İsrail'de İran’a gizli suikast planı masada

16 Nisan 2025

ABD Başkanı Donald Trump’ın askeri müdahaleye “Hayır” demesinin İsrail için en zorlu senaryo olduğu tartışılıyor; İsrail, Trump’ın İran’la yapacağı zayıf bir nükleer anlaşmanın Tahran’ı durduramayacağından endişeli; kâğıt üzerinde değil, sahada caydırıcılık istiyor.

YDH- Jerusalem Post’a konuşan güvenlik ve düşünce kuruluşu kaynakları, İsrail’in ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’la nükleer meselelerde yeniden müzakereye oturma olasılığına karşı ciddi endişeler taşıdığını aktardı.

Kaygının merkezinde ise, olası bir “zayıf” anlaşmanın Tahran’ın nükleer silaha ulaşma yolunu engelleyemeyeceği düşüncesi yer alıyor.

Kaynaklara göre, böyle bir senaryonun önüne geçmek için İsrail’in teorik olarak değerlendirdiği seçeneklerden biri, 2024 yılında İsrail’e yönelik yaklaşık 400 balistik füze saldırısının emrini verdiği öne sürülen İranlı üst düzey bir askeri yetkiliye yönelik gizli bir Mossad operasyonu.

Söz konusu senaryo, İran’ı yeni bir doğrudan saldırıya provoke etmeyi amaçlayarak, Washington ile yapılan anlaşmanın ardından bile geniş çaplı bir misillemeyi meşrulaştırabilecek bir gerekçe oluşturmayı hedefliyor.

İran Devrim Muhafızları Hava Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Emir Ali Hacızade, 2024 yılında İsrail’e yapılan füze saldırılarında merkezi rol üstlendiğini kamuoyuna açıkça beyan etmişti.

Hacızade’ye yönelik olası bir suikast planı, İsrail ve ABD’li bazı yetkililer tarafından geçtiğimiz Ekim ayında masaya yatırıldı.

Ancak Tel Aviv, saldırıdan vazgeçerek İran’ın hava savunma ve balistik füze üretim altyapılarına yönelik sınırlı operasyonlarla yetinmişti.

Hacızade’nin saldırıları ölümcül sonuçlar doğurmamış olsa da, bu durumun başlıca nedeni ABD, İsrail ve müttefik ülkelerin devreye soktuğu geniş kapsamlı hava savunma sistemleri olarak gösteriliyor.

 

"Trump, zayıf bir anlaşmaya sürüklenmemeli"

Bilim ve Uluslararası Güvenlik Enstitüsü Başkanı David Albright, Trump yönetiminin İran’la yapılacak yeni bir nükleer anlaşmada “maksimum baskı” politikasını sürdürmesinin daha doğru olacağı kanaatinde.

Albright’a göre, “Yıllar sonra ilk kez maksimum baskı işe yarıyor ve daha da artırılabilir. Askeri seçenek de artık gerçekçi bir tehdit haline gelmiş durumda. İran rejimi çöküşle yüz yüze.”

Albright, İran’ın nükleer kabiliyetini durdurmak için sadece diplomatik değil, aynı zamanda hedefe yönelik askeri seçeneklerin de masada olması gerektiğini vurguladı.

Bu doğrultuda, fazla santrifüjlerin imha edilmesi, zenginleştirilmiş uranyumun seyreltmesi, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) ile tam iş birliği ve beyan edilmemiş faaliyetlerin açıklanması gibi adımların, anlaşma öncesi mutlak şartlar olarak dayatılması gerektiğini belirtti.

 

"Trump’ın İran’la yumuşak müzakereye girmemesi gerek"

Eski Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Jacob Nagel de benzer şekilde, Trump’ın İran’la derin bir müzakere sürecine girmeden önce, Tahran’dan nükleer programın kalıcı olarak sonlandırılmasına dair ciddi tavizler alması gerektiği uyarısında bulundu.

Nagel, şu anki eğilimin “daha azı için daha az” şeklinde geçici, güven artırıcı adımlara dayalı bir anlaşma modeline işaret ettiğini belirtti.

Nagel, örneğin %60 oranında zenginleştirilmiş 275 kilogram uranyumun seyreltileceği bir anlaşmanın İran’a sadece birkaç aylık bir kazanım sağlayacağını; ancak bu sürenin, ülkenin nükleer silaha ulaşmasını engellemek için yetersiz kalacağını söyledi.

Ona göre, uranyum zenginleştirme, silahlanma faaliyetleri ve balistik füze programının tamamen ortadan kaldırılması, tek güvenli senaryo.

 

''İran’ın nükleer planına geçici taviz yetmez''

Nagel ayrıca, Fordow ve Natanz gibi bilinen nükleer tesislerin imha edilmesinin İran’ın programını durdurmaya yeterli olmayacağını da kaydetti.

“İran artık yeraltı tesislerinde, eski modellere kıyasla 10 kat daha hızlı çalışan santrifüjlerle çalışıyor. 500 gelişmiş santrifüj, bir silah grubu ve birkaç füze ile bu yolun sonu nükleer silahtır” dedi.

Albright ve Nagel’in ortak görüşü, İran’ın nükleer programına dair yeni bir anlaşmanın, yalnızca zamanlama ve yaptırım kaldırma koşulları üzerine kurulmaması gerektiği.

Aksine, Tahran’ın bu programdan kalıcı olarak vazgeçtiğinin somut göstergeleri alınmalı ve bu süreç, UAEK tarafından doğrulanmalı.

İsrail’in asıl kâbusu ise, bir askeri müdahaleyi gerekli gördüğü anda Trump’ın böyle bir adımı onaylamaması ihtimali.

Nagel, “En zorlu senaryo, harekete geçilmesi gerektiği anda Trump’ın ‘Hayır’ demesi olur” değerlendirmesinde bulundu.

İsrail açısından, İran’ın nükleer programının sona erdirilmediği bir anlaşmanın bölgesel güvenlik için büyük bir tehdit oluşturduğu açık.

Bu nedenle Tel Aviv rejimi, sadece geçici önlemlere değil, kalıcı çözüm yollarına odaklanılması gerektiğini savunuyor.