YDH- Lebanon Mirror’un aktardığına göre, bölgede hızla gelişen olaylar ve güney sınırındaki tırmanan gerilimler çerçevesinde, Lübnan’da yeni bir siyasi sürecin işaretleri ortaya çıkmaya başladı.
Habere göre, bu süreç, Suudi Arabistan ile Hizbullah arasındaki ilişkiye dair olumlu göstergelerle ve dolaylı “İran himayesiyle” şekilleniyor; bu durum, iç huzuru sağlamaya ve bölgesel zorluklarla, özellikle İsrail tehditleriyle başa çıkmaya yönelik bir “fırsat kapısı” açıyor.
El-Mirror’un bildirdiğine göre, yazar ve siyasi analist Kasım Kasır, “Lübnan Debate”e yaptığı açıklamada, Hizbullah Genel Sekreteri’nin tutumunun, Suudiler ile Hizbullah arasında gerçekleşen dolaylı temasların yanı sıra İran’ın özellikle İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Laricani’nin Suudi Arabistan ziyareti yoluyla yürüttüğü etkin rol çerçevesinde şekillendiğini belirtti.
Kasır, Hizbullah’ın bu tavrının “geri adım” veya “taviz” anlamına gelmediğini, aksine partinin Suudi çevrelerinden aldığı olumlu mesajlar ve temaslar temelinde “ciddi bir girişim” olduğunu aktardı. Bu adımın, bölgenin içinde bulunduğu kritik dönemde Arapların, büyük bir İsrail projesine karşı iç krizleri sıfırlayıp ortak çaba göstermesi gerekliliği bağlamında değerlendirildiğini belirtti.
Kasır, elde ettiği bilgilere dayanarak, Hizbullah liderliğinin Suudi diplomatik çevrelerinden olumlu işaretler aldığını ve İran’ın bu yönde “açık teşvik” sağladığını ifade etti. Suudi Dışişleri Bakanı’nın Lübnan İşlerinden Sorumlu Danışmanı Prens Yezid bin Ferhan’ın sürpriz Lübnan ziyareti ve Cumhurbaşkanı Aun ile görüşmesine dair Kasır, ayrıntılı bilgiye sahip olmadığını, ancak ziyaretin zamanlamasının dikkat çekici olduğunu ve siyasi açıdan önemli işaretler taşıdığını belirtti.
Kasır, aynı zamanda Suudi Arabistan’ın Şii topluluğa ve Hizbullah’a gönderdiği “olumlu” mesajlar doğrultusunda, Şeyh Naim Kasım’ın son açıklamalarının bu ortamla uyumlu olduğunu vurguladı.
Kasır, bu yakınlaşmanın Lübnan’daki siyasi atmosfer üzerindeki yansımalarına değinerek, 5 Eylül’deki hükümet oturumunu takip eden dönemin, bazı kesimlerin tırmandırıcı tutumlarına rağmen dikkat çekici bir “iç huzur” dönemi oluşturduğunu ve bu tarihten sonra yeni bir sürecin şekillenmeye başladığını belirtti. Bu sürecin, İsrail’e karşı ateşkes talebini güçlendirmeye odaklandığını ve bunun, son İsrail saldırısının ardından “Üçlü Salı” tutumuyla somutlaştığını aktardı.
Kasır, Hizbullah’a yönelik eleştirel seslerin önceki dönemlere kıyasla “belirgin şekilde azaldığını”, bu yeni iç ve dış gerçekliğin tüm taraflardan ileri ve sorumlu tutumlar gerektirdiğini ifade etti. Buna karşın, Lübnan Kuvvetleri Partisi Başkanı Samir Caca’nın Şehitler Anma Günü’nde yaptığı açıklamaların “tamamen olumsuz olmadığını, Şii topluluğa olumlu mesajlar verdiğini” ve Sami ve Nedim Cemayel’in açıklamalarının “alışılmış tırmandırıcı üsluptan uzak olduğunu” belirtti. Kasır, bu dönemin “daha pozitif” bir süreç olduğunu ve diyalog ve iç iletişim seslerinin, tahrik edici seslere üstün geleceğini öngördü.
Suudi Arabistan’ın İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarını dizginleme rolüne ilişkin olarak Kasır, bunun yalnızca Riyad ile ilgili olmadığını, Fransa ve diğer ülkelerin de Lübnan’da istikrarı desteklemek için mevcut durumda yeni bir İsrail savaşından çıkar sağlayamayacağını ifade etti. Ancak Kasır, İsrail’in diplomatik bağlamdan bağımsız hareket ederek kendisini bölgedeki “en güçlü güç” olarak konumlandırdığını kaydetti.
Kasır, son olarak, Lübnan’a yönelik olası geniş çaplı bir saldırının sadece Hizbullah’ı değil tüm Lübnan’ı ciddi şekilde etkileyeceğini vurguladı. Bu nedenle Suudi Arabistan ve Fransa’nın, ABD’nin belirsiz tutumuna rağmen ülkenin savaşa sürüklenmesini önlemeye çalıştığını belirtti ve mevcut çabaların Lübnan ve bölgeyi daha fazla tırmanıştan korumasını umduğunu aktardı.