Süleymaniye’de iktidar mücadelesi ve KYB’nin belirsiz geleceği

23 Ağustos 2025

"Lahor Şeyh Cengi’nin tutuklanması yalnızca bir bireyin kaderini değil, tüm Irak Kürdistanı’nın ufkunu belirsizlik içine sürükledi."

31 Ağustos 1404 Cuma sabahının erken saatlerinde (22 Ağustos 2025), Irak Kürdistan Bölgesi’nin Süleymaniye kenti son yılların en gergin siyasi-güvenlik olaylarından birine sahne oldu.

Halkın büyük kısmı henüz uykudayken, Lalazar Oteli tarafindan gelen silah sesleri ve patlamalar kentin huzurunu bozdu. Kürdistan Yurtseverler Birliği’ne (KYB/PUK) bağlı terörle mücadele birlikleri, komando timleri ve Asayiş güçleri tam savaş düzeninde oteli kuşattı; bu otelde yeni kurulan Halk Cephesi partisinin lideri Lahor Şeyh Cengi (Talabani) kardeşleriyle birlikte kalıyordu.

Operasyon yaklaşık dört saat sürdü. Güvenlik güçleri, hafif zırhlı araçlar, yarı ağır silahlar ve hatta tanksavar roketatarlar kullanarak Lahor’un korumalarını teslim olmaya zorladı.

Çatışmalar sonucunda en az dört kişi –üç terörle mücadele personeli ve Lahor’un bir koruması– hayatını kaybetti, yaklaşık on dokuz kişi de yaralandı. Sonunda Lahor ve iki kardeşi, ilk direnişin ardından güvenlik güçlerine teslim oldu.

Lalazar olayı sadece bir siyasi figürün yakalanması için düzenlenen bir askeri operasyon değildi. O sabah Süleymaniye’de yaşananlar, Talabani ailesi içindeki derin çekişmelerin, yaklaşan seçim rekabetinin ve dış aktörlerden gelen bölgesel baskıların yansımasıydı.

Bu gelişme, Kürdistan Bölgesi siyasetinin hâlâ aile içi rekabetler, güvenlik hesaplaşmaları ve jeopolitik dengelerin esiri olduğunu ortaya koydu.

Lahor Şeyh Cengi’nin tutuklanması aynı zamanda Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin yakın tarihindeki bir dönüm noktasıdır: Kurucusu Celal Talabani’nin ölümünden bu yana parti, eski birlik ve otoritesini yeniden kazanamamıştı.

Şimdi temel soru şudur: Bu tutuklama bir rakibin sahneden silinmesi anlamına mı geliyor, yoksa tam tersine Bafil Talabani ve mevcut KYB yapısına karşı daha güçlü bir muhalefetin doğuşunun başlangıcı mı olacak?

Tarihsel arka plan ve Talabani ailesinin konumu

Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (KYB/PUK) ortaya çıkışı

Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB/PUK), 1975 yılında Celal Talabani ve bir grup aydın ile peşmerge komutanı tarafindan kuruldu. Bu parti, Barzani ailesinin kontrolündeki Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDP) güç tekeline bir tepki olarak doğdu ve daha ilk andan itibaren kendisini Barzanilerin geleneksel ve aşiretçi modeline karşı reformcu ve entelektüel bir alternatif olarak tanıttı.

Başlangıçtan itibaren KYB, sosyal adalet, eşit güç paylaşımı ve üniversite çevreleriyle kentli kesimlere yakınlık gibi sloganlarla Süleymaniye ve çevresinde güçlü bir taban kazandı. Bu toplumsal taban, KYB’yi KDP karşısında yalnızca bir siyasi rakip değil, aynı zamanda düşünsel ve toplumsal bir hareket olarak da öne çıkardı.

Celal Talabani’nin rolü

“Mam Celal” lakabıyla tanınan Celal Talabani, KYB’nin karizmatik lideri ve ana simgesiydi. O, 20. yüzyılın son on yıllarında ve Saddam Hüseyin’in düşüşünden sonraki yıllarda Irak ve Kürdistan Bölgesi siyasetinde daima arabulucu ve kilit bir aktör olarak görüldü.

— 1990’lı yıllarda KYB ile KDP arasındaki iç savaş sürerken, Celal büyük bir ustalıkla kırılgan bir dengeyi korumayı başardı.

— 2003’te Saddam’ın devrilmesinin ardından Irak’ın ilk Kürt cumhurbaşkanı oldu; bu makam yalnızca Kürtler için gurur kaynağı olmakla kalmadı, aynı zamanda KYB’nin ulusal düzeydeki otoritesini de güçlendirdi.

— Celal’in çok yönlü kişiliği – hem askeri bir savaşçı, hem pragmatik bir siyasetçi, hem de usta bir diplomat – KYB’nin onun döneminde görece istikrar ve bütünlüğe ulaşmasını sağladı.

Mam Celal’in ölümünden sonraki kriz

2017’de Celal Talabani’nin vefatıyla birlikte Kürdistan Yurtseverler Birliği zayıflık ve belirsizlik dönemine girdi. Karizmatik ve herkesin üzerinde uzlaştığı bir figürün yokluğu, partiyi liderlik krizine karşı savunmasız bıraktı. Farklı hizipler ortaya çıktı ve her biri Mam Celal’in siyasi mirasından daha fazla pay talep etti.

— Partinin bir kısmı Celal Talabani'nin oğlu Bafil Talabani’nin arkasında toplandı.

— Diğer bir kısmı ise Süleymaniye ve Kerkük’te sahadaki ve güvenlik alanındaki nüfuzuyla öne çıkan, Bafil'ın akrabalık bağı bulunan Lahor Şeyh Cengi etrafinda toplandı.

Şeyh Cengi ailesinin konumu

Şeyh Cengi ailesi, Süleymaniye’de köklü tarihi bulunan ve bölgenin siyasi-toplumsal dengelerinde etkili olmuş önemli ailelerden biridir. Lahor Şeyh Cengi bu aileden gelmekte ve bu nedenle her zaman Talabanilerle birlikte siyasi bir ağırlık unsuru olarak görülmüştür.

Medya ve siyasi literatürde Lahor çoğunlukla “Bafıl Talabani’nin kuzeni” olarak tanıtılsa da, aslında kan bağıyla kuzen değildir. İkisi ortak bir aşiret–aile kökünden gelmektedir, ancak babaları arasında doğrudan bir kan bağı bulunmaz. Bununla birlikte, Kürtlerin aşiret kültüründe bu tür bağlar “kuzen” olarak ifade edilir; bu da yakınlığı ve ortak köklere vurgu yapar.

2017 sonrası iktidarın ikiliği

Celal Talabani’nin vefatının ardından KYB içinde güç iki figür arasında bölündü:

— Bafıl Talabani: Ailenin adı ve konumunun resmî mirasçısıydı, ancak geniş güvenlik tecrübesinden yoksundu.

— Lahor Şeyh Cengi: Uzun yıllar “Zanyari” istihbarat teşkilatının ve terörle mücadele güçlerinin başında bulunmuş, geniş bir kadro ve taraftar ağı oluşturmuştu.

2020 yılında bu ikili, pragmatik bir uzlaşıyla KYB’nin ortak başkanlığını üstlendi. Ancak bu ortaklık, uyumdan çok kırılganlığın işaretiydi; zira her ikisi fiilen birbirinin rakibi konumundaydı:

— Bafil, “Talabani adı”nın getirdiği meşruiyete dayanıyordu.

— Lahor ise sahadaki gerçek güvenlik ve askerî gücü kontrol ediyordu.

Bu ikili yapı, başından itibaren sonraki krizlerin tohumlarını ekti ve nihayet 2025’te Lahor’un çok ses getiren tutuklanmasıyla sonuçlanan çatışmaya zemin hazırladı.

İç çekişmelerin başlangıcı ve krizin derinleşmesi

Ortak başkanlık: Görünürde birlik

2020 yılında Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB/PUK), iç bütünlüğü korumak ve tamamen dağılmayı önlemek için “ortak başkanlık” modelini uygulamaya koydu. Bu modele göre, Celal Talabani’nin oğlu Bafıl Talabani ile onun aşiretsel akrabası Lahor Şeyh Cengi aynı anda partinin başına getirildi.

Bu karar dışarıdan bakıldığında bir birlik görüntüsü verse de, aslında kırılgan bir uzlaşmadan ibaretti:

— Bafil, aileden gelen sembolik ve tarihsel meşruiyeti taşıyordu.

— Lahor ise gerçek güvenlik gücü ve sahadaki nüfuzu elinde bulunduruyordu.

O dönemde pek çok gözlemci, bu ortaklığın uzun ömürlü olmayacağını öngörüyordu; zira iki kanat arasındaki çıkar çatışması oldukça derindi.

Ana ihtilaf noktaları

1) Güvenlik ve örgütsel güç

— Lahor, yıllarca Zanyari istihbarat teşkilatının ve terörle mücadele birliklerinin başında bulundu.

— Bu dönemde kendisine fiilen kişisel bir güç merkezi haline gelen bir güvenlik– askerî ağ oluşturdu.

— Bu güvenlik nüfuzu, siyasetteki ağırlığının Bafıl'dan daha fazla görünmesine yol açtı.

2) Ekonomik nüfuz

— Muhalifleri, Lahor’u bazı sınır kapıları ve gümrükler üzerinde gayriresmî denetim kurmakla suçluyordu.

— Akaryakıt, ilaç ve tüketim malları kaçakçılığı, ona yöneltilen en önemli ithamlardı.

— Her ne kadar bunlar hiçbir zaman resmî bir mahkeme kararıyla kanıtlanmamış olsa da, bu iddialar onun siyasi imajına zarar vermek için yeterli oldu.

3) Toplumsal taban

— Lahor’un Süleymaniye’de güçlü bir halk desteği vardı. Gençler, sivil aktivistler ve KYB’nin yapısal yolsuzluğundan hoşnutsuz kesimler arasında “yolsuzluk karşıtı bir figür” olarak tanınıyordu.

— Bu toplumsal popülarite, kişisel karizmasından çok babasının mirasına dayanan Bafıl için doğrudan bir tehdit oluşturuyordu.

Lahor’un tasfiyesi (2021 yaz ayları)

Çekişmeler patlama noktasına ulaştı. 2021 yazında, Bafil Talabani parti kadrosunun bir kısmı ve kendisine yakın güvenlik birimlerinin desteğiyle Lahor’u fiilen liderlikten uzaklaştırdı.

— Bafil'a bağlı güçler parti binaları ve güvenlik kurumlarının kontrolünü ele geçirdi.

— KYB’nin iç basını hızla “Lahor döneminin sonu”ndan söz etmeye başladı.

— Lahor, Zanyari ve terörle mücadele içindeki nüfuzunu kısmen korusa da, resmî parti yapısından dışlanmış oldu.

Bu gelişme, KYB’nin resmen iç bölünme yoluna girdiği dönüm noktası olarak tarihe geçti.

Yeni partinin kuruluşu (Ocak 2024)

Tasfiye edilmek, Lahor için sonun başlangıcı olmadı. Ocak 2024’te “Halk Cephesi” (Kürtçe: Cebhetî Gele) adında yeni bir parti kurdu.

— Bu parti küçük olsa da, sesi gür ve etkiliydi.

— Kısa sürede Süleymaniye ve Kerkük’te gerçek bir oy tabanı kazandı.

— Lahor, kendisini alternatif lider olarak sundu; yani KYB içindeki güç tekeline karşı durmak isteyen bir figür olarak.

Birçok vatandaş için Halk Cephesi, geniş yolsuzluklardan Bafıl Talabani’nin tekelleşme eğilimine kadar, toplumsal hoşnutsuzlukların bir çıkış noktası haline geldi.

2025 seçimlerine dair endişeler

Tam da bu süreçte, Bafıl kanadında kaygılar büyümeye başladı. Irak parlamento seçimlerinin Kasım 2025’te yapılması planlanıyordu ve analistlere göre:

— Lahor, Süleymaniye ve Kerkük’te KYB’nin geleneksel oylarının önemli bir kısmını kendisine çekebilirdi.

— Birkaç sandalye elde etmesi durumunda, Halk Cephesi ciddi bir siyasi aktör konumuna yükselebilirdi.

— Bu durum yalnızca Bafıl'ın konumunu zayıflatmakla kalmayacak, aynı zamanda KYB ile Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) arasındaki güç dengesini de değiştirecekti.

Bu nedenle, Lahor’un sahneden tamamen uzaklaştırılması – ister siyasi baskıyla, ister yargı-güvenlik araçlarıyla – Bafıl kanadı için stratejik bir önceliğe dönüştü.

Lalezar oteli olayı ve tutuklamanın saha anlatısı

Tutuklama kararı: Olayın başlangıcı

30 Ağustos 1404 Perşembe akşamı (21 Ağustos 2025), yerel ağlarda kısa bir haber dolaşmaya başladı: Süleymaniye Güvenlik Soruşturma Mahkemesi, Lahor Şeyh Cengi hakkında tutuklama kararı çıkarmıştı. Irak Ceza Kanunu’nun 56. maddesine göre suçlama, “terörist faaliyetler ve kamu düzenini bozma” şeklinde belirtildi. Bu suçlamaların detaylarıyla ilgili hiçbir açıklama yapılmadı; bu sessizlik bile kamuoyunun en başından davanın siyasi olduğundan şüphelenmesine yetti.

Gece yarısı abluka

Gece yarısını biraz geçtikten sonra, Lalazar Oteli’nin yakınındaki mahalle sakinleri olağan dışı hareketlilik fark etti. Onlarca zırhlı araç, terörle mücadele birlikleri, komandolar ve Asayiş güçleri sokaklara konuşlandırıldı.

— Güvenlik güçleri, şehre destek kuvvet ya da taraftar girişini önlemek için kentin ana girişlerini (Arapt, Tasluce, Mirgepan) kapattı.

— Otel çevresinde yaşayanlara, hoparlörlerle evlerini terk etmeleri emredildi.

— Hatta bölgenin internet bağlantısı ve elektriği bir süreliğine kesildi.

Şehir hâlâ uykudaydı, ancak Süleymaniye belki de hiç olmadığı kadar bir gece operasyonuyla savaş alanına benziyordu.

Çatışmanın başlaması: Şehrin kalbinde silah sesleri

Saat sabah 4 civarında güvenlik güçleri, Lahor’a direnmeden teslim olmasını istedi. Ancak korumaları olumsuz yanıt verdi. Dakikalar sonra ilk silah sesleri sabahın sessizliğini bozdu.

— Lahor’un korumaları binanın içinden hafif ve yarı ağır silahlarla ateş açıyordu.

— Güvenlik güçleri ise zırhlı araçlar, Doçka makineli tüfekler ve roketatarlarla karşılık veriyordu.

— Patlama ve makineli tüfek sesleri o kadar yoğundu ki birkaç kilometre öteden bile duyuluyordu.

Görgü tanıkları şöyle anlattı:

“Duvarlar sallanıyordu, duman gökyüzünü kaplamıştı. Süleymaniye’nin merkezinde böyle bir savaş olabileceğini hiç düşünmezdik.”

Kayıplar ve hasar

Çatışma yaklaşık dört saat sürdü. Sonuçları ise şunlardı:

— 4 ölü: üç terörle mücadele mensubu (aralarında Kürdistan Bölgesi güvenlik teşkilatı başkanı Celal Şeyh Naci’nin kuzeni Ari Şeyh Suad Talabani de vardı) ve Lahor’un yakın korumalarından biri.

— 19 yaralı: güvenlik güçleri, Lahor’un korumaları ve bazı sivillerden oluşuyordu.

Ağır maddi zarar:

— 17 odalı bir turistik tesis olan Lalazar Oteli kapasitesinin büyük bölümünü kaybetti.

— Çevredeki bazı evler ve araçlar kurşun ve şarapnel isabeti aldı.

— Bağdat ve Güney Irak’tan gelmiş aileler, güvenlik güçlerinin yardımıyla güçlükle tahliye edildi.

Bir turist medyaya şöyle konuştu:

“Biz eğlenmek için Süleymaniye’ye gelmiştik ama birden kendimizi savaş alanının ortasında bulduk. Kurşun odamızın camına isabet etti, çocuklarım korkudan çığlık atarak ağlamaya başladı.”

Çatışmanın uzamasıyla birlikte Lahor için durum giderek zorlaştı:

— Kardeşi Polad (Bolad) bacağından yaralandı.

— En yakın korumalarından biri öldürüldü.

— Güvenlik kuşatması daralıyor, bölgeden çıkmak neredeyse imkânsız hale geliyordu.

Sonunda, daha fazla can kaybını ve oteldeki sivillerin zarar görmesini önlemek için Lahor ve iki kardeşi teslim olmaya karar verdi. Sabah saat 8’e doğru güvenlik güçleri binaya girdi ve Lahor Şeyh Cengi, daha fazla çatışma olmadan tutuklandı.

Yetkililerin ivedi tepkileri

— Kürdistan Bölgesi Güvenlik Teşkilatı Başkanı Celal Şeyh Naci: “Yasa herkesin üstündedir ve güvenlik güçlerimizin kanı boşa gitmeyecektir.”

— KYB Başkanı Bafıl Talabani: Halkın ve turistlerin uğradığı tüm zararların tazmin edilmesi talimatını verdi.

— Bölge Başbakanı Mesrur Barzani: “Bu çatışmalar Kürdistan’ın istikrarını hedef alıyor. Hiçbir sorun Kürdistan gençlerinin hayatına mal olmamalıdır.”

Medyaya yansıyanlar

Bu olay kısa sürede hem iç hem dış basının manşetlerine taşındı.

— KYB’ye yakın medya, “yasaların kararlı şekilde uygulanması”ndan söz etti.

— Muhalif ve sivil basın, bunu “güç gösterisi ve aile içi hesaplaşma” olarak nitelendirdi.

— AFP gibi haber ajansları ve The National gazetesi ise bu tutuklamayı, yalnızca bir yargı dosyası değil, KYB içindeki güç savaşının ve muhalifleri tasfiye sürecinin bir parçası olarak değerlendirdi.

Lahor Şeyh Cengi’ye yöneltilen suçlamalar ve dosyalar

Lahor Şeyh Cengi’nin tutuklanması, yalnızca basit bir yargısal işlem değildi. Bu gözaltının arkasında, yıllar boyunca hakkında ortaya atılmış çok sayıda suçlama ve dosya bulunuyordu. Bu suçlamaların bir kısmı sahadaki gerçeklerden besleniyordu; ancak önemli bir bölümü de bölge içindeki siyasi rekabetin ve propaganda savaşının ürünüydü. Bu iddialar dört ana başlık altında incelenebilir: ekonomik yolsuzluk, kaçakçılık ve yasa dışı ağlar, silahlı gruplarla ilişkiler ve Iraklı Şii gruplarla taktiksel temaslar.

1) Mali ve ekonomik yolsuzluk

Lahor’un güvenlik ve siyasi nüfuz kazandığı dönemin hemen ardından yolsuzluk suçlamaları da peşinden geldi.

— Gümrükler ve sınır kapıları: Muhalifleri, özellikle İran sınırındaki birçok gümrük ve ticaret hattının fiilen Lahor’a yakın kişiler tarafindan kontrol edildiğini öne sürüyordu. Bu gümrükler, onun siyasi ağı için gayriresmî bir gelir kaynağı olarak görülüyordu.

— İhaleler ve projeler: Kerkük ve Süleymaniye’de devlet ihaleleri ve altyapı projelerinin sıkça Lahor’un çevresindeki şirketlere verildiği iddia edildi.

— Kamuoyu algısı: Bu suçlamaların çoğu hiçbir zaman kanıtlanmamış olsa da, söylentilerin kendisi bile Lahor’u diğer Kürt liderlerle birlikte “yolsuzluk ve rantçılığın sembolü” olarak görmeleri için kamuoyunun bir kısmına yeterli oldu.

2) Kaçakçılık ve yasa dışı ağlar

Kürdistan Bölgesi’nde akaryakıt ve mal kaçakçılığı yaygın bir olgu olsa da, bu konuyla en çok Lahor’un adı anıldı.

— Kaçakçılık güzergâhları: İddialara göre, akaryakıt yüklü kamyonlar Lahor’a yakın güçlerin kontrol ettiği bölgelerden resmî vergi ödemeden geçiyordu.

— Tüketim malları: İlaç ve temel tüketim ürünleri de bu gayriresmî ticaretin diğer bir ayağıydı ve önemli gelir sağlıyordu.

— Ağların mali desteği: Siyasi rakipleri, bu gelirlerin bir kısmının yerel silahlı grupları güçlendirmek için kullanıldığını ve Lahor’a sadık bir askerî yapı oluşturulduğunu öne sürüyordu.

Bu suçlamalar özellikle Bafil Talabani’ye yakın medya organları ve Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) tarafindan sürekli tekrarlandı; amaç, Lahor’un kamuoyundaki itibarını sarsmaktı.

3) Silahlı gruplarla ilişkiler

Lahor’un güvenlik alanındaki konumu, her zaman firsat değil, kimi zaman kendi aleyhine bir tehdit oldu.

— PKK ile bağlantı: Türkiye, Lahor’un Süleymaniye’de PKK mensuplarına barınak sağladığını veya en azından faaliyetlerine göz yumduğunu defalarca dile getirdi. Bu iddia, Ankara’nın 2023’te Süleymaniye’ye doğrudan uçuşları askıya alması için yeterli oldu.

— SDG ile ilişki: Lahor’un Suriye Demokratik Güçleri (SDG) komutanlarıyla dostane ilişkileri de Türkiye’nin tepkisini artırdı. Ankara, bu güçleri PKK’nın bir uzantısı olarak görüyordu.

— Batı ile temaslar: Lahor, IŞİD’le mücadele döneminde ABD’nin en önemli istihbarat ortaklarından biriydi. CIA ve Amerikan özel kuvvetleri, onun liderliğindeki Zanyari teşkilatını defalarca bilgi toplamada kilit ortak olarak kullandı. Ancak bu yakınlık sonradan aleyhine döndü: Hem Türkiye hem de İran’ın gözünde, Lahor Amerikalılara fazlasıyla yakın bir isimdi.

3) Iraklı Şii gruplarla taktiksel ilişkiler

Lahor dosyasının daha az işlenmiş boyutlarından biri, onun Şii gruplarla olan temaslarıydı.

— Haşd Şabi ile ilişkiler: IŞİD’le mücadele sırasında ve sonrasında, Lahor bazı Haşd Şabi komutanlarıyla yakın ilişkiler kurdu. Bu bağlar özellikle Kerkük ve ihtilaflı bölgelerde belirgindi; çünkü hem KYB hem de Haşd'ın ortak çıkarları vardı.

— Sınırlı işbirlikleri: Bu ilişkiler daha çok taktik düzeydeydi; bilgi paylaşımı, bazı kontrol noktalarında koordinasyon ve petrol/akaryakıt ticareti gibi konularla sınırlıydı.

— Neden stratejik olmadı? Çünkü İran ve Şii müttefikleri Lahor’a tam anlamıyla güvenmiyordu. O, aynı zamanda Amerikalılarla da çalışıyor ve sık sık tutumunu değiştirebileceğini gösteriyordu. Tahran’ın gözünde Lahor “çok yüzlü ve güvenilmez” bir figürdü. Bu yüzden tutuklama sürecinde İran ona destek vermedi, aksine Bafil Talabani’nin yanında durmayı tercih etti.

Bu nedenle pek çok analist şöyle diyor: Lahor’un teması vardı, ama desteği yoktu. Şii gruplarla ilişkileri sadece gücünü artırmak için kullandığı taktiksel bir araçtı, kalıcı bir ittifak değildi.

4) Neden suçlamalar tam da 2025’te gündeme geldi?

Temel soru şuydu: Neden yıllardır dile getirilen bu dosyalar ve suçlamalar birden 2025 yazında fiilî tutuklamaya dönüştü?

— Seçimler yaklaşıyordu: Kasım 2025’te Irak parlamento seçimleri yapılacaktı. Lahor, Halk Cephesi Partisi ile KYB’nin geleneksel tabanının bir kısmını kendisine çekebilirdi.

— Bölgesel baskı: Türkiye, Lahor’un sahnede varlığından duyduğu rahatsızlığı defalarca dile getirmişti. Böyle bir ortamda Bafıl Talabani, onu saf dışı bırakarak Ankara’nın memnuniyetini kazanabilirdi.

— İç hesap: Bafil için Lahor tehlikeli bir rakibe dönüşmüştü; yalnız Süleymaniye’de değil, Kerkük’te de ciddi bir toplumsal taban oluşturmuştu. Onu bu aşamada devre dışı bırakmak, Bafil'in liderliğini sağlamlaştırması için hayatiydi.

Bölüm 4'ün özeti

Lahor Şeyh Cengi dosyası, gerçek suçlamalarla siyasi hesaplaşmaların bir karışımıydı. Mali yolsuzluk, kaçakçılık ve silahlı gruplarla temas, yıllardır onun hakkında gündeme gelen iddiaların ayrılmaz parçalarıydı. Ancak Şii gruplarla taktiksel ilişkiler ve hem İran’ın hem de ABD’nin ona aynı anda güvenmemesi, Lahor’un gri bir alanda hareket ettiğini gösterdi: Ne halkın gözünde tamamen temiz bir figürdü, ne de bölgesel güçlerin stratejik destek verecekleri kadar sadık.

Bölüm 5 – Lahor Şeyh Cengi’nin dış ilişkileri

Lahor Şeyh Cengi, birçok geleneksel Kürt liderinden farklı olarak, en başından itibaren çok yönlü ilişkiler kurmaya çalıştı: İran, Türkiye, ABD ve hatta Şii gruplarla. Bu çok boyutlu siyaset ona geniş bir manevra alanı sağladı, fakat sonunda hiçbir dış aktör ona tam anlamıyla güvenmedi.

1) İran ile ilişkiler: Taktiksel İşbirliği, stratejik güvensizlik

IŞİD dönemi:

IŞİD’le savaşın en yoğun olduğu dönemde Lahor, kontrolündeki Zanyari istihbarat teşkilatı üzerinden İran’la bazı kanallar kurdu. Kerkük ve Hanekin’de IŞİD tehdidine karşı İran’ın bazı istihbarat kurumlarıyla bilgi alışverişi yaptı.

Haşd Şabi:

Önceki bölümde belirtildiği gibi, Lahor bazı Haşd Şabi komutanlarıyla yakın ilişkilere sahipti. Ancak bu bağlar daha çok kısa vadeli çıkarlar üzerine kuruluydu: petrol güzergâhlarının denetimi, sınır kapılarında koordinasyon ve tartışmalı bölgelerin yönetimi.

Tahran’ın güvensizliği:

İran, Lahor’a hiçbir zaman tam güvenmedi. Çünkü o, aynı anda Amerikalılarla da çalışıyordu ve Tahran’ın gözünde çok yüzlü, pazarlıkçı ve öngörülemez biriydi. Bu nedenle tutuklama sürecine gelindiğinde İran sessiz kaldı ve pratikte Bafıl Talabani’den yana tavır aldı; zira onu daha istikrarlı bir seçenek olarak görüyordu.

2) Türkiye ile ilişkiler: Açık düşmanlık

PKK ve SDG:

Lahor’un Türkiye ile en büyük sorunu, PKK (Kürdistan İşçi Partisi) ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile iş birliği yaptığı yönündeki suçlamalardı.

Ankara defalarca, KYB’nin özellikle Lahor’a yakın kanadının Süleymaniye’de PKK mensuplarına barınma imkânı sağladığını dile getirdi.

Bu nedenle Türkiye, 2023 yılında Süleymaniye Havalimanı’na doğrudan uçuşları askıya aldı; bu eşi benzeri görülmemiş adım, şehre ağır bir ekonomik darbe indirdi.

Ankara’nın gözünde Lahor:

Türkiye için Lahor tehlikeli bir figürdü; hem PKK’ya yakın hem de Amerikalılarla ilişkiliydi. Yani Ankara’nın gözünde o, bir siyasi ortak değil, bir güvenlik tehdidiydi.

Türkiye’nin tercihi olarak Bafıl:

Buna karşılık Türkiye, Bafıl Talabani ile daha kolay uzlaştı; çünkü Bafıl'ın PKK’ya destek verme niyeti yoktu ve Ankara ile pazarlık yapmaya istekliydi.

3) ABD ve Batı ile ilişkiler: Yakın ama kırılgan

IŞİD’le savaş:

Lahor, IŞİD’le mücadele döneminde ABD’nin en önemli ortaklarından biriydi. Amerikan özel kuvvetleri ve CIA, onu istihbarat toplama ve operasyonel koordinasyon için kilit bir kanal olarak görüyordu. Batılı raporlarda defalarca “terörle mücadele figürü” olarak övüldü.

IŞİD sonrası:

Fakat Batı ile bu yakınlık, sonradan aleyhine kullanıldı. İçerideki muhalifleri onu “Amerika’nın adamı” diye suçlarken, bazı Kürt gruplar da Washington’a fazla yaklaşmasının bölgenin bağımsızlığını zayıflattığını savunuyordu.

Amerikalıların güvensizliği:

Son yıllarda ise Amerikalılar da ona kuşku duymaya başladı; çünkü o aynı anda İran ve Şii gruplarla da temas kuruyordu. Bu çok yönlülük, Washington’un gözünde onu güvenilmez bir figüre dönüştürdü.

4) Bağdat ile ilişkiler: Karmaşık bir ikilem

İhtilaflı bölgeler:

Kerkük’te Lahor, Bağdat’taki bazı siyasi ve güvenlik çevreleriyle yakın ilişkiler kurdu. Bu ilişkiler onun bölgedeki nüfuzunu sürdürmesine yardımcı oldu.

Federal hükümet:

Bağdat’ta bazı kesimler onu Kürtlerle diyalog için önemli bir kanal olarak görürken, diğerleri onu milis gruplara fazla yakın buluyor ve güvenilir bulmuyordu.

5) Lahor’un dış ilişkilerinin özeti

— İran: Taktiksel işbirliği, ancak stratejik güven yok.

— Türkiye: PKK nedeniyle açık düşmanlık.

— ABD: IŞİD döneminde yakın ortaklık, sonraki yıllarda güvensizlik.

— Bağdat: Hem firsat hem tehdit barındıran çelişkili ilişkiler.

Sonuç: Bu çok yönlülüğün bedeli:

Lahor, aynı anda tüm aktörlerle çalışmaya çabaladı; fakat sonunda kriz anında hiçbirinin desteğini arkasında bulamadı. “Herkesin desteklediği bir figür” olmak yerine, “herkesin en az güvendiği kişi” haline geldi.

Lahor’un tutuklanmasının Kürdistan Bölgesi iç siyasetine ve KYB’ye etkileri

Lahor Şeyh Cengi’nin tutuklanması yalnızca bir güvenlik olayı değildi; bu gelişme adeta siyasi bir deprem gibi etkide bulundu ve Kürdistan Bölgesi’nin, özellikle de Süleymaniye’nin güç dengelerini sarstı. Olay o kadar büyük yankı uyandırdı ki sonuçları sadece Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB/PUK) içinde değil, tüm bölgesel siyasette ve hatta Bağdat’ta da hissedildi.

1) KYB (PUK) üzerindeki etkiler

— Bafil Talabani’nin derhal gelen zaferi

Bafıl Talabani, en büyük parti içi rakibini tutuklatarak fiilen PUK’un tek gerçek lideri olduğunu ilan etmiş oldu. Bu adım, kısa vadede onun konumunu güçlendirdi ve parti içindeki muhalifleri sindirdi.

— Daha derinleşen ailevi çatlaklar

Ancak bu zaferin ciddi bir maliyeti vardı. Talabani ailesi her zaman KYB’nin ana direği olmuştu; fakat artık iç ayrılıklar hiç olmadığı kadar görünür hale geldi. Süleymaniye’deki çok sayıda taraftar hâlâ Lahor’a sadık kalmaya devam ediyor. Bu da PUK’un birlik yerine daha fazla parçalanacağı anlamına geliyor.

— Partinin tarihsel meşruiyetinin sorgulanması

KYB bir zamanlar entelektüel ve özgürlükçü bir hareket olarak biliniyordu; fakat bugün halkın gözünde daha çok bir aile içi savaş alanına benziyor. Bu durum, Celal Talabani’nin barış ve medeniyet sembolü haline getirdiği partinin tarihsel itibarına ağır bir darbe vurdu.

2) Kürdistan Demokrat Partisi’ne (KDP) etkisi

— Krizin en büyük kazananı

Barzani ailesinin liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), KYB’nin en büyük rakibidir. KYB ne kadar zayıflar ve iç çekişmelere gömülürse, KDP o kadar güçlenir. Lahor’un tutuklanması, Barzaniler için rakiplerinin bölgeyi yönetemediğini göstermek adına altın bir firsat oldu.

— Hedefli siyasi propaganda

KDP’ye yakın medya bu krizi geniş biçimde işledi ve sürekli Süleymaniye’deki istikrarsızlığı öne çıkardı. Verdikleri mesaj açıktı:

“KYB aile içi kavgalar yüzünden çökmüş durumda; bölgeyi yönetebilecek tek parti KDP’dir.”

Bu yönlendirilmiş propaganda zamanla kamuoyunu da etkiledi.

3) 2025 Irak seçimlerine etkisi

— Lahor’un tabanının büyümesi

Şaswar Abdulwahid’in tutuklanma deneyimi göstermişti ki muhalefet liderlerinin gözaltına alınması çoğu zaman onlara yarar sağlar. Lahor da şimdi, Kasım 2025 seçimlerinde, hapiste olsa bile bir “siyasi mağdur” simgesine dönüşebilir ve toplumdaki memnuniyetsiz kesimlerden büyük bir protesto oyunu toplayabilir.

— KYB’nin zayıflaması

KYB’nin geleneksel tabanı Süleymaniye ve Kerkük’tedir. Eğer bu taban, Halk Cephesi’ne (Lahor yanlıları) veya hatta Yeni Nesil Hareketi’ne (Şaswar Abdulwahid) kayarsa, KYB’nin seçimdeki ağırlığı ciddi biçimde azalacaktır. Bu da demek oluyor ki

Bafil Talabani, rakibini sahneden silmiş olsa bile seçimlerde asıl kaybeden taraf olabilir.

4) Bölgenin istikrarına etkisi

— Daha kırılgan güvenlik

Süleymaniye’nin merkezinde saatler süren çatışmalar, terörle mücadele güçlerinden ölümler ve otellere ile evlere verilen zarar, Kürdistan Bölgesi’nin güvenliğinin ne kadar kırılgan olduğunu ortaya koydu. Süleymaniye’nin sakin ve kültürel kimliğe sahip bir şehir imajı ağır yara aldı.

— Toplumsal memnuniyetsizlik

Halkın büyük kısmı bu olayı “aile içi hesaplaşma” olarak gördü, adaletin uygulanması olarak değil. Bu algı, yeni protesto dalgalarını tetikleyebilir ve halkı mevcut KYB yapısına karşı daha da kışkırtabilir.

5) Bağdat – Erbil ilişkilerine etkisi

— Federal hükümetin kaygısı

Olaydan hemen sonra Bağdat bir açıklama yaparak yasaların korkutma olmadan ve şeffaf bir ortamda uygulanması gerektiğini vurguladı. Merkezi hükümet, bu tür çatışmaların Irak genelinde istikrarsızlığı tetikleyebileceğinden endişe ediyor.

— Kürtlerin Bağdat’taki zayıflığı

Kürt partileri arasındaki uçurum ne kadar derinleşirse, Kürtlerin Bağdat’taki etkisi o kadar azalır. Bu kriz, tam da bütçe ve Kürtlerin merkezi iktidardaki payı konusunda kritik müzakereler öncesine denk geldi. Dolayısıyla asıl kaybeden, Bağdat’ta tüm Kürt hareketi olabilir.

&) Kamuoyunun algısı

Kürdistan kamuoyu iki farklı anlatı etrafinda bölünmüş durumda:

— KYB’nin resmî anlatısı: Bu tutuklama, yasaların uygulanması ve yolsuzluğa son verilmesiydi.

— Süleymaniye halkı ve Lahor taraftarlarının anlatısı: Bu, bir aile darbesi ve rakibin yargı bahanesiyle ortadan kaldırılmasıydı.

Bu iki zıt anlatı, Kürt toplumunu daha da kutuplaştırabilir.

Bölüm 6'nın özeti

Lahor Şeyh Cengi’nin tutuklanması, görünüşte Bafıl Talabani’nin bir zaferiydi; fakat gerçekte pahalıya mal olan bir zafer oldu.

— Bafil rakibini tasfiye etmeyi başardı, ancak partinin tarihsel meşruiyetini zayıflattı.

— KDP bu krizden kârlı çıktı ve kendisini daha güçlü bir aktör olarak sundu.

— Muhtemelen 2025 seçimlerinde Lahor, hapiste olsa bile, daha popüler bir figür haline gelecek.

— Genel düzeyde ise Kürtler Bağdat’ta daha zayıf, Kürdistan Bölgesi ise daha istikrarsız olacaktır.

Lahor Şeyh Cengi’nin tutuklanmasının bölgesel ve uluslararası sonuçları

Lahor Şeyh Cengi’nin Süleymaniye’de tutuklanması sadece yerel bir güvenlik olayı değildi; çok hızlı bir şekilde bölgesel ve uluslararası bir meseleye dönüştü. Olayın önemi, Lahor’un yalnızca yerel bir lider olmamasından kaynaklanıyordu. O, İran, Türkiye, ABD ve hatta Iraklı Şii gruplarla çok katmanlı ve karmaşık ilişkilere sahip bir figürdü. Bu konum, onun tutuklanmasının sadece KYB içindeki güç dengelerini değil, bölgesel ve Batılı başkentlerin bakışını da etkilemesine yol açtı.

1) İran: Anlamlı sessizlik ve Bafil Talabani’yi tercih

— Diplomatik sessizlik: İran, olayın ilk saatlerinde herhangi bir resmî tepki göstermedi. Ancak bu sessizlik ilgisizlik anlamına gelmiyordu. Analistlere göre Tahran, uzun süredir Lahor’a güvenmiyordu; çünkü o hem ABD ile hem de Şii gruplarla taktiksel ilişkiler yürütüyordu ve bu ikili durum onu Tahran’ın gözünde öngörülemez kılıyordu.

— Bafil, daha istikrarlı seçenek: İran’ın Talabani ailesiyle uzun bir işbirliği geçmişi vardı. Celal Talabani her zaman Tahran’a en yakın Kürt liderlerden biri olmuştu. Son krizde de İran, perde arkasında Bafıl'a destek vermeyi tercih etti ve onu daha güvenilir bir ortak olarak gördü.

— Toplumsal huzursuzluk endişesi: İran, Lahor’un tasfiyesinden memnun olsa da, onun tutuklanmasının Süleymaniye’de toplumsal protestolara yol açmasından ve bunun etkilerinin İran sınırına taşınmasından kaygı duyuyor.

2) Türkiye: PKK’ya yakın bir figürün tasfiyesi

— Eski düşmanlık: Ankara, yıllardır Lahor’u PKK ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile iş birliği yapmakla suçluyordu. 2023’te Türkiye, Süleymaniye’ye doğrudan uçuşları askıya alarak Lahor’un nüfuz alanına ağır bir ekonomik darbe indirmişti.

— Tutuklama: Diplomatik Bir Zafer: Lahor’un sahneden çekilmesi, PKK ile açık bağlantıları olan kanadın zayıflaması anlamına geliyor. Bu gelişme, Türkiye açısından Bafil Talabani ile – daha ılımlı ve pragmatik bir çizgiye sahip olan – daha kolay ilişki kurmak için bir firsat oluşturuyor.

— Resmî tepki: Türkiye Dışişleri Bakanlığı, Süleymaniye’deki gelişmeleri “Irak’ın istikrarı ve kendi vatandaşlarının güvenliği açısından” dikkatle izlediğini duyurdu. Erbil’deki Türk Konsolosluğu da yerel yetkililerle temas kurarak Türk vatandaşlarının korunmasını talep etti.

— İstikrarsızlık endişesi: Türkiye, Süleymaniye’deki toplumsal krizin büyüyerek sınırlarına taşınmasından kaygılı; özellikle de PKK hâlâ Kandil Dağları’nda ve Türkiye sınırına yakın bölgelerde aktif varlık gösterirken.

3) ABD ve Batı: İşbirliğinden güvensizliğe

— İşbirliği dönemi: IŞİD savaşında Lahor, Washington’un en yakın müttefiklerinden biriydi. CIA ve Amerikan özel kuvvetleri, defalarca onun güvenlik ağını kullanarak IŞİD’i izlemiş ve saha operasyonlarını yürütmüştü.

— Güvenden mesafeye: Ancak Lahor’un Haşd Şabi ve İran’a yakın gruplarla ilişkilerinin açığa çıkması, ABD’nin güvenini sarsmıştı. Tutuklama anında Washington sessiz kalmayı tercih etti ve yalnızca genel bir açıklamayla yetindi.

— Resmî tutum: ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği, kamu düzenini tehdit eden her türlü şiddete karşı olduğunu vurguladı ve tüm taraflara itidal çağrısı yaptı.

— Batı öedyası: The National, Al-Araby Al-Jadeed (Yeni Arap) ve AFP gibi basın organları, olayı “KYB iç bütünlüğünün çöküşünün işareti” olarak yorumladı ve bunun 2025 Kasım’ında yapılacak Irak parlamento seçimlerine etkisi konusunda uyarılarda bulundu.

4) Birleşik Krallık ve Birleşmiş Milletler; insan hakları ve adil yargılama vurgusu

— Birleşmiş Milletler (UNAMI): Vatandaşların öldürülmesi ve yaralanmasından üzüntü duyduğunu belirterek tüm taraflara, sivillerin hayatını tehlikeye atan eylemlerden kaçınmaları ve adil bir yargılama sürecine riayet edilmesi çağrısında bulundu.

— Birleşik Krallık: Erbil’deki Birleşik Krallık Konsolosluğu da kurbanların ailelerine taziyelerini iletirken, “adil ve şeffaf yargılama ilkelerinin” güvence altına alınması gerektiğini vurguladı.

Bu tutumlar, Batı için asıl odak noktasının Laho’r’un akıbeti değil, genel olarak insan hakları imajı ve bölgenin istikrarı olduğunu gösteriyor.

5) Fransa; iç çöküşe eleştirel bakış

— Agence France-Presse (AFP): Süleymaniye’deki olayları Kürdistan Yurtseverler Birliği içindeki ailevi rekabetlerin devamı olarak değerlendirdi ve bu sürecin Irak’ın ve bölgenin tüm siyasi sahnesini istikrarsızlaştırabileceği uyarısında bulundu.

— Avrupa’daki yansımalar: Fransız ve Avrupalı medya, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin “güvenli ada” imajının bu olaylarla zarar gördüğüne dikkat çekti; çünkü yasal kurumların yerini tüfek ve tankların aldığına işaret ettiler.

6) Bağdat; Kürtlerin zayıflatılması ve merkezi hükümet için fırsat

— Resmî açıklamalar: Irak Cumhurbaşkanlığı ve Silahlı Kuvvetler Başkomutanlığı Sözcüsü, kanunun şeffaflık, tarafsızlık ve korkutma olmaksızın uygulanması gerektiğini vurguladı.

— Siyasi fırsat: Bu kriz, Kürtlerin merkezi hükümetle kritik bütçe müzakerelerinin eşiğinde olduğu bir dönemde yaşandı. Kürtler arasındaki iç anlaşmazlıklar, onların Bağdat’taki pazarlık gücünü doğrudan zayıflatmakta ve Şii ile Sünni akımların konumunu güçlendirmektedir.

7) Kürdistan Bölgesi’ndeki iç tutumlar

— Bölge Başbakanlığı: Lalezâr’a saldırının Yurtseverler Birliği güçleri tarafindan gerçekleştirildiğini açıkladı ve “kanunun parti kararlarının yerine geçmesi gerektiği” uyarısında bulundu.

— Kubad Talabani, Başbakan Yardımcısı: Üç güvenlik görevlisinin öldürülmesini “kanunun uygulanması yolunda şehadet” olarak nitelendirdi ve suçluların yargılanması gerektiğini vurguladı.

— Halk Cephesi Partisi (Lahor’a bağlı): Yayımladığı bildiride bu tutuklamayı “yasadışı” olarak niteledi ve güvenlik güçlerinin operasyonda tank, topçu ve hatta İHA kullandığını iddia etti.

Bu anlatı farklılıkları, bölge toplumunu her zamankinden daha fazla kutuplaştırmıştır.

Değerlendirme

Lahur Şeyh Cengi’nin tutuklanması fiilen çok katmanlı bir rekabet sahnesine dönüştü:

— İran, güvenilmez bir figürün ortadan kaldırılmasını Bafil'ın yararına gördü.

— Türkiye, PKK’nın müttefikinin sahneden çekilmesinden memnun oldu.

— Amerika ve Birleşik Krallık, itidal ve insan hakları vurgusu yaptı ancak Lahur’u savunmadı.

— Fransa, krizi Kürdistan Bölgesi ve Irak’ın derin istikrarsızlığının işareti olarak değerlendirdi.

— Bağdat, bu bölünmeyi Kürtlerin gücünü zayıflatmak için bir firsat olarak gördü.

— Bölge içinde ise iki zıt anlatı şekillendi: kanunun uygulanması ya da aile içi hesaplaşma.

Asıl kaybeden ise Kürdistan Bölgesi’nin kendisi oldu; çünkü bir kez daha bu bölgede siyasetin kurumsal olmaktan çok aile ilişkilerine ve dış rekabetlere bağlı olduğunu gösterdi.

Sonuç ve gelecek perspektifi

Lahur Şeyh Cengi’nin Süleymaniye’deki Lalezâr Oteli’nde tutuklanması, yalnızca bir güvenlik operasyonu değildi; Irak Kürdistanı’nın iç krizinin gizli katmanlarını açığa çıkaran bir olaydı. 22 Ağustos 2025 sabahında, Süleymaniye’nin kalbinde silah sesleri ve patlamalar yankılandığında, birçok kişi artık Yurtseverler Birliği içindeki ailevi çatışmaların sadece parti içi anlaşmazlık olmadığını, tüm bölgenin güvenlik ve istikrarını sarsabilecek bir boyuta ulaştığını fark etti.

Bu olay, Kürdistan’ın bugün her zamankinden fazla dört acı gerçekle yüz yüze olduğunu gösterdi: kurumsal çöküş, ailevi rekabetler, toplumsal kırılganlık ve dış güçlerin açık müdahalesi.

1) Yurtseverler Birliği; partiden aile savaş alanına

Bir zamanlar Celal Talabani’nin liderliğinde Bağdat’ta Kürt siyasetinin simgesi olan Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB/PUK), bugün her zamankinden daha fazla içten boşalmış durumda.

— Bafıl Talabani, görünürde Lahur’un tutuklanmasının galibi olsa da bu zaferin ağır bir bedeli var: Celal’in siyasi mirasından uzaklaşmak ve partinin tarihî meşruiyetini kaybetmek.

— Süleymaniye ve Kerkük’teki birçok taraftar bu olayı “aile içi ihanet” olarak yorumladı ve bu bakış açısı, yeni bölünmelere ve PUK’un daha da zayıflamasına yol açabilir.

2) Lahur; suçlamadan itirazın sembolüne

Bölgesel siyasetteki deneyim, hapishanenin karizmatik liderleri ortadan kaldırmadığını, aksine bazen onları daha da halkçı figürlere dönüştürdüğünü gösteriyor.

— Yeni Nesil lideri Şaswar Abdulvahid, 2025’teki tutuklanmasıyla toplumsal konumunu güçlendirdi.

— Lahur da benzer bir yolda ilerliyor: Hapiste kalsa bile, Kasım 2025 seçimlerinde “siyasi mağduriyetin” sembolü olabilir. Yolsuzluk ve ailevi tekelden bıkmış toplum kesimleri için o, bir itirazın sesi haline gelebilir.

3) Bölge; artık güvenli kalmayan ada

Lalezâr olayı, uzun yıllar Irak’taki kaoslara karşı reklam edilen Kürdistan Bölgesi’nin “güvenli ada” imajının artık gerçek olmadığını gösterdi.

— Bir turizm kentinin merkezinde yarı ağır silahlarla çatışmalar, güvenlik güçleri ve korumaların öldürülmesi, otel ve evlere verilen büyük zarar, güvenlik imajını tamamen yıktı.

— Sivil aktivistler, Kürdistan Bölgesi’nin giderek ailevi rekabetlerin sahnesine dönüştüğü ve halkın parti kurumları ile devlet kurumlarına olan güveninin her zamankinden daha fazla sarsıldığı uyarısında bulundu.

4) Dış aktörler; gözlemciler mi yoksa kazananlar mı?

Lahur’un tutuklanması bir boşlukta değil, bölgesel ve uluslararası güçlerin rekabet alanında gerçekleşti.

— İran: Anlamlı bir sessizlikle, güvenilmez bir figürün sahneden çekilmesinden memnun oldu ve Bafıl'ı daha kontrol edilebilir bir ortak olarak gördü.

— Türkiye: Lahur’un tutuklanmasını PKK’ya yakın kanadın zayıflaması olarak değerlendirdi ve derin bir nefes aldı, ancak sınırlarında istikrarsızlığın alevlenmesinden endişe duyuyor.

— Amerika ve Birleşik Krallık: İhtiyatlı bir tavır aldı; ne Lahur’u savundular ne de tasfiyesini kutladılar. Sadece “itidal ve şeffaf yargılama” üzerinde durdular.

— Fransa (AFP): Bu krizi “Yurtseverler Birliği’nin iç çöküşünün” bir parçası ve Irak’ın seçimler öncesi genel istikrarı için tehdit olarak gördü.

— Bağdat: Belki de en büyük kazanan oldu; çünkü bölgede çatlak ne kadar derinleşirse, merkezi hükümetin Kürtlerin pazarlık gücünü zayıflatma eli o kadar güçlenecek.

5) Halk; gerçek kaybedenler

Tüm aktörler arasında en büyük bedeli sıradan insanlar ödedi. Gece yarısı silah sesleriyle uyanan aileler, otel ve araçları zarar gören turistler ve hayatını kaybeden güvenlik güçleri. Onlar için mesele siyaset değil, tekrarlanan bir “ailevi iktidar hırsı” trajedisiydi. Kürdistan Bölgesi’nin Bağdat ve Basra’ya kıyasla daha istikrarlı olacağını umut eden toplum, bir kez daha kabilevî siyasetin acı gerçeğiyle yüzleşti.

Nihai değerlendirme

Lahur Şeyh Cengi’nin tutuklanması bir son değil, Kürdistan Bölgesi’nde krizin yeni bir evresinin başlangıcıdır.

— Yurtseverler Birliği, birlik yerine her zamankinden daha fazla aile içi bir savaşa sürüklenmiştir.

— Lahur, suçlamalardan itirazın sembolüne dönüşmekte ve seçimlerin yapılması hâlinde muhalefetin etkili figürlerinden biri olabilir.

— Kürdistan’ın “güvenli ada” imajı sarsılmış ve toplumsal güven zarar görmüştür.

— Dış güçler bu krizden payını alırken, Kürdistan halkı bir kez daha asıl kaybeden olarak kalmıştır.

Raporun sonunda şunu söylemek gerekir ki;

O kanlı sabah Süleymaniye, sıradan bir güvenlik çatışmasının ötesindeydi; bir şehir ki aniden Kürdistan’ın tüm çelişkilerinin aynasına dönüştü. Bir zamanlar Irak’ta Kürt siyasetinin direği olan, fakat bugün içten boşalmış ve aile kavgalarına saplanmış bir partinin çelişkisi. Halkın, bu iktidar hırslarının bedelini canı ve malıyla ödemesi ile, liderlerin topluma hizmetten çok kişisel konumlarını pekiştirmeyi düşünmesinin çelişkisi. “Güvenli ada” olarak sunulan Kürdistan imajıyla, tank ve topun diyalogun yerini aldığı gerçekliğin çelişkisi.

Bu olayda üç tablo öne çıktı:

— Tarihî meşruiyeti duman ve kurşunların arasında solan Yurtseverler Birliği.

— Bir kez daha aile kavgalarının asıl kurbanı olan Kürdistan halkı.

— Uzakta izleyen ve bu krizden kendi payını çıkaran dış güçler.

Lahur Şeyh Cengi’nin tutuklanması, yalnızca Lalezâr Oteli’ndeki bir çatışmanın sonu değildi; belirsiz bir geleceğin işaretiydi. Bir geleceğin ki orada bir liderin kaderi bir bölgenin kaderiyle iç içe geçmiştir. Eğer bu bölge kurumsallaşma yerine hâlâ kabile mantığına ve kişisel hesaplaşmalara yaslanırsa, giderek daha fazla istikrarsız, parçalanmış ve kırılgan hâle gelecektir.

Başka bir deyişle, Lahur’un tutuklanması yalnızca bir bireyin kaderini değil, tüm Irak Kürdistanı’nın ufkunu belirsizlik içine sürükledi.