ABD ve Suudi Arabistan'ın Lübnan operasyonu

01 Ocak 1970

-Newyorker Dergisi yazarı Seymour M. Hersh, Cheney ve Prens Bender'in yürüttüğü Ortadoğu stratejisi ile ilgili yazısının üçüncü bölümünde ABD ve Suudi Arabistan’ın Lübnan’da ortaklaşa yürüttüğü çalışmaları anlatıyor

YDH-Newyorker Dergisi Yazarı Seymour M. Hersh, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’nin başkanlığında yeniden yapılandırılan Ortadoğu stratejisi ile ilgili yazısının üçüncü bölümünde Amerika ve Suudi Arabistan’ın Lübnan’da ortaklaşa yürüttüğü çalışmaları anlatıyor:

 

Yeniden Yönlendirme - 3

 

Lübnan’daki mücahitler

 

İran’dan sonra ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinin odak noktası Lübnan’dır. Suudi Arabistanlılar burada Amerikan hükümetinin Lübnan’ı destekleme çabalarına çok yakından yardım ediyorlar. Hizbullah lideri Seyyid Hasan Nasrullah öncülüğündeki ısrarlı muhalefete rağmen Başbakan Fuad Sinyora mücadele ederek iktidarda kalmaya çalışıyor. Hizbullah’ın çok yaygın bir alt yapısı var. İki ila üç bin aktif savaşçısı ve binlerce ek üyesi var.

 

Hizbullah 1997 yılından beri Amerika Dışişleri Bakanlığı’nın terör listesinde. Beyrut’ta 1983 yılında deniz piyadelerinin bombalanarak 241 Amerikan askerinin öldürülmesi olayında da suçlandılar. Amerikalıların kaçırılması olaylarında ise Lübnan’daki CIA Başkanı ve BM Barış Gücü’nde hizmet vermekte olan bir albay öldürüldü. (Bu iki olayda da Nasrullah Hizbullah’ın sorumluluğu olduğunu inkâr ediyor) Nasrullah İsrail’in bir devlet olarak var olma hakkı olmadığını söylediği için birçok kimse tarafından azılı bir terörist olarak algılanıyor.

 

Arap dünyasında özellikle de Şiiler Nasrullah’ı geçtiğimiz yaz 33 günlük savaş esnasında İsrail’e kafa tutan bir kahraman olarak görüyor. Sinyora’yı ise Amerika’nın desteğine muhtaç ve İsrail’in Lübnan’ın bombalanmasını durdurmak için Bush’u ikna etmekten aciz, zayıf bir siyasetçi olarak görüyorlar. (Beyrut’taki sokak protestoları sırasında Sinyora’nın savaş sırasında Lübnan’ı ziyaret eden Rice’ı yanaklarından öptüğünü gösteren resim her yerde dolaştırılmıştı)

 

Bush hükümeti geçtiğimiz yaz Sinyora hükümetine 1 milyar dolarlık yardım sözü verdi. Ocak ayında Paris’te yapılan yardım konferansında Suudi Arabistanlılardan 1 milyar dolardan fazla yardım sözü dâhil olmak üzere ABD 8 milyar daha topladı. Amerikan taahhütleri arasında 200 milyon doların üstünde askeri yardımın yanı sıra, iç güvenlik için de 40 milyon dolar var.

 

İstihbarat elemanları ve Amerikan hükümeti danışmanlarının söylediğine göre ABD el altından da Sinyora hükümetine örtülü bir destek sağlıyor.

 

Üst düzey bir istihbarat görevlisi bu konuda şunları söyledi: “Biz Sünnilerin Şii etkisine dayanıklılığını artırma programı yürütmekteyiz ve mümkün olduğu kadar çok para dağıtıyoruz. Ancak sorun şu ki bu para bazen istenmeyen kimselerin ceplerine de doluyor. Bu süreç içerisinde istenmeyen potansiyel sonuçlarla birçok kötü adama ciddi olarak finansman sağlamış oluyoruz. İstediğimiz insanlara makbuz imzalatacak bir durumda değiliz. Bu çok yüksek riskli bir girişim olur.”

 

Konuştuğum Amerikalı, Avrupalı ve Arap yetkililer Sinyora hükümetinin ve müttefiklerinin verilen yardım paralarını Kuzey Lübnan’daki radikal Sünni gruplara, Beka vadisine ve Güney’deki Filistin göçmen kamplarına ulaşmasına izin verdiğini söyledi. Bu gruplar küçük de olsalar Hizbullah’a karşı bir tampon olarak görülüyor; ama aynı zamanda bu kimselerin el-Kaide ile ideolojik bağlantıları da var.

 

Eski bir Suudi Arabistanlı diplomat Nasrullah’ın devleti ele geçirmek istediği suçlamasında bulunuyor ve Lübnan’daki Sünni mücahitlere Lübnan ve Suudi Arabistan’ın sponsorluk yapmasına itiraz ediyor. Ona göre “Selefiler hasta ve nefret dolu; ben de onlarla flört etme fikrine son derece karşıyım. Onlar Şiilerden nefret ediyorlar; ama Amerikalılardan daha fazla nefret ediyorlar. Onlara kurnazlık yaparsan, onlar daha da kurnaz oluyor. İşler daha da kötüleşecek.”

 

İngiliz istihbarat servisi MI-6’da 30 yıllık bir kariyerden sonra Beyrut’taki bir tink tank’ı olan “Çatışma Forumu”nda (Conflicts Forum) uzman olarak görev yapan Alastair Crooke “Lübnan hükümeti bu insanlara yer açıyor. Bu çok tehlikeli.” diyor. Crooke’a göre Sünni bir radikal grup olan Fethu’l- İslam Kuzey Lübnan’da Nehru’l- Bared göçmen kampında Suriye taraftarı ana grubu olan Fethu’l- İntifada’dan koparak oluştu. O zaman üye sayıları iki yüzün altındaydı.

 

Crooke “24 saat içerisinde Lübnan hükümetinin menfaatlerini temsil ettiklerini söyleyen insanlar bunlara silah ve para vermekteydi. Herhalde Hizbullah’a karşı mücadele etmek için” diyor. Grupların en büyüğü olan Esbatu’l- Ensar, Ayn’el Hilve Filistin göçmen kampında bulunuyor. Esbatu’l- Ensar, Sinyora hükümeti içerisindeki iç güvenlik ve milis güçlerinden silah ve malzeme yardımı aldı.

 

ABD merkezli uluslar arası kriz grubu uyarınca 2005 yılında katledilen eski Başbakanın oğlu ve Lübnan parlamentosunun Sünni çoğunluk lideri Saad Hariri, Dinniyeh’den bir İslami militan grubunun dört üyesini serbest bırakmak için 48 bin dolar kefalet ödedi. Bu kişiler Kuzey Lübnan’da bir mini-devlet kurmakla suçlanmış; militanlar Afganistan’daki el-Kaide kamplarında eğitim görmüştü. Bu arada babasının suikastından sonra Saad’a 4 milyar dolardan fazla miras kaldığını da belirtelim.

 

Kriz grubu raporu uyarınca Saad Hariri meclis çoğunlunu kullanarak 22 Dininiyeh İslamcılarının affını ve bir önceki yıl Beyrut’ta İtalyan ve Ukrayna büyükelçiliklerine bombalı saldırı planlarını yapan 7 militanın affını sağlamıştı. (Aynı zamanda 1987 yılında Başbakan Reşid Kerame’ye düzenlenen suikast dahil olmak üzere 4 siyasi cinayetten hüküm giymiş olan Maruni Hıristiyan Milis lideri Semir Caca’nın affını da organize etti.) Hariri tüm bunları açıklarken muhabirlere davranışının insani amaçlı olduğundan söz ediyordu.

 

Sinyora hükümetinin bir üst düzey görevlisi, Lübnan içerisinde operasyonlarda bulunan Sünni mücahitlerin olduğunu kabul etti. “El-Kaide tiplerinin burada varlığının sürmesine izin veren liberal bir tutum içerisindeyiz” diyerek İran ve Suriye’nin Lübnan’ı bir savaş tiyatrosuna dönüştürme endişelerini dile getirdi. Hükümetinin kazançsız bir pozisyonda olduğunu belirten görevli, Hizbullah ile siyasi bir anlaşmaya varılmadığı takdirde Lübnan’ın Hizbullah’ın açıkça Sünni birliklerle çarpıştığı bir iç savaşa sürükleneceğini söyledi. Ancak Hizbullah ayrı bir ordu besleyip İran ve Suriye’yle müttefik olursa Lübnan’ın yine hedef olabileceğini bildirdi. Yani her iki durumda da “biz, hedefiz” dedi.

 

Bush hükümeti, Sinyora hükümetine verdiği desteği demokratik ideallere inançlarının bir simgesi olduğunu ve Lübnan’a dış mihrakların müdahalesinin önlenmesini amaçladığını söylüyor. Geçtiğimiz Aralık ayında Hizbullah Beyrut’ta sokak gösterileri düzenlediği zaman ABD’nin BM büyükelçisi John Bolton, bunun İran ve Suriye tarafından yönlendirilen bir darbe olduğunu savunmuştu.

 

Dış İlişkiler Konseyi eski Başkanı Leslie H. Gelb Amerikan hükümetinin politikalarının demokrasiden çok ulusal güvenlikle ilgili olduğunu belirtiyor. Gelb’e göre Hizbullah Lübnan’da iktidara gelirse son derece büyük bir tehlike ortaya çıkar; Ortadoğu’da ABD’nin gücü azalır ve terör tehdidi yükselir. Bu yüzden Lübnan’daki politik gücün dağılımındaki değişimlere ABD’nin karşı çıkması gerekiyor. Dolayısıyla Şii olmayan tarafların bu değişime direnişine yardım etmemiz gerekiyor. Öyleyse demokrasiden bahsetmek yerine bunu kamuya açıklamamız gerekli.

 

Saban Merkezi’nden Martin Indyk ABD’nin “ılımlı”lara yardım ederek radikallere karşı çıkmalarına izin verecek kadar gücü olmadığını söylüyor. Başkan Bush, bölgenin “ılımlı” ve “radikal”ler arasında bölündüğünü söylüyor; ama bölgesel dostlarımız buranın Sünniler ve Şiiler arasında bölündüğünü belirtiyorlar. Bizim radikal olarak algıladığımız Sünniler ise Sünni müttefiklerimiz tarafından sadece “Sünni” olarak görülüyor.

 

Ocak ayında Sinyora hükümetinin destekçileriyle Hizbullah arasında çıkan sokak çatışması sonrasında Prens Bender Lübnan’daki politik çıkmazı görüşmek ve İranlıların nükleer müzakerecisi Ali Laricani’yle buluşmak üzere Tahran’a uçtu. Bir Ortadoğu büyükelçisine göre Beyaz Saray’ın onayladığı Bender’in misyonu aynı zamanda İran ve Suriye arasında sorunlar yaratmayı hedefliyordu. İki ülke arasında Suriye’nin İsraillilerle yaptığı görüşmeler hakkında gerilim vardı ve Suudi Arabistanlıların amacı bu kopuşu genişletmekti. Ancak bu denemenin başarısız olduğunu bildirdi. Suriye ve İran birbirlerine ihanet etmeyecekti. Bender’in yaklaşımı da başarısız olmaya mahkûmdu.

 

Lübnan’daki Dürzi azınlığın lideri olan ve Sinyora’yı destekleyen Velid Canbolat, Nasrullah’ı Suriye ajanı olarak nitelendirdi ve yabancı gazetecilere Hizbullah’ın İran’ın dini liderlerinin kontrolü altında olduğunu söyledi. Aralık ayında kendisiyle yaptığım bir görüşmede bana Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın seri bir katil olduğunu savundu; Nasrullah’ın Refik Hariri cinayetinde ve Sinyora kabinesinin bir üyesi olan Piyer Cemayel’in geçtiğimiz kasımda öldürülmesinde -Suriyelileri desteklediği için- ahlaki anlamda bir suçlu sayılabileceğini belirtti.

 

Canbolat, Esad’ın düşürülmesi olasılığı için Başkan Yardımcısı Cheney ile görüştüğünü söylüyor. Eğer Washington yönetimi Suriye’deki muhalefetle diyaloga geçerse Müslüman Kardeşler’in, Suriye’yi kontrol altına alabileceğini kaydediyor.

 

1928 yılında Mısır’da radikal Sünni hareketinin bir kolu olarak kurulan Suriye Müslüman Kardeşler Hareketi 10 yıldan fazla bir süre boyunca Hafız Esad’a karşı şiddetli bir muhalefet yürüttü. 1982 yılında Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) Hama şehrini kontrol altına aldı. Esad 1 hafta boyunca şehri bombalayarak 6 ila 20 bin kişiyi öldürdü. İhvan üyeliğinin Suriye’deki cezası idam! İhvan, aynı zamanda ABD ve İsrail’in de sıkı bir düşmanı… Ancak İran ve Lübnan arasındaki temel bağlantının Suriye olduğunu Cheney’e söyledik ve İran’ı zayıflatmak için Suriye’deki muhalefetin etkinleştirilmesi gerektiğini savunduk.

 

Amerikan hükümetinin yeniden yönlendirme stratejisi Müslüman Kardeşler’in yararına oldu. Suriye Ulusal Kurtuluş Cephesi 2005 yılında kaçan eski Suriye Devlet Başkan Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ın liderliğini yaptığı bir muhalefet grupları koalisyonu. Eski bir üst düzey CIA görevlisi bana şunları söyledi: “Amerikalılar bu gruba hem politik hem de mali destek sağladılar. Suudi Arabistanlılar maddi destek konusunda öne geçtiler; ancak Amerika da hala işin içerisinde”

 

Şu anda Paris’te yaşayan Haddam, Beyaz Saray’ın da bilgisiyle Suudi Arabistan’dan para alıyor. (Basında yer alan haberlere göre 2005 yılında cephenin üyelerinden oluşan bir delegasyon Ulusal Güvenlik Konseyi görevlilileriyle bir toplantı düzenledi.) Eski bir Beyaz Saray yetkilisi de Suudi Arabistanlıların “Cephe” üyelerine pasaport temin ettiğini açıkladı.

 

Canbolat bu konunun Beyaz Saray için hassas olduğunu söyledi ve ekledi: “Ben, Cheney’e Arap dünyasında özellikle Mısırlıların ABD’nin Müslüman Kardeşler’e yardım etmelerinden hoşlanmayacağını söyledim. Ancak Suriye’ye karşı çıkmazsak Lübnan’da uzun bir mücadeleyle sürekli Hizbullah’la karşı karşıya olacağız ve bu mücadeleyi kazanamayabiliriz”

 

Çeviri: Murat Erduran – Furkan Torlak