YDH - Suriye'de Esed sonrası oluşan boşluktan faydalanan İsrail, "Davud Koridoru" projesini yeniden gündeme taşıdı. "Büyük İsrail" ideolojisine dayanan bu proje, Golan'dan başlayıp Suriye üzerinden Irak Kürdistanı'na uzanacak bir kara koridoru oluşturmayı hedefliyor. El-Ahbar gazetesi yazarı Rima İsmail'in hatırlattığı üzere proje, İsrail'in stratejik ve iktisadi çıkarlarına hizmet ederken, Suriye'yi parçalama ve başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerinin çıkarlarını tehdit etme riski taşıyor. İsrail'in "azınlıkları koruma" söylemi ise bu jeopolitik hamleler için bir bahane olarak değerlendiriliyor.
İsrail'in "Davud Koridoru" projesi, Suriye'deki Dürzi toplumunun ruhani lideri Şeyh Hikmet el-Haceri'nin Süveyda şehrinin "felaket bölgesi" ilan edilmesi ve Suriye'deki Kürtlerle insani koridor açılması yönündeki çağrılarıyla eş zamanlı olarak son dönemde yeniden güçlü bir şekilde gündeme geldi.
Özellikle Esed hükümetinin 2024 sonlarında yıkılmasının ardından "Davud Koridoru" hakkındaki söylemler kayda değer ölçüde arttı.
İsrail, Suriye'deki siyasi ve güvenlik boşluğundan faydalanarak bölgedeki uzun vadeli stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzere harekete geçti.
Derhal askeri gerilimi tırmandırmaya başlayan İsrail, tampon bölgenin dışındaki toprakları ve Kuneytra kırsalından Şam kırsalı civarına kadar olan bölgeleri ele geçirmeye başladı.
Proje, Siyonizmin temelindeki yayılmacı bir konsept olan "Büyük İsrail" kavramıyla yakından ilişkilidir. Siyonizmin kurucusu Theodor Herzl'e atfedilen bu vizyon, Mısır'daki Nil Nehri'nden Irak'taki Fırat Nehri'ne uzanan Tevrat'taki bir haritaya dayanır.
"Büyük İsrail", İsrail topraklarının Tevrat'taki farklı tanımlarına işaret eder. Bu tanımlar, daha dar bir alandan (on iki kabile arasında bölüşülen topraklar) "Mısır Vadisi'nden Fırat'a kadar" uzanan çok daha geniş bir bölgeye kadar çeşitlilik gösterir.
Bu konsept yalnızca tarihi ve dini boyutlar taşımakla kalmaz, aynı zamanda İsrail'in gücünü ve daha geniş bir bölgedeki kontrolünü artırmayı hedefleyen jeopolitik bir amaca da hizmet eder.
Projeye "Davud Koridoru" denmesinin sebebi, Siyonist yorumlara göre Kral Davud'un (ve ondan sonra Süleyman'ın) hükümranlığının antik çağlarda Fırat Nehri'ne kadar uzanmasıdır.
Bu Tevrat anlatısı, günümüzdeki bölgesel emellere tarihi ve dini bir gerekçe sunar. Davud'un İslam'da bir peygamber olarak kabul edilirken, İsrailliler tarafından esasen bir kral ve "Büyük İsrail Krallığı"nın kurucusu olarak görüldüğünü belirtmek önemlidir.
"Davud Koridoru" ile "Büyük İsrail" konsepti arasındaki bariz ilişki, derin dini ve tarihi anlatıların günümüzdeki jeopolitik emelleri ve bölgesel yayılmacılığı meşrulaştırmak için nasıl kullanıldığını gösteriyor.
Bu durum, projenin sadece güvenlik kaygılarına yönelik pratik bir yanıt olmadığını, bilakis işgal altındaki Filistin topraklarının ötesinde daha geniş alanlarda bölgesel hegemonya kurmaya yönelik uzun vadeli ve ideolojik bir vizyonla hareket ettiğini ortaya koyuyor.
Proje, İsrail'in "Çevre İttifakı" veya "Çevre Doktrini" olarak bilinen stratejisiyle de uyumlu. Bu strateji, Arap olmayan veya çevredeki güçlerle (devrim öncesi İran ve tarihsel olarak Türkiye gibi) ilişkiler kurmayı ve komşu Arap ülkelerindeki etnik ve mezhepsel azınlıklarla (Kürtler ve Dürziler gibi) ittifaklar oluşturarak İsrail'i çevreleyen "Arap duvarını" delmeyi ve jeopolitik nüfuzunu genişletmeyi içerir.
Bu strateji, Suriye'deki Kürt ve Dürzi oluşumlarının stratejik hedefler taşıyan insani bir kılıf altında desteklenmesiyle hayata geçirilir.
Amaç, Suriye'nin toprak bütünlüğünü ve merkezi otoritesini baltalayan özerk veya yarı özerk bölgeler oluşturmaktır.
Bu parçalanmanın ardından İsrail'in belirli bölgeler ve kaynaklar üzerinde nüfuz kurması ve kontrol sağlaması kolaylaşırken, aynı zamanda tampon bölgeler oluşturulur ve muhtemel hasımlar zayıflatılır.
Bu projeye ilişkin planları içeren İsrail haritaları, koridorun güneybatıda, işgal altındaki Suriye'nin Golan Tepeleri'nden başlayacağını öngörüyor.
Ardından İsrail ve Ürdün'e komşu olan güneydeki Suriye vilayetlerinden, özellikle Kuneytra, Deraa ve Süveyda'dan geçecek.
Süveyda'dan (Cebel-i Huran) itibaren koridor, Suriye Çölü üzerinden doğuya doğru genişleyecek.
Koridorun, Suriye-Irak-Ürdün sınır üçgeninde yer alan stratejik et-Tenef geçidine ulaşması hedefleniyor. Güzergâh daha sonra kuzeydoğuya, Deyr ez-Zor vilayeti üzerinden devam ederek Fırat Nehri'ne, özellikle de nehrin doğusunda Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) kontrolündeki bölgelere ulaşacak.
Nihai hedef ise bu damarın Suriye-Irak sınırı üzerinden Irak Kürdistan Bölgesi'ne bağlanması.
Bu güzergâh üzerindeki stratejik mevkiler, projenin hedeflerine ulaşılması açısından büyük önem taşıyor. Bir başlangıç noktası olarak işgal altındaki Golan Tepeleri, güney Suriye'ye doğrudan çıkış kapısı.
Suriye'nin güneyindeki Kuneytra, Deraa ve Süveyda vilayetleri ise kesintisiz bir kara bağlantısı kurmak için kritik öneme sahiptir. Bu bölgeler, İsrail'in artan askeri faaliyetlerine ve Dürziler de dahil olmak üzere yerli gruplara verdiği desteğe tanık oldu.
Et-Tenef geçidi, içinde bir Amerikan askeri üssünün bulunması nedeniyle stratejik olarak hayati. Bu durum, bu önemli lojistik merkezin kontrolünde muhtemel bir Amerika-İsrail koordinasyonuna veya çıkar birliğine işaret ediyor.
Fırat Nehri, Deyr ez-Zor ve SDG kontrolündeki bölgeler üzerinde kontrol veya nüfuz sağlanması ise su kaynaklarına (Fırat Nehri) ve muhtemel petrol ve doğalgaz rezervlerine erişimin yanı sıra Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kürt grupları ve Irak Kürdistan Bölgesi ile bağlantı imkânı sunacaktır.
Proje öncelikli olarak İsrail'in bölgedeki çıkarlarını gerçekleştirmeyi hedefliyor. Bunların en önemlileri; İsrail'in çevre üzerindeki hegemonyasını genişletmek, böylece milli güvenliğini pekiştirmek, güvenlik kuşakları ve tampon bölgeler oluşturmak, bölgedeki stratejik kaynakları kontrol etmek, İran ve Irak gibi hasım ülkeleri zayıflatmak ve nihayetinde kendisini yoran direniş hareketlerini ortadan kaldırmak ve onlara giden desteği keserek sömürgeci yayılmacı planlarına yönelik her türlü düşmanlık ve karşı koyma durumunu sona erdirmektir.
Koridorun iktisadi hedefleri arasında, su kıtlığı çeken bir bölge için hayati önem taşıyan Fırat Nehri'nden ek su kaynakları sağlamak yer alıyor.
Ayrıca, Suriye ve Irak'taki Kürt bölgelerinden petrol taşımak için muhtemel bir güzergâh sunarak mevcut yolları devre dışı bırakıyor ve Türkiye limanlarına olan bağımlılığı azaltıyor.
Koridor, İsrail'i bölgesel bir iktisadi merkeze dönüştürebilir ve G20 Zirvesi'nde duyurulan Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) gibi küresel ticaret girişimlerine bağlayabilir.
Bu durum, İsrail'i Çin'in İpek Yolu'na bir alternatif olarak konumlandırır ve ona (Katar-Avrupa doğalgaz boru hattı gibi) doğalgaz boru hatlarının gelirlerinden pay alma imkânı tanır.
Amerika Birleşik Devletleri açısından ise proje, Suriye ve Irak gibi merkezi devletleri zayıflatarak bölgedeki Amerika'nın nüfuzunu pekiştirme amacına hizmet ediyor.
Koridorun, en büyük Amerikan üslerinin bulunduğu et-Tenef'ten geçmesi, stratejik bir uyuma veya zımni bir onaya işaret ederek Amerika'nın bölgenin kalbindeki varlığını kolaylaştırmaktadır.
Suriye, toprakları üzerinden geçecek bir "Davud Koridoru" projesinin hayata geçmesi hâlinde en büyük kaybeden olacaktır.
Zira proje, Suriye'yi parçalayarak yeniden şekillendirmeyi, Şam'daki merkezi hükümeti zayıflatmayı ve güney ve doğu toprakları üzerindeki tam kontrolünü yeniden sağlamasını engellemeyi amaçlıyor.
İsrail ayrıca, özellikle Dürziler ve Kürtler için etnik ve mezhepsel temellere dayalı bağımsız oluşumların kurulmasını teşvik ederek özerkliklerini meşrulaştırmayı ve Suriye'nin parçalanmasını derinleştirmeyi hedefliyor.
İsrail, önceliklerinden biri olarak gördüğü bir hedefle, İran'ı bölgede zayıflatmaya çalışıyor. Koridor, İran'ın Orta Doğu'ya ulaşan kara yolunu keserek stratejik derinliğini pekiştirmesini engelleyecektir.
Türkiye açısından ise koridor, Kerkük-Ceyhan boru hattına bir alternatif sunarak Irak'ın petrol ihracatında Türkiye limanlarına olan bağımlılığını azaltabilir ve dolayısıyla Türkiye'nin iktisadi çıkarlarını tehdit edebilir.
Ayrıca İsrail'in koridor boyunca Kürt özerkliğini desteklemesi, Türkiye'nin sınırlarında bir Kürt oluşumunun varoluşsal bir tehdit olduğu yönündeki uzun vadeli görüşüne doğrudan meydan okuyor ve bu durum muhtemel bir çatışmaya yol açabilir.
Irak açısından koridor, Iraklı Kürtlere petrol için alternatif bir çıkış kapısı sunarak mevcut güzergâhlara olan bağımlılıklarını azaltabilir ve Irak'ın petrol ihracat dinamiklerini değiştirebilir.
Ayrıca, İsrail'in Irak sınırındaki nüfuzunu genişleterek halihazırda istikrarsız olan siyasi ve güvenlik manzarasına yeni bir karmaşıklık katmanı ekler.
İsrail'in Dürzi ve Kürt azınlıkları koruma yönündeki beyan edilmiş hedefi, salt bir insani kaygıdan ziyade, müdahalelerini ve bölgesel kazanımlarını meşrulaştırmaya yönelik stratejik bir anlatı olarak yorumlanabilir.
İsrail'in bazı Dürzi ve Kürt topluluklarıyla tarihi ilişkileri olsa da "koruma" konusuna artan vurgusunun zamanlaması ve bağlamı, Suriye devletini parçalama ve zayıflatma yönündeki stratejik hedefleriyle örtüşüyor.
Bu bahaneler, insani anlatının jeopolitik manevralar için uygun bir kılıf işlevi gördüğünü ve İsrail'in zayıf grupları koruma kisvesi altında kilit bölgelerde yerli müttefikler kazanmasına ve nüfuz kurmasına olanak tanıdığını gösteriyor.
Bu durum, bu tür ittifakların ardındaki gerçek güdüler ve azınlıkların kendileri için, İsrail'in ve askerlerinin boyunduruğu altında bölgelerinin ve özgürlüklerinin uzun vadeli sonuçları hakkında soru işaretleri doğuruyor.
Çeviri: YDH