İsrail Suriye'de: Direniş Ekseni için tehditler ve fırsatlar

08 Ekim 2025

İsrail'in Suriye üzerindeki stratejik hedeflerinin, yalnızca doğrudan askeri müdahaleleriyle sınırlı kalmayıp, toplumsal ve siyasi dengeleri de etkilediğini belirterek bu durumun Direniş Ekseni için hem ciddi tehditler hem de potansiyel fırsatlar yarattığını öne sürüyor.

YDH- Suriye uzmanı Ali Rıza Mecidi, Islamic World platformunda yer bulan analizinde, İsrail'in Suriye üzerindeki stratejik hedeflerinin, yalnızca doğrudan askeri müdahaleleriyle sınırlı kalmayıp, toplumsal ve siyasi dengeleri de etkilediğini belirterek bu durumun Direniş Ekseni için hem ciddi tehditler hem de potansiyel fırsatlar yarattığını öne sürüyor.

Gerçek şudur: Suriye’de Direniş'e yönelik en ağır tehditlerin kaynağı, doğrudan ve dolaylı biçimde Siyonist rejimin eylemleridir. Bunun ötesinde, Suriye ve Direniş Ekseni'nin tamamı açısından İsrail, varlığı ve faaliyetleriyle en kritik tehdit olarak öne çıkmaktadır; Direniş'in entelektüel ve örgütsel mevcudiyeti bile Siyonist rejimle çatışmaya bağlıdır.

Bu nedenle, önce Siyonist rejimin Suriye üzerinden İran’a yönelttiği tehditler ayrıntılı olarak ele alınacak; ardından Suriye’deki diğer tehditler stratejik bir çerçevede değerlendirilecektir.

Siyonist rejimin bölgedeki eylemleri sadece tehdit yaratmakla kalmaz; aynı zamanda Direniş Ekseni için fırsatlar da sunar. Bu stratejik değerlendirme, İran ve Direniş için açığa çıkan bu fırsatları da göz önünde bulunduracaktır.

Suriye bağlamında belki de en kritik görev, ülkenin koşullarına uygun kapsamlı bir Direniş yol haritası oluşturmaktır. Bu yol haritasının temelinde dört adım yer almalıdır: Stratejik ve jeopolitik hedeflerin net biçimde tanımlanması; mevcut gelişmeler ve Suriye toplumunun iç yapısı temelinde olası gelecek senaryolarının öngörülmesi; iç aktörlerin ve güç dengelerinin tespiti; ve ikinci ile üçüncü adımın kesişiminde, yabancı aktörlerin planlarının ayrı ayrı analiz edilmesi ve değerlendirilmesi. Ardından, İran’ın planı, bölgedeki yabancı aktörler arasındaki çatlaklara odaklanarak şekillendirilmeli ve geliştirilmeli.

Buna karşın, bu stratejik değerlendirme tek başına Suriye bölgesinde planlamanın temeli olamaz; “tarafçılık” tuzağına düşmemek gerekir. Ancak kapsamlı bir planlamada mutlaka dikkate alınmalıdır; çünkü tüm senaryolarda ortak olan temel tehditler bu çerçevede belirginleşir. Bu giriş üzerinden, Suriye’den Direniş Ekseni için ortaya çıkan en kritik potansiyel tehditlere odaklanacağız.

 

Rejim sorunu: Hem bir fırsat hem de bir tehdit

Siyonist rejimin Suriye’deki programını tüm detaylarıyla tanımlamak bu makalenin sınırlarını aşar. Ancak, Suriye’nin Direnişe yönelik potansiyel tehditlerini anlamak için bu mesele göz ardı edilemez.

Siyonistler bir yandan Suriye semalarını kendi toprakları gibi görerek, havadan karaya füzelerle ülkenin herhangi bir noktasını hedef almayı hedefliyor. Öte yandan, güneybatı Suriye’nin belirli bölgelerini fiilen işgal etmiş durumdalar. İç denklemlere müdahil olarak, azınlıkları ve etnik grupları merkezi hükümete karşı desteklediklerini ileri sürüyorlar. Hatta anlamlı bir uyarı niteliğinde, Colani'nin Tel Aviv’in kırmızı çizgilerini görmezden gelmesi durumunda onu ortadan kaldırabileceklerini göstermek amacıyla başkanlık sarayı çevresini hedef almışlardır. Bununla birlikte, Siyonist rejimin bölgedeki talepleri ve programları, Şam’daki hiçbir hükümetin kabul edemeyeceği düzeydedir.

Rejimin Suriye bağlamındaki davranışlarını iki temel sütunla özetlemek mümkündür:

  1. Hiç kimsenin –özellikle Suriye’nin– savunamayacağı kadar iddialı taleplerde bulunmak.

  2. Ciddiyetini ve kararlılığını göstermek için katı ve sert önlemler almak.

Bu eylemlerin bütünü, Suriye elitine, ulusal egemenlik ve toprak bütünlüğünü ancak tavizler vererek ve Tel Aviv’in olumlu görüşünü alarak koruyabilecekleri mesajını iletmeyi amaçlıyor. Başka bir deyişle, Suriyeliler, rejimi ikna etmek için tek taraflı tavizler vermeye zorlanıyor; Suriye’nin Tel Aviv ile anlaşmaya “hayati derecede ihtiyacı var” önermesi kabul ettirilmeye çalışılıyor, oysa rejimin Şam ile bir anlaşmaya ihtiyacı yok ve projesini ilerletebilir. Bu ortamda, Suriye tarafının Siyonist tarafı memnun edecek kadar tek taraflı taviz vermesi bekleniyor.

Siyonistlerin bu yaklaşımı, İran ve Direniş için hem potansiyel tehditler hem de fırsatlar barındırmaktadır. Bu tehditler, aşağıdaki bölümde ayrıntılı olarak ele alınacaktır.

 

Tehditler

Siyonist rejimin Esed sonrası Suriye’deki eylem ve tutumları, İran ve Direniş Ekseni için beş temel ve potansiyel tehdit yaratıyor:

1. “İsrail üstünlüğü” algısının derinleştirilmesi
Rejimin Suriye’deki tutumu, özellikle Arap ve İslam topluluklarında, Siyonist tarafın fikir veya askeri güç düzeyinde üstün olduğunun kabul edilmesini sağlamayı amaçlıyor. Bu yaklaşım, yeni Suriye yöneticileri ve cihatçı geçmişi olan aktörler üzerinde güçlü bir psikolojik etki yaratıyor. Rejimin bölgesel düzeyde gerçek bir güç olarak kabul edilmesi, ideolojik ve stratejik düzeyde onunla etkileşim ve iş birliği fikrini destekliyor.

2. İslami toplulukların yerel düzeyde yönlendirilmesi
Siyonist yaklaşım, özellikle azınlıkları merkeze karşı konumlandırarak kendi müttefikleri haline getirmeye odaklanıyor. Bu bağlamda Dürziler gibi gruplara özel destek sağlanıyor ve Filistin ile Suriye Dürzileri arasında tarihi ve toplumsal bağlar güçlendiriliyor. Bu strateji, Batı Asya toplumlarındaki yerel müttefik eksikliğini gidererek Siyonist taraf için bir güç zinciri oluşturma potansiyeli taşıyor.

3. Rusya ile iş birliği ve denge alanı
Suriye’deki yeni koşullar, Siyonist rejim ile Rusya arasında stratejik iş birliği olasılığını artırıyor. Rejim, Moskova ile koordinasyon içinde hareket ederken, Siyonist rejim Türkiye’nin Suriye üzerindeki hegemonyasını dengelemeyi amaçlıyor. Bu iş birliği, İran ve Direniş için ciddi riskler yaratıyor; zira İran, Rusya’ya bağımlı konumda kalıyor ve bölgesel stratejik kararlarını Moskova’nın değerlendirmelerine göre şekillendirmek zorunda kalıyor.

4. Direnişin toplumsal tabanını zayıflatma
Rejimin stratejisi, Gazze örneğini olumsuz bir model olarak sunarak, Arap ve İslam toplumlarına “Direnişe girişmek ağır bedel ödetir” mesajı vermeyi hedefliyor. Bu yaklaşım, Suriye’de Direniş algısını zayıflatarak toplumsal destek tabanını aşındırıyor ve Direniş ekseninin İslam toplumlarındaki etkinliğini sınırlandırıyor.

5. Suriye’nin parçalanma potansiyeli
Suriye’nin parçalanması, yalnızca ülkenin değil, İran’ın toprak bütünlüğüne de ciddi tehdit oluşturuyor. Bölgesel sınırların değişmesi, Batı Asya’da gerginliği ve karışıklığı artırarak Direniş odaklı faaliyetlerin platformunu daraltıyor.

6. David Koridoru
Ekonomik ve stratejik boyutlarıyla, Siyonist rejimin kurmayı planladığı David Koridoru, bölgedeki ekonomik ve güvenlik dengelerini etkileyecek önemli bir tehdit olarak değerlendiriliyor ve ekonomik rapor bölümünde detaylandırılacak.

 

Fırsatlar

Rejimin Esad sonrası Suriye’deki tutumları, İran ve Direniş ekseni için önemli fırsatlar da barındırıyor. Bunlardan öne çıkanlar şunlar:

1. Direniş: Rejime karşı denge oluşturmanın etkili modeli
Esad dönemindeki Suriye ile bugün cihatçı iddialı güçlerin yönettiği Suriye karşılaştırıldığında, Direnişin Siyonist rejime karşı denge ve caydırıcılık sağlama konusunda daha başarılı bir model olduğu görülüyor. Suriye’deki mevcut Siyonist tutum ve eylemler, Esad yönetimi dönemindeki stratejilerle kıyaslanamaz. Benzer bir denge modeli, Lübnan ve 7 Ekim öncesi Gazze örneklerinde de gözlemlenebilir. Bu durum, Direnişin toplumsal kapasitesini güçlendirebilir; Lübnan’daki son belediye seçimlerinde Direnişe yüksek katılım bunun göstergesidir.

2. Direniş: Tüm İslam ülkeleri için kritik bir engel
Direniş, İslam ülkeleri için bir güvenlik bariyeri işlevi görmektedir. Ancak Direniş ortadan kalkarsa, rejime karşı bu stratejik engel de etkisiz hale gelecek ve Siyonist saldırganlık, tüm İslam ülkelerine sirayet edecektir. Suriye’deki deneyim, Direnişin varlığının dengeleyici bir güç olduğunu açıkça gösteriyor.

Direnişin sürdürülmesi, İran ve bölgesel aktörler için olumlu bir atmosfer yaratacak ve Siyonist rejimi tanıyan ülkelerin bile Direnişi desteklemesi stratejik açıdan zorunlu hale gelecektir.

3. Siyonist rejim: aşırı ve kontrol edilemez
Suriye, 1974’te İsrail ile ateşkes anlaşması imzaladı ve Esad yönetimi bunu 50 yıl boyunca uyguladı. Ancak Siyonistler, Suriye krizinin ortasından itibaren Direnişin varlığını kendileri için tehdit olarak gördü ve dönemin Şam hükümetini uyardıktan sonra, “meşru müdafaa amaçlı önleyici eylem” bahanesiyle operasyonlar düzenledi.

Beşşar Esed rejiminin devrilmesi ve Direniş'in Suriye’den çekilmesinden sonra, bu bahaneye gerek kalmadı; fakat Siyonist tutum daha da saldırganlaştı. Rejim, daha fazla bölgeyi ele geçiriyor, Şam’a yönelik taleplerini artırıyor ve büyük askeri altyapıyı yok ederek güçlü bir ulusal ordunun varlığına tahammül etmiyor. Yeni hükümet, 1974 ateşkesini canlandırmaya çalışsa da Tel Aviv artık buna yetinmiyor ve çok daha büyük hırslara sahip. Bu durum, “İsrail’i kontrol altına almak için anlaşma” fikrinin ne kadar gerçeklikten uzak olduğunu gösteriyor.

4. Direniş İslamı ve Selefi-Cihat karşılaştırması
Sünni Selefi-Tekfirci ekoller ile Direniş İslamı arasındaki karşılaştırma anlamlıdır. Cüheyman el-Uteybi ayaklanmasından Afganistan’daki Arap Mücahitler’e kadar, Selefi-Tekfirci hareketlerin büyümesi, İran İslam Devrimi ve Direniş ekseninin manevi etkisiyle paralel gelişmiştir. Batı ve bazı Arap güçlerinin de bu ağların büyümesine katkı sağladığı görülmüştür.

Direniş grupları ile Selefi-Cihatçı gruplar arasındaki en önemli ortak nokta, Siyonist rejime karşı koyma ve Kudüs’ün kurtuluşunu savunma hedefidir. Esad sonrası Suriye, bu bağlamda Esad öncesi dönemle karşılaştırıldığında farklı bir tablo sunmaktadır. Esad yönetimi döneminde, Siyonistler barış ve toprak tekliflerinde bulunmuş, ancak Suriye hükümeti buna boyun eğmemiştir. Direnişin güçlü desteğiyle Lübnan’da ve Filistin’de başarılar elde edilmiş; Siyonist işgali sınırlandırılmıştır.

Buna karşın, mevcut hükümet Filistinli Direniş gruplarını silahsızlandırma ve sınır dışı etme yoluna gitmiş; ulusal egemenliğin tekrar eden ihlallerine karşı sahada caydırıcı eylemlerden uzak durmuştur. Bu boşluk, Direnişin stratejik kabulünü ve toplumdaki etkisini artırma fırsatı yaratmaktadır. Selefi-Tekfirci ekolün yenilgisi, ezilen Müslüman kamuoyunda Direniş eksenine karşı göreceli bir destek oluşturabilir ve Direniş için yeni bir fırsat alanı açabilir.

 

Sonuç

Siyonist rejim, Suriye’deki eylemlerinin Direnişe sağlayabileceği fırsatları bilerek kurgulamış görünüyor.

Onlara göre, izledikleri yol kendi lehlerine sonuçlar doğuracak ve bu sonuçların bir kısmı, Direnişin karşı hamlelerine dair öngörülerine dayanıyor olabilir.

Dolayısıyla, Direniş ortaya çıkan fırsatları etkin şekilde değerlendirdiğinde, rejim de Suriye’deki davranışlarını yeniden gözden geçirmek zorunda kalabilir.

Bu açıdan bakıldığında, rejimin eylemlerinden doğan fırsatları stratejik biçimde kullanmak, hem tehditlerin şiddetini azaltabilir hem de Siyonist tutumlarda olası bir değişime yol açabilir.

Çeviri: YDH