YDH - Amerika'nın önde gelen dış politika dergisi Foreign Policy, ABD Başkanı Donald Trump'ın 21 Haziran'da İran'ın nükleer tesislerine yönelik saldırıyı "muhteşem askeri başarı" olarak nitelendirmesine rağmen, Tahran'ın bir yıldan kısa sürede nükleer bomba üretebilecek kabiliyete sahip olduğunu yazdı.
Carnegie Uluslararası Barış Vakfı Nükleer Politika Programı Eş Direktörü James M. Acton'un kaleme aldığı analizde, Trump yönetiminin "İran'ın vurulan tesisleri yeniden inşa etmesinin yıllar alacağı" yönündeki iddiasının doğru olmakla birlikte "samimiyetsiz" olduğu belirtildi.
Dergi, "İran'ın bomba yapmak için önceki nükleer programını yeniden inşa etmesine ihtiyacı yok," yorumunu yaptı.
Analize göre hem ABD hem de İsrail, İran'ın yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum stoklarının büyük kısmının saldırıdan kurtulduğuna inanıyor.
Tahran'ın bu malzemeyi daha da zenginleştirip silah haline getirme kabiliyetini koruduğu ve bu yola girmeye karar vermesi halinde, Trump yönetiminin aksini ima etmesine rağmen ilk bombasını muhtemelen bir yıl içinde üretebileceği vurgulandı.
Makalede, İran-İsrail savaşı öncesinde Tahran'ın yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş yaklaşık 400 kilogramlık zenginleştirilmiş uranyum stoğunun büyük kısmının İsfahan'daki nükleer tesisin altındaki tünellerde saklandığı hatırlatıldı.
Foreign Policy, bu tünellerin o kadar derinde olduğuna dikkat çekti ve ABD'nin Fordo ve Natanz'daki zenginleştirme tesislerine attığı sığınak delici bombalarla bu tünelleri çökertmeye bile çalışmadığını belirtti.
Dergi, "ABD ve İsrailli yetkililerin, İran'ın zenginleştirilmiş uranyumunun 'molozların altında gömülü' olduğuna dair tekrarlanan iddiaları yanıltıcı. Malzeme, taşınmadığı varsayılırsa, şu anda sağlam tünellerde ezilmemiş halde duruyor," ifadelerini kullandı.
New York Times'ın "İranlılar zenginleştirilmiş uranyumu kazıp çıkarabilse bile..." şeklindeki haberine atıfta bulunan Acton, bu imanın "komik" olduğuna dikkat çekti.
Acton, "Tünellerin önündeki engelleri kaldırmak için kürek yeterli bir teknoloji seviyesi, ancak İran'ın sahip olduğu buldozerler ve ekskavatörler işleri kesinlikle hızlandıracaktır," diye yazdı.
İran'ın bomba yapmaya karar vermesi halinde atacağı bir sonraki adımın, elindeki malzemeyi daha da zenginleştirmek olacağı belirtilen analizde, şu değerlendirme yapıldı:
"Maalesef, uranyum ne kadar zenginleştirilmişse, daha fazla zenginleştirilmesi o kadar kolaylaşır. Sonuç olarak İran, yok edilen Fordo veya Natanz'daki endüstriyel ölçekli tesislerden çok daha küçük santrifüj tesisiyle idare edebilir."
Acton'un tahminine göre İran, 200'den az santrifüjle ve yüzde 60'lık zenginleştirilmiş uranyumu hammadde olarak kullanarak sadece 10 ila 20 gün içinde bir bombaya yetecek kadar yüzde 90'lık zenginleştirilmiş uranyum üretebilir.
Dergi, "İran'ın halihazırda sıradan sanayi binasında gizlenmiş veya daha büyük ihtimalle ABD'nin sığınak delici bombalarının ulaşamayacağı kadar yerin derinliklerinde böyle zenginleştirme tesisine sahip olması muhtemeldir," yorumunu yaptı.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun, "dönüştürme tesisi olmadan nükleer silah yapamazsınız" ve ABD'nin bu tesisi "yok ettiği" yönündeki sözlerine de makalede yanıt verildi.
Acton, Rubio'nun uranyum hekzaflorürden uranyum metali üretimi olan dönüştürme sürecinin nükleer silah yapımında gerekli adım olduğu konusunda haklı olduğunu, fakat İsfahan'daki tesislerin imhasının İran'ın bomba yapma kabiliyetine darbe vurduğu imasında ise "tamamen yanıldığını" belirtti.
Acton, "Dönüştürme o kadar da zor değil. Manhattan Projesi sırasında ABD'li bilim insanlarının aşmak zorunda kaldığı pek çok zorlu teknik engel arasında uranyum metali üretimi yoktu," diyerek Iowa Eyalet Koleji'nde 1920'lerden kalma ekipmanlarla bu sürecin geliştirildiğini hatırlattı.
Foreign Policy'deki analiz, ABD'nin askeri harekâtının İran'ın bomba yapma teşviklerini artırırken, kabiliyetlerini sadece marjinal ve geçici olarak gerilettiği gerçeğiyle yüzleşmesi gerektiğini savundu.
Dergi, "İran'ın nükleer tesislerine yönelik 'çim biçme' olarak adlandırılan tekrarlanan askeri saldırıların ne siyasi olarak sürdürülebilir ne de etkili olması muhtemeldir. Eğer ABD, İran'ın zenginleştirilmiş uranyum ve santrifüj bileşenlerini imha edebilseydi, bunu kesinlikle yapardı. Bunun yerine Washington'un başardığı şey, İran'a derinlere gömülü tesisleri yok etme kabiliyetinin sınırlarını göstermek oldu," değerlendirmesinde bulundu.
Makale, geriye kalan tek seçeneğin diplomasi olduğu, ancak bunun da son derece zorlu olacağı tespitiyle sona erdi.
İran'ın müfettişleri kovarak ve Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'ndan çekilmekle tehdit ederek kendisi için rahatsız edici miktarda koz elde ettiği belirtildi.
Acton, "Bu, mükemmel anlaşmanın elde edilemeyeceği anlamına geliyor ve Washington'un net öncelikler belirlemesi akıllıca olacaktır. Trump yönetiminin belirttiği hedef olan sıfır zenginleştirme her zaman istenir. Fakat, potansiyel gizli nükleer tesislere de dahil olmak üzere müfettiş erişiminin yeniden sağlanması gerçekten hayati önem taşıyor," diyerek Washington'un bu asgari hedefi bile elde edip edemeyeceğinin belirsiz olduğunu, ancak bunu öğrenmenin tek yolunun denemek olduğunu vurguladı.