YDH - İsrail, Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir'in hazırladığı plana dayanarak İran'a karşı kapsamlı bir hibrit savaş stratejisini devreye soktu. El-Ahbar gazetesi yazarı Hıdır Harubi'nin aktarımına göre söz konusu strateji, klasik askeri yöntemlerin ötesine geçerek iktisadi yaptırımlar, siber saldırılar, suikastlar ve dezenformasyon gibi araçlarla İran İslam Cumhuriyeti'ni, özellikle de Devrim Muhafızları Ordusu'nu zayıflatmayı amaçlıyor. ABD ve Arap müttefiklerle işbirliğini temel alan plan, İran'ın bölgesel nüfuzunu kırmayı hedeflerken, Tahran yönetimi de karşı hamle olarak kendi siber ve asimetrik savaş kabiliyetlerini güçlendiriyor.
İsrail'in İran'a yönelik saldırılarının sona ermesinden bu yana İranlı askeri ve siyasi liderler, düşmanlarının "İran tehdidi" olarak gördükleri duruma salt klasik askeri yöntemlerle karşılık verme kabiliyetleri sınırlı olduğu için ülkelerine karşı bir hibrit savaş yürüttükleri konusunda sürekli uyarıyor.
Hibrit savaş, başlıca teorisyeni ABD ordusundan Yarbay Bill Nemeth'e göre, "manevi ve halk desteğini seferber etmek için modern teknolojinin kullanıldığı çağdaş bir gerilla savaşı modeli."
Bu savaş türü, iktisadi ve diplomatik yaptırımlar, sabotaj eylemleri ve suikastlar gibi "yumuşak güç" araçlarının yanı sıra düzenli ve gayri nizami askeri güçlerle yerli ve yabancı paralı asker ve casus ağlarının bir arada kullanılmasını içeren dördüncü nesil savaş taktiklerinin büyük bir kısmını bünyesinde barındırıyor.
Aynı zamanda pek çok yönüyle, beşinci nesil savaş olarak bilinen daha karmaşık bir savaş türüyle de kesişiyor.
Özellikle de kitleleri çeşitli başlıklar altında yetkililere karşı isyana teşvik etmek için bilgi teknolojileri ve yapay zekâyı kullanan siyasi ve kültürel dezenformasyon faaliyetleri düzenlemeye odaklanmasıyla dikkat çekiyor.
Bu faaliyetler, "toplumsal mühendislik" olarak adlandırılabilecek yapıyı yeniden şekillendirmeyi, bölünme ve kaos ortamı yaratmayı amaçlayan siber saldırılar düzenlemeyi ve nihayetinde hükümet kurumlarına olan güveni sarsarak rejimi devirmeyi hedefliyor.
Tüm bu gelişmeler ışığında, İsrail'in teknolojik ilerleme, istihbari üstünlük ve Batı'nın yapay zekâ, yazılım sistemlerine sızma, medya dezenformasyonu, psikolojik ve elektronik harp gibi alanlardaki belirgin desteğine odaklanan önceki askeri stratejilerine benzer şekilde, İsrail ordusunun yeni Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir'in, İran'la başa çıkmak için tasarladığı kendi "hibrit savaş" planını çekmeceden çıkarması şaşırtıcı olmadı.
Bu planın ana hatları, İsrailli generalin 2021-2022 yılları arasında Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü'nde araştırmacı olduğu dönemde hazırladığı bir çalışmada yer alıyor.
Mayıs 2022'de yayımlanan 75 sayfalık "İran'ın Bölgesel Stratejisiyle Mücadele: Kapsamlı ve Uzun Vadeli Bir Plan" başlıklı araştırma makalesinde Zamir, İran'ı İsrail için "geleneksel tehdit seviyesini aşan ancak nükleer eşiğin altında" bir tehdit olarak tanımlıyor.
Ayrıca Tahran'ın, gelecek on yıllar boyunca bölgesel düzenin şeklini belirleyecek bir ihtilafın yaşandığı bölgede "bölgesel bir hegemonik güce" dönüşme arayışına karşı uyarıda bulunuyor.
Zamir'in çalışması, Benyamin Netanyahu hükümetinin İran'ın nükleer dosyasına ilişkin müzakere sürecine yönelik vizyonuyla da örtüşüyor.
Bu vizyon, İran tarafının nükleer programına kısıtlamalar getiren bir anlaşmayı kabul etmeyi dahi içerse, sunacağı tavizlerin aslında Batı'dan iktisadi kazanımlar elde etme arzusundan kaynaklanan "dönemsel" ve "taktiksel" mülahazalara dayandığı iddialarını öne sürüyor.
Buna göre Tahran, bu kazanımları bölgesel ve uluslararası rakiplerine karşı "stratejik faaliyetini" tamamlamak için hem içeride hem de dışarıda kullanacaktır.
Bu durum, İran hükümetine karşı müsamaha göstermenin "maliyetli" sonuçlarına karşı dikkatli olunmasını gerektiriyor.
Zamir, "İran'ın, kararlılık ve net bir caydırıcılıkla karşı karşıya kalmadığı sürece anlaşmalar veya mutabakatlarla caydırılamayacağı" ve "projesine karşı koymanın yerel müdahaleler veya münferit eylemlerle mümkün olamayacağı" tespitinden yola çıkıyor.
Bu nedenle İsrail, ABD ve Arap müttefiklerinin katılımıyla çok kulvarlı ve çok cepheli, uzun vadeli bir yaklaşım geliştirilmesini öneriyor.
Bu yaklaşım, düzenli ve birbirine bağlı bölgesel bir çerçeve içinde rollerin açık ve etkili bir şekilde dağıtılmasını ve her düzeyde bütünleşik, eş zamanlı icra araçlarının seferber edilmesini temel alıyor.
Sadece askeri alanla sınırlı kalmayıp diplomatik, istihbari, iktisadi, medya ve güvenlik boyutlarını da içerecek bu stratejinin ana hedefi ise İran rejiminin ağırlık merkezini oluşturan Devrim Muhafızları Ordusu'nu zayıflatmak ve Tahran'ın bölgesel müttefikleriyle ilişkilerini yönetme kabiliyetini elinden almak.
Zamir'in bakış açısına göre, İsrail'in ABD Merkez Komutanlığı'na (CENTCOM) entegrasyonu, İran'ın bu alandaki ağırlıklı varlığını "dengelemek" isteyen bazı Arap ülkeleriyle istihbarat, hava savunması ve siber alanlarda bir ittifak kurmak için stratejik bir fırsat sundu.
Zamir'in çalışmasındaki temel sonuçlardan biri de topyekûn bir savaş yerine, Tahran'ın rakiplerine karşı atacağı her adımı boşa çıkarmak için hassas bir şekilde yönlendirilen ve "doğrudan caydırıcı intikam yaklaşımı" olarak tanımladığı bir yöntemin benimsenmesi çağrısı.
Bununla birlikte, İran'ın bölgedeki müttefiklerini tecrit etme ve onlara giden ikmal hatlarını kesme adımlarının atılması gerektiğini belirtiyor.
Bu adımların, İslam Cumhuriyeti ile "gelip geçici bir tehdit kaynağı olarak değil, uzun soluklu stratejik bir rakip" olarak başa çıkmayı sağlayacak kapsamlı bir bölgesel araçlar paketine entegre edilmesi gerekiyor.
Bu paket, iktisadi yaptırımları, İran'ın siber kabiliyetlerinin altını oymayı, ülkeye karşı casusluk ve gözetleme faaliyetlerini ikiye katlamayı ve "Tahran üzerinde siyasi ve stratejik bir baskı manivelası oluşturarak bölgesel nüfuzunu sınırlayan" İbrahim Anlaşmaları'nı genişletmeyi içeriyor.
İsrailli generalin planı, özellikle Şii çevreler başta olmak üzere "İran'ın ideolojik söylemini" içeriden parçalamayı hedefleyen "fikirler savaşını" da ihmal etmiyor.
Kendi iddiasına göre bu, "bu çevreler içinde açık İslam'ın ve istikrarlı demokrasi değerlerinin avantajlarını vurgulayarak ılımlı kültürel ve dini alternatifleri güçlendirme" çabalarıyla paralel yürütülmelidir.
Zamir'in planının operasyonel yönleriyle örtüşen gelişmeler arasında, savaş günlerinde İsrail ordusunun medya ve dijital mecralar aracılığıyla İranlı siyasi ve askeri şahsiyetleri hedef alan tehditleri de bulunuyor.
Buna ek olarak İslam Cumhuriyeti'ne, bazıları bankacılık sektörüne yönelik 6 binden fazla siber saldırı düzenlendi.
Siber güvenlik şirketi Radware'e göre bu saldırıları, aralarında hükümet platformları ve altyapıların da bulunduğu İsrail hedeflerine yönelik elektronik saldırılarda yüzde 700'lük artışla kendini gösteren karşı saldırılar takip etti.
Tüm bunlara, ABD Başkanı Donald Trump'ın kendi platformu üzerinden kuvvetlerinin İran nükleer tesislerini vurduğunu açıklamasından dakikalar sonra Truth Social'a düzenlenen benzer bir saldırı ve en az 15 Amerikan kurumu ile 19 internet sitesine yönelik "siber bombardıman" da eklendi.
Yukarıda özetlenen İsrail planının etkileri, İran'ın yüzlerce yabancı ülke vatandaşını gözaltına aldığına dair yayılan haberlerde de görüldü.
Söz konusu şahıslar arasında, binlercesi İran ve Körfez genelinde teknoloji, iletişim, bankacılık, havaalanları ve limanlar gibi hassas sektörlerde çalışan Hindistan vatandaşları da bulunuyor.
Suçlamalar, "düşmana bilgi toplama ve destek sağlama, rejime karşı propaganda yapma" ile "ülkenin iç güvenliğine zarar vermek amacıyla yalan ve söylenti yayma" ve "toplumun psikolojik güvenliğini bozma" arasında değişiyordu.
Aynı çerçevede, İngiliz Financial Times gazetesi, İsrailli yetkililere dayandırdığı haberinde, toplanması "uzun yıllar" süren İran hakkındaki istihbaratın "insan istihbaratı" ve "açık kaynakların" yanı sıra "ticari uydular", "hacklenmiş telefonlar" ve "yerel olarak devşirilmiş gizli ajanlar" gibi çok sayıda kaynaktan elde edildiğini aktardı.
Bu durum, İran topraklarında "insansız hava araçlarının montajı için gizli depolar" kurulmasını ve "toplu taşıma araçlarına yapıştırılmış küçük silah sistemlerinin kullanılmasını" kolaylaştırdı.
İran tarafında ise yetkililer, karşı istihbarat tedbirlerini güçlendirme kararlılığı ve savaş dönemindeki büyük istihbarat gediklerinin şokunu atlatma kabiliyeti gösterdi.
Ayrıca, Batı karşıtı uluslararası stratejik ortaklarıyla işbirliği içinde "dijital egemenliğini" güçlendirme yöneliminin bir parçası olarak, ülke içindeki tüm Amerikan Küresel Konumlandırma Sistemi (GPS) hizmetlerinden vazgeçip resmi olarak Çin'in Baidu sistemini benimsediği konuşuluyor.
Bazı çevreler, savaş deneyiminin ortaya çıkardığı sonuçlara dayanarak, askeri liderliğin ABD-İsrail ittifakıyla mücadeleye yaklaşımında ve iç ve dış siyasi etkileşimleri yönetme biçiminde devam eden dönüşümlere işaret ediyor.
İran meselelerini takip eden gözlemcilere göre, Tümgeneral Hüseyin Selami'nin yerine Tümgeneral Muhammed Pakpur'un Devrim Muhafızları Ordusu Komutanlığı'na atanması birçok yönden anlam taşıyor. Bunlardan ilki, Devrim Muhafızları kurumunun, mühendislik, bilgi teknolojileri ve siber güvenlik gibi çeşitli alanlarda ileri derecelere sahip beşinci nesil subay ve komutanları içeren "yeni bir nesil aşamasına" girmesi.
Bu, kurumun önümüzdeki dönemde psikolojik harp, dijital medya, siber operasyonlar ve insansız hava aracı teknolojisi gibi hibrit savaş araçlarının geliştirilmesine daha fazla odaklanma yönündeki genel eğiliminin bir parçası, fakat bu yapılırken İran'ın asimetrik savaştaki deneyimi de ihmal edilmeyecek.
Pakpur, askeri kariyerinde coğrafya alanında yüksek lisans derecesine sahip olmasıyla akademik yönü ve Irak-İran savaşı dönemine dayanan geniş saha tecrübesini birleştiriyor.
Savaş esnasında çeşitli rütbe ve görevlerde yükselerek meşhur 31. Aşura Tümeni komutanlığına atandı. Savaştan sonra başka görevlere getirildi ve nihayetinde Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevini üstlendi.
Ayrıca kişisel geçmişinde, onu "eski muhafızlar" olarak nitelendirilenler arasına sokan ideolojik birikimi, görevindeki pragmatik yaklaşımla birleştirmesi, "Devrim Muhafızları'nı" geliştirme ve çalışma yöntem ve araçlarını iyileştirme projesini üstlenmesi için liderliğin güvenini kazanmasını sağladı.
Çeviri: YDH