Muhammed Dayf: Sahabe devrinden bir komutan

14 Temmuz 2025

"Ebu Halid, ülkenin efendisi, cihatla dolu bir ömür yaşadı. Yaralarına rağmen sarsılmaz, zamanın ve zorbalığın gelgitlerine rağmen vefalı, şehadetinde bile muzaffer, gitmeden önce intikamını almış ve büyük zaferin tohumlarını ekmiş bir liderdi."

YDH - Analist Bilal Nezzar, Kassam Tugayları'nın kurucu lideri Muhammed Dayf'ı yakından tanıyan birinin kaleminden çıkan kişisel bir tanıklığı aktarıyor. Nezzar, Dayf'ı dünyanın en çok aranan isimlerinden biri olmasına rağmen sade ve zahit bir hayat süren, ailesine düşkün, dindar ve ilkelerine son derece bağlı bir şahsiyet olduğuna dikkat çekiyor. Aynı zamanda, Hamas'ın yerli silah sanayisinin kurucusu ve Aksa Tufanı gibi harekâtların arkasındaki stratejik akıl olarak tanıtılan Dayf'ın, sarsılmaz iradesi ve Kudüs'e olan bağlılığını vurguluyor.

Büyük şehit Ebu Halid, hayatının büyük bölümünü gölgeler içinde geçirdi. Hayatının her anı, dünyanın en amansız istihbarat teşkilatlarıyla yürüttüğü çetin bir güvenlik mücadelesiydi.

Bu mücadele, işgalcinin ona ulaşmasını engellemekle sınırlı değildi; aynı zamanda hakkında tek bir bilgi kırıntısının bile elde edilmemesini gerektiriyordu.

Ne bir fotoğrafı ne de bir eşkâli vardı; neyi sevip tercih ettiği, neden nefret edip kaçındığı bilinmezdi. Bu yüzden onun hakkında soru sormak bir suçlama, cihat görevi ve korunma zorunluluğu dışında hakkında konuşmak ise bir cürüm sayılıyordu.

Yüce Allah, bu satırların yazarına o büyük komutanı yakından tanıma şerefini bahşetti. Yirmili yaşlarının sonlarından ellili yaşlarının başlarına kadar, bu büyük "aranan" şahsiyetle temasım oldu.

Üzerimde tarihi bir görev olarak gördüğüm bu tanıklığımın bir kısmını kaleme almayı ve uzun, zorunlu bir sessizliğin ardından onun nurundan parıltıları dünyaya aktarmayı bir borç bildim.

Mülteci kampının çocuğu; eski mücahit, sonra büyük komutan

1965 yılında Han Yunus Mülteci Kampı'nda doğan Ebu Halid Muhammed Dayf, Fen Fakültesi mezunu, bir tiyatro aşığı ve sanatseverdi.

90'lı yılların başında, şehit Cemil Vadi ve Gazze Şeridi'ndeki İslami Hareket'in bir grup genciyle birlikte Kassam Tugayları'nın ilk hücrelerinin kurucularından biriydi. Yoldaşlarının ve kardeşlerinin çoğu şehit düşerken o, düşmanın elinden defalarca kurtuldu ve sonunda büyük bir Filistin ordusunun komutanı oldu. İsrail'e pek çok kez meydan okudu ve onu defalarca şaşırttı.

Ebu Halid, Muhammed Dayf sadece bir komutan değil, aynı zamanda bir züht, tevazu ve iyi ahlak timsaliydi. Hayatını cihada ve fedakârlığa adamış, dünya süslerinden arınmış, yaşamında çileci bir tavır benimsemişti.

Kendisinin de ihtiyacı olmasına rağmen maaşının yarısını yetimlere bağışlardı. Hâli, ilk Müslümanların hâli gibiydi; Allah'a yaklaştıkça dünyadan uzaklaşır, O'nun rahmetini umup azabından korkarak ahirete yönelirlerdi.

Sık sık şu sözü tekrarlardı: "Allah'tan tek dileğim, Yüce Allah'ın huzurunda 'Kim ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulursa, işte o kazanmıştır' (Al-i İmran: 185) buyurduğu kimselerin makamında olmaktır."

Heybetine rağmen bir tevazu örneğiydi. Ailesiyle birlikte sıradan insanlar gibi, hatta pek çoğundan daha mütevazı ve zor şartlarda yaşardı. "Düşman, direnişimizden dolayı halkımızı kuşatıyor. Bu yüzden ilk acı çeken biz olmalıyız," derdi.

İmtihanlara sabretti, ailesiyle birlikte şikâyet etmeden sıkıntılar çekti ve işinde yorulmak bilmeyen bir gayretle çalıştı.

En tehlikeli anlarda ve hastalıkta bile namazını dosdoğru kılardı. Omurgasındaki ağır yaraya rağmen, mazereti olmasına karşın namazını ayakta kılmak için büyük çaba gösterdiğini hatırlarım. O, her işinde azimle hareket ederdi.

Sanki şu sözü kendine ilke edinmiş gibiydi: "İnsanların kusurları arasında, mükemmel olabilecekken eksik kalandan daha kötüsünü görmedim."

En çok nefret ettiği şey, kabiliyetli ve yetkin insanların tembelliğini görmekti. Çalışkan, gayretli, ömürlerini ve vakitlerini herkesin kendi gücü nispetinde feda edenleri severdi.

Tugaylar bünyesinde yeteneklerin çeşitlenmesini isterdi; çünkü her bireyin farklı bir yeteneği ve yalnızca onun ustalaşabileceği bir görevi olduğuna inanırdı.

Kararlı bir komutan, şefkatli bir baba ve ağabey

Sertlikle yumuşaklığı bir arada barındırırdı. Ailesine karşı şefkatini, merhametini ve inceliğini görseniz, düşmanına azabın her türlüsünü tattıran o çelik iradeli komutan olduğuna inanamazdınız!

Ailesine karşı çok saygılı, akrabalık bağlarını gözeten biriydi. Anne ve babasının yanında huşu içinde bir çocuk, kardeşlerine karşı ise şefkatli bir baba gibiydi.

Büyük kızına annesinin adını, çocuklarının çoğuna ise kardeşlerine olan sevgisinden onların isimlerini vermişti. Yoğun meşguliyetine rağmen aile ilişkilerini kutsal sayar, ailesiyle bir araya gelmek için her fırsatı değerlendirirdi.

Ramazan'da, bayramlarda veya büyük ailece yapılan ziyaretlerde tüm çocuklarını toplayıp akrabalarıyla buluşurdu. Kendi küçük ailesi söz konusu olduğunda ise en ince ayrıntıları bile takip ederdi!

Günlerini nasıl geçirdikleri, derslerinin nasıl gittiği, hangi derslere daha fazla zaman ayırmaları gerektiği, her birinin Kur'an ezberini ve tefsirini nasıl daha iyi takip edebileceği onun dikkatinden kaçmazdı.

Allah, Aksa Tufanı esnasında oğulları Halid ve Baha'ya Kur'an'ı tamamen ezberlemeyi nasip etti.

Çocuklarının sağlığına ve fiziki güçlerine özen gösterirdi. Hepsi yüzme, güzel yazı (hat) ve İngilizce kursları aldı.

Fırsat buldukça, özellikle biyoloji alanındaki uzmanlığı nedeniyle fen derslerini bizzat kendisi çalıştırır, aynı zamanda onlara İslami eğitim dersleri de verirdi.

Kur'an-ı Kerim ile birlikteliği

Ebu Halid, Kur'an-ı Kerim'e derinden bağlıydı; onu ezberlemeye, okumaya ve yaşamaya büyük özen gösterirdi. Ondan o kadar etkilenirdi ki, onu tanıyan pek çok kişi "ahlakı Kur'an'dı" diye nitelendirmişti.

Arandığı günlerde halvete çekildiğinde yoldaş olarak yalnızca Kur'an'ı seçen biri için bu nasıl olmasın ki? Kur'an'ı kusursuz bir şekilde ezberlemişti, her an dilindeydi ve her durumda ondan ayetlerle örnekler verirdi.

Kur'an sevgisini ve eğitimini nesline miras bırakmaya büyük önem verirdi. Çocuklarını özel Kur'an ezber merkezlerine gönderir, ezberlerini takip eder, onlarla ayetlerin tefsirini, anlamını ve yorumunu tartışırdı. Çocuklarını dinleseniz, onlarda bıraktığı en büyük etkinin Kur'an sevgisi ve onu ezberleyip anlama gayreti olduğunu görürdünüz.

Allah'ın kitabını derinlemesine anlamanın, eylemin temeli olduğuna inanırdı. Bu ilkeyi hem şahsında hem de ailesinde bir yaşam biçimi hâline getirmişti.

Kassam Tugayları saflarında da bu ilkenin yerleşmesine özen gösterirdi. Kassam askerleri için Kur'an-ı Kerim'i anlama, tefsir etme ve bazı sureleri ezberleme üzerine özel dersler vardı.

İzzeddin el-Kassam Tugayları'nın seçkin hafızları bulunurdu ve özellikle onlara teşvik edici ödüller ve ayrıcalıklar tanırdı. Z,ra onları cihadın bereketi olarak görür ve zorlukların onlarla aşılacağına inanırdı.

Zahitlerin efendisi Ebu Halid

Azla yetinir, ailesine bakacak ve onlara Gazze Şeridi'ndeki herhangi bir onurlu aile gibi saygın bir yaşam sağlayacak kadarını yeterli görürdü.

Hatta çoğu zaman zorlu koşullara ve her şeyin kıt olduğu günlere katlanmak zorunda kalırlardı. Onun sağ salim ve aziz nefesinin aralarında olmasıyla teselli bulurlardı.

Ailesindeki herkes, Muhammed Dayf'ın yakını olduğu için herhangi bir ayrıcalık elde edemeyeceğini bilirdi. Ailesinden biri için herhangi bir dünya meselesinde aracılık etmesi, asla kabul etmeyeceği imkânsız bir durumdu!

Bu meseleler ne olursa olsun değişmezdi. Hac kurası sisteminde bile, beklemenin yorduğu, kuranın bir türlü çıkmadığı ve ömürlerinin yetmesinden korkan bazıları, isimlerini öne alması veya tarihlerini yaklaştırması için ondan aracılık etmesini rica ederdi. Cevabı her zaman ret olurdu.

Yetimlere karşı merhametliydi. İlk maaşını aldığı günden şehit olana kadar, elinin darlığına rağmen maaşını yetimlerle paylaştığını öğrendim.

Şehit, gazi ve esir aileleriyle yakından ilgilenirdi. Sadece sözle yetinmez, eylemi ilke edinirdi. Bir şehidin oğluna iş yerinde baskı yapıldığını öğrendiğindeki tavrını hatırlarım.

Geceleyin onu ziyaret edip hakkını savunmuş ve şöyle demişti: "Babası hayatta olsaydı, müdürünün tavrı farklı olurdu!" Sağlık sorunları nedeniyle işine gitmekte zorlanan bir gazinin durumunu öğrendiğinde ise şehit İsmail Lebed aracılığıyla ona hediye olarak bir araba göndermişti. Allah rahmet eylesin.

Kardeşlerine ve yol arkadaşlarına vefalı bir dost

Aranıyor olması, güvenlik koşullarının zorluğu ve durumunun karmaşıklığına rağmen Ebu Halid, kardeşlerine olan vefası ve onların dostluğunu korumasıyla tanınırdı.

Özellikle şehadete ondan önce yürüyenlere ve düşman gözünden saklanmak için evlerinde kalma şerefine nail olduğu kardeşlerine karşı...

Bu konuda kişisel bir tecrübem var. Ailem şehit olduktan sonra bizi himayesine almaya özen gösterdi; bize yakın, cömert, asil ve vefalı davrandı.

Bir gün ona, "Babamı nasıl tanıdınız?" diye sorduğumu hatırlıyorum.

Şöyle cevap verdi: "Onu seksenlerin başında, ben Fen Fakültesi'nde öğrenciyken o, Usuluddin Fakültesi'nde öğretim görevlisiyken tanıdım.

En çok dikkatimi çeken, üniversiteden başlayıp işgal güçlerinin Gazze'deki ana merkezi olan Saraya'ya doğru ilerleyen yürüyüşlere liderlik etmedeki cesareti ve cüretiydi.

Bir keresinde kurşunlar yağmur gibi yağarken baban hiç tereddüt etmeden en ön safta ilerliyordu.

O gün kendi kendime, 'Şeyh Nizar bu gösteriden ancak şehit olarak çıkar!' dedim.

Ama o, bundan sonra onlarca yıl cihat ve direnişle yaşadı, ta ki Allah ona uzun bir ömür ve güzel amellerin ardından şehadeti nasip edene kadar."

Ailemin şehadetinden önce evlerinin yakınından geçmiştik. Babamın benim onunla birlikte olduğumu bilip bilmediğini sordu. "Hayır," diye cevap verdim. Bunun üzerine, "Evinin yanından geçip de ona selam vermemek ayıp olur," dedi.

Koca yürekli, son derece vefalıydı. Kimseyi unutmaz, yapılan hiçbir iyiliği karşılıksız bırakmazdı.

Önleyici Güvenlik Servisi'nin hapishanelerinde tutukluyken, subay Yahya Ebu Bekre'yi saflarına katmayı başardı ve hücrenin anahtarını ondan temin etti. Yahya tutuklandı ve ağır işkencelere maruz kaldı, ancak Ebu Halid onun bu iyiliğini unutmadı.

Ona yardım etmeye, ailesini gözetmeye ve onu her zaman hayırla anmaya devam etti. Sonunda Yahya, Kassam saflarına katıldı ve Han Yunus'ta işgal güçlerine karşı koyarken şehit düştü.

Şehit Muhammed Dayf... Ve farklı yollara sapsalar da ilklerin hakkını teslim etmek

Doksanların ortalarında, Filistin Yönetimi'nin Gazze'ye girmesiyle birlikte, Kassam Tugayları'nı hem teşvik hem de tehdit yöntemlerini kullanarak dağıtmaya çalıştılar.

O dönemde Kassam unsurlarının çoğu Han Yunus Mülteci Kampı'ndandı ve bazıları Önleyici Güvenlik Teşkilatının başındaki Muhammed Dahlan'ın çocukluk arkadaşıydı. Dahlan, onları İsrail karşı casusluk biriminde çalışmaya ikna etmeye çalıştı.

Ne yazık ki bazı sembol isimleri kendi tarafına çekmeyi başardı. Bu durum, askeri kanat içinde bir bölünmeye yol açtı; bu isimler direniş saflarını terk ederek Filistin Yönetimi'ne katıldılar.

Hatta Filistin Yönetimi Başkanı Yasir Arafat, o günlerde eski bir Kassam komutanını büyükelçi olarak atadı ve bu kişi bugün hâlâ aynı görevi sürdürmektedir.

Bu acı verici manzaranın ortasında, şehit komutan Muhammed Dayf tutumunda sabit kaldı ve hiçbir ad altında Filistin Yönetimi'ne katılmayı veya direnişten vazgeçmeyi reddetti.

Yıllar geçtikçe ve samimi insanların çabalarıyla Ebu Halid, askeri yapıyı yeniden inşa etmeyi başardı. Bu dönemin adamları arasında şehitler Adnan el-Gul, Mervan İsa, Ahmed el-Caberi, Ahmed el-Gandur, Muhammed Ebu Şemale, Gazi Ebu Tamaa, Raid el-Attar, Avad Selmi, Saad el-Arabid, Yasir Taha ve Tufan'ın mühendisi ve Kassam Tugayları'nın gelecekteki lideri olması beklenen büyük komutan Muhammed es-Sinvar gibi isimler ve tanımadığımız ama Allah'ın bildiği niceleri vardı.

O zorlu döneme ve yaşanan ayrılıklara rağmen Ebu Halid, eski yoldaşlarının liyakatini inkâr etmedi, bilakis onları hayırla yâd eder ve kurucu rollerini överdi.

Sonradan öğrendim ki, onlarla dostluğunu sürdürmeye her zaman özen göstermişti: Biri hastalandığında onu ziyaret etmiş, bir diğerinin oğlunun düğününü tebrik etmek için gece yarısı gitmiş ve durumu kötüleşen bir üçüncüsünü yoklamıştı. Üstelik bu sonuncusu, direnişe en ağır ifadelerle saldırmak için hiçbir fırsatı kaçırmamıştı.

Yaralarına rağmen sabrı ve metaneti

Eşinin ve çocuklarının şehadetinden sonra o, bir sabır abidesiydi. Kalbinde onlara karşı büyük bir özlem saklıyor ama asla yıkılmıyordu. Bir gün bana, bu uzun yolda kendisine eşlik edecek kişiyi yormaktan korktuğu için evlenmekte çok tereddüt ettiğini söylemişti.

Omurga ağrılarından, sağ gözündeki ve alt ekstremitelerindeki ağır yaralardan muzdaripti. Şiddetli ağrılara rağmen güçlü ağrı kesicilerden kaçınır, fizik tedaviyi tercih eder ve örgütsel çalışmalarını en ince ayrıntısına kadar sürdürürdü.

Düşman, sağlık durumu hakkında yanıltıcı söylentiler yayardı; bazen felçli olduğunu, bazen de bacaklarının kesik olduğunu iddia ederlerdi. Ancak gerçek şu ki, son ana kadar sağlam liderliğiyle sahadaydı.

O, sahanın bir numaralı adamıydı. Askeri mevkileri denetler, tüm iç ve dış gelişmeleri takip eder, tugayları, bölükleri ve tabur komutanlarını ziyaret eder, planları bizzat hazırlar ve karar alma mekanizmasıyla tartışırdı.

Bu adam, yaralarının onu engellemediği, yorgunluğunun ve acısının onu durdurmadığı, sürekli hareket ve faaliyet hâlinde olan biriydi.

Ansiklopedik kültürü, çelik hafızası ve engin bilgisi

Dayf, ayaklı bir kütüphane gibiydi; geniş bir okuma yelpazesine sahipti, iyi bir dinleyiciydi ve engin bilgisine rağmen mütevazıydı.

Saklanma koşullarına ve yoğun meşguliyetine rağmen dünyadan ve sorunlarından kopuk değildi. Arap Baharı olaylarını onunla tartıştığımı hatırlıyorum; tüm ayrıntılarını ve karmaşıklığını kavradığını gördüm. Ona direnişin gerekliliği üzerine bir kitap okudum, beni ilgiyle dinledi ve alçakgönüllülük ve saygıyla cevap verdi.

Arapça, İbranice ve İngilizce konuşurdu. Kimyayı ve bilimleri severdi. Boş vakit nedir bilmez, sürekli okur ve belgesel programlarına ilgi duyardı.

Askeri sanayinin kurucusu

Filistin direnişi, ablukaya ve işgalci ile çevre ülkelerin baskılarına rağmen imalat alanında ortaya koyduğu ürünlerle dünyayı hayrete düşürdü.

Yasin 105 roketatarı, 7 Ekim operasyonunun ardından Gazze'yi savunma savaşının sürprizi ve sembolü oldu. Bu, dünyanın alıştığı, Tel Aviv'i vuran, tarihi Filistin'in her noktasına ulaşan ve düşmanın askeri havaalanlarını ve hayati tesislerini tehdit eden roketlerin imalatı ve sürprizler zincirinin sadece bir halkasıydı.

İmalat alanındaki bu büyük başarılar, tarihin bazılarına hakkını teslim ettiği, çoğuna ise haksızlık ettiği direnişçilerin uzun ve yoğun çabalarının bir birikimiydi.

Fakat bu başarılar, temelde büyük bir komutanın büyük bir vizyonu üzerine inşa edilmişti. Ebu Halid Dayf, Kassam Tugayları'nın on yıllardır öncülüğünü yaptığı Filistin'deki askeri sanayinin manevi babasıydı. 1993'ten itibaren Dayf, "Carlo" ve tabancalardan başlayarak el bombaları, Yasin roketleri, füzeler ve insansız hava araçlarına kadar yerli silah geliştirme sürecini bizzat yönetti.

"Ektiğimizden yemeli, ürettiğimizle savaşmalıyız," derdi. Bu vizyon doğrultusunda mühendislik, mekanik, kimya ve torna gibi uzmanlaşmış birimleri içeren entegre bir askeri imalat sistemi kurdu.

Bu alanda onunla birlikte Adnan el-Gul, Yahya Ayyaş, Saad el-Arabid ve Bessam İsa gibi direnişin dâhi beyinlerinden oluşan bir seçkinler grubu çalıştı ve Filistin askeri sanayisi, devasa kaynaklara sahip ülkelerin kabiliyetlerini aşan bir seviyeye ulaştı.

Sözünün ve eyleminin eri... Sözüne saygı duyar, vaadine sadık kalır

Kassam Tugayları'nın ilk mühendisi Yahya Ayyaş'ın şehadetinin ardından, komutan Muhammed Dayf ve bir dizi Kassam lideri, Arafat'ın temsil ettiği Filistin Yönetimi liderliğiyle bir görüşmeye davet edildi.

Bana, Arafat'ın kendisini ve kardeşlerini büyük bir misafirperverlikle karşıladığını, şehit mühendis için taziyelerini ilettiğini ve ardından Filistin Yönetimi'nin içinde bulunduğu koşulları ve işgal başbakanı Şimon Peres'in tehditlerini gerekçe göstererek mühendisin suikastına karşılık verilmemesini istediğini anlattı.

"Peki sizin cevabınız ne oldu?" diye sordum. Şöyle dedi: "Ona, 'Hayırlısı olur...' dedim. O an karşılık vermeme sözü koparmaktaki ısrarına rağmen, ona bir söz verip sonra tutmamak istemedim."

Sadece bir hafta sonra, ünlü esir Hasan Selame liderliğindeki Kutsal İntikam Operasyonları başladı ve Kassam, mühendisin intikamını almak için feda eylemlerini sürdürdü.

Arafat ve güvenlik birimlerinin liderleri çileden çıktı. Başta Ebu Halid Dayf ve yoldaşları, özellikle de şehitler Adnan el-Gul ve Saad el-Arabid olmak üzere Kassam liderliğine karşı yoğun bir takip başlattılar.

Batı Şeria'da da Cibril er-Rucub liderliğindeki Önleyici Güvenlik Teşkilatı, Kutsal İntikam Operasyonları'nın komutanı esir Hasan Selame'yi ve mücahit Abdurrahman Guneymat'ın liderliğindeki Surif hücresi başta olmak üzere bir dizi Kassam hücresini alıkoydu.

Ardından Önleyici Güvenlik Teşkilatı, tarihe geçen bir skandalla onları işgalcilere teslim etti.

Ödeşmeden ölme

2012 savaşından sonra onunla görüştüğümü hatırlıyorum. O savaşta direniş ilk kez Tel Aviv'i bombalamıştı. Ona bu denli büyük bir kararı almasının ardındaki sırrı ve o emri verirken ne düşündüğünü sordum.

Şöyle cevap verdi: "Düşman, kardeşimiz Ebu Muhammed'i -Şehit Komutan Ahmed el-Caberi'yi- şehit ederek işe sondan başladı. Biz de buna karşılık sondan başladık!"

Büyük askeri üstünlüğüne rağmen kendisini düşmanına tam bir denk olarak görüyordu.

Kudüs: Sevgili ve pusula

Dayf'ın gözü her zaman Kudüs'e dönüktü. Hayatını adadığı rüyası, Kudüs'ü özgürleşmiş, halkının kucağına dönmüş ve zafer tekbirlerinin yükseldiği bir yer olarak görmekti.

Bu yüzden, halkına ve ümmete hitap ettiği son konuşmasını, arkasında büyük bir Filistin duvar resmi ve yanında Kudüs'e adanmış bir başka resimle yapmasını şaşırtıcı bulmadık.

Kudüs, canların, kanların, ömürlerin ve malların feda edilmeyi hak ettiği en kutsal davaydı. Bu inancını kendisinden sonra ailesine ve askerlerine miras bıraktı: "Ben olmazsam siz olun, siz olmazsanız çocuklarınız olsun" dercesine... Bu ilke üzerine yaşadı ve Allah'tan gelenin hayır olduğuna inanarak Rabbine kavuştu: Ya zafer ya da Allah yolunda şehadet.

Ebu Halid, ülkenin efendisi, cihatla dolu bir ömür yaşadı. Yaralarına rağmen sarsılmaz, zamanın ve zorbalığın gelgitlerine rağmen vefalı, şehadetinde bile muzaffer, gitmeden önce intikamını almış ve büyük zaferin tohumlarını ekmiş bir liderdi.

Çeviri: YDH