Ateş çemberi: Kasım Süleymani İsrail'i nasıl kuşattı ve Demir Duvar'ını yıktı?

28 Haziran 2025

"Süleymani'nin en büyük başarılarından biri, Gazze'yi sadece ahlaki bir çığlık değil, gerçek bir caydırıcılık cephesi hâline getirmesiydi."

YDH - Sosyal medya platformu X'te (eski adıyla Twitter) yayın yapan CosmoTrade adlı jeopolitik ve bölge siyasetine odaklanan hesap, eski Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin İsrail'i çevrelemek için geliştirdiği "Ateş Çemberi" stratejisini anlatıyor. Süleymani'nin, İsrail'in "Demir Duvar" güvenlik doktrinini kırmak yerine, Lübnan, Suriye, Irak ve Gazze'deki müttefikleri aracılığıyla ülkeyi kuşatarak bir abluka oluşturmayı hedeflediğini vurguluyor. Hesap, bu stratejinin 2000'deki Lübnan zaferinden 2006 savaşına, Irak ve Suriye'deki genişlemeden Gazze'nin denkleme dahil edilmesine kadar nasıl adım adım inşa edildiğini Batılı kaynaklara atıfta bulunarak detaylandırıyor.

Merhaba dostlar,

Bu raporun ilk bölümünde, Arap medyasının uzun süredir karaladığı, hatta aşırılıkçılıkla, ırkçılıkla ve Arap ülkelerinin egemenliğini gasp etmeye çalışmakla suçladığı bir adamın portresini çizeceğim.

Ben burada size Kasım Süleymani'nin kim olduğunu kişisel veya duygusal bir açıdan değil, hayatının merkezindeki hedef üzerinden anlatacağım: İsrail'i her yönden kuşatmayı amaçlayan entegre bir stratejik proje örmek ve kuruluşundan bu yana üzerine inşa edildiği güvenlik doktrinini başarısızlığa uğratmak...

O hâlde beni takip edin...

Pek çok kişi "Şii Hilali"nden bahseder, ancak çok azı bu hilalin aslında bir hilal değil, bir ateş çemberi olduğunu fark eder.

Bu çemberin hedefi İsrail'i kuşatmak, boğmak ve modern Siyonizm'in manevi babası Ze'ev Jabotinsky'nin 1923'te müjdelediği demir duvarı kırmaktı. Jabotinsky o zaman şöyle yazmıştı:

"Araplar, İsrail'in varlığını ancak demirden bir duvarla, aşılamaz ve geçilemez bir duvarla karşılaştıklarında kabul edeceklerdir. Ancak o zaman direnişten umutlarını kesip barış arayışına gireceklerdir."

İşte bu noktada, kendisine putlar veya heykeller dikilen bir şahsiyet değil, gölgelerde yaşayan bir adam olan Kasım Süleymani'nin farklı bir bakış açısı vardı. Onun vizyonunun adı Ateş Çemberi'ydi:

Bu duvar içeriden delinmez, dışarıdan kuşatılır ve etrafında halka halka ateşler yakılır, ta ki sahibinin hapishanesi hâline gelene kadar.

Ve stratejisi böyle başladı:

Güney Lübnan'dan Gazze'ye, Suriye sınırından Irak'a ve daha sonra Yemen'e... Her hareket, her ittifak ve her savaş meydanı, İsrail'i boğacak olan Ateş Çemberi'ne eklenen yeni bir noktayı temsil ediyordu.

Demir Duvar: Mutlak İsrail güvenliği yanılsaması

Siyonist projenin doğuşundan bu yana İsrail, güvenliğini barış üzerine değil, güç üzerine inşa etti.

Stratejisini kabullenilme üzerine değil, boyun eğdirme üzerine kurdu.

Bunlar suçlamalar değil, modern Siyonizm'in en önde gelen düşünürlerinden biri olan Ze'ev Jabotinsky'nin 1923'te yayımladığı ünlü "Demir Duvar" başlıklı makalesinde bizzat yazdığı sözlerdir.

Jabotinsky, Araplarla bir anlaşma hayal etmiyordu, aksine açıkça şunu söylüyordu:

"Bir Yahudi devleti ancak Araplar değiştiremeyecekleri bir gerçeğe tamamen teslim olduklarında kurulabilir. Ve ancak aşılamayacak demirden bir güç duvarıyla karşılaştıklarında teslim olurlar."

O zamandan beri "Demir Duvar" teorisi, İsrail'in güvenlik doktrininin ideolojik temel direği hâline geldi ve daha sonra çeşitli şekillerde tezahür etti:

— Büyük güçlerle (önce İngiltere, sonra Amerika) ittifak,

— Nükleer caydırıcılık,

— Niteliksel askeri üstünlük,

— Gazze, Batı Şeria ve Lübnan sınırlarındaki fiili güvenlik duvarları,

— Ve her tehdit büyümeden ona yönelik önleyici saldırılar.

Başka bir deyişle, İsrail'in tahayyülü, Arapların ikna edilecek değil, korkutulacak halklar olduğu fikrine dayanıyordu. Ve sarsılmaz bir duvarla karşılaştıklarında direnişin onlar için bir seçenek olmadığı varsayılıyordu.

Her Arap direnişinin sonunun bu duvara çarpıp geri sekmesi ve İsrail'in şartlarını kabul etmeye dönmesi bekleniyordu.

Fakat İsrail'in hesaba katmadığı şey, Kasım Süleymani gibi bir adamın ortaya çıkmasıydı... Duvara doğrudan saldırmak ya da Arapları onu yıkmaya ikna etmek için değil, bu duvarı her yönden kuşatmak ve onu bir caydırıcılık aracından, sıkıca kapatılmış bir mezara dönüştürmek için.

Ve bu çemberdeki ilk adım Güney Lübnan'dı...

2000 Güney Lübnan: Duvarın bağrına saplanan ilk hançer

Mayıs 2000'de İsrail, hazır olmadığı bir manzarayla uyandı:

Güney Lübnan'dan ani bir çekilme. Siyasi bir anlaşma yok, BM destekli bir uzlaşı yok, müzakere yok.

Sadece bir kaçış... Baskı altında, ateş altında ve kameralar önünde bir çekilme.

Ancak yerel bir Lübnan olayı gibi görünen bu durum, aslında Ateş Çemberi stratejisinin ilk kıvılcımıydı.

Doksanlı yılların sonlarından itibaren, o dönemde Kudüs Gücü komutanlığını devralan Kasım Süleymani, Güney Lübnan'ı işgal edilmiş bir topraktan daha fazlası olarak görmeye başladı.

Oranın, Siyonist Demir Duvarı'nın savunmasız böğrü olduğunu ve orada yaşanacak herhangi bir İsrail kırılmasının, İsrail'in güvenlik doktrininin kalbinde stratejik bir şok yaratacağını görüyordu.

Bu nedenle Kasım Süleymani, Hizbullah'ı yerel bir direniş hareketinden, nitelikli silahlarla donatılmış, gerilla savaşında usta ve uzun cepheleri yönetmeyi bilen eğitimli bir askeri güce dönüştürmek için sessizce çalıştı.

Doğrudan müdahale yerine ortaklık, planlama, finansman ve eğitim yoluyla, ancak tek bir boşluk bırakmayacak şekilde bir düzenlemeyle hareket ediyordu.

Amerikalı gazeteci Jay Solomon, İran Savaşları adlı kitabında, "Süleymani, Hizbullah'ı o kadar organize bir düzensiz orduya dönüştürdü ki, İsrail'in ona geleneksel bir karşılık vermesi artık mümkün değildi," diye belirtiyor.

Ve sonuç:

İşgal ordusu, 22 yıllık işgal ve yıpratmanın ardından Güney Lübnan'dan zafer kazanmadan, şartsız ve hatta olayı itibarlarını koruyacak şekilde sunma imkânı bulamadan çekildi.

Bu sadece sembolik bir zafer değildi.

Kasım Süleymani için bu, Ateş Çemberi'nde sıkılan ilk düğümdü.

O andan itibaren İsrail'in kuzey sınırları daimi bir endişe kaynağı hâline geldi.

Ve İsrail'in her zaman yönettiği ve kullandığı "arka bahçesi" olarak gördüğü Lübnan, hazır, sabit ve sürprizlerle dolu bir direniş cephesine dönüştü!

İsrailli yazar Ronen Bergman, İran'la Gizli Savaş adlı kitabında açıkça şöyle dedi:

"Süleymani, İsrail'in yok oluşuna giden yolun doğrudan savaştan değil, onu her yönden kuşatan ve yıpratan cepheler oluşturmaktan geçtiğine inanıyordu."

Ve Lübnan'da olanlar, bu fikrin birebir uygulamasıydı.

Ancak Ateş Çemberi henüz tamamlanmamıştı...

Bu çemberin kapsamlı bir savaşın ateşinde test edilmesi gerekiyordu.

Ve işte o zaman Temmuz 2006 Savaşı geldi.

Temmuz 2006 savaşı: Çember ateşle sınanıyor

Temmuz 2006'da İsrail sadece bir intikam savaşı yürütmüyordu, aynı zamanda Kasım Süleymani'nin kuzey sınırlarında oluşturduğu modeli yıkmaya çalışıyordu.

2000 yılındaki çekilmenin ardından Lübnan sınırı sürekli bir gerilim kaynağı hâline gelmiş ve angajman kuralları direnişin lehine değişmeye başlamıştı.

İsrail'in, böğründeki bu büyüklükte bir cepheyi güç kullanarak yeniden şekillendirmeden kabul edemeyeceği açıktı.

Bu yüzden Temmuz Savaşı geldi.

Ezici bir saldırı, yoğun hava bombardımanları, günde yüzlerce sorti, altyapının tahrip edilmesi ve net bir kumar:

Ya Hizbullah'ı kırarız... Ya da bölgenin kurallarını yeniden çizeriz.

Ancak İsrail liderliğinin fark etmediği şey, Hizbullah adında bir yapı olarak gördükleri şeyin, aslında yıllar boyunca özenle hazırlanmış bir ateş çemberinin merkez noktası olduğuydu ve onu hazırlayan elin sadece Dahiye'de değil, Kasım Süleymani'nin gözünün yönettiği bir operasyon odasında olduğuydu.

Elbette Süleymani bizzat Beyrut'ta ve doğrudan sahadaydı; lojistik koordinasyonun, silah akışının, stratejik yönlendirmenin ve Suriye ile İran üzerinden destek yollarının yönetiminin bir parçasıydı.

Bu savaşın sadece Hizbullah için bir varoluş mücadelesi olmadığını, aynı zamanda Ateş Çemberi'nin kendisi için de kritik bir sınav olduğunu biliyordu: Acaba ayakta kalacak mıydı? Yoksa tamamlanmadan kırılacak mıydı?

Matthew Levitt, Hizbullah: Lübnan Hizbullahının Küresel Ayak İzi adlı kitabında, "Hizbullah'ın nitelikli silahlanması, özellikle gemisavar ve tanksavar füzeleri, yaklaşan savaşın farklı olacağını anlayan Süleymani ile doğrudan koordinasyon içinde gerçekleştirildi," diye belgeliyor.

Ve gerçekten de... Çember dayandı.

— İsrail'in Saar 5 korveti güdümlü bir füzeyle imha edildi.

— Merkava tanklarının bel kemiği, Vadi el-Huceyr'de Kornet füzeleriyle ezildi.

— İsrail'in seçkin ordusu Bint Cubeyl, Marun er-Ras ve Hıyam'da yıpratıldı.

Ve ilk kez İsrail, bir Arap ülkesinin sınırları içinde günlerce savaşmak zorunda kaldı ve herhangi bir temel siyasi veya askeri hedefi gerçekleştirmede başarısız oldu.

Sonuçlar yerel değildi.

Siyonist güvenlik stratejisi üzerindeki etkisi muazzamdı:

— Kuzey cephesi artık kontrol altına alınabilir değildi,

— Demir Duvar, en zayıf uçlarından birinden aşınmaya başlamış gibi görünüyordu,

— Ve Kasım Süleymani'nin tasarladığı Ateş Çemberi, sadece bir slogan değil, bölgesel bir caydırıcılık denklemi olduğunu kanıtladı.

Amerikalı uzman Kenneth Pollack daha sonra Fars Bulmacası adlı kitabında şöyle yazdı:

"İsrail, 2006'dan sonra Hizbullah'a artık bir milis olarak değil, yüksek bir hassasiyetle tasarlanmış bölgesel bir askeri projenin parçası olarak bakmaya başladı."

Bu tek bir anlama geliyordu:

Süleymani, çemberi inşa etme aşamasından... Ateşle sınama aşamasına geçmişti. Ve başarmıştı.

Ancak çemberin tehlikesini gören sadece İsrail değildi...

Amerika da harekete geçmeye başladı.

Ve ilk sahası Irak'tı.

Irak ve Suriye: Amerika çemberi kırmaya çalıştığında Süleymani genişletti

Temmuz 2006 savaşından sonra Washington ve Tel Aviv, İsrail etrafında inşa edilenin sadece taktiksel bir tehdit değil, Kasım Süleymani tarafından yönetilen uzun soluklu stratejik bir proje olduğunu anladı.

Ve bu çemberin uçlarından değil, derinliğinden vurulması gerekiyordu.

Böylece altın fırsat geldi:

2003'te Amerika'nın Irak'ı işgali, ardından 2011'de Suriye'nin iç savaşla patlatılması ve son olarak Musul'dan Deraa'ya uzanan mezhepçi bir parçalama ve yıkım gücü olarak "IŞİD"in yaratılması.

Amerikan vizyonu netti:

Ekseni kalbinden vur.

Bağdat ve Şam'da ateşleri yak ve çemberin kendiliğinden dağılmasını bekle.

Eğer Lübnan Suriye'den, Suriye Irak'tan ve Irak İran'dan koparılırsa her şey çöker.

Fakay Amerika ve İsrail'in hesaba katmadığı şey, Süleymani'nin sadece sınır cephelerinin adamı olmadığı, aynı zamanda coğrafyayı bir harita mühendisi gibi okuduğu ve tehdidi fırsata çevirmede usta olduğuydu.

Amerika Irak'a saldırdığında, Süleymani doğrudan bir çatışmaya girmedi, çatlakların arasından sızdı.

Direniş ağları kurdu, yerel grupları destekledi, Halk Seferberlik Güçlerini (Haşd Şabi) organize etti ve yeni sistemin kalbine siyasi ve askeri olarak sızdı.

Askeri uzman Seth Jones, Amerikan Büyük Stratejisi adlı kitabında şöyle yazdı:

"Süleymani, Irak içinde zekice hareket etti, Amerika ile bir ordu olarak değil, bir proje olarak karşılaştı... Ve bu projeyi doğrudan İran bayrağını kaldırmadan içeriden çökertti."

Sonra 2014 anı geldi... "IŞİD"in Irak ve Suriye'yi işgali ve Bağdat ile Şam'a yönelik doğrudan tehdidi.

Bu, Washington ve Tel Aviv'in gözünde, çembere indirilen son darbeydi.

Ancak Süleymani'nin gözünde bu, genişleme anıydı.

Çemberin yıkılması yerine, tam tersi oldu:

— Irak'ta IŞİD ile savaşarak genişledi,

— Haşd Şabi'nin üsleri genişletildi,

— Hem Sünni hem de Şii gruplarla ilişkiler sağlamlaştırıldı,

— Ve Bağdat, askeri olarak Tahran'a her zamankinden daha fazla bağlandı.

Suriye'de sadece rejimi desteklemekle kalmadı, aynı zamanda Kuseyr'den Deyrezzor'a kadar kontrol haritasını yeniden çizdi, öyle ki Tahran'dan Beyrut'a uzanan ikmal hatları karadan silah ve nüfuz taşıdı.

William McCants, IŞİD Kıyameti adlı kitabında şöyle yazdı:

"IŞİD'in her şeyi yıkacağı göründüğü anda, Süleymani ayakta kalabilen tek bölgesel eksenin koordinatörü olarak ortaya çıktı ve masayı kendi lehine çevirdi."

Böylece Amerika, Süleymani'ye daha önce düşman veya tarafsız olan her Arap sahasının kalbine derinlemesine nüfuz etmesi için tarihi bir kılıf sunmuş oldu.

Ve çember parçalanmak yerine genişledi.

Halka kırılmak yerine kapandı.

Ancak henüz tamamlanmamış bir yön vardı...

Güney.

Gazze bekliyordu.

Gazze: Çemberdeki son düğüm

Diğer cepheler inşa edilirken, güçlendirilirken ve test edilirken, Gazze birçokları tarafından sadece insani bir dosya veya mevsimlik bir baskı kartı olarak görülmeye devam etti.

Ancak Kasım Süleymani Gazze'ye asla bu şekilde bakmadı. Onun için Gazze, çemberi güneyden kapatan belirleyici noktaydı.

Zira Gazze olmadan, Siyonist Demir Duvar nefes alabilir durumda kalırdı.

Ama eğer güney alevlenir, kuzey alevlenir ve ikisi arasında siyasi ve askeri olarak bağ kurulursa, İsrail tamamen kuşatılmış olur; üstünde ateş, altında ateş.

Bu nedenle, Hamas ve İslami Cihad'a verilen destek sadece bir jest değil, Süleymani'nin özenle ördüğü bölgesel savunma sisteminin bir parçasıydı.

Bu, 2008 savaşından sonra başladı, 2012'den sonra daha da derinleşti ve Filistin füzelerinin Tel Aviv'e ve Tel Aviv'in ötesine ulaşabildiği 2014 savaşında zirveye ulaştı.

Washington Enstitüsü'nün 2019 tarihli bir raporunda açıkça şöyle deniyor:

"Süleymani, Gazze'deki gruplara benzeri görülmemiş bir desteğin mimarıydı ve bu destek, gelişmiş yerel roket üretim teknolojileri sunma noktasına kadar ulaştı."

Hatta Kasım Süleymani'nin kendisi, Hamas ve Cihad liderlerine kişisel mektuplar yazdı ve bu mektuplar daha sonra yayımlandı. Bu mektuplarda Filistin'in projenin kuyruğu değil, merkezi olduğunu vurguluyordu.

Ray Takeyh, İran Devrimi'nin Alacakaranlığı adlı kitabında şöyle yazdı:

"Süleymani'nin en büyük başarılarından biri, Gazze'yi sadece ahlaki bir çığlık değil, gerçek bir caydırıcılık cephesi hâline getirmesiydi."

Dolayısıyla İsrail artık hiçbir cepheyle tek başına mücadele edemez duruma geldi.

Ve Aksa Tufanı vurduğunda somutlaşan da buydu!

Bu, Süleymani ve çemberinin hikâyesinin ilk bölümü!

Çeviri: YDH