerji dönüşümü projeleri insan hakları, işçi hakları ve sağlıklı bir çevre hakkı pahasına gerçekleştirilmemelidir. Bu her şeyden önce bir adalet meselesi olmakla birlikte başarılı enerji dönüşümü projelerinin hayata geçirilmesi için de bir koşuldur.”

Maneschi, mevcut küresel yönetişim modeli yeniden düşünülmeden ve tüketim azaltılıp yeniden dağıtılmadan adil bir enerji dönüşümünün gerçekleşmesinin pek mümkün olmadığını söyledi.

“Küresel yönetişim açısından, ekonomik büyüme ve kar yerine insan hakları, yoksulluğun azaltılması ve sürdürülebilir ekonomik kalkınma modelinin merkeze alınmasına ihtiyaç vardır.”

Tüketim açısından, orta ve yüksek gelirli ülkeler ile hane halklarının, dünyanın kaynakları ve taşıma kapasitesi üzerinde sürdürülemez bir yükten kaçınmak için tüketim seviyelerini azaltmaları gerektiğini, düşük gelirli ülkeler ve hane halklarının ise refaha ulaşmak için tüketimlerini artırmaları gerektiğini söyledi.

 

Çeviri: YDH