Libyalı uzman: Hizbullah’ı silahsızlandırmak, İsrail’in yolunu açar

05 Ağustos 2025

Hizbullah’ın silahsızlandırılmasına yönelik baskıların Lübnan’ı ya uzlaşıya ya da yıkıma sürükleyeceğini belirten Libyalı araştırmacı İdris Ahmid, garantiler olmaksızın yapılacak silahsızlandırmanın ülkeyi fitneye açık hale getirerek İsrail’in çıkarlarına hizmet edeceği uyarısında bulundu.

YDH- Libya asıllı Mağrip ve uluslararası siyaset araştırmacısı gazeteci İdris Ahmid, "Lübnan, Hizbullah’ın silahları etrafında yükselen tartışmaların gölgesinde kritik bir dönemden geçiyor." dedi ve "bu silahların gerçek ulusal garantiler olmaksızın ortadan kaldırılmasının ülkeyi bir iç fitneye sürükleyeceğini ve Siyonist yayılmacı projeye hizmet edeceğini" belirtti.

Kudüs Press haber ajansına özel açıklamalarda bulunan Ahmid, "Lübnan, Hizbullah’ın silahsızlandırılması krizinin ortasında bir yol ayrımında duruyor. Bu kriz; egemenlik, mezhepsel tutumlar ve dış baskılar gibi unsurların iç içe geçtiği bir noktada, Lübnan halkını iki acı seçenekle karşı karşıya bırakıyor." ifadelerini kullandı.

Ahmid açıklamasında, "Birinci seçenek, partinin silahsızlandırılması yönünde ilerlemektir ki Hizbullah bunu şiddetle reddediyor. Zira partinin görüşüne göre bu silah, İsrail tehditlerinin sürdüğü bir ortamda Lübnan’ı savunma stratejisinin ayrılmaz bir parçası." dedi.

Araştırmacı Ahmid, bu ret tavrına rağmen, Hizbullah’ın uzun süredir Lübnan ordusuyla karşı karşıya gelmeyeceğini açıkça beyan ettiğini hatırlattı. Bunun, iç barışı gözeten bir tutum olduğunu ve ulusal çıkarlar bakımından kıymetli sayılması gerektiğini kaydederek, "Hizbullah, gücünün zirvesindeyken bile, Lübnan denkleminin istikrarını korumak ve ülkeyi iç çatışmaya sürüklememek için önemli uzlaşı tavırları sergiledi. Bunlar arasında Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın seçilmesine onay vermesi ve Temmam Selam’ın hükümeti kurmasını kabul etmesi sayılabilir. Bu adımlar atıldığında güç dengeleri Hizbullah’ın lehineydi." diye konuştu.

Ahmid’e göre ikinci seçenek, yani silahsızlandırma sürecinin başarısızlığa uğraması halinde ise "başta ABD olmak üzere bazı uluslararası aktörler tarafından İsrail’in gündemini destekleyecek ve Lübnan’ın içini karıştıracak baskıları dayatmak için bir bahane olarak kullanılabilir."

Bu senaryonun ciddi riskler taşıdığına dikkat çeken Ahmid, özellikle ülkede hüküm süren derin ekonomik krize ve dış yardımlara olan bağımlılığa işaret ederek, bu yardımların siyasi ve güvenlik istikrarına bağlı olduğunu vurguladı.

Ahmid, “İsrail saldırganlığı hiçbir zaman yalnızca bir kesime karşı olmadı; hedefi tüm Lübnan ve onun toprak bütünlüğüydü. Siyonist proje ise taşıdığı yayılmacı ve tahakkümcü niteliğiyle artık kimsenin gözünden kaçmıyor.” dedi.

Sözlerine devam eden Ahmid, “Gerçek bir Lübnanlı vatanseverden, ülkesinin dışarıdan dayatılan denklemlere ya da dolaylı İsrail egemenliğine boyun eğmesini kabullenmesi beklenemez. Olası bir silahsızlandırma süreci gerçek garantiler olmadan gerçekleşirse, bu senaryo ne yazık ki gündeme gelebilir.” ifadelerini kullandı.

Sonuç: Uzlaşı mı Kaos mu?

Ahmid açıklamasının sonunda şu ifadeleri kullandı: "Bu krizin aşılması ancak, egemenlik gereklilikleriyle koruma ihtiyaçları arasında denge kuran, iç ayrışmaların dış güçlerce istismar edilmesine son veren, samimi ve kapsayıcı bir ulusal diyalogla mümkün olabilir."

Ahmid, “Bugün Lübnan halkının sağduyusuna ve hizipçilikten uzak durmasına her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır. Bu da ülkeyi yeni bir fitneden kurtaracak, devletin birliğini koruyacak ve herkesin onurunu teminat altına alacak istikrarlı bir yol haritası çizilmesini sağlayacaktır.” dedi.

Ahmid sözlerini şöyle sürdürdü: “Lübnan’da bugün yaşananlar, Siyonist planlardan ayrı düşünülmemelidir. Bu planlar artık güneş gibi ortadadır; sadece analiz ya da teori olmaktan çıkmış, coğrafyayı ve karar mekanizmalarını kemiren bir gerçekliğe dönüşmüştür. Mevcut Arap dünyasının durumu ise perişan ve caydırıcı araçlardan yoksundur. Bu gerçekleri göz ardı etmek ya da üzerini örtmek artık kabul edilemez. Araplar ya bu felaketi önlemenin yolunu bulacak ya da daha önce defalarca bindikleri ölüm treninin yeniden yolcuları olacaklardır.”