Corc Abdullah: Anlamların kendisinde tecelli ettiği tutsak

13 Mayıs 2025

"Yıllar içinde Corc, bir başak misali olgunlaştı ve parladı. Bir öğretmen, bir yoldaş oldu. Varlığıyla etrafına ışık saçan, yalnızlığın ruhları kemirmesine geçit vermeyen ulu bir çınar oldu."

YDH - Yazar Hristo Elmer, uzun yıllardır Fransa'da hapiste tutulan Corc Abdullah'ı, özgürlük, adalet ve direnişin değişmez bir sembolü olarak güçlü bir dille tasvir ediyor. Abdullah'ın, ezilenlerin sesi olma misyonuyla haksızlıklara karşı boyun eğmeyen ve anlam yüklü duruşunu vurgularken Abdullah'ın sarsılmaz iradesi, yaptığı fedakarlıklar ve etrafına yaydığı umut ışığına dikkat çekerek, nihai özgürlüğünün hak ve adalet adına kazanılacak bir zafer olacağına dair umudunu ifade ediyor.

Özgürlüğün nadir bulunduğu bir çağda, fikir ve insan haklarını yüceltirken çıkarlarının çizmeleri altında bunları ezen bir ülkede, Corc Abdullah hücresinde metanetle duruyor; parmaklıklar ardında mağlup değil, adeta bir tahtın, özgürler kervanının tahtı, yoksulların ve mazlumların gözlerinde yaşayan hakkın tahtın üzerinde. Zulümden anlama bir geçiş köprüsü olmayı seçmişçesine oturuyor.

Ateşin ve sevginin peygamberlerini doğuran toprağın evladı Corc Abdullah, otuz yılı aşkın bir süredir esaretin dehlizlerinde ilerliyor. Yüzünde yoksulların ayaklarını yıkamış birinin izleri, çehresinin kıvrımlarında ise "İnsan bütün dünyayı kazansa da canından olursa ya da canını yitirirse, bunun kendisine ne yararı olur?" diyen el-Celil'linin adeta kokusu var.

Corc'ta bir korku emaresi yok; aksine, Baal'e, bir puta ya da sömürgeciliğe diz çökmemek uğruna darağacına çıkmayı, tokadı sineye çekmeyi ve çivilerin acısını tatmayı göze alanlardan başkasının bilmediği bir iç huzuru var. Bizler dışarıdan, asıl korkanın gardiyan olduğunu görüyor ve biliyoruz. Özgürlük kelimelerinden yayılan ışıktan, yaşamları ve duruşlarıyla bizatihi özgürlük ve hak kelimelerine dönüşmüş olanların yüzlerinden korktuğunu biliyoruz.

Adalet terennümleriyle tanınan ve düşünürlerini baş tacı eden Fransa, tahliye kararlarına rağmen onu esir tutmakta ısrar ediyor. Sanki adalet mürekkebi, etleri toplumun kıyılarına savrulmuş, dünyanın unuttuğu —zira dünya onları tanımaz, dünya sadece zulüm ve zorbalıkla hükmeden krallarını tanır— insanlarla hemhal olmuş bu adama yaklaştıkça kuruyor.

Oysa zorbalık ve zulüm geçicidir, hak ve özgürlük kelimeleri ise ebedi. Bu yüzdendir ki zorbalar, ufukta kendi rezillikleri ve hezimetleri belirdikçe öfkeden köpürürler.

Belki Corc, Kutsal Kitap'ı harfi harfine okumadı; ancak Nasıralının simasını tanıyanlar, onun Zeytin Dağı'nda yürüyen zatın kelamını yaşadığını bilirler. Zira o, ezilenlerin yarasına dokunmuş, o yarada var olmuş, onun sesi ve duruşu haline gelmiştir.

O, çocukların gözlerinde bir ışık ve özgürlük haritası görebilmek, onları canavarın pençelerinden esirgemek ve kendisini, kalp atışıyla hayatın ritmini birbirine karıştıran çoğunluğun yanılgısından korumak için okuyan, yazan ve yaşayan biridir.

Hayat nehrinde olmayı seçti; bir nehrin kaderi ise ağaçların kökleri ve okyanusun engin ufuklarıdır. Kendi kendine, açlığın gökten inmediğini, bilakis iktidarın ve kâr hırsının dehlizlerinden fışkırdığını söyledi.

Mülteci kamplarının cansız bedenlerinin yokluk toprağında yattığını, okyanustan körfeze uzanan coğrafyadaki o bedenin bitap ve paramparça olduğunu gördüğünde, "Adın ne?" diye sordu. Rivayet olunur ki Nasıralı da aynı soruyu kötü bir ruha yöneltmişti ve sanıyorum ki Corc da aynı cevabı işitti: "Adım Cehfel, çünkü biz bir orduyuz."

İşte o an, gür bir seda olmayı arzuladı; hayatının, yorgun düşmüş bedenden çıkıp özgürlük ve onurla arınmaları için o sayısız ruha meydan okuyan bir kelime olmasını istedi.

Zindana girdiğinde ise fedakarlığı kendisine bir taht edindi. Belki de zamanla, Filistin sokaklarında birkaç balıkçıyla birlikte yürüyen ve şehrin dışında kurulan bir darağacında muzaffer olduğu söylenen o zata ne denli benzediğinin farkında bile değildi.

O, özgür kalmayı, hayallere el koyan dünyaya karşı "Hayır!" demeyi seçti. Şık kelimelerle süslenmiş paketlerde ölümü pazarlayan küresel bir düzene "Hayır!" dedi. Ve bu "Hayır!" onun için bir slogan değil, bilfiil yaşanan, direnen ve gelecek nesillere aktarılacak bir destana dönüşen bir hayattı.

Yıllar içinde Corc, bir başak misali olgunlaştı ve parladı. Bir öğretmen, bir yoldaş oldu. Varlığıyla etrafına ışık saçan, yalnızlığın ruhları kemirmesine geçit vermeyen ulu bir çınar oldu.

Corc Abdullah: Anlamların etrafında pervane olduğu tutsak. Peygamberlerin yaralar arasında yürüdüğü gibi yürüyor o da.

Corc Abdullah ki, benliğini hiçbir zaman yitirmedi; aksine, dünyanın kendi benliğini nasıl yitirdiğini ifşa etti ve adaletten nasipsiz bir medeniyetin yüz karası oldu.

Temennimiz odur ki, hakikatin yüzünün gülmesi ve bizim de onunla birlikte sevinmemiz için onu esaret prangalarından kurtulmuş görelim.

Çeviri: YDH