YDH - El-Ahbar gazetesi yazarı Sadullah Mezraani tarafından kaleme alınan makalede Donald Trump'ın Amerikan dış politikasında temsil ettiği "yeni görünüm" ve bunun altında yatan dinamikler inceleniyor. Trump'ın "Önce Amerika" yaklaşımının, ABD'nin geleneksel müttefiklik ilişkileri ve uluslararası taahhütleri yerine, doğrudan kâr ve maliyet odaklı, işlemsel bir dış politikaya geçişini simgelediği vurgulanıyor. Bu bağlamda, Çin gibi yükselen güçlerin rekabeti, ABD'nin geçmişteki askeri müdahalelerinin (Irak, Afganistan) başarısızlıkları ve Trump'ın müttefiklere baskı yapma, uluslararası anlaşmalardan çekilme ve "ekonomik polis" rolünü benimseme stratejileri ele alınıyor.
Kapitalist yatırımın temel ilkesi, kârı azamiye çıkarmak ve maliyeti en aza indirmektir. Bu ilke de, bilim, teknoloji, iletişim ve ulaşım araçlarının ve... Sömürünün sürekli gelişmesiyle çeşitlenen ve büyüyen bir dizi faktörle etkileşim içindedir! Sömürünün sadece bireyler ve sınıflarla sınırlı kalmayıp halkları, hatta tüm kıtaları hedef aldığı da bilinmelidir.
Amerika Birleşik Devletleri'nde emperyalist kapitalizminin yapmakta olduğu şey, küreselleşmiş serbest ticaret alanında rekabetin artması ve Amerikan kapitalizmini dünya sahnesindeki lider konumundan ciddi şekilde indirme tehdidi oluşturması sonrasında, kâr ve maliyet denkleminde büyük ve niteliksel bir revizyondur.
Washington, Soğuk Savaş'ı kazandı. Fakat, siyasi karakteri iktiasdi karakterine baskın çıkan bu zaferin sonuçlarından yeterince faydalanamadı.
Zira Washington, yeni dönemde politikalarını sanki Soğuk Savaş bitmemiş ve devasa maliyetleri de sona ermemiş gibi yönetmeye devam etti!
Washington, Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra en zorlu ve en başarısız savaşlarına —Vietnam Savaşı'nın maliyetlerini ve kabuslarını hatırlatan 2003-2011 Irak'ı işgal ve istila savaşı— girdi.
Yaklaşık yirmi yıl süren Afganistan savaşı ve işgali de yüksek maliyet ve mütevazı getirinin yanı sıra yankı uyandıran siyasi ve askeri bir yenilgiyle sonuçlandı!
Bu bağlamda, yirmi yıldan kısa bir süre içinde Amerikan emperyalist kapitalizmi, araçlarını muazzam bir şekilde geliştiren Çin'den gelen artan bir rekabetle karşı karşıyaydı.
Ardından Çin, ekonomik başarılarına, saldırgan ekonomik ve siyasi projesi olan Kuşak ve Yol aracılığıyla uluslararası bir siyasi boyut kazandırdı.
Bu proje, Washington için hayati öneme sahip ülkeler, ekonomiler ve jeostratejik konumlar da dahil olmak üzere 67 ülkeyi hedef alıyor.
Buna ek olarak, BRICS gibi tüm kıtalara yayılmış önemli uluslararası ve bölgesel bloklar kuruldu.
Bu esnada Pekin, dünyanın en büyük iki ülkesi olan Rusya Federasyonu ile kapsamlı işbirliğine dayanan bir dış politika geliştirdi: Nüfus, yüzölçümü, doğal kaynaklar ve çeşitli yetenekler açısından...
Bu süreçte göstergeler, hatta denklemler ve paradokslar ortaya çıktı: Dünyanın en güçlü devleti, aynı zamanda, tüm düzeylerdeki en önemli rakibi olan Çin Halk Cumhuriyeti lehine her yıl büyüyen, derinleşen ve vahim bir dengesizlik ortamında astronomik rakamlarla en borçlu olanıydı.
En son ve en tehlikeli örnek, Pekin'in niceliksel, niteliksel ve pazarlama açısından eşsiz seviyelere sıçradığı yapay zeka alanında.
Gerileme ve kayıplarla dolu, tüketilmiş araç ve yöntemlerde bocalayan bu tablo, Washington'da Başkan Donald Trump gibi sorunlu bir figürün ortaya çıkmasını teşvik etti; "Önce Amerika" sloganının taşıyıcısı ve eski ABD Başkanı Ronald Reagan'ın "Yeniden Büyük Amerika" (MAGA) sloganının kopyacısı!
Trump, Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerin ikiliği aracılığıyla yöneten büyük burjuva sınıfı içinde neredeyse güvenlikçi ve şiddet içeren bir darbeye dönüşen bir değişimi temsil ediyor.
Trumpçı yaklaşımın belirgin özellikleri, onun döneminde bütünleşip kemikleşti. Ve şimdi, ABD Başkanı'nın Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar'a yaptığı ziyaretle bu hareketli seyrinde yeni bir adım atıyor.
Bu onun ilk yurt dışı ziyaretiydi. Bu, aynı zamanda bir Körfez, Orta Doğu ve uluslararası ziyarettir.
Bunda şaşılacak bir şey yok: Orta Doğu, 2003'teki "Genişletilmiş Orta Doğu Projesi" (veya Yeni Orta Doğu Projesi) kapsamında Irak'ın (ve öncesinde Afganistan'ın) işgali ve istilası, Başkan Trump'ın kendi önceki dönemine ait "Yüzyılın Anlaşması" projesi... Trump'ın son ziyaretinde adlandırdığı "Modern Orta Doğu"ya kadar Amerika'nın defalarca önceliği oldu.
Bu, Başkan Trump ve ekibinin yeni yaklaşımı açısından büyük anlam taşıyan bir ifade.
Bu bağlamda, Trump'ın Riyad'daki uzun konuşmasında, Washington'ın hasımlarının dünyadaki Amerikan rolünü eleştirirken her zaman kullandıkları bir tanımlamayı benimsemesi dikkat çekiciydi.
Trump, selefi Başkan Biden yönetiminin "dünyanın polisi" gibi davrandığını söyledi! Bu, sadece mevcut Başkan'ın (Trump'ı kastediyor) önceki Başkana (Biden'ı kastediyor) yönelik süregelen bir tür "zorbalığı" ya da Trump'ın henüz dört ay önce başlayan görev süresini yenilemek için erken bir kampanya sloganı değil!
Bunun ötesinde, çok maliyetli ve az getirili olduğu için bir döneme ve onu temsil eden bazı kişilere yönelik bir eleştiridir; bu durum Washington'ı, Trump ile birlikte Körfez'e gelen, Amerika'nın ve dünyanın en zenginlerini içeren önemli bir "tabur"un da dahil olduğu Amerikan büyük burjuvazisinin üst kesimleri için endişe verici bir gerileme durumuna soktu.
Bu kişiler, daha fazlası vaadiyle milyarlarca dolarlık anlaşmalar yapmak için oradaydılar: Karşılığında, ev sahiplerine dönük bazı sözlü övgülerden başka bir şey yoktu ki Trump bunlardan en fazlasını kendisine ayırmayı da ihmal etmedi.
Trump'ın kendine özgü, saldırgan ve gösterişçi "tarzıyla" yeni dönem, Amerika'nın içte ve dışta geniş bir yelpazedeki taahhütlerini iptal etmesini gerektirdi: Uluslararası örgütlerin finansmanının durdurulması, ABD Kalkınma Ajansı yardımlarının kesilmesi, Amerikan idarelerinde milyonlarca çalışanın işten çıkarılması, vergi ve harçların şantajcı veya provokatif bir şekilde yeniden gözden geçirilmesi ki bu durum genel olarak Amerikan ve dünya ekonomisine olumsuz yansıdı...
"İş araçları" arasında ve yeni üsluba hizmet etmek üzere, Washington'ın Ukrayna'daki savaş gibi bizzat kendisinin başlattığı çatışmalar da dahil olmak üzere, anlaşmazlıkları çözmek için barışçıl bir politika iddiası yer alıyor; burada Amerikan mali ve askeri yardımları, Ukrayna'nın en nadir ve en değerli servetlerine büyük ölçüde Amerikan elinin konulmasını dayatan anlaşmaların uygulanmasını gerektiren borçlara dönüştü.
Bu yeni yaklaşımda ayrıca, dost ile düşman arasında ayrım yapmaksızın garip bir kart karıştırma operasyonu da mevcut...
Avrupa, Trump öncesi ve sonrası dönemlerde en büyük kaybeden oldu. Her Amerikan başkanı gibi Trump'ın politikasındaki değişmez unsur, Amerikan emperyalizminin yapısına tamamen entegre olmuş Siyonist lobilerin muazzam nüfuzuyla da korunan bir Amerikan üssü olarak Siyonist varlığa verilen destektir: İktiasdi, medya, yasama ve sanatsal gibi temel alanlarda benzersizlik ve üstünlük...
Buna rağmen Trump, başarısızlığı ve yöntemleri yeni Amerikan "tarzıyla" çelişen katil faşist İsrail hükümetinden duyduğu kişisel ve siyasi hoşnutsuzluğu ifade eden net sinyaller verdi.
Suudi Veliaht Prensi, Suriye üzerindeki kuşatmanın kaldırılması kararının arkasında kendisinin olduğunu övünerek söyledi.
Trilyonları aşan ve tüm bölgeyi Amerikan çarkına dahil eden bedelin ne olduğunu ise söylemedi! Kuşatma, esasen Trump'ın neredeyse tamamen güvendiği keyfi ve kabadayıca bir eylemdir; bu da Washington'ın şeklen askeri polis rolünden vazgeçip yerine "ekonomik polis" rolünü benimsediği anlamına gelir!
Bilinmelidir ki Trump, Katar'daki askeri üssünde "tarihin en büyük askeri gücü" olarak adlandırdığı yapının askeri bütçesini eşi benzeri görülmemiş bir seviyeye çıkardığını övünerek belirtmişti.
Özellikle Gazze'de devam eden ve baskın Amerikan ortaklığı ile Körfez ve diğer ülkelerin utanç verici suç ortaklığıyla süren soykırım savaşına ne demeli?
Trump sadece "Aksa Tufanı katliamlarını" görüyor! Katil Netanyahu ile olan bazı kısmi anlaşmazlıklarını, ev sahiplerinden hiç kimsenin Filistin halkına yönelik soykırım savaşına alenen değinerek kendisini rahatsız etmesine izin vermeden hayali rakamlar elde etme hedefini kolaylaştırmak için kullandı.
Ziyaretlerinden birkaç gün önce tekrarladığı, "Washington olmasaydı Suudi Arabistan, BAE ve Katar haritada olmazdı," şeklindeki aşağılayıcı şantajı kullanmaktan çekinmediği bir dizi boyun eğmiş kişinin karşısındaydı!
Sözde "stratejik ortaklık", bağımlılık, uyduluk ve boyun eğmeyle eş anlamlı hâle mi geldi?
Çeviri: YDH