SAAF-Geçtiğimiz günlerde El-Cezire televizyonu Suudi Arabistan’la İngiltere arasındaki “El-Yemame Pazarlığı” başlıklı bir ilişkiyi ekrana taşıdı. Bazı Arap haber ajansları bu belgeselin yayınlanmaması için üst düzey müdahalelere başvurulduğunu, ancak belgeselin reklâmlarının yapılmasının ardından bir şekilde yayına girdiğini yazdı. Hadisenin ardından Suudi Arabistan finanslı gazetelerde de El-Cezire televizyonunun çeşitli bağlantılarına ilişkin bilgilerin deşifresi operasyonu başladı. Al-Arabiya televizyonu Al-Hayat gazetesinde yayınlayan aşağıdaki makaleyi yayınına taşıdı.
Katar: El-Kaide’nin giriş kapısı
Al-Arabiya televizyonu Amerika tarafından aranan Halid Şeyh’in bir yıl boyunca Katar’ın başkenti Doha’da kaldığını ortaya çıkardı. Tabi ki Halid Şeyh, Katar’ın dünya kupalarını kazanmak için kendisinden yardım alacağı bir futbolcu değildi. Şeyh, Doha’nın kendi vatandaşı yapmak istediği meşhur İsviçreli tenisçi Martina Hingis da değildi. Halid Şeyh, herkesin bildiği gibi 11 Eylül saldırılarının planlayıcılarından olmakla suçlanan ve El-Kaide’nin birçok operasyonunun sorumluluğunu üstlenmiş biriydi. Ancak aranan bu adamın Doha’yla ne gibi bir ilişkisi vardı?
Bu soruya cevap verebilmek için biraz geriye gidip 2002 yılında gerçekleşen bazı olayları hatırlamakta yarar var. 2002 yılında Katar’daki El-Cezire televizyonunun sahibi olan Şeyh Hamd b. Samir, sürpriz bir şekilde Demmam’a gitti. Tabi ki ziyaret daha önceden açıklanmamıştı. Şeyh Hamd, bir Suudi Arabistanlı yetkilinin Çeçenistan’da şehit olan yakınına taziye ziyaretinde bulunmuştu.
Genel olarak Şeyh’in ziyareti rutin bir sorumluluk çerçevesinde gerçekleşti. O zamanlar birçok soru işareti gündemdeydi. Katar, İsrail’le olan ilişilerine, ideolojik ve politik farklılıklarına rağmen çelişkili bir şekilde İslami Cemaat’e yakınlaşmaya çalışıyordu.
5 Nisan 2005 yılında Suudi Arabistan silahlı kuvvetleri El-Ress kentinde görülen çetin çatışmalar sonucu aranan bir grubu ortadan kaldırdı. Arananların arasında 21 numaralı Abdulkerim El-Mecati ve bir oğlu da vardı. Tabi ki burada şaşılacak şey çok tehlikeli addedilen Fas asıllı El-Mecati’nin haklanması değildi. Asıl şaşılacak şey El-Mecati’nin hanımının ve Faslı yetkililerin ortaya çıkardığı El-Mecati ve çocuğunun Katar pasaportu taşımasıydı. El-Mecati Suudi Arabistan’a da bu pasaportla girebilmişti. El-Mecati o sıralar Riyad, Dar’ul Beyda ve Madrid patlamalarından dolayı aranıyor; Washington onu Bin Ladin’in halifesi olarak değerlendiriyordu.
El-Mecati’nin birden fazla pasaportu vardı. Ancak Suudi Arabistan’a girebilmek için bir Arap özellikle de körfez pasaportuna ihtiyacı vardı. Zira bir tek körfez ülkeleri Suudi Arabistan’a giriş izni talep etmeye ihtiyaç duymaksızın girebiliyorlardı. Acaba Amerika tarafından aranan Halid Şeyh nasıl Doha’da bir yıl kalabiliyordu? Birkaç metre ötesinde Amerikan karargahı bulunan Şeyh’in Katar vatandaşlığına geçmesiyle ABD’nin ne gibi bir ilişkisi vardı? İşte bunu gelecek hafta anlatacağız.
Suud El-Reys
El-Hayat gazetesi – Suudi Arabistan Baskısı