YDH- Lübnan’a karşı olası büyük çaplı bir savaşta İsrail’in stratejik kararlarının, yerleşimci geri dönüşleri, yeniden yapılanma hızı, Hizbullah’ın kapasitesi ve bölgesel-dünya siyaseti ile iç içe geçmiş olduğunu vurgulayan Muhammed Ferac, el-Meyadin'de yer bulan analizinde, savaşın yeniden başlatılması veya başlatılmamasının, her iki durumda da sorun yarattığını zira işgal varlığının, yıpratma stratejisiyle ilerlemeyi tercih ettiğini belirtiyor. İsrail’in dağınık kararları ve Hizbullah’ın derinlikli kapasitesi arasında kritik bir denge olduğunun altını çizen Ferac,büyük çaplı bir savaşın olasılığının, sadece askeri göstergelere değil; ekonomik, sosyal, politik ve bölgesel faktörlere bağlı olduğunu detaylandırıyor.
Siyaset bilimi, istatistik, matematik, felsefe ve mantıkla iç içe geçmiş, geleceğe dönük çalışmalar için özel nitelikler ve beceriler gerektiren bir disiplindir. Uzmanlar, bu alanda birden fazla göstergenin ve karmaşık korelasyonların analizini yapar, zaman çizelgeleri boyunca olası eğilimleri izler ve kritik değişimlerin hangi zaman veya zaman diliminde gerçekleşebileceğini, belirsizliğin gölgesinde öngörmeye çalışırlar.
Öte yandan, “Lübnan’da savaş yeniden patlak verecek mi?” sorusu, yanıtlanması derin bir ahlaki sorumluluk gerektiren bir meseledir. Bu soruya kesin tarih vererek onaylama riski, kamuoyunda korku ve panik yaratırken; savaşı öngörme ve izleme sorumluluğunu ihmal etmek, kasıtlı ya da kasıtsız şekilde hazırlık seviyelerini sarsacak tehlikeli bir rehavete yol açabilir.
Bu makalede, geleceğe dönük göstergeleri sistematik olarak analiz eden bir çalışma sunmuyorum; ayrıca, maalesef ülkelerimizde eksik olan bu disiplinler arası yetkinliklere sahip olduğumu iddia etmiyorum. Ancak, “belki” şemsiyesi altında, Lübnan’a yönelik büyük çaplı bir savaşın yeniden patlak verme olasılığına dair bir beyin fırtınası başlatmayı amaçlıyorum. Bunun için üç temel faktörü dikkate alıyorum:
Kuzeydeki yerleşimlerin yeniden inşası ve göç edenlerin geri dönüş oranı: Bu oran ne kadar yüksekse, diğer koşullar sabit tutulduğunda, büyük çaplı bir çatışmanın olasılığı o kadar düşer.
Lübnan’daki direniş kapasitesi ve bu kapasitenin yeniden tesis edilme düzeyi: Direniş hâlâ caydırıcı bir güç rezervi oluşturuyor mu, yoksa savaş sırasında tamamen tasfiye mi edildi? Savaş öncesinde direnişi silahsızlandırma talepleri yeterli oldu mu?
Lübnan iç siyaseti ile bölgesel ve uluslararası siyasetteki eğilimler: İç politik dinamikler ve bölgesel-uluslararası hareketler, olası çatışmanın şekil ve zamanını belirlemede kritik rol oynar.
Yerleşimcilerin geri dönüş oranları ve İsrail’in kuzey yerleşimlerindeki yeniden inşa hızına dair veriler, Lübnan’a karşı yeni ve büyük çaplı bir savaş olasılığı konusunda önemli ipuçları sunuyor.
Daha yüksek geri dönüş oranları ve hızlı bir yeniden inşa süreci, öngörülebilir gelecekte yeni bir çatışmanın olasılığını düşürebilir; ancak mevcut göstergeler, bu tabloyu karmaşık ve belirsiz hâle getiriyor.
Lübnan’ın Gazze’ye kesintisiz 13 aylık desteği, kuzeydeki yerleşim yerlerinde kayda değer etkiler bıraktı. Yediot Ahronot’a göre, ateşkes sonrası kuzeyde 9 bin bina yıkıldı veya hasar gördü, 7 bin araç kullanılamaz hâle geldi ve çok sayıda fabrika ile ekonomik proje zarar gördü.
Tüm bunların ardından İsrail, kuzeyde dört temel sorunla karşı karşıya kaldı:
Mutlak güvenliğe ulaşmak güç: Avivim’deki yerleşimciler Marun er-Ras’ta bir daha Hizbullah gözlem noktası görmeyecekleri için rahatlarken, Şatula’dakiler karşı tarafta gözlem kulelerinin eksikliğine sevindi. Öte yandan bazı raporlar, yerleşimcilerin güneydeki sakinlerin dönüşünden endişe duyduğunu ve Hizbullah bayraklarının korku uyandırdığını belirtiyor. Bu durum, İsrail’in yeniden yapılanma süreçlerini direniş yeteneklerinin yeniden tesis edilmesini gizleme fırsatı olarak kullanma ısrarını açıklıyor.
Genç yerleşimcilerin merkezleri tercih etmesi: 18–35 yaş arası nüfus, daha iyi iş fırsatları için kuzey yerine merkez bölgelerde kalmayı seçiyor. Bu tercih, bölgeler arası kalkınma eşitsizliği ve internet hızı gibi ayrımcılıklar düşünüldüğünde daha da belirginleşiyor. Kuzeydeki ortalama gelir, İsrail genel ortalamasının %30 altında.
Sanayi projelerinin yetersiz mali imkânları: Özel sektör ortaklıklarıyla kurulan sanayi girişimleri, kuzeydeki merkez ve üretim hatlarını yeniden açacak yeterli kaynak bulamıyor.
Bütçe ve tahsisat sorunları: Smotrich’in yeniden yapılanmayla ilgili pay tahsislerini reddetmesi, yerleşim yönetim konseylerinin bütçe ve tahsisat şikayetlerini artırdı.
İsrail raporları, yerleşimcilerin yaklaşık %40’ının kuzeye geri döndüğünü, bazı yerlerde bu oranın %50’ye, Metula’da ise yalnızca %8’e ulaştığını gösteriyor. Geri dönmeyenlerin oranı %60 ve çoğu kalıcı olarak dönmek istemiyor. Bu nedenle işgal hükümeti, geri dönüş hibeleri ve yer değiştirme teşvikleriyle onları ikna etmeye çalışıyor.
Yeniden yapılanma hızı hakkında kesin veriler bulunmuyor, ancak sürecin yavaş ilerlediği belirtiliyor. İsrail, yerleşimcilerin dönüşünü teşvik ederken, kalıcı yerinden edilmeye dönüşme riskini önlemeye ve ekonomik projeleri sürdürmeye çalışıyor. Ancak bu süreç aynı zamanda, olası yeni bir savaş durumunda yeniden yerinden edilmeleri ve yeniden yerleştirilmeleri gerekeceğini de gözler önüne seriyor.
Savaşın yeniden başlatılması İsrail için sorun yaratırken, başlatılmaması da ayrı bir sorun doğuruyor. Peki, iki seçenek arasındaki bu karmaşıklığı ne çözebilir?
Lübnan’a yönelik büyük çaplı savaşın öncesinde, özellikle Haziran 2024’te, İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Merkezi, Hizbullah’ın askeri cephaneliğine dair kapsamlı bir döküm yayınladı.
O dönemde Hizbullah’ın işgal altındaki Filistin’in kuzeyine ulaşabilecek yaklaşık 75 bin füzeye, Hayfa ve çevresine 78 bin füzeye, Tel Aviv ve güneye ise 4 bin 500’ün üzerinde füzeye ve binlerce insansız hava aracına sahip olduğu belirtiliyordu.
İsrail, Hizbullah’ın bu cephaneliğini değerlendirirken dört temel faktöre odaklandı:
Ateş doygunluğu yetenekleri – hassas füze gerektirmeyen kitlesel saldırı kapasitesi.
Hassas füzelerle nitelik saldırı potansiyeli.
İnsansız hava araçlarıyla asimetrik savaş kapasitesi.
Sahadaki direnç unsurları vasıtasıyla karadan caydırma kabiliyeti.
Savaş sırasında İsrail, bir dizi füze rampasını ve birçok silah deposunu hedef aldığını iddia etti. Ateşkesten sonra da Hizbullah altyapısı olduğu iddia edilen bölgeleri hedeflemeye devam etti. Peki, İsrail bu dört faktörde güvenli bir noktaya ulaşabildi mi?
Alma Araştırma Merkezi’nin raporu, bu soruya kuşkulu yaklaşıyor. Analiz, Hizbullah’ın savaş sırasında uğradığı kayıpları ve altyapı hasarını değerlendirerek şu bulgulara ulaşıyor:
İnsan kayıpları: Savaş sırasında Hizbullah savaşçılarının %15’i şehit oldu veya yaralandı. Yaklaşık 15 bin direnişçi etkisiz hâle gelirken, 85 bin savaşçının faaliyetlerine devam ettiği belirtiliyor.
Rıdwan birliğinin durumu: Öngörülebilir gelecekte, el-Celil’e girişte birincil görevini yerine getirme kabiliyeti zayıfladı.
Litani Nehri güneyindeki Nasır ve Aziz birlikleri: Buradaki hasar, kuzeydeki Bedir birliğine göre daha büyük; ikinci birliğin diğer iki birliğin kabiliyetlerini yeniden kazanmasına katkıda bulunma yükümlülüğü ortaya çıkıyor.
Tünellerin durumu: el-Celil’e girişe destek veren tüneller etkisiz hâle getirilebilmiş, ancak savunma ve saldırı tünelleri hâlâ işlevsel.
Füze kapasitesi: Alma Center, Hizbullah’ın savaş öncesi füze kapasitesini 75 bin olarak tahmin ediyor; bu, diğer İsrail merkezlerinin 150 bin –200 bin tahmininin oldukça altında.
Kalan füze stokları: Çoğu İsrail araştırma merkezi, Galant’ın açıklamasına dayanarak Hizbullah’ın füze stokunun %80’inin imha edildiğini öne sürüyor; kalan füzeler 20 bin–40 bin civarında. Bu durum, Hizbullah’ın ateş doygunluğu kapasitesinin azaldığını, ancak tamamen ortadan kalkmadığını gösteriyor.
İsrail’in endişesi sadece mevcut stoklarla sınırlı değil; üretim kapasiteleri ve yeni sevkiyatların potansiyeli de göz önünde bulunduruluyor. Alma raporu, İsrail’in üretim tesislerini yok etme ve yeni sevkiyatları engelleme kapasitesini değerlendiriyor, böylece alternatif koridorların oluşabileceğini işaret ediyor.
Mayıs 2025’te yayınlanan ALMA raporu şu kritik noktaları vurguluyor:
Hizbullah’ı tamamen ortadan kaldırmak uzak bir ihtimal.
Tecrübeli liderlerin kaybı: Şehit olan liderlerin yerine yenilerini koymak kolay olmayacak.
Direnişe olan güven: İsrail, istihbarat ihlallerinin direnişe olan güveni azaltacağını düşünüyor; ancak ideolojik bağlılığın derinliğinin farkında. Alma Center, Hizbullah logosundaki tüfeğin sadece dekoratif olmadığını, onur ve gururun kalıcı olduğunu belirtiyor.
Raporda Hizbullah’ın zamana ve sabra ihtiyacı olduğu vurgulanıyor. İsrail’in bu sabrı var mı? Hizbullah’ı ortadan kaldırmak için tarihi bir fırsat olduğunu düşünüyor mu? Yeni ve geniş kapsamlı bir savaş olasılığı tam da bu sorunun gölgesinde duruyor.
Bugün sahada İsrail’in iki seçeneği var:
Zamana karşı yarışmak: Direniş kapasitesinin yeniden tesis edilmesini önlemeye çalışmak ve yolları kapatmak.
Yeni ve daha kapsamlı bir savaş başlatmak: Özellikle yıllardır hazırladığı güvenlik ihlali kartını kullandıktan sonra.
Şimdiye kadar, “belki” şemsiyesi altında, İsrail’in ilk seçeneğe daha yatkın olduğu görülüyor. Ancak senaryo ne olursa olsun, devam eden bir savaşın ortasındayız; ister zamana karşı yarış, ister geniş çaplı çatışma olsun, gerilim hâlâ yüksek ve geleceğe dair belirsizlik sürüyor.
İsrail’in Lübnan’a karşı savaşını yeniden genişletme kararı, hem bölgesel dinamiklerle hem de Lübnan’ın iç unsurlarıyla yakından bağlantılıdır:
Lübnan’daki iç dinamikler: Lübnan ekonomisi, başta Amerikalılar ve İsrailliler olmak üzere, Tayyune’de sivil protestocuların öldürülmesi gibi olaylarla sabote edildi. Bugün ise ülkedeki siyasi kutuplaşmalar, İsrail’in Lübnan’da bir iç savaş senaryosunu tetikleme arzusunu doğuruyor. Merhum Seyyid Hasan Nasrullah, direniş projesini güçlendirmek amacıyla Lübnan’daki siyasi grupları sabırla kontrol altında tutarak, ülkeyi bu savaşın yıkıcı etkilerinden korumada kritik bir rol oynadı. İsrail, Lübnan’daki direnişi silahsızlandırmak için tarihi bir fırsat yakaladığını iddia ediyor; ancak iç dinamikler, ister iç savaşı körüklemek ister silahsızlanmayı zorlamak olsun, İsrail’in arzularına direnmeye devam ediyor.
Bölgesel çözüm umutlarının sönmesi: İsrail’in hızlı bir çözüm beklentisi üç kritik alanda boşa çıktı: Gazze, Yemen ve İran. Gazze Şeridi’nde, yakın zamanda sağlanan ateşkese rağmen, İsrail’in yardımları kesme ve Filistin direnişini bastırma çabaları devam ediyor. Yemen’de son hava saldırılarının hedefi doğrudan yerel liderler oldu. İran’da ise İsrail’in büyük bir bölgesel güç karşısında hızlı bir zafer elde etme umudu kırıldı; rejimi devirmeye yönelik askeri çözüm beklentisi sona erdi.
ABD’nin rolü ve bölgesel ittifak çabaları: Amerikan kamuoyunda, özellikle ilk Trump yönetimi dönemindeki girişimlerden daha katı koşullar altında, “Arap NATO’su”nu yeniden kurmak için tarihi bir fırsat değerlendirme çabası sürüyor.
Savaş hâlâ devam ediyor, ancak yakın vadede mümkün olan en geniş ateş çemberiyle değil. İsrail-ABD, bir yıl öncesine göre daha rahat bir yıpranma sürecine giriyorlar. Düşmanın savaşı genişletmeyeceği güvencesi sağlandığında, bu yıpranmanın muhtemel olduğu düşünülüyor.
Bu yıpratma süreci, öncelikli olarak Yemen’deki liderlere yönelik saldırıların sürdürülmesi ve Sana hükümeti ile Ensarullah hareketi içinde karışıklık yaratılması; nükleer müzakereler ve yeniden şekillenen “geri tepme” mekanizmalarıyla İran’a maksimum baskı uygulanması; Lübnan’da Hizbullah’ın tam kapasiteyle faaliyet göstermesini engellemek için bombardımanların devam etmesi; ve Gazze Şeridi’nde direnişi kademeli olarak yerinden etmek ve silahsızlandırmak yönündeki çabaların sürdürülmesi anlamına geliyor.
İsrail’in planlarını ve Lübnan’a karşı savaşın yeniden başlatılma olasılığını doğru değerlendirebilmek için, kuzeydeki yerleşimlerin yeniden inşası ve yerleşimcilerin dönüşü sürekli izlenmelidir. Son yıllarda sinsi aldatmacalarla yönlendirme yapan İsrail medyasına güvenmek artık yeterli değil.
Buna ek olarak, işgalci yapı içinde Hizbullah’ın yeteneklerine dair algıların takip edilmesi de kritik öneme sahip; çünkü bu algılar, savaş kararı alırken belirleyici bir faktör oluşturuyor.
“Lübnan’a karşı daha geniş çaplı bir savaşın yeniden başlatılması” meselesi büyük bir ahlaki sorumluluk taşır ve bu nedenle basit bir evet/hayır sorusu olarak değerlendirilemez.
Söylenebilecek en fazla şey, başta Amerikalılar ve ardından İsrailliler olmak üzere, uzun vadeli bir yıpranma sürecine doğru bir eğilim olduğu ve bunun eskisinden daha rahat yönetildiğidir.
Ancak her zaman, yarın savaş çıkacakmış gibi hazırlıklı olunmalı; dört taraftan önlemler alındı, ancak tehlike beşinci taraftan gelebilir.
Bu kez İsrail, hedeflerine yıpratma yoluyla ulaşmayı deniyor, keşifler yapıyor ve savaş sırasında kararlar alıyor. Devam eden çatışma, eşi benzeri görülmemiş bir dinamizmle karakterize ediliyor; artık savaş kararları bile sahada, savaşın ortasında alınıyor!
Çeviri: YDH