YDH - Donald Trump idaresindeki Amerika'nın, Suriye'deki Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) rejimi ile İsrail arasında bir normalleşme anlaşmasına varılması yönündeki "iyi niyet" adımları, Suriye'deki mevcut "bölünmeler" nedeniyle yakın vadede hedeflere ulaşılabileceğine dair artan şüphelerle karşılanıyor.
Uzmanlar, böyle bir hamlenin ülkedeki mevcut ayrışmaları daha da derinleştireceği uyarısında bulunuyor.
New York Times gazetesine göre, HTŞ rejimi ile İsrail arasında İran düşmanlığı ve "İran destekli gruplara yönelik güvenlik endişeleri" gibi "ortak zeminler" bulunsa da, yürütülen görüşmelerin hedefi şimdilik rejimin İbrahim Anlaşmaları'na katılmasından "daha sınırlı" görünüyor.
Gazeteye konuşan ve görüşmeler hakkında bilgi sahibi olan dört kaynak, "HTŞ rejimi yetkililerinin yakın gelecekte anlaşmalara katılmaya veya İsrail ile ilişkileri başka bir şekilde normalleştirmeye yönelik herhangi bir eğilim göstermediğini" belirtti.
Bu kaynaklar ve HTŞ rejiminin lideri Ebu Muhammed el-Colani (şimdiki adıyla Ahmed eş-Şaraa) ile görüşen diğer yetkililer, normal diplomatik ilişkilerden bahsetmenin "vakitinden önce" olduğunu vurguluyor.
Bununla birlikte, Colani'yi "son elli yıldaki seleflerine göre İsrail ile ilişki kurmaya daha açık ve gerçekçi bir Suriye lideri" olarak görüyorlar.
Benzer bir görüşü dile getiren Yahudi insan hakları kuruluşu Simon Wiesenthal Merkezi'nin Küresel Sosyal Eylem Direktörü Haham Abraham Cooper, Trump'tan anladığı kadarıyla "HTŞ ile kısa vadede bir İbrahim Anlaşması duyulmasının" pek mümkün olmadığını ifade etti.
Cooper'a göre en muhtemel senaryo, "çatışmasızlığın sağlanması ve İsrail ile HTŞ rejiminin düşman olmamasının temin edilmesi."
Bu değerlendirme, Foreign Policy dergisinde yayımlanan analizle de örtüşüyor. Dergi, iki taraf arasındaki normalleşmeyi, ülkedeki sosyal, iktisadi ve güvenlik koşullarını kontrol etmekte "aciz" bir liderin yönettiği ülkenin mevcut durumuna bağlıyor.
Analizde, "Liderlik değişikliğine rağmen barışı sağlamak kolay olmayacak, hatta mümkün olmayabilir. Neyse ki bu durum, sınırlı güvenlik işbirliği biçimlerini dışlamıyor. Zira Suriye ve İsrail, özellikle Hizbullah ve sınırlarına yakın faaliyet gösteren diğer İran destekli gruplar gibi ortak tehditler karşısında ortak bir zemin bulabilir," ifadeleri kullanıldı.
Habere göre, "kapsamlı bir barış anlaşması yerine bu mütevazı hedeflere öncelik veren müzakereler, daha somut sonuçlar doğurabilir."
Bu görüşü savunanlar, "önceki müzakerelerin başarısız olmasına yol açan yapısal gerçeklerin hâlâ devam ettiğini ve yeni zorluklarla daha da kötüleştiğini" belirtiyor.
7 Ekim'de yaşananlar, Suriyeliler arasında "stratejik topraklardan taviz verilmesine karşı ulusal fikir birliğini güçlendirdi."
Bu nedenle, ulusal onurun bir sembolü olarak görülen Golan'ın kaybının tanınması, siyasi açıdan hâlâ tasavvur edilemez bir durum olarak kalıyor.
Golan "en bariz engel" olsa da tek engel değil. Colani, vekalet savaşınının yaralarını sarmaya çalışan, kurumları zayıf ve halkı şüpheci bir ülkeyi yönetiyor.
İsrail'in Suriye'deki popülerliği halihazırda düşükken, Tel Aviv'in Suriye'nin askeri altyapısını yok etmek için hava ve kara harekâtı başlatması, güney Suriye'ye asker göndererek 1973 Arap-İsrail Savaşı sonrası kurulan silahsızlandırılmış bölge içinde ve dışında mevzilenmesi durumu daha da kötüleştirdi.
Ayrıca, sıradan Suriyelilerin son bir buçuk yıldır televizyon ekranlarında Gazze'deki savaşın görüntülerini izlemesi, "Colani'nin herhangi bir müzakereyi sürdürme kabiliyetini daha da karmaşık hâle getirdi."
Bu koşullar altında, İsrail ile barışa yönelik "sembolik jestler" bile hem vatandaşlar hem de cihatçı gruplar tarafından olumsuz tepkilere yol açabilir.
Bu durum, Colani'ye sunulan "teşviklerin", normalleşme önündeki engellerden daha az olduğu anlamına geliyor.
Colani, yaptırımların hafifletilmesi veya ülkeye yabancı yatırım garantisi gibi teşvikler karşılığında Golan konusunda bir uzlaşmaya varmaya ve bir barış anlaşması imzalamaya istekli olsa bile, bölünmüş bir devlet yapısı ve ülkenin birçok bölümünün "hâlâ kontrolü dışında olması" bu tür bir anlaşma yapma kabiliyetini sınırlıyor.
Ayrıca, "Colani'nin Beşşar Esed'i devirmesine yardım eden bazı yabancı milisler, 'aşırılıkçı grupları hedef almak için ABD ile işbirliği yaptığı' gerekçesiyle şimdiden ona karşı dönüyor."
Bu milislerden bazıları, Colani rejimini "gayri İslami" olarak nitelendirerek Batılı yetkililerle temas kurmasını eleştirdi.
Bu nedenlerle uzmanlara göre ABD, "siyasi açıdan zararlı tavizler vermeye zorlamaktan kaçınarak, güvenliği ön planda tutan, gerilimleri azaltan ve güven inşa eden bir çerçevede" arabuluculuk yapmalı.
Bu çerçeve, HTŞ rejiminden Suriye topraklarında faaliyet gösteren tüm Filistinli grupları ve liderleri sınır dışı etmesini, güneyde konuşlanmış milisleri dağıtmak için İsrail ile koordinasyon kurmasını ve "Hizbullah'a karşı" Tel Aviv ile istihbarat işbirliği yapmasını talep etmeyi içeriyor.
Analiz, "Nihayetinde, Suriye ile İsrail arasında İbrahim Anlaşmaları benzeri kapsamlı bir normalleşme anlaşması kısa vadede gerçekçi değildir ve aceleye getirilmemelidir. Hızlı bir atılım için baskı yapmak ters tepebilir ve Şaraa'yı süreçten tamamen vazgeçmeye itebilir," tespitiyle son buluyor.
Zira Colani, bu süreçte acele etmenin "iktidardaki kırılgan konumunu sarsabileceğinin" farkında. Bu durum, Washington'un hedeflerine ulaşmak için "aşamalı ve kademeli bir yaklaşıma bağlı kalması" gerektiği anlamına geliyor.