YDH-Arabtimes yazarı Ürdünlü gazeteci Usame Fevzi, Suudi Arabistan Ulusal Güvenlik Danışmanı Prens Bender’i anlatıyor.
Ürdün’de yaşanan medya krizini dikkate izledim. Ürdünlü gazetecilerin önde gelenlerinden Fahd el-Rimavi tutuklanmış ve Prens Bender hakkında yazdığı son yazısı dolayısıyla çıkartmakta olduğu “el-Mecd” dergisi kapatılmıştı. Fahd, “saldırı planı” adlı kitabı konu ediniyordu.
Bender adına verilen savaşa rağmen ben Prens Bender’in bu olayı bizim gibi gazetelerden öğrendiğini, bazı Ürdünlü çevrelerin onun ismini kullanarak, kendisi talep etmediği halde, onun izni olmaksızın ve onun kılıcını çekerek böylesi bir hizmeti yerine getirdiklerini sanıyorum.
Ürdünlü çevreler, Ürdünlü gazeteci Fahd’a karşı bu savaşı yürütürken Prens Bender’in başını çektiği Suudi Arabistan baskısı altında oldukları izlenimini vermeye çalışıyorlardı. Onlar görünüşte, dost ülke liderlerini kötüleyen bir makaleyi yayınlamanın yasak olduğuna ilişkin yasayı uygulamıyorlardı.
Bunun açık kanıtı Prens Bender’in kılıcıyla yapılan savaşların cereyan ettiği hafta içerisinde basın kanununun Ürdün’ün haber sitelerinden “el-Bevvabe”nin Muammer Kaddafi’nin cinsel ilişkilerine dair yayınladığı makaleyi engellememesiydi. Oysa Kaddafi “Dost bir Arap ülkenin lideri” idi; Amman’ın kalbine diktiği çadır direkleri hala duruyordu. Hatta Kaddafi Ürdünlü yetkililere Libyalı siyasi mültecileri teslim alma karşılığında rüşvetler vermişti. Tüm bu pazarlıkların “Libyalı şehitler” üzerinde etkisi olmuştu.
Basın dairesi yahut arkasındaki Ürdün hükümeti, Ürdün basın yasalarına aykırı olmasına rağmen el-Bevvabe dergisinin bürolarını basma emri vermediler. Peki, öyleyse neden “el-Mecd” dergisinin bürolarını bastılar ve genel yayın yönetmenini Amman havalimanında tutukladılar? Acaba Prens Bender, Ürdün yönetimi nezdinde Kaddafi’den daha mı değerliydi? Halbuki Kaddafi neredeyse Kral Abdullah’ın eniştesi olacaktı; ama yarışı son anda Şeyh Muhammed b. Raşid el-Maktum kazandı.
Öncelikle Ürdün hükümetinin, Ürdünlü gazetecilerin önde gelenlerinden Fahd el-Reymani’yi Prens Bender’e hakaret etmekle suçlayarak tutuklamasında Prens Bender’in uzaktan yakından hiçbir ilgisinin olmadığını söylemeliyim. Bunu Prens söylediği için yahut Prens’in arkadaşı olduğum için söylemiyorum.
Nitekim Bender’i ne tanırım ne de görüşmüşlüğüm vardır. Bunu Amerikalı Arapların –ki ben de onlardan biriyim- Prens Bender’in kendine özgü karakteri, Amerikan kültürünün kendisinde oluşturduğu kültürü, Arap ve Müslüman arka planı ve Suudi Arabistan Kraliyet ailesine mensubiyeti dolayısıyla 15 günlük bir Ürdün dergisiyle uğraşmayacağını bildiğimden söylüyorum. Binaenaleyh bu derginin basımı sınırlıdır ve Bender’in bu dergiyi okuyacağını da hiç zannetmiyorum.
Prens Bender kimdir?
Bender, ilginç hikayelerini orada veya burada teşhir amaçlı olarak okuyabileceğimiz herhangi bir Suudi Arabistan Prensi değil. O sadece boş işlerle uğraşan bir Arap büyükelçisi parçası da değil. O, Bob Woodward’ın son kitabı “Saldırı Planı”nda belirttiği gibi ABD Dışişleri Bakanı’ndan bile önce Irak’a yapılacak saldırıdan haberdar olan kişidir.
Genç Prens Bender b. Sultan 35 sene önce “uçuş” eğitimi almak üzere gitti. Kısa sürede de zekası, ataklığı, Amerika ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin doğasını iyi anlaması sebebiyle Amerika’nın ve Suudi Arabistan’ın dikkatlerini üzerinde topladı. Bu yüzden iki taraf da onu iki ülke arasında bir aracı olarak görmeye karar verdi.
O tarihten beri Bender, kendisinin de açıklamadığı çok önemli bir rol oynuyor. O yalnızca basına sızan bilgiler sayesinde yahut meşhur Amerikalı gazetecilerin kitapları aracılığıyla ortaya çıkar. Prens Bender sadece Amerikan tarihini değil, dünya tarihini de etkileyen görevini hiçbir zaman açıklamaz. O modern tarihin üreticilerindendir; Oliver North gibi kimselerin yaranmak için yazdığı kitapları önemsemez; şöhret peşinde de değildir.
Arap liderlerin Washington’la görüşebilme hevesleri
Onu –örneğin- Katar Dışişleri Bakanı’nın oynadığı rol ile karşılaştırdığınızda Katar Dışişleri Bakanı’nın Bender’in hiç çaba harcamadan ABD yönetiminde elde ettiği şansın yüzde birine bile sahip olamadığını görürsünüz. Şeyh Hamd elindeki tüm imkanları Washington’u ziyaret edebilmek için harcar. Ziyaret ettiği zaman da “For Season” otelinde saatlerce bekletilir; sonunda Amerikalı bir yetkili gelir; bir fincan kahve içimi süresi kadar kendisiyle görüşür. Katar Dışişleri Bakanı bu kadar bir görüşme sonrası medyaya çıkar ve bu görüşmeyi anlatmaya çalışır. El-Cezire televizyonuna yayın ve programlarını kesip bu haberi vermesini emreder. Kendisini izleyicilere önemli bir şahsiyet olarak göstermeye; Amerikalılarla görüşmelerini açıklayarak dikkatleri üzerine çekmeye çalışır. Ancak tüm bunlara rağmen Bender’in elinde olan şansın çok azını bile yakalayamaz.
Yemen liderinin Washington ziyareti için vakit bile belirlenmez. Görüşmenin Ramazan ayı sonrasına ertelenmesini istendiğinde Amerikan Dışişleri Bakanlığı’ndan kendisine… cevabı gelir.
Katar lideri Dünya Ticaret Merkezi kurbanlarına bağışlarla ve Usame b. Ladin’in video kasetleriyle ABD’ye uçtuğunda kendisine beş dakikalık bir görüşme ayarlanır. ABD’nin Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı ile oturmaya vakti bile yoktur, kendisiyle resepsiyonda çok kısa bir süre görüşülür. Ama Bakan kısa süreyi değerlendirip ABD’li yetkililerle resim çektirmiş ve annesi Şeyh Fatıma’ya bu resimleri göndermiştir.
ABD Başkanı’yla istediği anda görüşen; ABD Dışişleri Bakanı’ndan önce Irak’a saldırı zamanını öğrenen, ABD Başkanı’nın Texas’taki çiftliğine davet ettiği yedi liderden (Rusya Devlet Başkanı, İngiltere Başbakanı, İspanya Başbakanı, Meksika Devlet Başkanı, Prens Abdullah ve Hüsnü Mübarek) birisi olan Bender b. Sultan nerede?!
Amerika’nın kucağında oturan Ürdün Kralı 2. Abdullah’a bile Başkan Bush ile görüşmesi için ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından birkaç ay önceden randevu belirlenir ve görüşmenin süresi dakikaları alır. Bu süre Kral’ın Amerika’nın kararlarına imza atmaya yetecek kadar bir süredir.
Bender’in Amerikalılar nezdindeki şansı Suudi Arabistan’ın bir devlet olarak etkisinden çok Prens’in 35 yıllık süre zarfında Reagan döneminden beri ABD’nin karar mekanizmaları üzerindeki şahsi etkisine bağlıdır ki bu etki günümüzde de devam etmektedir.
ABD’deki Arap büyükelçilikleri
Washington’da bulunan Arap büyükelçilikleri çoğunlukla görevleri sonrası kendi çıkarlarıyla ilgilenmiştir. Kimileri hayali şirketler kurarak sağlık ve eğitim sektörüne ilişlin karanlık pazarlıklar yürütür.
Bunun en açığı Birleşik Arap Emirlikleri’nin Eğitim eski Müsteşarı’nın yaptıklarıdır. Şu anda Dubai liderinin Büro Başkanlığını yapan bu kişi büyükelçiliğin bilmediği banka hesaplarına para yığıyordu. Washington’daki Ürdün büyükelçisi ve şu anda meclis başkanı olan Abdulhadi el-Mecali ise silah pazarlıklarını yürütüyordu ki kendisi de bunlardan bahsetmekten utanmaz. Kardeşi Eski Başbakan Abdusselam el-Mecali de öyledir. Bahreyn liderinden Mercedes marka bir otomobili rüşvet olarak almıştır. Ürdün Konsolosu İmad Muzir Bedran babasıyla birlikte büyükelçiliği ticaret odasına çevirmişti. Öyle ki Amerika’daki vatandaşlarımıza hizmet etmeye vakit ayıramıyordu.
Tüm ülkelerin konsoloslukları vatandaşlarına hizmet etme ve koruma görevini yürütürken Arap konsoloslukları böyle değildir. Chicago’daki bir hapishanede bulunan Ürdünlü tutuklunun mektubunu ve Ürdün konsolosluğunun konuya ilgisini daha önce yayınlamıştım. Bazı konsolosluklar ise vatandaşlarıyla sadece pasaport uzatma ve evrak onaylama çerçevesinde ilgilenir.
Bender b. Sultan konsolosluğu ise bu kaidenin dışındadır. Amerika nasıl vatandaşlarını kolluyorsa o da Amerika’daki vatandaşlarına öylesine özen gösterir. Bunun sonucudur ki trafik cezası alan vatandaşlarına bile yasal hizmet verir; davalarının peşinde koşar. Suudi Arabistan büyükelçiliğinin bir gün olsun Amerika’da oturan vatandaşına “bizi ne ilgilendirir” dediği duyulmamıştır.
90’lı yılların ortasında Houston’a babasını kendi bütçesiyle tedavi ettirmek üzere gelir. Adamın ölmesin ardından konsolosluk hastane masraflarını ve Suudi Arabistan’a nakil ücretini karşılar. Aynı hafta Ürdünlü bir genç ölür; ancak kendisini soran veyahut da para ödeyen biri olmadığı için cesedi bir hastanenin buzluğunda kalır. Sonunda Houston belediyesi kendi bütçesiyle cesedi kendi vatandaşı gibi defneder.
Bender’in Amerikan politikasına etkisi
Bender’e ve Bob Woodward’ın “Saldırı Planı” isimli kitabına dönersek kitapta yazılanlar doğruysa bile Bender Washington’da diğer Arap büyükelçiler gibi yaşamamıştır. Bilakis o tüm olaylarda ana aktördür; hinlik, deha ve hile ile rol üstlenmiştir. Ülkesine yarar sağladığı müddetçe basından uzak durmuştur. Prens diğer büyükelçiler hatta Arap dışişleri bakanları gibi pazılarını televizyon ekranları karşısında göstermez. Hatta Bush veya başka görevlilerle görüşmelerini Katar Dışişleri Bakanı yahut Birleşik Arap emirlikler Dışişleri Bakanı hatta Ürdün Kralı Abdullah gibi göstermez. Oynağı rolün tehlikesine; sadece ülkesinin değil Amerika’nın politikalarını belirlemesine rağmen bu böyledir.
Bob Woodward’ın dediği gibi Bender’in Irak’ın düşürülmesine bir rol oynadığı doğru olsa bile Prens nihayetinde kendi ülkesine hizmet etmiş; elinde olan az çok ne varsa tüm maharetini (ve parasını) bu amaç için kullanmıştır. Katar Dışişleri Bakanı ise gizli hesaplarına paralarını aktarır ki bunu en sonra Newsweek dergisi ortaya çıkardı.
Prens’in maddi yolsuzluğa karışmamış olmasını “tok” olmayla açıklamak mümkün değildir. Zira tüm Washington’daki tüm Arap büyükelçileri toktur. Hatta tokluklarından yahut yönetimdeki akrabalarından yahut yöneticilere yakın akrabalarından dolayı belki de servetleri Bender’in servetinin üstünde olanları da vardır. Onun yolsuzluğa karışmama nedeni politikayla ilgilenen, kendi cebinden bu amaçta para harcayan Prens’in kendisidir. Prens ve eşinin başını ağrıtan meselelerden birisi de eşinin hasta bir kadına yardım amacıyla 11 Eylül suçlularıyla ilişkisi olduğu söylenen bir adamın hesabına şahsi hesabından para yatırmış olmasıdır.
Bender’in Arap davasına hizmet edip etmediği tartışılır. Ancak Bender’in Arafat’ın Beyaz Saray’a çıkış kapısı olduğunu unutmamamız gerekir. Kaddafi için Washington’da bizzat Kaddafi’nin isteğiyle aracılık yapan kişi de odur. Tabi ki Kaddafi’nin son düşüşünde Bender’in bir suçu yoktur. Zira Kaddafi, bu dosyayı aklı başında olmayan kel oğluna terk etmiş o da herhangi bir karşılık olmaksızın Libya’nın tüm yumurtalarını ABD’ye açmıştır.
Eğer Bob Woodward’ın dediği doğruysa benzin fiyatlarının düşürülmesi yoluyla Bush’un yanında seçimlere katılmıştır. Gerçi Bender bunu reddetti. Bu doğru olsa da ayıplanacak bir şey yoktur. Bilakis bu Bender lehine bir kanıttır. Zira Prens tüm imkanlarını kullanarak Amerika’nın iç politikasında aktör olmaya harcamıştır. Nitekim Yahudi lobisinin açık olarak yaptığı şey de budur. Eğer durum buysa Bender’in de aynısını yapmaya neden hakkı olmasın?
Tüm bunlara rağmen Bender Arap basınından uzak değildir. Şu yahut bu gazeteye gönderdiği cevap yahut yorumları birçok kez okudum. Son mesajı Kahire’de yayınlanan “Ruz Al-Yusuf” dergisine gönderdiği birkaç satırlık yazıydı. Kaç Arap büyükelçi “Ruz El-Yusuf”u okur ki?
İşte tüm bunlardan dolayı Prens Bender’in Ürdün hükümetinin yürüttüğü kampanyayla ilgisi olduğuna şüphe ediyorum. Hatta Suudi Arabistanlıların devlet düzeyinde bu işe karışmadıklarından neredeyse eminim. Olayların yaşandığı günlerde Suudi Arabistan gazetelerinin tamamına baktığım halde bu konuda Fahd el-Reymavi’yi kınayan tek bir yazıya bile rastlamadım. Göz attığım haber sitelerinin başında Suudi Arabistan’a bağlı haber sitesi “İlaf” geliyordu. Bu noktada Ürdünlü yazar Arafat Hicazi’nin yorumuna neredeyse katılıyorum. O, Suudi Arabistan’ın sesiz diplomasi geleneğine sahip olduğunu söylüyor; bir makale için çok ses çıkaracak bir müdahaleye girişmeyeceğini belirtiyordu.
Fahd el-Reymavi’nin Prens Bender kılıcıyla vurulması Ürdün politika salonlarında kurulan bir oyuna benziyor. Başbakan Suudi Arabistanlıları razı etmeye; Mecd dergisiyle savaşa girip bu savaşı kazandığını göstermeye çalışıyor. Hükümet Fahd’ı sanki Suudi Arabistan’ın tehlikeli bir hasmı olarak lanse etmenin peşinde. Sanki Fahd ABD’de basılan ve Prens Bender’i incitmeyen kitabı konu aldığı tek bir yazıyla Suudi Arabistan’ı titretebilirmiş gibi!
Suudi Arabistan karşıtı olan Arap ülkelerinin finanse ettiği birçok gazetede Bender hakkında çok şey okudum. Prens hakkındaki suçlamaların tamamı Suudi Arabistan’daki muhalefete ilişkin tavrı, Filistin davası ile ilgili tutumu üzerinde yoğunlaşıyor. Bazı gazeteler ise tahlilin ve çıkarımlar ötesinde Bender’in İsrail ajanı olduğunu yahut İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki bağlantı halkası olduğunu sonucuna varıyor.
Suudi Arabistan’ın iç durumu hakkında yeterli bilgi sahibi olmadığım için bu konuda bir şey söyleyemeyeceğim… Ancak Arabtimes’ın dağıtım idaresindeki bir olayı hatırlatayım. 90’lı yılların başlarında Suudi Arabistan muhalefeti’nin yayınlarını da dağıtıyorduk ki iki yıl sonra Washington’dan gelen yayınları durdu. Yetkiliyi aradığımızda muhalefetin bürolarını kapadığını ve Suudi Arabistan’la barıştıklarını söyledi. Muhalefetiyle barışan kaç tane Arap ülkesi vardır ki?! Muammer Kaddafi’ye bir bakın! Libya muhalefeti için saldırgan köpekler diyor; arkalarından Avrupa ve Amerika’ya adamlar göndererek suikastlar düzenlettiriyor; adam kaçırtıyor.
Londra’da bulunan Suudi Arabistan asıllı iki muhalefet lideri el-Fakih ve el-Mesari İngilizlerin müthiş korumasına ve sınırsız finansal desteğine mazhar oldu. İki bir uydu kanalı; radyo kanalı, internet sitesi aracılığıyla yayınlarını yapıyorlar. Ancak halen daha şu anki sisteme alternatif bir siyasi perspektif sunamadılar. Nitekim el-Mesari ve el-Fakih Suudi Arabistan’ın içerisinde destekçilerinin olduğunu ve Riyad’da gösteri düzenleyeceklerini ilan ettiklerinde 50 kişiden az bir grup toplandı. Acaba bu 52 kişinin 16 milyonluk bir topluluğu temsil ettiği söylenebilir mi?
Bender’in İsrail’le olan ilişkisine gelince; bunu doğrulayacak yahut yalanlayacak bilgim yok. Dolayısıyla insanın mantıksal çıkarımlara başvurması gerekiyor. İsrailli gazeteleri okuduğumuzda Arapların eleştiren makalelerin yüzde doksanının Suudi Arabistan’a karşı kalanlarının ise Mısır ve Suriye’ye yönelik olduğunu görürüz. Arapçaya çevrilen İsrailli yazarlara ait makalelere baktığımda Ömer el-Beşir, Kral Abdullah (Ürdün), Muammer Kaddafi, Fas Kralı, Tunus lideri, Şeyh Zayid yahut Katar lideri aleyhine bir şey bulamadım. Nitekim İsrail’e yakın bazı kongre adayları Suudi Arabistanlıların Amerikan topraklarına girmemesine dair Amerikan kongresine taleplerini bildirmişlerdi. Tüm bunların İsrail ajanına karşı yapılması düşünülebilir mi?
Ben Prens Bender’in birikimi, deneyimi ve Amerika’daki bağlantıları dolayısıyla Arap milletine İsrail lobisi karşısında bir Arap lobisi kurabileceğine inanıyorum. Ancak Prens’in bunu tek başına yapması mümkün değildir. Arap medyası ise İsrail’le savaşı bırakmış Bender’i hedef almıştır. Sanki Filistin davasının kaybedilmesinin, Saddam’ın devrilmesinin, Suriye lirasının çöküşünün, Sudan’daki durumun, Ürdün’deki gençlerin cesaretinin yüzde altmışa ulaşmasının sebebi olur!
Ürdün kralı kumar masalarında yüzlerce milyon harcıyor; karısı Las Vegas’ta bir gece geçirebilmek için 40 bin dolar harcıyor. Başbakan ise Prens Bender’e “hakaret etti” diyerek yetmiş yaşındaki Ürdünlü gazeteciyi tutukluyor. Sanki Prens Bender’i kendisinden daha iyi himaye ediyorlar… Sanki Prens, insanlarla uğraşıyor ve kendisini koruyamadığı için Ürdünlüleri vekil kılıyor. Devlet Güvenliğinden sorumlu Ürdünlü komutan gününü meyhanelerle Haşimi müesseseler arasında geçiriyor. Oysa aynı adam 90’ların yarsında Ürdünlü gazetecileri Suudi Arabistanlı yetkilileri deşifre etmekle görevlendirmişti.
http://www.arabtimes.com/osama-all/doc3.html