Washington taviz vermiyor: Öncelik, Filistin Yönetimi'nin yetkilerini budamak

02 Ağustos 2025

"ABD, Filistin Yönetimi'ni, yerel bir hükümetin veya büyük bir belediyenin yetkisini aşmayacak şekilde zayıflatma niyetinde."

YDH - Yazar Ahmed el-Abd, el-Ahbar gazetesinde yayımlanan makalesinde, ABD'nin Filistin Yönetimi'ne yönelik son yaptırımlarını ele alıyor. Yazara göre bu adım, Washington'ın Filistin Yönetimi'ni yok etmeyi değil, onu yalnızca yerel bir belediye düzeyine indirgeyerek yetkilerini tamamen budamayı hedefleyen uzun vadeli stratejisinin bir parçası.

Amerika ve İsrail'in şartlarının Filistinliler üzerindeki sınırı yok gibi görünüyor; zira onlar ne kadar taviz verirse versin, bu iki müttefikin nazarında daima yetersiz kalıyor ve bu durum, yaptırımların dayatılmasını ve katliamın sürdürülmesini beraberinde getiriyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nin politikasının sınırlarını çizen bu anlayış çerçevesinde, önceki gün ABD Dışişleri Bakanlığının duyurduğu son yaptırımlar geldi. Bu yaptırımlar, "İsrail ile olan ihtilafı uluslararasılaştırmaya çalışarak barış taahhütlerini ihlal ettikleri" iddiasıyla Filistin Yönetimi yetkililerini ve Filistin Kurtuluş Örgütü üyelerini hedef alıyordu.

Bakanlığın açıklama metnine göre, "Filistin Yönetimi ve Filistin Kurtuluş Örgütü, uluslararası kuruluşlarda Güvenlik Konseyi'nin 242 ve 338 sayılı kararlarıyla çelişen eylemleri destekleyerek taahhütlerini ihlal etmiş, 1989 tarihli Filistin Kurtuluş Örgütü Taahhütlerine Uyum Yasası ve 2002 tarihli Orta Doğu Barış Taahhütleri Yasası kapsamındaki yükümlülüklerine riayet etmemiştir."

Açıklamada, yaptırım uygulanan tarafların "Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı aracılığıyla İsrail ile olan ihtilafı uluslararasılaştırmaya çalıştığına" dikkat çekilirken, bu kesimler "ders müfredatlarında şiddete teşvik ve şiddetin yüceltilmesi, Filistinli teröristlere ve ailelerine ödeme ve menfaat sağlanması da dâhil olmak üzere terörü desteklemeye devam etmekle" suçlandı.

Bu adım, yaptırımların hedefindeki isimlerin Amerika Birleşik Devletleri'ne seyahat vizesi almasını engelleyecek nitelikte.

Bakanlık ise bu tedbirlerin, "barış fırsatlarının altını oyması sebebiyle Filistin Yönetimi ve Filistin Kurtuluş Örgütü'nden hesap sormaya yönelik Amerikan ulusal güvenlik çıkarının bir parçası" olduğunu belirtti.

Filistin Yönetimi'nin kuruluşundan bu yana Amerikan şartları ve baskıları hiç durmamışken, yönetimin dilinden düşürmediği "bağımsız karar" söylemi, trajikomik bir hâl alıyor.

Özellikle de 7 Ekim'den bu yana Batı Şeria'daki sokağı kontrol altında tutmak, İsrail ile durumu ve çatışmayı tırmandırmamak gibi Washington'ın dayatmalarını yerine getirmekteki aceleciliği, Mahmud Abbas'a bir yardımcı atanması ve bir dizi "reformun" hayata geçirilmesi, esirlerin ve şehitlerin maaşlarının ödenmesinin yeniden gözden geçirilmesi, Muhammed Mustafa başkanlığında yeni bir hükümetin kurulması ve Pekin'deki ulusal uzlaşı anlayışlarına sırt çevrilmesi düşünüldüğünde bu durum daha da belirginleşiyor.

Amerika Birleşik Devletleri, son otuz yıldır Filistin Yönetimi üzerinde baskı kurmak amacıyla "reform" sopasını kullanageldi; bu, Filistinlileri yola getirmeyi hedefleyen güvenlik, mali, siyasi, kültürel, medya ve eğitim gibi pek çok meseleyi içine alabilen esnek bir kavram.

Bununla birlikte, ABD, Filistin Yönetimi'ni, yerel bir hükümetin veya büyük bir belediyenin yetkisini aşmayacak şekilde zayıflatma niyetinde.

Burada belki de şaşırtıcı olan, Ramallah'ın bu şartlara karşı daima gösterdiği yüksek düzeyde karşılık ve esneklik. Nitekim geçtiğimiz aylarda, Gazze Şeridi'nde gelecekte bir rol oynama desteği bulma umuduyla, İsrail'in vizyonuna daha yakın olan bir dizi Batılı ve Arap şartını uygulamaya koyuldu.

Ancak bu bile Washington ve Tel Aviv'in gözünde yeterli olmadı. Diğer taraftan, Amerika'nın tutumları İsrail'in tutumlarıyla çatıştığında bütünüyle çırılçıplak kalıyor; örneğin, uluslararası toplumun talep ettiği reform paketi, başkanlık ve yasama seçimlerinin yapılmasını gerektirirken, İsrail'in bu seçimlerin Kudüs'te yapılmasına karşı çıkması, Washington'ın Tel Aviv'e baskı yapmamak adına konuyu görmezden gelmesine yol açıyor.

Geçmişte Filistin Yönetimi, tutumları nedeniyle Tel Aviv'deki Amerikan Büyükelçisi Mike Huckabee'yi boykot etme kararları almışken, bugün artık herhangi bir muhalefet sergileyemeyecek bir noktaya ulaştı.

Bu büyükelçinin Batı Şeria'daki yerleşimcileri desteklemedeki aşırılığına ve ırkçılığına, yerleşimlerden birine ziyaret düzenlemesine, Filistin devletinin kurulmasını reddetmesine ve bu yönde ilerleyen dünya ülkelerine saldırmasına rağmen, Huckabee Batı Şeria'da gerek kendisiyle makamında görüşen Devlet Başkan Yardımcısı Hüseyin eş-Şeyh, gerek Başbakan Muhammed Mustafa, gerekse de son olarak özel sektörün ortak projelerde işbirliği yollarını ve Amerika'dan ihracatı, markalarını ve Filistin özel sektörünü destekleme yönünde somut adımları görüşmek üzere bir araya gelen Filistinli iş insanları tarafından memnuniyetle karşılandı.

İsrail, bu kararı gecikmeden memnuniyetle karşıladı. Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar, mevkidaşı Marco Rubio'ya, "Washington'ın Filistin Yönetimi yetkilileri ve Filistin Kurtuluş Örgütü üyelerine yaptırım uygularken sergilediği ahlaki netlik" olarak tanımladığı durum için teşekkür etti.

Sa'ar, Filistin Yönetimi'nin "sürdürdüğü politika nedeniyle bir bedel ödemesi gerektiğini" vurgulayarak, "Başkan Donald Trump yönetiminin bu adımının, sanal bir Filistin devletini tanımak için acele eden, ancak yönetimin kışkırtıcılığa verdiği desteği görmezden gelen bazı ülkelerin ahlaki sapkınlığını ortaya koyduğunu" ifade etti.

Yaptırımların, Abbas'ın veya diğer üst düzey yetkililerin, önümüzdeki eylül ayında düzenlenecek ve aralarında özellikle Fransa, Kanada, Portekiz gibi ülkelerin de bulunduğu bir dizi dünya devletinin Filistin devletini tanımasına sahne olması beklenen Birleşmiş Milletler Genel Kurulu etkinliklerine katılmak üzere New York'a seyahat etmelerini engelleyip engellemeyeceği ise henüz netlik kazanmadı.

Çeviri: YDH