Hac Ramazan'ın elçileri

21 Temmuz 2025

"O, sadece benim için değil, sükûneti savaş boyunca ve sonrasında en zor ve çetin şartlarda bile pek çok şehit ailesinin yüreğine dokunan gerçek bir manevi babaydı."

YDH - Lübnanlı bir şehidin kızı olan yazar, babasının yakın dostu Hac Ramazan ile olan manevi bağını ve onun babacan desteğini anlatıyor. Yazar, Hac Ramazan'ın, babasının şehadetinin ardından, özellikle savaşın en zorlu anlarında ve Devrim Lideri Hamenei ile görüşmesi esnasında ona rehberlik ederek yanında durduğunu paylaşıyor.

Yükselen SİHA gürültüsü ile evi saran o ağır sessizlik arasında bir motosiklet sesi yaklaştı. Birkaç saniye sonra kapının zili çaldı. Kısa ve net bir ses duyuldu: "Özel mesaj." Aceleyle katlanmış kâğıdı açtım: "Falan yerde, falan saatte ol." Anlaşılmayacak bir durum yoktu.

Bu, Hac Ramazan'dan gelen bir mesajdı. Onun el yazısı bana çok tanıdıktı. Mesaj, İsrail'in Lübnan'a yönelik savaşının en şiddetli döneminde, Hac ile otuz yılı aşkın derin bir dostluğu olan babamın şehadetinden sadece birkaç hafta sonra gelmişti.

Hac'ın elçileri ve mesajları hayatımda yeni bir olgu değildi. Her zaman dönüm noktalarında, hatanın bedelinin ağır olabileceği anlarda veya bir iş ya da karar hakkında tavsiyesini istediğimde ulaşırlardı.

Bu mesajlar sadece birer hatırlatma değil, zamanlaması ve içeriğiyle yeterince netlik ve özen taşıyan hassas birer talimattı.

Önceleri bu davetlere tereddüt etmeden, hazırlıksız bir şekilde anında icabet ederdim. Ancak bu defa hesaplarımı dikkatli yapmak zorundaydım; tehlike her yanı sarmıştı ve düşman, direnişçileri pusuda bekliyordu.

Ne zaman harekete geçmeliydim? Telefonumu nereye bırakmalıydım? Düşmanın uyarılarını nasıl takip edecektim? Karşı tarafta beni kim karşılayacaktı?

Yine de her şey şaşırtıcı bir akıcılıkla ilerledi. Arabanın koyu renkli perdeleri yola olan merakımı engelledi ve içeride zaman donmuş gibiydi.

Nihayet asansöre, ardından binanın katlarından birine ulaştım. Hac Ramazan, aralık bir kapının ardında, ciddi tartışmaların ortasında yersiz bir espri yaptığımda görmeye alıştığım o sabit gülümsemesiyle beni bekliyordu.

Hac Ramazan ile karmaşık koşullarda ve yoğun meşguliyetine rağmen görüşmek şaşırtıcı değildi.

Babamın şehadetinden sonra, Hac'ın kana ve ahde vefa göstererek özel bir ilgiyle yaklaştığı şehitlerin oğullarından ve kızlarından biri olmuştum.

Fakat düşmanın barbarlığının sınırına dair net bir öngörünün olmadığı amansız bir savaşın ortasında bizzat bir görüşme ayarlama zahmetine girmesi, belki de babamın bile yapmayacağı bir şeydi.

Bu, onun kişiliğinin başka bir yönünü ortaya koyuyordu: Anın önemini ve o anın gerektirdiği desteği, metaneti ve güveni ne denli idrak ettiğini...

Bana güven vermek için uzun uzun açıklama yapmak ya da bu koşullardaki herhangi bir eksiklik için özür dilemek zorunda olmamasına rağmen, bunu babalığını ve ilgisini yansıtan bilinçli bir hassasiyetle yaptı.

O, sadece benim için değil, sükûneti savaş boyunca ve sonrasında en zor ve çetin şartlarda bile pek çok şehit ailesinin yüreğine dokunan gerçek bir manevi babaydı.

Lübnan'da ateşkes ilan edildikten sonra Tahran'a vardım. İçimi ürkütücü bir gurbet hissi kaplamıştı.

Babamın şehadetinden sonra ilk kez bu ülkeye girmek benim için kolay değildi, zira burası benim için güvenli alanı ve babamla ilgili anıları temsil ediyordu.

Onun geçtiği yerlerden geçeceğim, bir zamanlar rehberim olduğu o yerlerde yokluğunun ezici ve ağır olacağı düşüncesi beni korkutuyordu.

Bu kaybolmuşluğun ortasında, yine Hac Ramazan'ın elçilerinden biri beni yeniden dirayetli olmam gereken konuma getirdi.

Hızlı ve kısa bir telefon görüşmesiydi ama gurbetime aidiyetin tüm sıcaklığını getirmeye yetmişti.

Görüşmeye giderken aklımdan geçen, Şehit Hac ile babam olmadan görüşeceğim ve daha da zoru, bunun Rehber Seyyid Ali Hamenei ile görüşmemde de tekrarlanacağıydı.

Oraya vardığımda, çocukken ikisinin gözleri önünde hep oynadığımız o mekânı anıların kuşattığını hissettim.

Hac, beni öksüzlük hissiyatımdan utandıran babacan bir ilgiyle karşıladı. Bununla da kalmadı, Lider Seyyid Ali Hamenei'nin huzuruna çıktığım an bana eşlik etti ve beni babamdan alıştığım şekilde takdim etti.

Her ne kadar şehidin kızı olarak takdim edilmiş olsam da konuşmam boyunca yanımdaydı, sanki "Ben buradayım, yalnız değilsin," diye teyit ediyordu.

Yıllar içinde bu büyük adamla yaşadığım durumlar değişip durdu. Bakışlarındaki netlikten ve ses tonundan gücü anlaşılan o çelik gibi komutanda pek çok şey görüyordum.

Fakat o görünen ciddiyetin ve kararlılığın ardında, özellikle babamın şehadetinden sonra bana o duygusal ve düşünsel kuşatmayı hissettirmeyi başaran şefkatli ve bilge bir baba vardı.

Tahran'da da Beyrut'ta olduğu gibi Hac Ramazan, şehitlerin kaybolmadığını, bilakis gündelik hayatta ve kader anlarında daimi birer varlığa dönüştüklerini her zaman hatırlatmaya özen gösterirdi.

Bana, "Baban seni eskisi gibi yücelerden gözetmeye devam edecek," demişti.

Başka bir zaman, Şehit Komutan Hac Hasan el-Lakkis'in hayatı üzerine bir belgesel hazırlarken Hac Ramazan'a çalışmayı yürütmekte zorlandığımı söyledim.

Bana, "Şehitler için yapılan işler rüşvet ister, onlara rüşvet vermelisin," diye cevap verdi. Bu tabiri yadırgadım. O da açıkladı: "Şehidi amellerine, dualarına ve ziyaretlerine ortak et."

Şehitler hakkında konuştuktan sonra, "Şimdi benimle başlamanı istiyorum," dedi ve onu ortak etmemi istediği duaları belirleyip her birinden sonra kendisine şehadetle dua etmemi istedi.

Bugün, "rüşvet verilenler" listesi artık daha geniş; dualarda, ziyaretlerde ve amellerde hazır bulunanların listesi uzayıp gidiyor.

Fakat ey bu fikrin sahibi, sen, canım sıkıldığında veya sana ihtiyaç duyduğumda seni nerede arayacağımı, dua kitabının hangi sayfasında, kaç tespihle bulacağımı tam olarak bildiğim tek kişi olarak kalacaksın.

Umarım bu, senin şehadetinden sonra bana yardımcı olur. Bu büyük miras karşısında, sadece duygusal bir yerden değil, şehitlere olan bağlılık ve emaneti koruma sorumluluğuyla, yola devam etmekten başka çare yok.

Senin izlerini takip etme, sırlarınızı ortaya çıkarma ve cihadının gizemlerini öğrenme emaneti. Sonunda bizi bekleyen zafere giden yolda en önemli fedakârlıklar ve ölümsüz duraklar olan şehadetlerinizle bu yolda sabit kalma umuduyla.

Çeviri: YDH