İsrail, Nasrullah’ı öldürme planını nasıl yaptı?

04 Ekim 2025

"Hasan Nasrullah, savaş meydanında, en adi düşmana karşı yürütülen en onurlu mücadelede şehit oldu. O kalibrede biri için ölüm ancak böyle olurdu."

YDH - 27 Eylül 2024’te, İsrail, Hizbullah lideri Hasan Nasrullah’ı hava saldırısıyla katletti. Aynı gün, eski istihbaratçı ve senarist Avi Yissascharoff’un suikast çağrısı yapan makalesi yayımlanmıştı. Operasyonun, Netanyahu’nun yurtdışında olduğu sırada gerçekleştirilmesi planlı bir hamleydi. İsrail, savaş boyunca Hizbullah ve Hamas liderlerini sistematik şekilde hedef aldı. Nasrullah, suikast tehditlerine rağmen cephede kalmayı tercih etti ve 84 ton patlayıcının kullanıldığı saldırıyla hayatını kaybetti. Lübnanlı analist Kasım Kasım, Nasrullah suikastına giden süreçteki "tesadüfleri" yorumluyor.

Geçen yılın 27 Eylül sabahı, Yedioth Ahronoth gazetesinde yayımlanan bir yazıda, Avi Yissascharoff “Nasrullah'ı tasfiye etmeyi deneyelim” başlığıyla Hizbullah Genel Sekreterinin hedef alınması çağrısında bulundu.

Aynı gün akşam saatlerinde, İsrail hava kuvvetleri Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrullah’ı suikastla öldürdü. İsrail ordusu elbette gazetecilere bağlı çalışmıyor; ancak Yissascharoff’un yalnızca bir gazeteci olmadığını da unutmamak gerekir: Netflix’te yayımlanan Fauda dizisinin senaristi, eski bir Duvdevan timi subayı ve İsrail güvenlik aygıtına yakın bir isim. O gün yayımlanan yazı bir rastlantı olabilir; belki de, “ilhamla yazılmış” bir metindi.

Yissascharoff yazısında, İsrail’in 23 Eylül sabahı gerçekleştirdiği 1500 hava saldırısına, Rıdvan Birliğinin komuta kadrosuna düzenlediği suikastlara ve Hizbullah’ın telsiz ağlarını çökerten operasyonlara rağmen, Nasrullah’ın tutumunda değişiklik olmadığını belirtti.

“Gazze’ye desteğini kesecek, kararını değiştirecek ya da geri adım atacak biri değil,” diyen yazar, “bundan sonra Nasrullah’ın en büyük çıkarı, hayatta olduğunu kanıtlamaktır; bunun için bedel ne olursa olsun ödemeye hazırdır,” ifadesini kullandı.

Yazıya göre, Nasrullah’ın eylemleri ne Lübnan’ın ne Hizbullah’ın ne de İran’ın güvenlik ya da siyasi çıkarlarına hizmet ediyor. B

una rağmen, “Yahudilere boyun eğmiş bir figür görüntüsü veremez,” diyen Yissascharoff, Hizbullah liderinin “yalnızca Lübnan’ın değil, Filistinlilerin de kalkanı olma” iddiasında olduğunu savundu.

İki cepheyi birbirinden ayırmanın yoluysa, Yissascharoff’a göre, daha fazla bombardıman, kara harekâtı ya da Litani Nehri’ne kadar işgal değil. Zira bu tür adımlar Hizbullah’ı durdurmaz, füzeler daha içerideki noktalardan atılmaya devam eder.

Ona göre denklemi değiştirecek tek yol, 1992’den beri örgütün başında olan, tüm örgütü kişisel otoritesiyle yöneten Nasrullah’ın doğrudan hedef alınmasıydı. Onun ortadan kaldırılmasının “nispeten hızlı bir uzlaşının önünü açabileceğini” iddia etti.

Fakat bu noktada da kesin bir sonuç beklememek gerektiğini, zira muhtemel halefi olan, kuzeni Haşim Safiuddin’in (60) Nasrullah'tan bile daha radikal olabileceğini ekledi.

Yazar, 1992’de Abbas Musevi’nin İsrail tarafından öldürülmesinden sonra Hizbullah’ın daha sert bir çizgiye kaydığını hatırlattı. Yine de, “Nasrullah’a yönelik bir operasyonun bölgeyi sarsabileceğini” savundu.

Bu analiz yayımlandıktan yalnızca saatler sonra, 27 Eylül günü saat 18.30’da İsrail hava kuvvetleri operasyonu gerçekleştirdi.

Başbakan Benyamin Netanyahu, o sırada bulunduğu New York’tan verdiği emirle suikastı başlattı. Operasyondan kısa süre önce, güvenlik kabinesini toplayıp planı açıklamış ve BM Genel Kurulu’nda yapacağı konuşma için ABD’ye gidişinin suikasta uygun bir örtü olacağı sonucuna varmıştı.

İsrail güvenlik birimleri, Hizbullah’ın Netanyahu’nun yurtdışındayken böyle bir hamleye ihtimal vermeyeceğini düşünerek seyahati onayladı.

Suikasttan birkaç hafta önce, Knesset Dışişleri ve Güvenlik Komisyonu üyesi ve Meclis Başkanvekili Likud Milletvekili Nissim Vaturi, Hizbullah liderinin öldürüleceğini açıkça söylemişti.

“Birkaç gün içinde Beyrut’un güneyi Gazze’ye dönecek, İsrail ile Lübnan arasında topyekûn savaş çıkacak,” diye konuşan Vaturi, “Başka bir yol yok, Netanyahu da benimle aynı fikirde,” ifadelerini kullanmıştı.

23 Eylül’de başlayan savaşın iki hafta öncesinde yaptığı bir başka açıklamada ise, operasyonun Nasrullah’a yönelik “önleyici bir büyük darbe” ile başlayacağını ve bunu 4-5 gün sürecek hava saldırıları ile kara harekâtının izleyeceğini söylemişti. “Onun nerede olduğunu tam olarak biliyoruz. Başka çare kalmazsa doğrudan hedef alacağız. Bu olacak,” demişti.

İsrail’in suikast hazırlığının en dikkat çekici işaretlerinden biri, Hamas ve Hizbullah komuta kadrolarına yönelik sistematik saldırılardı.

Gazze savaşı boyunca, İsrail ordusu sözcüsü Avihay Adray, Hamas liderlerinin yer aldığı bir piramit grafiği yayımlıyor, her suikasttan sonra bir ismi silerek ilerliyordu.

Aynı yöntem, Lübnan’daki Hizbullah kadroları için de uygulandı. Hamas tarafında, İsmail Haniye’den başlayarak üst düzey isimler tek tek ortadan kaldırıldı, son olarak da Kassam Tugayları komutanı Muhammed ed-Dayf suikastla öldürüldü.

Hizbullah tarafında da benzer bir liste eksiltildi; geriye yalnızca Hasan Nasrullah kalmıştı.

Kimileri bu süreci yaşandıktan sonra yapılan bir analiz olarak yorumlayabilir. Bu doğru, ancak İsrail’in bu tür bir suikasta hazırlandığına dair somut işaretler vardı.

Nasrullah ve Hizbullah bu riski bilmiyor muydu? Elbette farkındaydılar. Nasrullah, çatışmanın tam merkezindeydi ve suikast ihtimali son derece yüksekti. Yine de, cepheyi bizzat yönetmeye devam etti.

O gün, Hizbullah liderinin bulunduğu bölgeyle ilgili iki haber dolaşıma girmişti: Bunlardan biri, İsrail’in havalimanı yolu üzerindeki Ve Teâvenû derneğini hedef alacağı, diğeri ise yabancı sivil toplum kuruluşlarının çalışanlarına havalimanı yolunu kullanmamaları yönündeki uyarıydı.

Bunlar, operasyonun yaklaşmakta olduğunun işaretleriydi. Hizbullah’ın istihbarat birimi de bu gelişmeleri ve o bölgede yoğunlaşan İHA trafiğini takip ediyordu. Ancak “savaş alanını terk etmeyecek biri” olan Nasrullah, tüm tehditlere rağmen yerinde kaldı.

27 Eylül akşamı saat 18.20’de İsrail operasyonu başladı. Hedeflenen noktaya 84 ton patlayıcı bırakıldı.

Eski Savunma Bakanı Yoav Gallant, şubat ayında Kanal 12 televizyonuna verdiği mülakatta, saldırıda kullanılan mühimmat miktarının iki katına çıkarılmasını bizzat emrettiğini açıkladı.

“Operasyon 27 Eylül Cuma günü gerçekleştirildi,” diyen Gallant, “Önceki pazar günü (22 Eylül) Genelkurmay Başkanı ve hava kuvvetleri komutanı bana operasyonu sundu. Yerini bildiklerini ve suikastın nasıl yapılacağını anlattılar. Başarı ihtimalini sordum, ‘yüzde 90’ dediler. Ne kadar patlayıcı kullanılacağını sordum, ‘40 ton’ dediler. Ben de ‘hayır, 80 ton kullanın’ dedim. Başarı oranını yüzde 99’a çıkaralım,” ifadelerini kullandı.

Başbakan Netanyahu ise mart ayında katıldığı bir konferansta Nasrullah'a dair istihbarat raporlarını incelediğini ve “etkilenip hayran kaldığını” söyledi.

“Sadece yetkin bir lider olduğu için değil, İran’la ilişkilerindeki dengeyi çok iyi kurduğu için de onu takdir ettim,” diyen Netanyahu, “İran’ı kendi çıkarına kullandığını, Tahran’ın ona değil, onun Tahran’a yön verdiğini gördüm. 80 sayfalık bir istihbarat raporu okudum. İki kez okudum. Ve sonunda ‘Bu adam gitmeli’ dedim. Zira o eksen, onun etrafında dönüyordu. O giderse eksen çöker,” dedi.

Tüm bu anlatının aksine, gazeteci Ron Ben Yishai’nin Yedioth Ahronoth gazetesinde 21 Eylül 2025’te yayımlanan yazısında yer alan bazı iddialar hatalıydı.

Örneğin, suikast sırasında yoğun bombardıman altında kalmaktan çekinen Mossad ajanlarının operasyona katılmak istemediği öne sürüldü. Fakat o saatlerde Beyrut’un güneyine yönelik kapsamlı bir saldırı başlamamış, sadece belirli noktalarda hedefli saldırılar düzenlenmişti.

Ayrıca, suikastta 300 kişinin hayatını kaybettiği yönündeki iddia da gerçek dışıydı. Hizbullah, Nasrullah ile birlikte yalnızca sınırlı sayıda kişinin şehit olduğunu duyurdu.

Mossad unsurlarının sahada bulunması muhtemel olsa da, operasyon gazetecinin anlattığı gibi destansı bir eylem değildi.

Sonuçta, Hasan Nasrullah, savaş meydanında, en adi düşmana karşı yürütülen en onurlu mücadelede şehit oldu. O kalibrede biri için ölüm ancak böyle olurdu.

Çeviri: YDH