Suudilerin kısıtlı nükleer programı İsrail'den onay bekliyor

13 Mayıs 2025

ABD Başkanı Donald Trump'ın Suudi Arabistan'a yaptığı ziyarette, 600 milyar dolarlık yatırım anlaşmalarının yanı sıra Riyad için sivil bir nükleer enerji programına ilişkin ön anlaşmanın da gündeme gelmesi bekleniyor. Ancak böyle bir anlaşmanın, ABD'nin tam denetimi ve İsrail'in olası onayı gibi hassas koşullara bağlı olacağı belirtiliyor.

YDH - ABD Başkanı Donald Trump'ın Suudi Arabistan'a yaptığı ziyaretin gündeminin oldukça yoğun olduğu belirtiliyor.

Ziyaret sırasında, Suudi Arabistan'ın büyük bir kısmı silah alımları, Amerikan teknoloji şirketleri ve hatta spor projelerine yönlendirilecek olan 600 milyar dolar değerindeki yatırımlarının onaylanması bekleniyor.

Ayrıca, ABD Enerji Bakanı Chris Wright'ın geçtiğimiz nisan ayı ortasında Riyad'a yaptığı ziyaret sırasında krallık yetkilileriyle görüştüğü Suudi Arabistan sivil nükleer enerji programı konusunda bir ön anlaşmanın duyurulması da ihtimal dışı görülmüyor.

Suudi Arabistan, nükleer uzmanlık geliştirme arzusunu hiçbir zaman gizlemedi ve "Vizyon 2030" kapsamında enerji kaynaklarını çeşitlendirmeyi, yenilenebilir ve temiz enerjiye olan bağımlılığı artırmayı hedeflediğini açıkladı.

Silahların Kontrolü Derneği'ne (Arms Control Association) göre, iki ülke arasında 2012 yılından bu yana nükleer işbirliği için "123 Anlaşması" olarak bilinen bir anlaşmaya varılması olasılığı üzerine görüşmeler yapılıyor.

Chris Wright, Suudi Arabistan'a yaptığı son ziyarette, krallıkla benzer bir modelin imzalanması için "123 Anlaşması" şartlarının karşılanmasının zorunlu olduğunu vurguladı. Bu, ABD'nin 1954 tarihli Atom Enerjisi Yasası'nın aynı adı taşıyan bölümüne bir gönderme olup, Amerikan kurumlarının veya şirketlerinin herhangi bir ülkede sivil nükleer endüstri kurulmasına katkıda bulunmasına izin verilmeden önce nükleer silahların yayılmasının önlenmesine yönelik resmi garantiler talep ediyor.

Anlaşma, nükleer materyallerin zenginleştirilmesi veya yeniden işlenmesine açık bir yasak içeriyor ve ülkelerin reaktör yakıtını yerel olarak üretmek yerine ithal etmeyi kabul etmelerini şart koşuyor.

Bu çerçevede, siyasi analist ve yazar Fuad İbrahim, el-Ahbar'a yaptığı açıklamada, "Washington ve Riyad arasındaki herhangi bir nükleer anlaşmanın tamamen Amerikan denetimine tabi olma şartına bağlı olacağını," belirterek, "Zenginleştirme Suudi Arabistan'da değil, Amerika'da yapılacak," dedi.

İbrahim'e göre, bunun karşılığında ödenecek bedel sadece krallığın Amerikan ekonomisine akıtacağı parayla sınırlı kalmayacak, "İsrail'in Suudi Arabistan'ın nükleer programa sahip olmasına izin vermesi durumunda İsrail ile normalleşmeden daha az olmayan" siyasi bedelleri de içerecek.

Bu durum, Trump yönetiminin bu iki süreci birbirinden ayırmaya hazır olduğuna dair sinyaller göndermesine rağmen geçerliliğini koruyor.

Bu sinyaller İsrail'de endişeye yol açtı. Örneğin, muhalefet lideri Yair Lapid, "İsrail'in en yakın dostu olan ABD'den, Suudi Arabistan ile yapılacak herhangi bir nükleer işbirliği anlaşmasının Suudi topraklarında uranyum zenginleştirilmesini açıkça yasaklamasını talep etmesi gerektiğini" ifade etti.

Benzer şekilde, İbrani gazetesi Yedioth Ahronoth, 15 Nisan'da Washington'daki Orta Doğu Enstitüsü'nde kıdemli araştırmacı olan İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi eski üyesi Yoel Guzansky'nin şu sözlerini aktardı:

"ABD ile Suudi Arabistan arasındaki nükleer işbirliği, İsrail'in normalleşme hedeflerini ikinci plana atma tehdidi taşıyor ve Gazze savaşının yol açtığı durgunluğun ortasında bölgeyi Suudi Arabistan'ın sınırsız nükleer hedeflerine karşı savunmasız bırakıyor."

Guzansky ayrıca anlaşmanın "İsrail'in güvenliği" üzerindeki olası yansımalarına da dikkat çekti.

Daha önce basında çıkan haberlerde, Suudi Arabistan'ın İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi müzakereleri sırasında Amerikan nükleer teknolojisinin yanı sıra ABD'den güvenlik garantileri ve birinci sınıf askeri teçhizat ve teknolojiye erişim imkânı talep ettiği belirtilmişti. Washington Enstitüsü'ne göre, bu talepler Gazze savaşı nedeniyle 2023 yılından bu yana ertelenmişti.

Haaretz gazetesi de Mayıs 2023'te İsrailli kaynaklara dayandırdığı haberinde, "İsrail ile Suudi Arabistan arasında bir normalleşme anlaşmasının imzalanmasının, krallığın gelişmiş Amerikan silahları edinmesi ve ABD'nin Riyad'ın kuracağı 'sivil nükleer programa' onay vermesi gibi şartları olduğunu, ancak Tel Aviv'in Suudi Arabistan'ın gelişmiş silahlar edinmesinin 'İsrail'in bölgedeki askeri niteliksel üstünlüğünü bozacacağı' gerekçesiyle bunu reddettiğini" aktarmıştı.

Bu noktada Fuad İbrahim, "ABD'nin Suudi Arabistan'a sivil nükleer program vermesinin, ne şimdi ne de gelecekte İsrail güvenliğine herhangi bir tehdit oluşturmaması şartına bağlı olduğunu" açıklayarak, Wright'ın bu konudaki konuşmasını "Suudi Arabistan'ın bir Amerikan yatırım projesini finanse ettiğinin ilanı gibi bir şey," olarak nitelendirdi.

Ancak Washington Enstitüsü'nde Körfez ve Enerji Politikası Bernstein Programı Direktörü Simon Henderson'a göre, Suudi nükleer yolundaki ilerleme, Gazze'deki mevcut savaştan ve İran ile müzakerelerden bağımsız olarak kendi özel zorluklarıyla karşılaşacak.

Henderson, "ABD'nin artık sivil nükleer santral satışında önemli bir aktör olmadığını, ülkenin ana yerli santrifüj tesisinin ise Avrupalı yatırım konsorsiyumları tarafından işletildiğini" belirtti.

Suudi Arabistan'ın nükleer program edinme çabasının yeni olmadığını belirtmek gerekir. Bu yoldaki ilk adımlar 2008 yılında, krallığın ABD ile "Barış İçin Atom" girişimi kapsamında bir mutabakat zaptı imzalamasıyla atıldı.

Bunu 2010 yılında "Kral Abdullah Atom ve Yenilenebilir Enerji Şehri"nin kurulması izledi. 2011'de yirmi yıl içinde 16 reaktör inşa etme niyetini açıklayan Suudi Arabistan, 2015'te Güney Kore ve Rusya ile nükleer reaktör inşası için anlaşmalar imzaladı ve 2018'de bilimsel ve eğitim amaçlı "ilk Suudi araştırma reaktörünü" hizmete açtığını duyurdu.