YDH - ABD Başkanı Donald Trump'ın, Suriye'deki Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) rejiminin lideri Ebu Muhammed el-Colani (şimdiki adıyla Ahmed eş-Şaraa) ile bugün yaptığı görüşme öncesinde, Suriye'ye yönelik tüm yaptırımları kaldırmayı planladığını açıklaması, Trump'ın bu adımı tek başına atıp atamayacağına dair önemli bir soruyu gündeme getirdi.
Al-Monitor internet sitesinde yer alan analize göre, Suriye'ye uygulanan en az sekiz yaptırımın kaynağı başkanlık kararnamelerine dayanıyor ve Trump bu yaptırımları tek başına kaldırabilir.
Buna karşın, özellikle 2019 tarihli Sezar Yasası kapsamındakiler başta olmak üzere diğer yaptırımlar yasal olarak bağlayıcı nitelikte ve kaldırılmaları için Kongre'nin harekete geçmesi gerekiyor.
Site, Amerika Birleşik Devletleri'nin 1979'dan beri Suriye hükümetini "terörü destekleyen devlet" olarak sınıflandırdığını da ekledi.
Bu durumun, "Suriye'ye Amerikan dış yardımlarını ve silah satışlarını yasakladığı" belirtilirken, "Suriye'nin terörü destekleyen devletler listesinden çıkarılmasının, başkanlık onayı, Kongre'ye rapor sunulması ve Kongre tarafından bir inceleme yapılması dahil olmak üzere hem yürütme hem de Kongre'nin adımlarını gerektirdiği" ifade edildi.
Bu bağlamda site, Sezar Yasası'nın "Suriye'nin yeniden inşası için hayati olabileceğini, zira Suriye'nin yeniden inşasıyla ilgili mali faaliyetlerde bulunan veya Beşar el-Esed hükümetiyle bağlantılı kişi ve kuruluşlarla iş yapan Amerikalı veya Amerikalı olmayan kişi veya kuruluşlara ikincil yaptırımlar getirdiğini" belirtti.
Washington Yakın Doğu Politikası Enstitüsü'nden siyaset uzmanı Matthew Levitt, Suriyeli kişi ve kuruluşları değil de bir bütün olarak Suriye'yi hedef alan yaptırımların "en önemlileri" olduğunu söyledi.
Levitt, Al-Monitor'a yaptığı açıklamada, "En önemli yaptırımlar kesinlikle devlet düzeyindeki yaptırımlardır, öncelikli olarak da Sezar yaptırımları ve terörü destekleyen devlet sınıflandırmasıdır," dedi.
Levitt, Suriye'nin terörü destekleyen devlet olarak sınıflandırılması devam ettiği sürece ABD'nin "Suriye'nin Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu'ndan kredi almasını destekleyemeyeceğini" sözlerine ekledi ve "Şam'ın yeni bir bankacılık sistemi kurma çabaları nedeniyle Merkez Bankası üzerindeki yaptırımların kaldırılmasının önemli olduğunu" belirtti.
Suriye Merkez Bankası'nın "2011'den beri uygulanan yaptırımlar nedeniyle felç olduğu, bunun da Suriye'yi küresel mali sistemden fiilen izole ettiği ve ülkenin uluslararası işlemleri gerçekleştirmesini veya yatırım çekmesini neredeyse imkânsız hale getirdiği" kaydediliyor.
Merkez Bankası üzerindeki kısıtlamaların hafifletilmesinin "Suriye'nin toparlanması için hayati önem taşıdığı" vurgulanıyor.
Bu konuda Levitt, Trump'ın "Suriye yaptırımlarına ilişkin Amerikan politikasını değiştirme konusunda iki partiden de destek bulabileceğini" düşündüğünü belirtti ve "Cumhuriyetçilerin başkanın istediği şeyi destekleyeceğine" inandığını ifade etti.
Levitt, "Pek çok Demokrat zaten onu destekliyor, fakat birçoğu yaptırımların sona erdirilmesi yerine değiştirilmesini tercih ederdi," diyerek, "Suriye'nin yeniden inşasının önündeki temel engel olarak görülen ABD yaptırımlarının değiştirilmesi gerektiği konusunda genel bir fikir birliği olduğuna" inandığını kaydetti.
Site, Demokrat Senatör Elizabeth Warren ve Cumhuriyetçi Temsilci Joe Wilson'ın mart ayı sonlarında Senatör Marco Rubio ve ABD Hazine Bakanı'na iki partili ortak bir dilekçe göndererek "ABD'nin Suriye'ye uyguladığı yaptırımların yeniden gözden geçirilmesini istediklerini" aktardı.
Mektupta yaptırımları "modası geçmiş" olarak nitelendiren ve "Suriye'nin istikrara doğru gidişatını engelleyebileceğini" belirten Warren ve Wilson'ın ifadelerine yer verildi.
Geçtiğimiz ay, Temsilciler Meclisi üyeleri Marilyn Stutzman ve Cory Mills Suriye'ye gayri resmi bir ziyaret gerçekleştirmiş ve Şam'da Colani ile görüşmüştü.
Buna karşılık, Trump yönetimindeki bazı isimler de dahil olmak üzere diğerlerinin yaptırımların hafifletilmesine karşı çıkabileceği belirtiliyor.
Beyaz Saray danışmanı Sebastian Gorka, HTŞ rejimini IŞİD'e benzetmişti.
Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard ise ocak ayındaki adaylık oturumunda yaptığı konuşmada, eski hükümeti deviren gruplara atıfta bulunarak, "Liderlerimizin aşırılık yanlılarına yaranmasından ve sözde devrimciler diyerek onları küçümsemesinden nefret ediyorum," demişti.