İsrail ile tekfircilik arasında Suriye Dürzileri

06 Mayıs 2025

"İsrail bugün Dürzilerin korkusunu hissediyor ve bunu körüklüyor; tıpkı Colani'ye bağlı grupların devam eden suçları ve tırmanan mezhepçi söylemleriyle körüklediği gibi."

YDH - Gazeteci Firas eş-Şevfi'nin el-Ahbar gazetesinde yayımlanan makalesi, Suriye'deki Dürzi toplumunun Ebu Muhammed el-Colani (şimdiki adıyla Ahmed eş-Şaraa) liderliğindeki yeni rejime yönelik endişelerini ele alıyor. Dürziler, rejimin aşırılıkçı ideolojisinden, şeriat temelinden ve cihatçı gruplarla olan bağlarından korkuyor. Makale, İsrail'in durumu kendi jeopolitik çıkarları için kullandığını, Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) rejiminin İsrail'e tavizler verdiğini ancak İsrail'in Şaraa'yı meşru görmediğini ve Suriye'yi bölme niyetinde olabileceğini ifade ediyor. Dürzilerin tekfirci gruplar ile İsrail'in sözde koruması arasında sıkıştığı ve Suriye'nin bölünmesini engelleyecek ulusal bir çözümün ufukta görünmediği belirtiliyor.

Dürzilerin yeni rejime bakışı, onun da önceki gibi otokratik olduğu yönünde. Fakat bu yeni rejim, aşırılıkçı dini ideolojik fikirler taşıyor, yönetimini şeriat üzerine kuruyor ve askeri tabanını cihatçı eğilimli gruplar oluşturuyor.

Temel toplumsal tabanını ise Suriyeliler arasında yeni ortaya çıkan, Suriyelilerin çoğunluğu arasında yaygın olan genel ılımlı dindarlığın aksine, İbn Teymiyye ve Muhammed bin Abdülvehhab'ın fikirlerini benimseyen aşırılıkçı bir kesim teşkil ediyor.

Leys el-Bel'us ve Süleyman Abdülbaki hariç, yeni yönetimin yetkilileriyle temas hâlinde olan Dürzi din adamları, siyasetçiler ve medya mensupları bile, Suriye'nin geleceği ve devletin şekli konusunda onlarla ortak bir vizyona ulaşmakta zorlanıyor.

Bu kişiler, Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani'nin Birleşmiş Milletler (BM) kürsüsünden Suriyelileri azınlıklar ve çoğunluklar olarak ayırmaktan çekinmediği yeni rejimden endişe duyuyor.

Bu endişelerin temelinde; yabancı emirlerin ve Türkiye'ye bağlı kişilerin yönettiği, dini ideolojiyle şekillendirilmiş bir ordu, ideolojik bir polis gücü, Heyet Tahrir eş-Şam'ın (HTŞ) kontrolündeki bir Fetva Meclisi ve Dürziler ile diğer Suriyelileri ya "ehl-i zimme" ya da öldürülmesi veya hidayete erdirilmesi gereken kâfirler, ya da en iyi ihtimalle Dürziler gibi İslam anlayışlarının "düzeltilmesi" gereken kişiler olarak gören fıkıhçılar ve şeyhler bulunuyor.

Suriye sahilindeki katliamlar, (sahilden Humus, Hama ve Şam civarına kadar Alevi çoğunluklu köylerde devam eden) katliam, kundaklama ve esir alma eylemleri, ardından Ceramana, Sahnaya ve Eşrefiye Sahnaya'daki olaylar, Dürzilerin korkularını doğruladı.

Bu durum, on yıllardır Şam'ın düşmesini ve Suriye'nin bölünmesini bekleyen, olayları yakından takip edip etkileyen İsraillilerin müdahalesine kapıyı ardına kadar açtı.

Tabuların yıkılışı

Durumu daha da kötüleştiren şey, Şaraa'nın siyasi eylemlerde Suriye'nin geleneksel tabularını yıkması oldu.

İsrail'e düşmanlık, Filistinlilere ve genel olarak direniş hareketlerine destek, Golan'dan taviz vermeme ve Suriye'nin bölünmesini engelleme gibi konularda geri adımlar atıldı.

Şaraa, grubu ne zaman kana bulansa, dış güçleri yatıştırmak için ciddi siyasi tavizler vermeye koştu.

Sahil katliamlarının arifesinde olduğu gibi, Amerikalılar ondan Kürtlerle, güçlü Şam merkeziyetçiliğinden uzak, fiili bir özerklik tesis eden bir anlaşma kopardılar ki bu, önceki rejimden elde edemedikleri siyasi bir zaferdi.

Benzer şekilde, Süveyda'daki kanlı olaylar ve İsrail'in doğrudan askeri müdahalesinin ardından varılan uzlaşmada da Şaraa, Süveyda için yalnızca kendi halkından oluşan özerk bir askeri ve güvenlik yönetimini kabul etmek zorunda kaldı ki bu da önceki rejimin reddettiği bir durumdu.

Şaraa rejimi, Suriye'nin kendisi için bir tehdit oluşturmayacağına ve yeni rejimin "uygun zamanda" ilişkileri normalleştirmeye hazır olduğuna dair İsrail'e doğrudan ve dolaylı açık mesajlar göndermeyi sürdürürken, Golan'ın geri alınması hakkında tek kelime etmiyor ve Filistinli grupların temsilcilerini tutukluyor.

Bu esnada İsrail, Suriye için en büyük stratejik kayıp olan Hermon Dağı'nın (Cebel eş-Şeyh) tamamını kontrol altına aldıktan sonra güneyde ilerlemeye devam ediyor.

Belki de Şaraa, sadece Başkan Donald Trump'ı bir "barış adamı" olarak övmekle veya Şam'ın kapılarını Suriyeli ve Suriyeli olmayan Yahudilere açmakla ya da Şeybani'nin New York'ta Filistin topraklarında yerleşimi destekleyen Siyonist bir hahamla görüşmesiyle İsrail'in kendisine koşacağını sandı.

Ancak Amerikalıların bölgeyi yeniden şekillendirmek için ellerini serbest bıraktığı İsrail, Şaraa'yı meşru bir cumhurbaşkanı olarak görmüyor ve elindeki siyasi gerekçelerin çoğuna sahipken Suriye'yi bölme fırsatını kaçırmaya niyetli görünmüyor.

Ayrıca, geçici cumhurbaşkanını, anlaşmalar yapmaktan çekinmediği Suudi kralları veya Emirlik emirleri gibi gördüğü şekilde, Şam diyarından bir Sünni lider olarak da görmüyor.

İsrail bugün Dürzilere "özel muamele" yapıyor ve onları savunduğunu iddia ediyorsa, bu Hz. Şuayb ile Hz. Davud arasında icat edilen akrabalık veya onların cesur savaşçılar olmasından değil, Dürzilerin İsrail'in jeopolitik oyununda kontrol altına almayı hedeflediği Hermon Dağı, Lübnan, Golan ve Havran'da yaşıyor olmalarındandır.

Ayrıca İsrail, dağlara tırmanan ve derinlerde yatan korkusu hâlâ siyasi eylemlerine yön veren çoğunluklar ve azınlıklar oyununu çok iyi biliyor. İsrail bugün Dürzileri koruduğunu iddia ediyor; tıpkı Suriye ve Lübnan'daki akrabaları için el-Celil ve Karmel'deki Filistinli sakinleri koruduğunu iddia ettiği gibi, Cebel Amil ve Hermon'u kontrol etmek için Güney Lübnan'daki bazı Dürzileri ve Şiileri desteklediği gibi veya stratejik Lübnan'ın Batı Dağları'nı kontrol etmek için Marunileri desteklediği gibi.

Nereye?

İsrail bugün Dürzilerin korkusunu hissediyor ve bunu körüklüyor; tıpkı Şaraa'ya bağlı grupların devam eden suçları ve tırmanan mezhepçi söylemleriyle körüklediği gibi.

Aynı zamanda, Suriye'yi içine düştüğü durumdan kurtaracak bölgesel ve uluslararası bir rolün eksikliğini ve büyük güçlerin Suriye'nin kaderi konusundaki endişesini de hissediyor. Nitekim Dürzileri savunma bahanesiyle başlattığı hava saldırısı, BM Güvenlik Konseyi toplantısının ardından geldi.

İsrail, Amerika, Rusya, Çin ve Fransa'nın Şaraa rejimine yönelik öfke sinyallerini, Arapların dizginleri ele alma konusunda ciddi bir ilgisizliğini ve Türkiye'nin Kuzey Suriye'ye odaklanmasını yakaladı.

Bu, düşmanın saldırılarını, Şaraa grubunu dizginlemek için İsrail'e üstü kapalı bir görev veren büyük güçlerin örtülü onayı altına soktu.

Bugün Suriyeli Dürziler arasında bir bölünmüşlük ve gelecek kaygısı var. Kaderleri, tekfirci gruplar ile yeni rejime uyum sağlama zorluğu bir yanda, karşı çıkmayan hatta talep eden sesler bulmaya başlayan İsrail'in sözde koruması diğer yanda olmak üzere belirsiz bir şekilde askıda kalmış durumda.

Çoğunluk ise henüz mevcut görünmeyen üçüncü, akılcı ve ulusal bir seçenek arıyor. Daha genel bir ifadeyle, Suriye halkının ve Suriye'nin geleceği ele alınmadan Süveyda'nın ve Suriyeli Dürzilerin kaderi tartışılamaz.

Zira yeni rejim aşırılıkçılık ve öldürme eylemlerinde ne kadar ileri giderse, İsrail de bu suçlarda ve dökülen kanda, bölünmeyi pekiştirmek için Suriyeli grupları tek tek kendi yanına çekme, yeni toprakları işgal etmeyi kolay görme ve Filistinlileri öldürüp topraklarını gasp etmeyi meşrulaştırma konusunda bir teşvik bulacaktır.

Mevcut koşullarda Suriye'nin bölünmesini durdurabilecek tek şey ise tüm Suriyelilerin tanıyacağı, istikrarı sağlayacak, terörle mücadele edecek ve İsrail'in yayılmacılığını durdurmak için bahaneleri ortadan kaldıracak bir siyasi geçiş olabilir. Bu ise kof bir hayal.

Çeviri: YDH