ABD'nin İran konusunda kafası karışık

20 Mayıs 2025

"İran içinde Amerikan yatırımlarının artırılmasını da içeren seçenekler dahilinde yaptırımların aşamalı olarak kaldırılması öngörülüyor ki bu, Tahran'ın tercih ettiği bir seçenek olarak İslam Cumhuriyeti ile herhangi bir askeri çatışma yaşanmamasının bir tür garantisi olarak görülüyor."

YDH - ABD ile İran arasındaki nükleer müzakerelerin beşinci turu, ABD yönetiminin çelişkili açıklamaları ve Tahran'ın kendi şartlarında ısrar etmesi nedeniyle belirsizliğini koruyor. ABD Başkanı Trump'ın anlaşmaya eğilimli olduğu belirtilirken, İsrail ve ABD'deki bazı katı tutumlu çevreler İran'ın uranyum zenginleştirmesine tamamen son vermesini veya askeri müdahaleyi savunuyor. İran ise nükleer silah geliştirmediklerine dair güvence vermeye hazır olduğunu ancak zenginleştirme hakkından vazgeçmeyeceğini vurguluyor. El-Ahbar yazarı Hıdır Harubi, nihai bir anlaşmanın, her iki tarafın da bazı beklentilerinden taviz vermesini gerektirecek, sıfır toplamlı olmayan bir çözüm içereceğine işaret ediyor.

Umman'ın arabuluculuğunda gerçekleşen ABD-İran görüşmelerinin dördüncü turunun sona ermesinden bu yana, yakın zamanda beşinci turunun düzenlenme ihtimalini belirsizlikler sarmaya devam ediyor.

Özellikle ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin, İran'ın nükleer dosyasıyla başa çıkma yöntemleri konusunda kamuoyuna çelişkili açıklamalar yapmaya geri dönmesi ve Tahran'ın müzakere gündeminden çıkarmakta ısrar ettiği şartları yeniden gündeme getirmesi bu belirsizliği artırıyor.

Çelişkili tutumlar

ABD Başkanı, son Körfez gezisi sırasında İran'la bir anlaşma yapmaya meyilli görünüyordu.

Analistlere göre bu, pek çok nedenden ötürü en olası senaryo olarak değerlendiriliyor: Bunlardan biri Trump'ın, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun nükleer tesislere saldırı yapılması yönündeki taleplerini şimdiye kadar görmezden gelmesiyle ilgili.

Diğeri ise Washington'un Arap müttefiklerinin, özellikle de Körfez ülkelerinin, İran'la aralarındaki anlaşmazlıkları barışçıl yollarla çözmeye karşı çıkmamalarıyla bağlantılı.

Bu bağlamda, New York Times gazetesi, bölge turu sırasında ABD Başkanı ile görüşen tüm Arap liderlerinin, "onu İranlılarla müzakereli bir çözüm bulmaya ittiğini" belirtti.

Gazete, bu liderlerin Tahran'la yeni bir nükleer anlaşma yapılması konusundaki bugünkü tutumlarının 2015 yılındakine kıyasla değişmesinin nedeninin, "alternatifin kendileri için felaket olması... Zira İran'ı bombalama senaryosu, nükleer bombaya sahip olması senaryosuyla eş değer. Her iki durumda da bölge için vahim sonuçlar doğacaktır," şeklinde olduğunu ifade etti.

Aynı çerçevede, Amerikan gazetesi, Trump'ın Yemen ve Suriye'den başlayıp Gazze ve İran'a kadar uzanan Orta Doğu meseleleriyle ilgili aldığı kararların, Washington ile Tel Aviv arasındaki ilişkiler düzeyinde "yeni bir dinamiğin ortaya çıkmasına" katkıda bulunduğunu ekledi.

Bu dinamik uyarınca, "Netanyahu hükümeti dönemindeki İsrail'in (endişeleri) sadece ikincil öneme sahip bir mesele olarak ele alınıyor."

Ancak gazete, bunun Amerika'nın İsrail ile tarihi bağlarını ihmal ettiği veya ona askeri ve ekonomik desteğini kestiği anlamına gelmediğini de vurguladı.

Bu yeni dinamiğin şekli hakkında Netanyahu'nun eski danışmanı Nadav Ştravşler, başbakanın Trump ile ilişkisinin, "eski ABD başkanlarıyla, buna eski ABD Başkanı Joe Biden da dahil olmak üzere, kurduğu ilişkiden farklı olduğunu" açıkladı.

Ştravşler sözlerine şöyle devam etti: "Biden döneminde Netanyahu, yönetimin almayı planladığı kararları erteleyebiliyordu, oysa Trump durumunda, eğer Netanyahu yönetimin eğilimlerinin tersi yönde hareket etmeye çalışırsa kararlar ona zorla dayatılıyor."

Ştravşler'e göre, "İran, ilişkideki bu dönüşümlerin merkezinde yer alıyor," ve bu durum, "İslam Cumhuriyeti'nin nükleer hedeflerini dizginlemeyi önceliklerinin başına koyan Netanyahu'nun siyasi mirasını tehdit ediyor."

Öte yandan, bir başka analist grubu, İran'ın kendi topraklarında uranyum zenginleştirme hakkına bağlı kalma ısrarı ve Washington'un bu konudaki tutumunun net olmaması ışığında, İran'a yönelik askeri saldırı senaryosunun daha olası olduğunu öne sürüyor.

ABD Başkanı'nın Özel Temsilcisi Steve Witkoff, iki gün önce yaptığı açıklamada, ülkesinin "İran'la ilgili net bir kırmızı çizgisi olduğunu, bunun da zenginleştirme yapılmaması olduğunu" belirtmiş ve "yüzde 1 oranında bile olsa buna izin vermeyeceğiz," diye teyit etmişti.

Witkoff, Amerikan ABC kanalına verdiği mülakatta, "İranlılara, uranyum zenginleştirme meselesini onurlarını kırmadan çözeceğine inandığımız bir teklif sunduk," dedi.

Bu açıklama, Washington'un Tahran'ı elindeki yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum stoklarından vazgeçmeye ve bunları ülke dışına göndermeye ikna etme niyetine bir işaret gibi görünüyor; ki İslam Cumhuriyeti yetkililerinin de teyit ettiği üzere bu adıma karşı çıkmıyor.

Witkoff'un açıklamaları İran'dan sert eleştiriler aldı. Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, ABD elçisini "müzakerelerin gerçekliğinden uzak olmakla" suçladı ve aynı zamanda "Washington'un talepleri gerçekçi değilse, bir sonuca ulaşamamamız doğaldır," diye vurguladı.

İranlı bakan ayrıca, ABD'li müzakerecilerin ülkesiyle yürütülen müzakerelerin gidişatına ilişkin "gizli söyledikleriyle kamuoyuna açıkladıkları arasındaki çelişkiyi" kınadı.

Witkoff'un kendisi de birkaç hafta önce, Trump yönetiminin, 2015'te imzalanan Viyana Anlaşması'nda belirtildiği gibi, İran'ın sivil amaçlı yüzde 3,67 seviyesinde uranyum zenginleştirmesine izin veren bir anlaşmayı kabul etmeye hazır olduğuna dair imada bulunmuştu.

Daha sonra, Tahran'daki Diyalog Forumu marjında Katarlı mevkidaşı Muhammed bin Abdurrahman es-Sani ve Ummanlı mevkidaşı Bedr el-Busaidi ile ABD-İran görüşmelerindeki son gelişmeleri ele almak üzere yaptığı toplantının ardından Arakçi, İran'da uranyum zenginleştirme sürecinin devam edeceğini yineleyerek, "Eğer Amerikan tarafı nükleer silah üretmediğimizden emin olmak istiyorsa, buna hazırız," açıklamasında bulundu.

El-Busaidi ise ülkesinin, nükleer mesele konusunda İranlılar ve Amerikalılar arasındaki görüş ayrılıklarını gidermeye yönelik "Katar girişimini" memnuniyetle karşıladığını belirterek, "Washington tarafından geçtiğimiz aylarda olumlu işaretlerin" ortaya çıktığına işaret etti.

Katar Dışişleri Bakanı da ülkesinin "Amerika Birleşik Devletleri ve İran'ın adil, kalıcı ve bağlayıcı bir anlaşmaya varmasını" umduğunu ifade etti.

Aynı düşünceyi İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekai de dile getirerek, Tahran'ın "Amerika Birleşik Devletleri'nin ülkedeki zenginleştirmeyi sıfırlama şartı koymaktaki niyetini" anlayamadığını belirtti. Bekai'ye göre, herhangi tarafsız bir gözlemci, Amerikalı yasa koyucuların giderek diplomasiye inanmayan akımların baskısına boyun eğdiği sonucuna varabilir ki bu akımların temel çekirdeğini "barış ve görüşmelerin hiçbir yoluna inanmayan işgalci İsrail varlığı" oluşturuyor.

Amerikan medyasına göre, Trump yönetiminin, Tahran'ın nükleer silah edinmesine izin vermemeyi garanti altına almakla sınırlı olan ve tesislerinde barışçıl amaçlı uranyum zenginleştirme hakkını tanıyan önceki tutumlarından geri adım atması, Başkan üzerinde içeriden uygulanan katı baskılara dayanıyor.

Bu baskılar, ya yönetim içinde nükleer programın tamamen sökülmesini destekleyen bir akımdan ya da Kongre'deki Cumhuriyetçi Parti "şahinlerinden" geliyor.

Nitekim 200'den fazla Cumhuriyetçi, Başkan'ı İranlıların nükleer talepleri konusunda "kararlı" olmaya çağıran bir mektup göndermişti.

Bu çerçevede, İran işleri uzmanı ve Brookings Enstitüsü Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney, İran'ın, Trump'ın yasama organına danışmadan Suriye'ye yönelik yaptırımları kaldırdığını açıklama adımını temel alarak ilerleme ve bu adımın ciddiyetini gözlemleme niyetinde olduğuna işaret etti.

Maloney, İranlıların "Kongre ile işbirliği yaparak mı yoksa onunla çatışarak mı adımını tamamlayıp tamamlayamayacağını yakından izleyeceklerini" ekledi.

Maloney, Trump'ın İran'la anlaşma yapma konusundaki hevesini teyit ederek, ABD Başkanı'nın Kongre'deki, özellikle de Cumhuriyetçi Parti'ye mensup katı görüşlü kesimin talep ettiğinden "daha azını içeren bir anlaşmayı İran'la kabul etmeye" yöneleceğini öngördü.

Başarı ve başarısızlık olasılıkları

Batılı analistlere göre, İranlılar ve Amerikalılar arasında olası yeni bir nükleer anlaşmaya varmak için farklı formüller üzerinde görüş alışverişinde bulunuldu.

Herhangi bir anlaşmanın "sonuçta sıfır toplamlı olmayacağını" belirten analistler, anlaşmanın bir yandan İsrail'in İran nükleer programının sökülmesi yönündeki talepleriyle uyumlu olarak "Amerikan iç kamuoyundaki müzakerelerin gidişatına ilişkin beklentileri dikkate alacağını" diğer yandan da "Trump'ın İran'la bir anlaşma yapma arzusunu" gözeteceğini ifade ettiler.

Bu analistlere göre, müzakere masasında bulunan maddeler arasında, bölge ülkelerinin İran'ın sivil nükleer teknoloji alanındaki deneyimlerinden faydalanmasını sağlayacak "İslami bir konsorsiyum" kurulmasını içeren ikili bir anlaşma yapılması yer alıyor.

Buna paralel olarak, İran içinde Amerikan yatırımlarının artırılmasını da içeren seçenekler dahilinde yaptırımların aşamalı olarak kaldırılması öngörülüyor ki bu, Tahran'ın tercih ettiği bir seçenek olarak İslam Cumhuriyeti ile herhangi bir askeri çatışma yaşanmamasının bir tür garantisi olarak görülüyor.

Diğer bir seçenek ise, güçlendirilmiş uluslararası denetim altında uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin uzun vadeli olarak dondurulmasını, ayrıca İran'ın yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum stoklarının imha edilmesini içeren bir anlaşma formülünün geliştirilmesi.

Bu seçeneğin, İran hükümetinin bunu dünya piyasasından satın almasına izin veren garantilerle desteklenmesi ve Washington'un tercih ettiği bir seçenek olması planlanıyor.

Çeviri: YDH