Cuma gecesi, 22 Ağustos 2025’te İsrail, pek de beklemediği bir manzarayla karşılaştı. Gecenin karanlığında, ülkenin farklı bölgelerinde sirenler birbiri ardına çalmaya başladı.
Geçmişteki birçok saldırının aksine, kaynağı Gazze Şeridi veya Lübnan’ın güneyi değil, bu kez binlerce kilometre öteden gelen bir tehditti: Yemen.
Yemen Ensarullah Hareketi saldırının sorumluluğunu üstlendi ve Filistin-2 adlı balistik bir füzenin Ben Gurion Uluslararası Havalimanı’na doğru fırlatıldığını açıkladı. Bu saldırı, Yemenlilerin Gazze’de Filistin halkının katledilmesinin başlamasından bu yana İsrail’e karşı düzenledikleri operasyonlar zincirinin devamı niteliğindeydi.
Son aylarda Yemen’e ait insansız hava araçları ve füzeler defalarca İsrail semalarını delip geçti; bazıları önlendi, bazıları hedefe yaklaştı ve hatta Tel Aviv çevresine kadar ulaştı.
Fakat 22 Ağustos’taki saldırı temelden farklıydı. Bu kez fırlatılan füze yalnızca daha uzun menzile ve daha yüksek yıkıcı güce sahip değildi, aynı zamanda ilk kez bir parça tesirli (küme) savaş başlığına da sahipti—ki bu teknoloji İsrail’in hava savunma sistemleri için neredeyse imkânsız denecek kadar zor bir hedef anlamına geliyordu.
İşte bu özellik, İsrail’in çok katmanlı kalkanlarının—Demir Kubbe’den Davud’un Sapanı’na, Arrow’dan Amerikan yapımı THAAD sistemine kadar—birer birer başarısız olmasına yol açtı.
İsrail içinde asıl soru artık bu füzenin tam olarak nerede üretildiği değildi. Hükümet kabinesi derhal Filistin-2'nin İran yapımı olduğunu ve yalnızca Yemen’de monte edildiğini iddia etti.
Ancak İsrail vatandaşları için gerçek her zamankinden daha açıktı: Yemenli Husiler İsrail’in toprak güvenliğini sarsmayı başardı. Peki milyarlarca dolarlık yatırımın yapıldığı füze savunma sistemleri varken, nasıl olur da bir Yemen füzesi tüm bu kalkanları aşarak İsrail’in kalbini hedef alabilir?
Bu soru yalnızca İsrail kamuoyunu değil, dünyanın güvenlik çevrelerini ve medya ortamını da meşgul etti.
22 Ağustos’taki “Filistin-2” füze saldırısı, derhal İsrail medyasının manşetlerine oturdu. İsrail’in her bir gazetesi ve haber kanalı bu olaya farklı bir açıdan yaklaşsa da hepsinin ortak noktası tek bir şeydi: İsrail’in savunma kalkanında ciddi bir gedik oluştuğunu kabul etmek.
1) Times of Israel:
Bu medya kuruluşu, aynı Cuma gecesi yayımladığı haberinde Yemen füzesinin uçuş rotası üzerinde “havada parçalandığını” ve parçalarının İsrail’in merkezindeki Ginatón bölgesine düştüğünü aktardı. Times of Israel 'ordu bu parçalanmayı savunma sistemlerinin başarısı olarak göstermeye çalışsa da gerçekte füze İsrail topraklarının derinliklerine kadar sızmayı başarmış ve Ben Gurion Havalimanı yakınlarında toplumsal bir korkuya yol açmıştır' diye yazdı.
İki gün sonra, 24 Ağustos’ta, aynı medya kuruluşu daha da önemli olan tamamlayıcı bir haber yayımladı. İsrail Hava Kuvvetleri’nin incelemelerine göre, Filistin-2 füzesi ilk kez parça tesirli (küme) bir savaş başlığına sahipti. Bu başlıklardan biri Ginatón’daki bir evin bahçesine düştü ve her ne kadar maddi zararı sınırlı olsa da psikolojik etkisi çok daha büyüktü: İsrail artık yeni bir tehdit türüyle yüzleşmeye hazır olmalıydı.
2) Yedioth Ahronoth (Ynet):
Yedioth Ahronoth, 23 Ağustos tarihli haberinde İsrail ordusunun Filistin-2 füzesinin İran teknolojilerinden esinlenerek yapılmış olabileceği ihtimalini incelediğini yazdı. Özellikle, eğer bu füze gerçekten bir parça tesirli (küme) savaş başlığına sahipse, İsrail’in savunma sistemlerinin buna karşı koyma kabiliyetinin ciddi şekilde azalacağı vurgulandı. Gazete şöyle yazdı:
Tek bir mermiyi önlemek zor değildir, ancak bir füze gökyüzünde birkaç küçük savaş başlığına ayrıldığında, bunların hepsini aynı anda durdurmak neredeyse imkânsızdır.
3) i24 News:
i24 kanalı da aynı gün İsrail ordusunun füzenin türünü belirlemek için resmi bir soruşturma başlattığını duyurdu. Haberde, uzmanların Filistin-2 füzesinin İran’a ait parça tesirli (küme) savaş başlığı teknolojisiyle donatılmış olabileceğini düşündükleri aktarıldı. i24, bu ihtimal doğrulanırsa İsrail’in bütün hava savunma doktrinini sorgulatacak yeni bir tehditle karşı karşıya kalacağı uyarısında bulundu.
4) Jerusalem Post:
Jerusalem Post, 23 Ağustos’ta Yemen füzesinin havada parçalandığını ve parçalarının ülkenin merkezi bölgelerine düştüğünü bildirdi. Gazete, çok katmanlı sistemlerin füzenin önlenmesinde başarısız olmasının en önemli güvenlik endişelerinden biri haline geldiğini vurguladı ve bu başarısızlığın nedenini bulmak için incelemelerin hâlen sürdüğünü belirtti.
5) World Israel News:
World Israel News, 24 Ağustos tarihli haberinde, Arrow-3, THAAD ve Davud’un Sapanı sistemlerinin Filistin-2 füzesini durdurmada başarısız olmasının ardından İsrail ordusunun Yemen’deki Ensarullah mevzilerine yönelik geniş çaplı bir operasyon için hazırlık yaptığını yazdı.
İsrail’in daha çok sağ kanada yakın olan bu medya kuruluşu, söz konusu başarısızlığı “stratejik bir alarm zili” olarak nitelendirdi ve şöyle yazdı:
“İsrail’in milyarlarca dolarlık sistemleri bir Yemen füzesine karşı başarısız olduğunda, Tel Aviv halkına huzur vaat edemez.”
22 Ağustos gecesi gerçekleşen Filistin-2 füze saldırısı, İsrail’de büyük bir endişe dalgası ve acil tartışmalar yarattı. Daha önce resmî ve medyatik düzeyde dile getirilenler, artık İsrail’in siyasi ve askerî kurumlarının içinde gerçek bir krize dönüşmüştü.
Olaydan birkaç saat sonra Genelkurmay Başkanlığı ve Savunma Bakanlığı olağanüstü toplantılar düzenledi.
İbranice kaynaklar, bu toplantılarda üst düzey komutanların açıkça “çok katmanlı savunma”nın acil bir gözden geçirmeye ihtiyaç duyduğunu kabul ettiklerini yazdı. Daha önce yenilmez bir kalkan olarak tanıtılan şey, gerçek bir sınavda işlemez hale gelmişti.
Askerî karar alıcılar özellikle mevcut sistemlerin belki geleneksel tehditler için yeterli olduğunu, ancak Yemenlilerin geliştirdiği öngörülmemiş özelliklere sahip yeni mühimmatlar karşısında kırılgan olduklarını vurguladılar.
Bu olay kısa sürede siyasi atmosfere de yansıdı. Knesset’te bazı milletvekilleri medya ile yaptıkları röportajlarda hükümetten net bir açıklama talep etti ve Yemen’den gelen tek bir füze karşısındaki başarısızlığın sahayı aşan sonuçlar doğurduğunu söyledi.
Netanyahu’nun siyasi muhalifleri için bu hadise, hükümetin güvenliği sağlamadaki yetersizliğini vurgulamak için bir fırsat oldu. Hükümete yakın çevreler içinse bu durum “kesin bir yanıt verilmesi” ve “saldırı yoluyla caydırıcılık” üzerinde ısrar etmenin bahanesine dönüştü. Sonuç olarak, İsrail’in siyasi söylemleri sonraki günlerde yoğun bir askerî tona büründü.
İsrail’de televizyonlarda ve gazetelerde yer alan güvenlik uzmanları, Yemenlilerin saldırısının sadece geçici bir olay olmadığını vurguladılar.
Analistlerden biri Kanal 12’ye verdiği röportajda şöyle dedi: “Eğer Yemen’den atılan böylesine basit bir füze ülkenin merkezine ulaşabiliyorsa, Hizbullah ve İran’la eşzamanlı bir savaşta neler olacağını hayal edin.”
Bu tür açıklamalar, güvenlik elitlerinin bile savunma sistemlerinin etkinliğine tam anlamıyla güvenmediğini gösteriyordu.
Toplum düzeyinde en çok yankı bulan şey, “derinlikteki kırılganlık” hissiydi. Daha önce tehdidin yalnızca Gazze ve kuzeyden geleceğini düşünen vatandaşlar, şimdi yeni bir gerçekle yüzleştiler: Saldırılar binlerce kilometre öteden de güvenliklerini bozabiliyordu. Sosyal medya, “İsrail artık güvenli değil” ve “milyarlarca harcanan
savunma sistemleri ne işe yarıyor” tartışmalarıyla dolup taştı. Bu psikolojik değişim, saldırının fiziksel zararından belki de daha önemliydi.
24 Ağustos 2025’te, Filistin-2 füzesinin Yemen’den fırlatılmasından yalnızca iki gün sonra, İsrail savaş uçakları Yemen’in başkenti Sana’ya yönelik bir dizi hava saldırısı düzenledi.
İbranice ve uluslararası medyada çıkan haberlere göre, bu operasyonun hedefleri arasında Cumhurbaşkanlığı konutu, iki elektrik santrali ve bir yakıt deposu bulunuyordu.
Patlamaların şiddeti öyle büyüktü ki duman ve alevler kentin farklı bölgelerinden görüldü ve elektrik tedarikinde aksaklıklar yaşandı.
Bu saldırı, hızla Filistin-2 füze saldırısına İsrail’in doğrudan yanıtı olarak tanıtıldı. İsrail güvenlik yetkilileri, bu adımla iç kamuoyuna füze savunmasındaki açık zaafin karşılıksız kalmayacağı mesajını vermeye çalıştılar. Bir güvenlik yetkilisi İbranice medyaya yaptığı açıklamada şunu belirtti:
“Sanaa’daki Cumhurbaşkanlığı sarayının hedef alınması, açık bir mesaj göndermek içindi; Husiler, hükümet merkezlerinin ve güç sembollerinin de bizim menzilimizde olduğunu bilsinler.”
Ayrıca bu operasyonun “Husi liderlerinin hedefli suikastı” olmadığını, daha çok gösteri ve caydırıcılık niteliği taşıdığını ekledi. Başka bir deyişle, Tel Aviv Yemen’in başkentinin kalbinde darbe vurabileceğini göstermek ve Ben Gurion Havalimanı’na fırlatılan füzeye karşı sembolik ve siyasi bir yanıt vermek istemişti.
Bu operasyonla İsrail denklemi tersine çevirmeye çalıştı: Filistin-2 karşısındaki savunma yenilgisi, saldırıdaki güç gösterisiyle telafi edilsin. Ancak gerçekte, birçok analist bu saldırıların askerî bir kazanımdan çok sembolik bir işlev taşıdığına inanıyordu—İsrail kamuoyuna “füzeye yanıt verildi” duygusunu aşılamaya yönelik bir gösteri türüydü.
Reuters – 22 Ağustos 2025:
Reuters haber ajansı, saldırının gerçekleştiği gece yayımladığı haberinde, İsrail ordusunun Yemen’den fırlatılan füzenin “muhtemelen yolun ortasında parçalandığını” açıkladığını ve aynı anda birkaç bölgede sirenlerin çaldığını bildirdi. Haberin devamında Ensarullah’ın askerî sözcüsü Yahya Seri’den aktarılan açıklamada, Yemen ordusunun İsrail’e karşı üç operasyon gerçekleştirdiği ve bunlardan birinin Ben Gurion Havalimanı’na doğru fırlatılan bir balistik füzeyi içerdiği belirtildi. Bu anlatı derhal küresel dikkatleri üzerine çekti ve Yemen’in artık Tel Aviv’e karşı etkin bir cephe açtığını gösterdi.
Associated Press (AP) – 23 Ağustos 2025:
Associated Press haber ajansı, Birleşmiş Milletler uzmanlarından aktardığı bir raporda, İran ve Hizbullah’ın desteğinin Husileri yerel bir gruptan tam teşekküllü bir askerî güce dönüştürdüğünü yazdı. Haberde, Yemen’in parça tesirli (küme) savaş başlığı teknolojisine ulaşmasının bu grubun füze kapasitesinde bir dönüm noktası olduğu vurgulandı. Bu tehdidin artık yalnızca Kızıldeniz’le sınırlı olmadığı, İsrail’in derinliklerini de kapsadığı belirtildi. Özellikle, Yemenlilerin artık binlerce kilometre öteden İsrail’in hayati altyapılarını hedef alabilecek duruma geldikleri öne çıkarıldı.
Financial Times – 23 Ağustos 2025:
Financial Times gazetesi yayımladığı analizde, Filistin-2 füze saldırısının “İsrail’e yönelik tehdidin coğrafyasının genişlediğini” ortaya koyduğunu yazdı. Gazete şu ifadeyi kullandı: “Husiler bu eylemle İran’ın son vekil gücü olarak konumlarını pekiştirdiler.” Financial Times ayrıca, tek bir füzeye karşı İsrail’in birden fazla savunma sisteminin başarısız olmasının, Tel Aviv’in çok katmanlı savunmasının etkinliği konusunda ciddi soru işaretleri doğurduğunu vurguladı; yazarların görüşüne göre bu durum Avrupa’nın enerji güvenliği ve ticaret yolları açısından da doğrudan sonuçlar doğuracaktır.
Foundation for Defense of Democracies (FDD) – 23 Ağustos 2025:
Amerikan düşünce kuruluşu FDD, yayımladığı bir notta İsrail’in Filistin-2 füzesinin barışık (çok parçalı) savaş başlığına sahip olabileceği ihtimalini değerlendirdiğini yazdı. Merkez şu vurguyu yaptı: “Tek bir Yemen füzesine karşı birkaç savunma sisteminin başarısız olması, İsrail’in hava savunmasında yapısal bir zayıflığın varlığını gösteriyor.” FDD’nin analistleri, çoklu savaş başlığı teknolojisi Yemen’in cephaneliğinde kalıcı hale gelirse, bölgesel caydırıcılığın ciddi şekilde değişeceği uyarısında bulundular.
Responsible Statecraft – 23 Ağustos 2025:
Responsible Statecraft adlı analiz sitesi, yayımladığı makalede 22 Ağustos saldırısının “Yemenlilerin basit saldırılar döneminin sona erdiğinin” işareti olduğunu yazdı. Yazar, İsrail’in artık daha karmaşık füzelerle mücadele etmeye hazırlıklı olması gerektiğini belirtti; bu gelişmenin yalnızca Tel Aviv için değil, Washington ve hatta NATO için de güvenlik sonuçları olacağı ifade edildi. Analize göre Yemen, bu saldırıyla yerel bir aktörden Orta Doğu güvenliğinde stratejik bir unsura yükselmeyi başardı.
Reuters – 23 Ağustos 2025 (Avrupa):
Reuters’in Brüksel’den yayımladığı başka bir haberde, Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında İsrail–Yemen savaşıyla nasıl başa çıkılacağı konusunda görüş ayrılıklarının arttığı belirtildi. Bazı ülkeler İsrail’e açık destek verilmesini isterken, diğerleri insani sonuçlardan ve çatışmanın Kızıldeniz ile Akdeniz’e yayılmasından endişe ediyordu. Haberde, bu tür bölünmelerin Avrupa Birliği’nin yeni ortaya çıkan tehditlere karşı yekpare bir yanıt verme kapasitesini sınırlayabileceği sonucuna varıldı.
Atlantic Council – 23 Ağustos 2025:
Atlantic Council düşünce kuruluşu yayımladığı analiz notunda, NATO üyeleri arasındaki güvenlik algısı farklılıklarının hâlen sürdüğünü yazdı: Doğu Avrupa Rusya’yı temel tehdit olarak görürken, Güney Avrupa daha çok Orta Doğu’daki istikrarsızlıktan kaygı duyuyor. Raporda, Filistin-2 füze saldırısı ve Yemen’in güvenlik denkleminin içine girmesinin bu ayrışmayı daha da belirginleştirdiği ve NATO’nun savunma planlamasını zorlaştırdığı belirtildi.
Uluslararası Kriz Grubu (ICG) – 23 Ağustos 2025:
International Crisis Group, Kızıldeniz üzerine yayımladığı raporda İsrail ile Yemen arasındaki saldırı ve misilleme döngüsünün deniz taşımacılığı ve küresel ticaretin güvenliğini tehlikeye atabileceği uyarısında bulundu. Raporda, Avrupa’nın Kızıldeniz ve Bab el-Mendeb Boğazı’ndaki istikrara son derece bağımlı olduğu vurgulandı ve çatışmanın tırmanmasının Avrupa ülkeleri için doğrudan ekonomik ve güvenlik sonuçları olacağı belirtildi.
Army Recognition, Overt Defense, Atlantic Council, Israel Alma Research gibi güvenilir askerî ve analitik kaynakların yanı sıra bölgesel medya organlarından Mashregh News de Filistin-2 füzesinin özelliklerini inceledi.
Bu raporların bütünü, her ne kadar birçok verinin “açıklanmış veya iddia edilmiş” nitelikte olduğunu ve henüz tam bağımsız teknik teyidin mevcut olmadığını vurgulamak gerekse de, bu silah hakkında nispeten net bir tablo ortaya koymaktadır.
Bu kaynaklara göre Filistin-2, İsrail’in derinliklerindeki hayati altyapılara saldırı amacıyla tasarlanmış, uzun menzilli bir balistik füzedir. Açıklanan menzili yaklaşık 2 bin 150 kilometre; bu da kuzey Yemen’den işgal altındaki Filistin’in merkezine kadar olan mesafeyi kapsayabileceği anlamına geliyor.
Bazı raporlarda, deneme uçuşlarından birinde füzenin yaklaşık 2 bin 40 kilometrelik bir mesafeyi yaklaşık on bir buçuk dakikada katettiği belirtiliyor. Bu hız, yaklaşık olarak ortalama Mach 9’a denk geliyor.
Ayrıca Army Recognition ve Mashregh News gibi kaynaklar, füzenin nihai hızının Mach 16’ya (saatte 19 bin kilometreden fazla) ulaştığını belirttiler.
Atlantic Council de bu iddiayı aktarmış, ancak bazı İsrailli yetkililerin füzenin “tam anlamıyla hipersonik” olup olmadığı konusunda şüphe dile getirdiklerini hatırlattı.
İtki sistemi açısından bu füze, katı yakıtlı iki kademeli olarak tanımlanıyor. Bu özellik, onu hem daha eski nesil Scud füzelerinden hem de bazı sıvı yakıtlı İran modellerinden ayırmaktadır. İsrailli analistler, görünüm ve yapılandırma bakımından onu İran’ın yeni nesil Hayber Şiken füzesine oldukça yakın görüyorlar.
Ancak en önemli nokta savaş başlığıyla alakalı. 22 Ağustos 2025 saldırısında İsrail ordusu, bu füzenin savaş başlığının parça tesirli (küme) olduğunu ilk kez doğruladı. Yani son aşamada birkaç küçük alt mühimmata ayrılıyor ve böylece İsrail’in çok katmanlı savunma sistemi tarafindan tamamen önlenmesi fiilen imkânsız hale geliyor.
Bazı kaynaklar, füzenin üç ile on arasında küçük savaş başlığı taşıyabildiğini dahi bildirdi. Bu kabiliyet—her ne kadar klasik MIRV’lerle kıyaslanabilir olmasa da—Demir Kubbe, Davud’un Sapanı ve hatta THAAD ile Arrow gibi üst seviye sistemlerin etkinliğini azaltmak için yeterli.
Genel olarak Filistin-2, menzil, hız ve savaş başlığı türü açısından Yemen’in füze cephaneliği için önemli bir sıçrama anlamına geliyor. Her ne kadar bazı özelliklerin hâlen bağımsız doğrulamaya ihtiyaç duyduğu doğru olsa da, mevcut veriler bile ilk operasyonel kullanımında İsrail’in savunma kalkanını eşi benzeri görülmemiş bir meydan okumayla karşı karşıya bırakmaya yetti..
1) İsrail’in savunma kalkanı efsanesinin çöküşü
Haziran 2025’teki 12 günlük İran–İsrail savaşında Tel Aviv’in savunma sistemlerinin zayıflıkları ortaya çıkmıştı; ancak Filistin-2'nin fırlatılması bu meseleye yeni bir boyut kattı. Bu kez devasa bir cephaneliğe sahip İran değil, savaşın harap ettiği Yemen tek bir füzeyle binlerce kilometre öteden İsrail’in savunma hattını aşmayı başardı.
Daha önce de Ben Gurion Havalimanı’na yapılan bir saldırı birkaç yaralıya yol açmıştı, fakat Filistin-2’nin parça tesirli savaş başlığı, en pahalı çok katmanlı sistemlerin (Demir Kubbe, Davud’un Sapanı, Arrow ve THAAD) bile yeni nesil füzeler karşısında yetersiz kaldığını gösterdi.
Bu olay, “yenilmez kalkan” efsanesini fiilen ortadan kaldırdı ve İsrail kamuoyunu çıplak bir kırılganlık gerçeğiyle yüzleştirdi.
2) Yemen’in bölgesel caydırıcılıktaki rolünün yükselmesi
Ensarullah, daha önce Bab el-Mendeb’deki deniz baskısıyla ve gemilere yönelik saldırılarla İsrail’in güvenliği ve ekonomisine ağır bir darbe indirmişti. Filistin-2’nin fırlatılması bu baskıyı tamamladı ve Yemen’in yalnızca denizde değil, havada da doğrudan tehdit oluşturabildiğini gösterdi. Bu kombinasyon Yemen’i, Hizbullah ve Hamas ile birlikte Tel Aviv’e karşı caydırıcılık denkleminin etkili bir parçasına dönüştürdü; coğrafi sınırları aşan ve İsrail’i aynı anda birçok cephede baskı altına alan bir denklem.
3) ABD ve NATO için bölge dışı sonuçlar
Filistin-2’nin önlenememesi kısa sürede uluslararası bir meseleye dönüştü. Washington’da gözler Amerikan THAAD sistemine çevrildi: Milyarlarca dolar harcanarak geliştirilen bu sistem neden Yemen’den fırlatılan bir füzeyi durduramadı? Bu başarısızlık, THAAD’ın teknik ve ticari itibarını sorgulattı. Avrupa’da ise uzmanlar, Yemen’in cephaneliğinde parça tesirli ya da çoklu savaş başlığı teknolojisi kalıcı hale gelirse NATO’nun Orta Doğu’yu yeni bir cephe olarak hesaplarına katmak zorunda kalacağı uyarısında bulundular. Böylece, Filistin-2 yalnızca İsrail’in değil, Batı’nın savunma mimarisindeki bir çatlağın göstergesi haline geldi.
4) Deniz ve enerji ekonomisine yönelik tehdit
International Crisis Group, Yemen ile İsrail arasındaki karşılaşmanın devam etmesinin Kızıldeniz ve Bab el-Mendeb Boğazı’nın güvenliğini zayıflatacağı uyarısında bulundu; bu geçit, küresel ticaretin yüzde onundan fazlasının ve enerji transferinin büyük bir bölümünün geçtiği bir ana arter. Bu güzergâhta güvenliğin bozulması, gemi sigortası maliyetlerinin artması, enerji fiyatlarının yükselmesi ve küresel tedarik zincirinde aksamalara yol açması demek. Görünürde savaşta rolü olmayan ülkeler bile bu etkileri doğrudan enerji ve emtia piyasalarında hissedeceklerdir.
5) İsrail’de uzun vadeli siyasal sonuçlar
Filistin-2 karşısındaki başarısızlık yalnızca askerî bir yenilgi değil, aynı zamanda siyasal ve toplumsal sonuçlar da doğurdu. Kamuoyunun savunma sistemlerine olan güveni zedelendi ve bu alana yapılan milyarlarca dolarlık yatırımların faydası konusunda ciddi sorular ortaya çıktı. Bu durum, gelecekte seçim rekabetlerinde ve hükümetin meşruiyet krizinde temel bir eksen haline gelebilir. Artık yalnızca “saldırıyla verilen yanıt” İsrail kamuoyunu ikna etmeye yetmeyecek; güvenlik ve savunma doktrininin derinlemesine gözden geçirilmesine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuluyor.
22 Ağustos 2025’te Filistin-2 füzesinin fırlatılması basit bir askerî olay değildi; İsrail güvenlik tarihinde belirleyici bir andı. Bu füze, milyarlarca dolarlık yatırımlar ve çok katmanlı sistemlerden oluşan bir ağ bulunmasına rağmen Tel Aviv’in uzun menzilli tehditlerden uzak olmadığını gösterdi.
Daha önce İsrail, İran ile yaşanan 12 günlük savaşta yoğun saldırılar karşısında kırılgan olduğunu anlamıştı; ancak Filistin-2 yeni bir gerçeği ortaya koydu: Yemen’den atılan tek bir füze bile, eğer uygun teknolojiyle donatılmışsa, İsrail’in ulusal güvenliğini aynı ölçüde sarsabilir.
Yemen de bu saldırıyla bölgesel caydırıcılığın yeni bir seviyesine ulaştı. Daha önce Kızıldeniz üzerinden İsrail’e ekonomik baskı uygulayabilen Ensarullah, şimdi gökyüzünde de aynı denklemi değiştirebileceğini gösterdi. Böylece İsrail, kuzey ve Gazze’nin yanı sıra artık uzak güneyde de yeni bir cepheyle karşı karşıya bulunuyor.
ABD ve Avrupa’nın tepkileri, meselenin yalnızca İsrail’le sınırlı olmadığını ortaya koydu. Amerikan THAAD sisteminin başarısızlığı, Batı savunmasının güvenilirliği konusunda şüpheler yarattı ve aynı zamanda Bab el-Mendeb’deki güvensizlik endişesi küresel ekonomiyi baskı altına aldı. Filistin-2, Yemen’den yapılan bir füze saldırısının Tel Aviv’den Brüksel ve Washington’a kadar uzanan sonuçlar doğurabileceğini fiilen kanıtladı.
Siyasal açıdan da bu olay bir anlatının çöküşüydü: İsrail’in yıllardır yatırım yaptığı, “hiçbir düşman ülkenin derinliklerine ulaşamaz” söylemi. Şimdi ise İsrail kamuoyu bambaşka bir gerçekle karşı karşıya ve bu darbenin etkileri iç siyasette ve hükümetlerin meşruiyetinde kalıcı izler bırakacaktır.
Kısacası, Filistin-2 bir füze idi ama ondan öte, tarihî bir mesajdı: İsrail’in füze savunmasındaki mutlak üstünlüğü sona erdi, tehdit coğrafyası değişti ve Tel Aviv artık güvenliğinin sınırlarla sınırlı olmadığını, binlerce kilometre öteden de meydan okunabileceğini kabullenmek zorunda.