Trump-Netanyahu görüşmesinden çıkanlar

09 Temmuz 2025

"Hatta Türkiye dahil tüm üyeleriyle NATO'nun kendisi bile, kendi üye ülkelerini korumaktan çok, İsrail'i savunmak ve düşmanlarına saldırmak için seferber edilmiş durumda."

YDH - El-Ahbar gazetesi yazarı Hüseyin İbrahim, Trump ile Netanyahu arasındaki görüşmeyi merkeze alarak Amerikan siyasetinin, kendi iç sorunlarından bile daha fazla İsrail'in çıkarlarına kilitlendiğini ifade ediyor. İbrahim'e göre bu durum, partiler üstü bir yaklaşımla Amerikalı siyasetçilerin kişisel ve seçimsel hesaplarından kaynaklanıyor. Yazar, ABD'nin bölgedeki temel projesi İsrail'in düşmanlarını koşulsuz teslimiyete zorlamak olsa da direnişin, ağır bedellerine rağmen tek gerçekçi seçenek olduğuna işaret ediyor.

Düşman Başbakanı Benyamin Netanyahu ile ABD Başkanı Donald Trump arasında dün gerçekleşen görüşme, Trump'ın yarım yıldan daha kısa bir süre önce göreve gelmesinden bu yana aralarındaki üçüncü görüşmeydi.

Bu, herhangi iki ülke arasındaki ziyaretler için oldukça yüksek bir tempoya işaret ediyor. Buna iki tarafın yetkililerinin karşılıklı ziyaretleri de eklendiğinde, İsrail'in güvenliği ve çıkarlarının, Amerikan siyasetinde başkandan başlayarak yönetimin çeşitli kademelerine kadar diğer tüm konulardan, hatta Amerika'nın iç meselelerinden bile daha fazla yer kapladığı rahatlıkla söylenebilir.

Aynı şekilde Kongre üyeleri de bireysel olarak ve Senato ile Temsilciler Meclisi'ndeki komisyon üyeleri de kendi seçim bölgeleriyle ilgili meselelerden çok, İsrail ve Orta Doğu'yu ilgilendiren konularla meşguller.

Buradaki asıl ironi ise bütün bunların, Barack Obama'nın 2008-2016 yılları arasındaki başkanlık dönemlerinde izlenen ve o zamanlar ifade edildiği üzere Çin'le yüzleşmeye odaklanmak amacıyla ABD'nin Orta Doğu'dan çekilmesini öngören bambaşka bir siyasetin üzerinden on yıl bile geçmeden yaşanması.

Amerikan siyasetinin bir kanadının, ulusal güvenlik devletinin uzun vadeli hedefleri gözeten ve "her an tetikte" diye tabir edilen yapısından farklı olarak, yönetimdeki ve Kongre'deki yetkililerin kişisel çıkarları ve seçim hesaplarına göre hareket ettiğini görmek için bundan daha fazlasına gerek var mı?

Görünen o ki Amerika'yı yönetenler, ülkelerinin nüfuzunu çoğu zaman kendi seçim hesapları ve şahsi çıkarları için kullanıyor.

Bu durum sadece Trump döneminde ortaya çıkmadı; kendisini utanmadan "Siyonist" olarak tanımlayan Biden döneminde de bariz bir şekilde mevcuttu.

Özellikle de İsrail'in Gazze Şeridi ve Lübnan'a yönelik savaşının, Amerika'daki başkanlık, yasama ve yerel seçim kampanyalarıyla aynı zamana denk geldiği son yılında bu durum daha da belirginleşti.

Cumhuriyetçiler, Biden döneminin İsrail'e yönelik büyük tarafgirliğine rağmen, daha da İsrail yanlısı bir program temelinde bu seçimleri kazandı.

Aslında 11 Eylül saldırılarının intikamı niteliğindeki Afganistan savaşı dışında, Amerika son birkaç on yılda İsrail için savaşmaktan başka bir savaşa girmedi.

NATO'yu ilgilendiren bir mesele olan Ukrayna'ya verilen Amerikan desteği bile hiçbir şekilde İsrail'e verilen desteğin seviyesine ulaşamıyor.

Hatta Türkiye dahil tüm üyeleriyle NATO'nun kendisi bile, kendi üye ülkelerini korumaktan çok, İsrail'i savunmak ve düşmanlarına saldırmak için seferber edilmiş durumda.

Her ne kadar Trump, "beyaz fanatikler" olarak adlandırılan ve Amerika'nın çıkarları ile üstünlüğünün önüne başka hiçbir şeyin konulmasına tahammül edemeyen katı tabanı göz önüne alındığında, düşünce yapısı olarak İsrail'e en uzak Amerikan başkanı olsa da bu kesim bile, iki taraf arasında denge kurma çabasında başarısız olan Trump'a kendi lehlerine taraf olması yönünde baskı yapmayı başaran Amerikalı Siyonistler karşısında zayıf kalıyor.

Nitekim Trump, Amerika'daki geniş muhalefete rağmen İran'ın nükleer tesislerini vurma kararı almıştı.

Bu durumda, İsrail'e karşı savaşan direniş güçlerinin devasa zorluklarla karşı karşıya olması doğaldır. Ancak bu, özellikle de ellerinde başka bir seçenek olmadığında, mücadeleye devam etmenin imkânsız olduğu anlamına gelmez.

Şu anda İran'dan Irak'a, Lübnan'dan Yemen'e, Filistin'den Suriye'ye kadar düşmana karşı direnişin olduğu tüm cephelerde tek bir sloganı olan —İsrail'in düşmanlarını karşılıksız olarak, yani koşulsuz teslimiyetle silahsızlandırmak— bir Amerikan projesi var. Bu proje, başkalarının ona meydan okumasından çok, gerçekçi olmaması nedeniyle kendi başarısızlık nedenlerini içinde barındırıyor.

7 Ekim 2023'ten bu yana geçen iki yıldaki savaşlar, düşman ve destekçileri lehine askeri kapasite ve maddi imkânlar açısından büyük bir eşitsizlik olduğunu gösterse de Amerika'nın daha önce benzerini yerine getirdiği görülmemiş, vaat edilen bir barış ve refah karşılığında, bu ülkelerin bir kısmında yönetime teslim olmaya hazır olanlar getirildi.

Buna rağmen mevcut seçenekler arasında teslim olmama seçeneği, çok yüksek maliyetine rağmen en az maliyetli olanı.

Zira bu, proje sahiplerini projenin gerçeklikten koptuğuna ikna edebilecek ve teslimiyeti kabul etme çağrısı yapanların kanaatlerini değiştirebilecek tek yol.

Belki de Trump'ın Gazze savaşını bitirme çabası, direnişin bu projeye nasıl karşı koyabileceğinin bir örneğini teşkil ediyor.

Çeviri: YDH