Filistin devletinin tanınmasının boyutları ve sonuçları

25 Eylul 2025

"Bundan sonraki sürecin yönünü, BM Güvenlik Konseyinin devreye girerek sınırların belirlenmesi ve yeni Filistin yönetiminin oluşumuna ilişkin ne tür düzenlemeler yapacağı belirleyecek."

YDH - İngiltere, Kanada ve Avustralya’nın Filistin’i tanıması, ardından Fransa ve diğer Batılı ülkelerin katılması, Filistin meselesini uluslararası alanda yeni bir aşamaya taşıdı. El-Ahbar gazetesi yazarı Mahmud Muhammed Şehade'nin değerlendirmesine göre ABD’yi diplomatik yalnızlığa iterken, NATO içinde de görüş ayrılıklarını su yüzüne çıkardı. Bölgesel ölçekte Filistin için önemli bir diplomatik zafer anlamına gelen gelişme, İsrail’in izolasyonunu artırabilir ve iki devletli çözüm fikrini yeniden canlandırabilir.

Siyasi dengeleri sarsan biçimde, İngiltere, Kanada ve Avustralya Filistin devletini resmen tanıdıklarını açıkladı. Bu adımı Fransa, Portekiz, Lüksemburg ve diğer Batı–Atlantik ülkeleri izledi.

NATO'da görülmemiş bu tutum, Filistin meselesini “ihtilaf” dosyasından çıkarıp uluslararası ölçekte tanınmış “devlet” konumuna taşıdı.

Uluslararası siyasette bu adım, Filistin’in meşruiyetini güçlendiriyor. Çünkü tanıma, alışıldığı üzere gelişmekte olan ülkelerden değil, İsrail’in uzun yıllardır müttefiki sayılan Batılı devletlerden geldi.

Bu da Batı siyasetinde Filistin’in artık bitimsiz bir müzakere başlığı değil, fiili bir siyasi gerçeklik olarak kabul görmeye başladığını ortaya koyuyor.

Bu tablo, ABD’yi zor durumda bırakıyor. Filistin’i tanımayı en çok reddeden Washington, şimdi en yakın müttefikleri olan İngiltere, Kanada ve Avustralya’nın çizgisinden ayrılmasıyla diplomatik yalnızlığa sürüklendi. Bu gelişme, ABD’nin Orta Doğu politikasını bütünüyle gözden geçirmesine yol açabilir.

NATO bağlamında ise tablo daha karmaşık. Söz konusu ülkeler ittifakın asli üyeleri olsa da, ABD ve İtalya gibi kimi ülkeler Filistin’i tanımayı hâlâ reddediyor. Bu ayrışma, NATO’nun yekpare görüntüsünü zayıflatıyor ve ittifakın hassas konularda ne ölçüde ortak hareket edebileceğini tartışmaya açıyor.

Bununla birlikte, Filistin devletinin tanınması NATO’nun bölgeye dair önceliklerini de yeniden şekillendirebilir.

Güvenlik merkezli politikaların yanına artık Filistin meselesi siyasi bir dosya olarak eklenmek zorunda kalacak.

Orta Doğu düzeyinde ise gelişme, Filistinliler için büyük bir diplomatik zafer niteliği taşıyor. Dünyada ağırlığı olan devletlerden alınan bu destek, hem Arap–İslam ülkelerinin elini güçlendiriyor hem de konuyu yeniden BM Güvenlik Konseyi ve Genel Kurulu’nun gündemine taşıyor.

Ayrıca bu tanımanın diğer Avrupa ülkelerini de benzer kararlar almaya teşvik etmesi bekleniyor. Böyle bir zincirleme etki İsrail’in diplomatik kuşatmasını daraltabilir.

Mesajların yöneldiği taraflar açıktı:

— İsrail’e, koşulsuz Batı desteğinin artık garanti olmadığı ve işgal–yerleşim siyasetinin büyük devletlerin kararlarıyla karşılık bulduğu hatırlatıldı.

— ABD’ye, en yakın ortaklarının Washington’un çizgisinden uzaklaştığı ve bu dosyada geleneksel etki gücünün zayıfladığı bildirildi.

— Küresel Güney’e ise Filistin meselesinin artık yalnızca güneyin ya da Arap–İslam dünyasının gündemi değil, Batı’nın içinden de destek bulan bir dava olduğu gösterildi.

İleriye bakıldığında, bu tanıma iki devletli çözüm fikrini yeniden canlandıran bir ivme kazandırıyor. Yeni dönemde uluslararası bir barış konferansı toplanması gündeme gelebilir.

Bu kez Filistin tarafı, masaya “devlet” sıfatıyla, hem Batı’nın hem de uluslararası toplumun desteğini arkasına alarak oturacak.

İngiltere, Kanada ve Avustralya’nın attığı bu adım, dünya siyasetinde köklü bir dönüşümün başlangıcı olarak görülüyor.

Salt sembolik bir açıklamanın ötesinde, Batı içindeki dengeleri yeniden tanımlayan, ABD ve İsrail’e doğrudan meydan okuyan, Filistin meselesini yeni bir evreye taşıyan tarihi bir dönüm noktası.

Ancak bundan sonraki sürecin yönünü, BM Güvenlik Konseyinin devreye girerek sınırların belirlenmesi ve yeni Filistin yönetiminin oluşumuna ilişkin ne tür düzenlemeler yapacağı belirleyecek.

Çeviri: YDH