YDGH- Lübnan Caferî Başmüftüsü Şeyh Ahmed Kabalan, Lübnan İslami Direnişi - Hizbullah'ın merhum Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah’ın şehadetinin birinci yıldönümü münasebetiyle bir mesaj yayımladı.
Müftü Kabalan'ın mesajında şu ifadeler yer aldı:
O, tarihin efendisi ve yeni çağların diliydi. Bu; insanlığı, inancı, devrimi, ahlakı; bir ülkenin ihtiyaç duyduğu insani müşterekleri, sivil hayatla, güvenlikle, inançla ilgili müşterekleri anlamaya yönelik yeni bir dildir. Bu dil, ülkedeki tüm taifeleri (farklı din ve mezhepten kesimleri) taifecilik mevzilerinden, bölücülükten bencillik putundan uzak durarak kucaklıyor.
Seyyid Nasrullah, peygamberlerin ve evliyaların hazinesiyle mühürlenmiş bir ruhtu. O, şanımızın, acımızın, hayallerimizin ve uzun yıllarımızın destanında yankılanan bir sesti. O, dünyanın canavarlarının ve Batı’nın ‘güvenlik’ adına kutsallaştırdığı yapıları kontrol etmek için yarıştığı bu ülkenin ruhunun özüdür. İşte bu yüzden Allah onu bu ülkenin kurtarıcısı, gençler için bir örnek, insanın erdemli ve ulvi amaçlarına yol gösterici olacak bir mektep kıldı.
Çünkü o Hasan el-Mansur’dur. Allah, onu yaratılış âleminin denge noktasındaki insan terazisi ve varoluşun hikmet ve hayır sahalarıyla şereflendirdi. O, ruhun ebedî, neslin ise Allah’ın bu evrendeki emaneti olduğunu bilerek yaşadı. O, İmam Musa Sadr’ın ruhunu taşıyan, kardeşi ve ortağı Meclis Başkanı Nebih Berri’nin yol arkadaşıydı.
İncirden, zeytinden, kumaştan ve özlemden; Güney’in, Bekaa’nın, banliyölerin, dağların eteğinin ve Kuzey’in özünden bir parça idi. O, acımızın ve özlemimizin ortak adıydı. Binlerce yılın ardından yankılanan bir çığlık, Hüseyni devriminin sembollerini çözüp insanlardaki nübüvvet özünü yeniden üreten bir direniş simgesiydi.
Öğretileriyle Mesih’in dostu, yiğitliğiyle İmam Ali’nin yoldaşıydı. Kanıyla ve fedakârlıklarıyla dirilen bir üstat, hakikatin mirasçısıydı. Çünkü hakikat, göksel hakikate aittir; sınırı, mezhebi, milliyeti, ırkı ya da etnik kimliği yoktur. Bu, insanlık ve vatanlar dünyasındaki en isabetli ölçüdür. O, yüce benlik tarafından vaftiz edilmiş zaferin simgesi Hasan Abdülkerim Nasrallah’tır.
Ey gözyaşının, özlemin ve acının efendisi… Seninle uzun bir hikâyemiz var. Bugünün içinde hiç dinmeyen bir kanama var. Ruh nasıl dinlenir, benlik nasıl nefes alır? Ey Seyyid Hasan, Allah için en değerli gününde, sonsuzlukta cennete ve yüceliğe dönüşen saatinde; Lübnan, bu ülkenin direnişi ve egemenliği, Allah’ın emaneti ve en kutsal kanının mirasıdır.
Sen, tarihi sabırla örülmüş çivilerle yaraları sardın, ilahi emaneti kurtuluşun ihtişamı üzerinde taşıdın. Gözler uyurdu ancak seninkiler hiç kapanmadı. Allah’ın seninle yaptığı ahit senindir; sen yukarıdan tanık olan ve makamında şehitliğini sürdüren kişisin. Sen, toprağımızın, tarihimizin, acılarımızın ve umutlarımızın tapınakları üzerinde dimdik duran yaşayan bir simgesin.
Sen mütevelli idin ve hâlâ da öylesin. Kardeşin, devrimci ve direnişçi Nebih Berri ile birlikte hakiki bir hakikat ekseni inşa ettiniz. O, senin ilahi yükümlülüğünü ve İmam Musa Sadr’ın vekilliğinin yükünü, onlarca yılın sıkıntılarıyla yoğrulmuş avuçlarında taşımaktadır. Bize, Lübnan’ın siyasetin ürünü değil, tarihin emaneti olduğunu öğrettiniz.
Bu topraklarda Allah’a güven, sabır ve bu direnişçi ülkeyi koruyan kabiliyetlerden başka bir şey yok. Mesele, iç barışı ve ulusal kararıyla Lübnan’dır; antlaşma, direniş, ordu ve İslam ile Hristiyanlığın ortaklığıdır. Bu topraklarda, tüm mezhepleri kucaklayan ulusal kararlılık ve ahlaki sebat dışında bir şey görülmeyecektir. Allah seni, bu toprakların mukaddes iradesini taşıyan bir ruh ve egemenliğin soluduğu bir damar olarak takdir etti.