Tetik mekanizması: 'Demokles'in kılıcı' İran’ın üzerinde sallanıyor

15 Eylul 2025

Sarfi, “tetik mekanizmasının” İran üzerinde Demokles’in kılıcı gibi asılı kaldığını, başarısız olursa etkisini yitireceğini ve Batı’nın uzatma karşılığında taviz koparmayı stratejik olarak tercih ettiğini vurgularken, ikinci bir savaş olasılığının belirsizliğine dikkat çekiyor ve ulusal birlik ile toplumsal uyumun Tahran için belirleyici faktör olduğunu ifade ediyor.

YDH- Tehran Times Genel Yayın Yönetmeni Muhammed Sarfi, Avrupa’nın Batı Asya’daki etkisinin büyük ölçüde sembolik ve sınırlı olduğunu, “tetik mekanizması”nın İran üzerinde sürekli bir tehdit unsuru teşkil ettiğini ancak bu tehdidin başarısız olması durumunda etkisini yitireceğini vurguladı.

Sarfi'ye göre, İsrail’in bölgedeki yayılmacı politikalarının ardından Avrupa’nın Batı Asya’daki etkisinin sınırları net biçimde ortaya çıkarken Avrupa’nın İran’a yönelik hamleleri, Tahran’ın üzerinde adeta bir kılıç gibi sallanıyor.

Sarfi, Avrupa’nın bu alandaki rolünü büyük ölçüde sembolik ve sınırlı olarak nitelendirirken, Fransa, İngiltere ve Almanya’nın oluşturduğu Troyka’nın, ABD ve İsrail’e doğrudan hizmet eden bir stratejik kart geliştirdiğine dikkat çekiyor.

Bu mekanizma, “tetik mekanizması” olarak adlandırılıyor ve Batılı güçler, İsrail’in sahada elde edemediği kazanımları İran üzerinde sağlamak amacıyla devreye sokmuş durumda.

Sarfi, yaptırımların yalnızca İran için değil, aynı zamanda uluslararası kurumların çalışmalarını kendi çıkarları doğrultusunda meşrulaştırmaya başlayan Avrupalılar için de geçerli olduğunu belirtiyor.

Öte yandan, Sarfi, İran’ın durumunu tamamen çaresiz görmüyor; azami Amerikan baskısına rağmen, ülke ekonomisine ek zararlar gelse bile daha ılımlı baskıları göğüsleyebilecek kapasitede.

Sarfi, bu durumun İslam Cumhuriyeti’ni, mevcut taktiksel yaklaşımı aşarak, maliyetli bir geri çekilme veya doğuya yönelme seçeneklerini değerlendirmek zorunda bıraktığını vurguluyor.

Uzun bir müzakere sürecinin ardından, Avrupa Üçlüsü (İngiltere, Fransa ve Almanya), 28 Ağustos'ta 2015 nükleer anlaşmasında öngörülen "anlaşmazlık çözüm mekanizması" başlığı altında "geri dönüş" mekanizmasını devreye sokmaya karar verdi.

36. madde, anlaşmazlığın çözüm yöntemini belirlerken, bunu izleyen 37. madde, anlaşmazlığın çözülememesi ve Güvenlik Konseyi'ne havale edilmemesi halinde, Güvenlik Konseyi'nin yerleşik uygulama uyarınca "yaptırımların kaldırılmasına devam kararı için oy kullanması" gerektiğini hükme bağlıyor.

Bu karar, bildirim tarihinden itibaren 30 gün içinde onaylanmazsa, Konsey aksi yönde karar vermedikçe önceki Güvenlik Konseyi kararları yeniden yürürlüğe girecek.

Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı Kararı, Ortak Kapsamlı Eylem Planı'nın (KOEP) güçlendirilmesine katkıda bulunmuş olsa da, 10. ve 11. Maddeleri, üye devletler arasındaki uyuşmazlık çözüm mekanizmasının önemini ve İran'a yönelik BM yaptırımlarının kaldırılmasının devam etmesi veya yeniden başlatılması olasılığı üzerindeki etkilerini vurguladı.

İlk Trump yönetimi, 2020'de bu mekanizmayı kullanmaya çalıştı ancak ABD'nin anlaşmadan çekilmesinin kendisine geri çekilme hakkını vermediğini ileri süren diğer üyelerden muhalefet gördü.

Dolayısıyla, ABD yönetiminin planı o dönemde başarısız oldu ve konu sonraki dört yıl boyunca gündemden düştü. Ancak, geçen yıl İranlı diplomatlar ile Avrupalı ​​mevkidaşları arasında New York'ta konuyla ilgili ilk görüşmeler yapıldığında konu tekrar gündeme geldi. Bu görüşmeler, İstanbul ve Cenevre de dahil olmak üzere çeşitli şehirlerde birkaç tur halinde tekrarlandı.

Müzakerelere başından beri dahil olan üst düzey bir diplomatik kaynağa göre, İstanbul'daki Avrupalılar, BM yaptırımları geri çekme mekanizmasının altı ay uzatılması için üç koşul öne sürdüler: İran ve ABD arasında müzakerelerin başlaması; Tahran'ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile tam iş birliği yapması; ve zenginleştirilmiş uranyum statüsünün %60 olarak belirlenmesi.

İran, "2231 sayılı Kararı uzatmak istemediğini ve bunu kendisi için uygun bir seçenek olarak görmediğini, bu nedenle onaylamadığı her şey için koşul koymaya gerek olmadığını" belirterek yanıt verdi.

Sarfi’nin aktardığına göre, Tahran, Avrupa Üçlüsü’nün taleplerine esnek bir yaklaşım sergiliyor ve Washington ile samimi ve makul bir çerçevede müzakere yapmaya karşı olmadığını ortaya koyuyor.

Sarfi, İran’ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile iş birliğine ilişkin tutumunun da net olduğunu; geçmişte nükleer tesislerine yapılan saldırılara rağmen ajansın özel bir gündemi bulunmadığını belirttiğini ifade ediyor.

İran, %60 oranında zenginleştirilmiş uranyum meselesini ise sürecin ilerleyen aşamalarında, olası bir anlaşma çerçevesinde Amerikalılarla görüşmeyi planlıyor. Sarfi’ye göre, İstanbul’daki görüşmeler sonuçsuz kalırken, Cenevre turunda da taraflar arasında bir uzlaşı sağlanamadı.

Diplomatik kaynaklara dayandırılan bilgiler ışığında Sarfi, zaman ilerledikçe diğer tarafın “tetik mekanizmasını” devreye sokma yönündeki kararlılığının giderek belirginleştiğini vurguluyor.

İran Cumhurbaşkanı Medus Pizişkiyan'ın yakın zamanda Çin'e yaptığı ziyaret ve Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesine katılımı sırasında, Rusya, Çin ve İran dışişleri bakanları, üç Avrupa ülkesinin bu eylemine karşı olduklarını belirten ortak bir açıklama yayınladılar.

Moskova'nın ayrıca, mekanizmayı altı ay uzatmak için yeni bir karar tasarısı hazırladığı bildiriliyor.

Böyle bir kararın kabulü, BM Güvenlik Konseyi'nin 15 üyesinden dokuzunun evet oyu ile mümkün; ancak daimi üyelerin veto hakkını kullanmaması gerekiyor.

Bu konuda İran ile Batılı rakipleri arasında açık ve örtülü bir ittifak mevcut. Batılı rakipler, Rusya'nın karar tasarısını geri çekmek ve böylece veto hakkını kullanmaktan kaçınmak için yedi çekimser oy almaya çalışıyor.

Sarfi, İran’da BM yaptırımlarının geri dönüşü konusunda iki farklı bakış açısının öne çıktığını aktarıyor.

Sarfi’ye göre, bir grup yetkili, eski yaptırımların yeniden uygulanmasının ülke için işleri büyük ölçüde karmaşıklaştıracağını öne sürerek, en iyi seçeneğin mevcut mekanizmanın “uzatılması” olduğunu savunuyor.

Diğer grup ise, halihazırda yürürlükte olan ağır ABD yaptırımları ve ikincil yaptırımlar göz önünde bulundurulduğunda, BM yaptırımlarının geri dönmesinin İran ekonomisi üzerinde özel veya belirleyici bir etkisi olmayacağını belirtiyor. Sarfi, bu yaptırımların İran ekonomisini ve kamuoyunu hâlihazırda etkilediğini ve orta vadede ciddi olumsuz sonuçlar doğuracağını vurguluyor.

Sarfi’nin değerlendirmesine göre, “tetik mekanizmasının” devreye sokulması ve yaptırımların geri dönmesinin ikinci bir İsrail saldırısı için gerekçe oluşturabileceği endişesi, özellikle 12 Gün Savaşı sırasında İran’ın ABD ile müzakerelerinin yoğun olduğu dönemde gündeme gelmiş. Sarfi, bu durumun yalnızca daha büyük bir stratejik bulmacanın parçası olduğunu ve esas belirleyicinin İran için ulusal güvenlik perspektifi olduğunu ifade ediyor.

Sarfi, şu anda en kritik sorunun ikinci bir savaş ihtimali olduğunu, kesin cevabın zor olduğunu ancak Batılıların “geri tepme” mekanizması üzerinden İran içinde bölünme yaratmayı hedeflerken, ulusal birlik ve toplumsal uyumun Tahran açısından temel ve belirleyici faktör olarak öne çıktığını belirtiyor.

Sarfi, “tetik mekanizmasının” İran üzerinde Demokles’in kılıcı gibi asılı kaldığını, ancak başarısız olursa etkinliğini kaybedeceğini ve Batı’nın bu durumu göz önünde bulundurarak uzatma karşılığında İran’dan taviz koparmayı stratejik olarak en uygun seçenek olarak gördüğünü aktarıyor.