‘’İsrail ajanı Beşşar Esed’’ Cohen'in cesedini neden satmamıştı?

19 Mayıs 2025

Tüm bu hazineler, Emevi artığı Sünni aklın temsilcisi Colani’nin önünde İsraillilere bedavaya teslim edildi. Cohen’in kalıntılarını arayan İsrail heyetine her türlü kolaylık sağlandı. Çünkü Colani ve benzerleri, Esed’i ve Baas’ı yok etmenin peşindeler; İsrail ile savaşmanın değil.

YDH- Naram Sercun blogundaki yazı, Suriye’deki toplumsal ve zihinsel durum üzerine bir eleştiri sunarak Suriyelilerin tarihî gerçeklerle yüzleşmek yerine hurafelere ve şeyhlerin fetvalarına bağlı kalmasının hem ülkenin iç yapısında çöküşe hem de uluslararası arenada yaşanan kayıplara yol açtığını savunuyor. Felsefi düşüncenin ihmal edilişi, aklın sistematik bir biçimde inkârı ve siyasi ihanetlerin toplumsal vicdanda açtığı derin yaralar anlatının ana eksenini oluştururken Suriyeli toplumun gerçek bir dönüşüm yoluna girebilmesinin ancak kendi tarihî geçmişi ve düşünsel mirasıyla cesurca yüzleşmesiyle mümkün olacağı öne sürülüyor.

Bugünlerde Antar ve el-Zir’in hikâyeleri sizi eğlendiremez; aynı şekilde Arsène Lupin ve Sherlock Holmes serileri de nihayetinde Suriye’ye karşı zafer kazanan Suriyelilerin “dedektif zihni”nin ürünlerini aşamaz bunlar. Red, çürütme ve tartışma kabul etmeyen bir kutsal kitap gibi sunulan ve kaleme alınan bu hikâyeler, estetik değerlerinden ötürü değil; zihninizde çocuk dizilerini, Sasuke’yi, Grandizer’i, Sharshabil’i hatırlattıkları için eğlenceli hâle gelir.

Çocukluk masumiyetinin ve naifliğinin yoğunluğu nedeniyle zihni gelişmemiş bireyler, Yunus’un balığın karnındaki hikâyesini gerçek zannettikleri gibi bu hikâyeleri de gerçekmiş gibi tekrar ederler. Bu durum hem çocuk aklına hem de Suriyeliler arasında hâlâ "gelin kâhyası" mantığıyla düşünen zihniyete işaret eder. Bir zamanlar Roma’ya imparatorlar yetiştiren bir halkın entelektüel düzeyinin çocuk masallarına düşkünlükle eşitlenmesi zavallı, yorucu ve endişe verici bir durum.

Ancak bu durum hem benim teorimi hem de sosyal bilimler ve eğitim teorilerini doğruluyor: Okullarda mantığın öğretilmemesi, dini bilimlerin kahvehanelere, okullara ve evlere hâkim olması, felsefenin ise hor görülmesi ve düşmanlıkla karşılanması nedeniyle, masumiyet; saflıkla ve bir miktar endüstriyel aptallıkla harmanlanmış, tamamen softa bir zihin yapısına dönüşmüştür. Bu da bizi, Suriyelilerin kendi vatanlarının ve devletlerinin çöküşünü, uluslar arasında parçalanmasını, bir oyuna ya da bir fahişeye dönüşmesini kutladıklarını gördüğümüz şu ana getirdi.

Immanuel Kant’ın Saf Aklın Eleştirisi adlı eseri, felsefe tarihinin en parlak kitaplarından biri kabul ediliyor. Bu eser sayesinde Kant, bugün toplum, siyaset ve bilgi alanlarında bize her türden bilimsel ve teorik çerçeveyi sunan Avrupa felsefesinin kurucu figürü hâline geldi.

Ancak, bu satırlardan sonra Saf Aklın Eleştirisinin anlamını kavrayamayacak Suriyelilerden özür dilemek gerekiyor zira onlar akıllarını fetva veren şeyhlere ve el-Arur'a teslim etmiş durumdalar. Colani ve onun müftüsüyle birlikte, sözde “filozof” olarak ortaya çıkan birtakım cahil cihatçılar — örneğin Ebu Katade — bugün Şamlılara Saf Aklın Eleştirisini değil, "saf aklı öldürmek", "saf aklı aşağılamak", "saf akılla zina etmek", ya da "saf aklın esareti" gibi kavramları öğretiyorlar.

Bu kavramlar, Suriyelilerin zihinlerini şeyhlere ve camilere teslim etmeleriyle oluşmuş, onları tarihsel bir tuzağa düşürerek düşünsel olarak rehin almıştır. Aklınızı, şeyhlerin ve mücahitlerin cehaletle suladığı bir dine teslim ettiğinizde, Suriyelilerin neden düşünemediklerini ve dünyanın onları neden küçümsediğini anlayabilirsiniz. Özgür düşünen herkes bu akıl dışılığa hayretle bakıyor, oysa Suriyeliler kendi elleriyle öldürdükleri ülkelerinin cesedi üzerinde sevinçle dans ediyorlar. Bu cesedi Türklere, İsraillilere, Katarlılara, İngilizlere, Fransızlara, Almanlara, Suudilere ve yolu düşen herkese teslim ettiler. Hatta Uygurlar bile bu etten paylarını aldılar… Türkistan bile.

Tüm bunlara rağmen hâlâ “Allah’ın onlara zafer verdiği” düşüncesiyle sarhoş ve mutlular. Elbette bu, saf aklın yokluğunda mümkündür. Kant ya da Descartes’in sorularıyla ilgilenmeyen, bunun yerine başkanın sakalı, eşinin örtüsü ve “saf Sünnilik” gibi konularla meşgul olan dinî ve ortodoks bir aklın varlığında ortaya çıkan bir tabloyla karşı karşıyayız.

Bu da karşımıza “Saf Sünni Akıl Teorisi”ni çıkarıyor. Aynı şekilde, Emevileri — krallıklarını ellerinden alıp Osmanlılara ve Heraklius’un torunlarına bıraktıkları için — küçümseyen “Saf Emevi Aklı” da yine bu ortamda üretilmiştir. Her iki zihniyet de akılla “zina etmenin” veya akla “işemenin” bir sonucudur. 

Geleneksel bir Suriyelinin zihnine indiğinizde, duvarlarında yazıtlar bulursunuz… Ancak bunlar Firavunlara ait hiyeroglifler ya da Mezopotamya çivi yazıları değildir. Bunlar daha çok, kırılganlıkları ve önemsizlikleriyle çocukların yediği kekikli böreklere (manakiş) benzer yazıtlardır. Bu kekikli yazıtlar arasında, Hamza el-Hatib’in penisine dair bir yazıt da yer alır. Öyle bir yazıttır ki, aklın saf sorularıyla yaklaşılamayacak kadar “kutsal” bir köşeye yerleştirilmiştir. Başka bir yazıt, kimyasal silahlar ve halkını öldüren ordu hakkındadır… Diğeri Esed ve milyonları yerinden eden rehimi üzerine… Bir diğeri Sednaya Cezaevi hakkında… Ve böyle böyle devam eder…

Tüm bu yazıtlar, mantıktan, kanıttan ve herhangi bir felsefi muhakemeden yoksun oldukları için yalnızca tavuklara yedirilebilecek bir tür kekikli turtadırlar. Ne zaman ki bu yazıtlar Kartezyen ya da Kantçı sorulara maruz kalır, Suriyeli zihnin duvarına yazılmış bu kekikli metinler çöker, parçalanır, ufalanır ve sonuçta yine tavuklara yem olur.

Bu kekikli yazıtların en büyüğü ise “Golan Tepelerini Satmak” başlığını taşır.

Bu yazıtı sorgulamaya çalıştığınızda, Sünni Suriyeli zihin onu alır, parçalar, sonra tekrar yapıştırır. Ardından da sanki tarihî bir çivi yazısıymış gibi tekrar sergiler. Oysa herkes bilir ki bu, Arap topraklarını gerçekten satanlardan dikkati başka yöne çekmeye çalışan boş bir propagandadır. Haşimi ailesi gibi. Kudüs’ü, Filistin’i, Arapçılığı ve Mısır’ı satıp, bu büyük başkenti Katar, Dubai ve Umm el-Kuveyn’in zevklerine uygun bir yere dönüştürmeyi arzulayan Enver Sedat gibi…Ama ne yazık ki kekikli manakiş aklı, mantık ve felsefi muhakemeye cesaret edemez, çünkü bu sınavdan hemen kalacağını bilir. Bu yüzden bu zihin, kendini büyülerle, yalanlarla, hayallerle ve şeyhlerin hurafeleriyle kuşatır.

Bugün önemli bir haber yayımlandı: İsrail, Şam topraklarında kazı yaparak Sultan Yakup Savaşı’nda Suriyeliler tarafından öldürülen bir subaylarının kalıntılarını çıkardı. Bu subay İsrail ordusunda tuğgeneraldi. Suriyeliler onu gizli bir mezara gömmüş, İsraillilere teslim etmeyi reddetmişti. Ama ben, zihnimde kekikli börek taşımadığım için, şu sorunun neden sorulmadığını merak ettim: Madem Esed ve ailesi İsrail’in ajanı, madem aralarında hoşbeş ilişkiler var, madem her şeyi alıp satıyorlar… Neden bu subayın cesedini satmadılar? En azından “birkaç milyon dolar” kazanabilirlerdi.

Bu bağlamda akla gelen ikinci kekikli soru da şu: Kemal Lebvani’nin teorilerine göre Batı'nın ajanları olan ve İsrail ile yönetim paylaşımında bulunan Esed ailesi, neden yıllarca Eli Cohen’in kalıntılarını teslim etmedi? Madem para peşindeler, neden tüm Yahudi dünyasının milyarlarca dolar ödemeye hazır olduğu Cohen’in cesedini İsrail’e satmak akıllarına gelmedi?

Suriyeli kekikli zihin diyor ki: Esed kaçarken milyonlar götürdü. Bu durumda Cohen’in cesedini satarak ekonomik krizini çözemez miydi?

Oysa gerçek şu: Esed ve ailesi, bu cesedi satmadı, teslim etmedi. İsrail bayrağı Şam’a sokulmadı. Ve bir casusun cesedi bile verilmedi. Çünkü bu, Suriye’nin onuru ve devlet olma bilinciydi.

Bugün, tüm bu hazineler, Emevi artığı Sünni aklın temsilcisi Colani’nin önünde İsraillilere bedavaya teslim edildi. Cohen’in kalıntılarını arayan İsrail heyetine her türlü kolaylık sağlandı. Çünkü Colani ve benzerleri, Esed’i ve Baas’ı yok etmenin peşindeler; İsrail ile savaşmanın değil. Oysa İsrail’in askerlerini kaybetmesine neden olan Baas yönetimi ve Esed’lerdir. Ve İsrail’de, İslam’a ve ölüye saygısızlığın tarihiyle bilinen cihatçı grupların aksine, Hafız Esed’in mezarına özel bir yer ayrıldı. Çünkü İsrail biliyor ki Esed ailesi, Cohen’in kalıntılarının yerini söylemedikçe o mezarın iadesi olmayacak. Şimdi Cohen, Colani’nin gözetiminde “diriltildi” ve ailesine onurlu şekilde iade edildi. Ve bunu yapanlar, zamanında Esed’e mezar kazmaya yemin eden kekikli Suriyeli zihinlerdi.

Saf Suriyeli zihni… Aklın artık gerçekten saflaştı – yani sona erdi. Çünkü sakallar, seccadeler ve dindarlıkla öylesine dolmuş ki, artık ne gerçeği, ne güneşi, ne de ahlaki bilgiyi görebiliyor. Her taraf kekik kokuyor… çünkü Suriyeli zihnin manakiş, kekik, deve idrarı ve sakallarla dolu…Ve bütün raflarda, bir teröristi başkan yapıp halkın üzerine salan; bulaşık ve kaşık yıkarken zihinleri de yıkayan; yapay zekâ çağında tek bir adım bile ilerlememiş, gerilememiş dini kitaplar var.

Herkese mutlu manakişler!

Ah, Yeni Emeviler… Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Genel Sekreteri Talal Naci neden tutuklandı?

Çünkü Şam’daki Siyonist işbirlikçisi Colani’nin köpekleri, seksenli yıllarda Lübnan’da öldürülen bir Siyonist askerin cesedinin yerinin bulunması için baskı yapan İsrail’in talebine boyun eğdi. Talal Naci’yi bu nedenle tutukladılar, sonra da teslim ettiler. Çünkü Siyonist varlık, “Şam’da özel bir operasyonla” o cesedin bulunduğunu duyuracaktı.

Tekbir!

Çeviri: YDH