Suud-BAE çatışması yeniden alevleniyor

28 Mart 2025

"Bugün Suudi Arabistan ile Türkiye, kendisini büyük bir çıkar kesişmesiyle karşı karşıya buldu ki belki de bu durumun ana sebeplerinden biri BAE'ye duyulan düşmanlık."

YDH - Suudi Arabistan ile BAE arasındaki ilişkiler, Trump'ın dönüşüyle birlikte ABD'ye yönelik rekor yatırım vaatleri ve sosyal medyadaki açık çatışmalarla belirginleşen ciddi bir gerileme yaşıyor. Her iki ülke de Trump yönetiminin desteğini alarak bölgesel nüfuzunu artırma ve rakibini geride bırakma peşindeyken, bu rekabet Yemen ve Sudan gibi bölgelerde vekalet savaşlarına yol açıyor. El-Ahbar gazetesi yazarı Hüseyin el-İbrahim'e göre BAE'nin İsrail ile ileri düzeydeki normalleşmesi Abu Dabi'ye avantaj sağlasa da, Suudi Arabistan'ın temkinli adımları ve ABD'nin bölgedeki istikrarsızlığa dair şüpheleri, bu güç mücadelesinin karmaşıklığını artırıyor.

Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki ilişkiler, daha önce hiç bu denli bir gerileme yaşamamıştı.

İki ülke rejimlerinin destekçileri arasında sosyal medya platformlarında açık bir şekilde süren bu savaş, fitneyi önleme adına kkamuoyu gündeminden çıkarılmaya çalışılsa da bu çabalar başarılı olamadı.

Bu çatışmayı en net şekilde yansıtan olay ise, ABD Başkanı Donald Trump’ı memnun etme yarışına dönüşen adımlardı.

Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Trump ile yaptığı bir tebrik telefonunun ardından, ABD’ye 600 milyar dolar yatırım yapmayı planladığını ve bu miktarın 1 trilyon dolara çıkarılabileceğini açıkladı.

Bunun hemen ardından, BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayid’in kardeşi Tahnun’un Beyaz Saray’da Trump’la görüşmesinden sonra, bin Zayid’in özellikle yapay zekâ alanında olmak üzere ABD’ye 1,4 trilyon dolarlık yatırım yapma kararı aldığı ortaya çıktı.

Bu gelişmenin ardından bazı Suudi muhalifler, Bin Selman’ın teklifini 1,5 trilyon dolara çıkarma planı yaptığını öne sürdü.

Aslında bu devasa yatırımlar bir korkudan kaynaklanıyor; zira Trump'ın müttefikleri de, en az rakipleri kadar şantaj ve tehditlere maruz kalma riski taşıyor.

Ancak bu durumun aynı zamanda, her iki tarafın da kendi rejimini korumak, nüfuzunu genişletmek ve diğer tarafa karşı kullanmak üzere destek sağlama hırsından kaynaklandığı da bir gerçek.

Trump, gerçekten de Amerika'nın politikasında tüm dünyayı kapsayan köklü değişiklikler yapıyor.

Bunların en tehlikelisi ise hiç şüphesiz tarihinde benzeri görülmemiş kritik bir dönüm noktası yaşayan Orta Doğu'da vücut buluyor.

Muhtemelen BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayid ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Amerikan şemsiyesi altında rollerini güçlendirmek için bu tür koşullardan yararlanmaya çalışacak ve bu da aralarındaki rekabetin şiddetini kaçınılmaz olarak artıracaktır.

Bu bağlamda Abu Dabi, geçen hafta Yemen'deki ana vekili, Güney Geçiş Konseyi Başkanı Aydarus ez-Zubeydi aracılığıyla Hadramut vilayetinde Suudi Arabistan'a karşı bir darbe gerçekleştirdi.

Riyad'ın petrol zengini vilayetteki BAE nüfuzunu sınırlama çabalarında kullandığı Hadramut Aşiretler İttifakı Başkanı Amr bin Habriş, Suudi Arabistan'da bulunduğu ve Suudi Savunma Bakanı Halid bin Selman ile görüştüğü esnada düzenlenen toplantıyla görevden alındı.

Fakat yeniden alevlenen çatışma, Yemen'in güneyinin tamamına yayılıyor.

Sanaa hükümetinin Dışişleri Bakanı Cemal Amir de bu duruma işaret ederek, Abu Dabi'nin Sokotra adasını kontrol altına aldığını ve şimdi de Riyad ile çekiştiği Mehra vilayetini ele geçirmeye çalıştığını söyledi.

Diğer taraftan, ordunun başkentin tamamını kontrol altına alması ve ordu komutanı Abdulfettah el-Burhan'ın Hartum'un Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) varlığından "özgürleştirildiğini" olduğunu ilan etmesiyle BAE'nin Sudan'da maruz kaldığı gerilemeyi gizlemesi mümkün olmadı.

Aynı şekilde, aşırılıkçılarla mücadelede ittifak başlığı altında ilk yakınlaştığı Suriye rejiminin düşmesinin getirdiği kaybı da görmezden gelemedi.

Bugün Suudi Arabistan ile Türkiye, kendisini büyük bir çıkar kesişmesiyle karşı karşıya buldu ki belki de bu durumun ana sebeplerinden biri BAE'ye duyulan düşmanlık.

Muhammed bin Selman açısından, eğer bu durum Bin Zayid'i kızdıracaksa, Recep Tayyip Erdoğan ile ittifak kurmakta bir sakınca yok.

Bu esnada Amerika'nın kendisi de Suriye'de mevcut durumu, Suudi Arabistan ve Türkiye'nin rolleri de dahil olmak üzere, arka plandan izliyor.

Fakat Abu Dabi, yeni yönetimin durumunun henüz istikrara kavuşmadığını, Washington'un onunla nasıl başa çıkacağına dair nihai bir yön belirlemediğini ve Beşşar el-Esed sonrası Suriye'nin şeklinin henüz netleşmediğini düşünerek bu kaybı nihai görmüyor.

Burada BAE, biri Mısır, diğeri İsrail, bir diğeri Dürziler, Aleviler ve Kürtler gibi azınlıklar ve Deraa'daki gruplar gibi Suriye yönetimiyle anlaşmazlık içindeki çeşitli gruplarla kurduğu farklı ittifaklar aracılığıyla ve ayrıca Lübnan-Suriye sınırında yeni ortaya çıkan durum üzerinden, Suriye'yi taş üstünde taş bırakmayan bir çatışmanın içine sürüklemese bile, ülkede önemli bir rol üstlenmeye oynayabilir.

Daha geniş resimde ise BAE, gücünü İsrail ile normalleşmeyi işgalciyle ortaklaşma noktasına kadar götürme kararını almasından alıyor; öyle ki son olarak Batı Şeria'daki İsrailli yerleşimcilerin liderlerini ağırladılar.

Oysa Suudi Arabistan hâlâ normalleşme şartlarını müzakere aşamasında ve bu şartlardan biri olan Filistin devletinin kurulmasını İsrail'de kimsenin onaylama eğiliminde olmadığı görülüyor.

Dolayısıyla, Suudi Arabistan'ın resmi normalleşmesi hâlâ ufukta görünmüyor ve bu durum, Krallık'ı Abu Dabi ile "tam rekabetten" alıkoyuyor.

Öyle ki, BAE'nin büyüklüğü, ortak sınır anlaşmazlıkları gibi bir konuda Riyad'ın karşısında durmasına normalde izin vermezdi.

Ancak Krallık, geçen şubat ayında komşu ülkeye bu konudaki iradesini dayatmak yerine, BAE'nin haksız bulduğu 1974 tarihli sınır anlaşmasını ihlal ettiğini düşündüğü için bir yıl içinde ikinci kez Birleşmiş Milletler'e (BM) protesto notası göndermek zorunda kaldı.

Suudi Arabistan'ın gayri resmi normalleşmesi ise –ki Krallık bu kapsamda duyurmadan pek çok şey yapıyor– Amerikalılar nezdindeki itibarını sağlayan unsurlardan biri.

Aksi takdirde Krallık'ın Rusya-Ukrayna savaşını sona erdirme müzakerelerine ev sahipliği yapması mümkün olmazdı.

Fakat yönetimin iki ülkeye gerçek bakışını, ABD'nin Orta Doğu Temsilcisi Steve Witkoff'un sözleri net bir şekilde yansıtıyor.

Witkoff, iki ülkenin milyarlarca dolarlık yatırım taleplerine yanıt verilmesi fikriyle alay ederek şunları söyledi: "Husiler tek bir hipersonik füze ile Körfez'in ve hedeflerinin temellerini sarsma kabiliyetine sahip, peki ya JPMorgan gibi bir banka gelip iki ülkeden birine 200 milyar dolar yatırım yapsa ve sonra bu olay gerçekleşse ne olur?"

Çeviri: YDH