Kerkük Petrolü ve Kürt liderlerin tutumu

01 Ocak 1970

YDH-İranlı Kürt meselesi ve Türkiye uzmanlarından Muhammed Hadi, sitemiz için kaleme aldığı “Kerkük Kardeşlik kenti mi Petrolün Başkenti mi?” başlıklı yazısının bu bölümünde Kerkük petrolü konusunu analiz ediyor.

YDH-İranlı Kürt meselesi ve Türkiye uzmanlarından Muhammed Hadi, sitemiz için kaleme aldığı “Kerkük Kardeşlik kenti mi Petrolün Başkenti mi?” başlıklı yazısının bu bölümünde Kerkük petrolü konusunu analiz ediyor.

 

Kerkük Petrolü

 

Muhtemelen Kerkük’ten başka Irak’ta ismi petrolle birlikte anılan ve bu yüzden de son 80 yıl boyunca birçok siyasi gelişmeye sahne olan ikinci bir kent yoktur. Bu gelişmelerin en sonuncusu da bu bölgenin Baas rejimi tarafından Araplaştırılması ve bu bölgedeki petrolün kontrol edilebilmesi için Kerkük’teki Kürtlerin merkezi hükümet tarafından çıkarılması ve buranın nüfus yapısının Kürtleri bu bölgeden ekonomik ve coğrafi açıdan yararlandırılmaması için değiştirilmesi olmuştur.

 

Bundan dolayı da ABD Irak’a saldırmadan önce defalarca askeri saldırı sırasında Kürtlerin Kerkük’e girmemeleri gerektiğini belirtmiştir. Aslında bu mesele Washington’dan daha ziyade Ankara’yı endişelendiren bir meseleydi. Fakat Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ABD askerlerine Türkiye topraklarını kullanarak kuzeyden bir cephe açma izni vermemesi ve Amerikalıların da güney cephesinde başarılı olamaması üzerine Kürtler, ABD’nin yaktığı yeşil ışıkla Kerkük’e girdiler.

 

Bundan sonra durum öylesine kaygı verici boyutlara vardı ki ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Richard Butcher, açıkça “ABD hiçbir gruba Irak kentlerindeki petrol kaynakları üzerinde hakimiyet kurma izni vermeyecektir” dedi. Ancak Kürtler her halükarda Kerkük’e girdiler ve tedricen nüfus yapısını değiştirerek kentte çoğunluk haline geldiler.

 

Ne zaman Kerkük’ten ve Kürtlerden söz edilse herkesin aklına ister istemez Kerkük kentindeki petrol kaynakları ve bunun Kürt bağımsızlık hareketindeki rolü gelmektedir ki bu da muhtemelen Iraklı Kürt liderlere sorulabilecek bir sorudur.

 

Mesut Barzani, Ekim 2004’te el-Arabiya televizyonuna verdiği demeçte şöyle demektedir: “Biz Irak İdari Yasasını, (Paul Bremer döneminde hazırlanan Irak geçici anayasası) imzaladık. Bu anayasa, Irak ulusal servetinin tüm Irak halkına ait olduğunu söylüyor. Biz yalnızca Kerkük petrollerinde pay sahibi değiliz; tüm Irak petrollerinde pay sahibiyiz. Kerkük’ü elde etmek istememizin sebebi, bu kentte petrolün bulunması değildir. Biz, payımızı hem Kerkük petrolünden, hem Basra petrolünden hem de Irak’ın diğer yerlerindeki petrollerinden alacağız. Irak’ın petrol gelirleri tüm Irak halkına aittir.”

 

Kürtlerin Kerkük’ün Kürdistan bölgesine katılması konusundaki ısrarının buranın petrolünden kaynaklanmadığı meselesi, gerek Barzani ve gerekse Talabani tarafından defalarca dile getirilmiş olsa da diğer Kürt liderlerin açıklamaları ve adımları, Barzani ve Talbani’nin iddialarının aksine olduğunu göstermektedir.

 

Irak’ın halihazırdaki Başbakan Yardımcısı Berhem Salih, Talabani cenahının Süleymaniye’deki Başbakanı olduğu Ocak 2004’te, Kerkük petrolü konusunda şöyle demektedir:

 

“Kürtlerin Kerkük’e dönmesinden sonra Kerkük’ün durumu referandum gibi bir yöntemle belirlenecektir. Bana göre Kerkük, Kürdistan’ın bir parçasıdır. Biz Kerkük petrolünün kontrolünü Bağdat’taki merkezi hükümete bırakmayacağız. Bizim bölgemizden çıkarılan petrol bizim hakkımızdır.”

 

Bu açıklamadan sonra NEW York Times, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Pawel’in Türkiye başbakanıyla yaptığı görüşmede Kerkük’teki ve Irak’ın diğer bölgelerindeki petrol gelirlerinin Bağdat hükümetine ait olacağı ve Kürtlerin Kuzey Irak petrolünden bağımsız olarak yararlanma hakkına sahip olmayacağı konusunda güvence verdi.

 

Elbette Berhem Salih bu açıklamayı yapmadan bir ay önce ABD ziyareti sırasında Washington İnstitute’de “Bizim bölgemizden çıkarılan petrol konusunda açıklama yapmak da bizim hakkımız olmalıdır. Kerkük’teki durum çok daha kritiktir, Kerkük’ün idaresi, merkezi hükümete bırakılacak olursa bu demokratik olmaz” demişti.

 

Bu bakış açısının pratiğe tercümesini Kuzey Irak petrolleri konusunda son yaşanan gelişmelerde ve petrol konusunda geçen yıl Bağdat hükümetiyle Kürdistan Bölge hükümeti arasında yaşanan gerginlikte görmek mümkündür.

 

Kürtler, Avrupalı şirketlerle Kuzey Irak’ta petrol sondajıyla ilgili sözleşme yaptıkları zaman Zaho kentinde açılan ilk petrol kuyusunun sondaj töreninde Kürdistan Bölge Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani, Kürdistan bölgesinde açılacak petrol kuyularının gelirinin yüzde 90’ının Kürt halkı için harcanacağını resmen ilan etmiş, “umarım Kürdistan hükümetinin bu projesi ve diğer ekonomik faaliyetleri halkın işbirliğiyle semeresini verir ve hepimiz yurdumuzun servetlerinden yararlanırız” demişti.

 

Kürtlerin kendi petrol meseleleri için tedvin edip kabul ettiği anayasada açıkça “Kürdistan petrolü, Kürdistan halkının varlığıdır” deniyordu. Bu anayasanın 43. Maddesinde de “Kürdistan Doğal Kaynaklar (petrol) Bakanlığı, Bağdat’la Kerkük gibi tartışmalı Kürt bölgelerindeki petrol anlaşmaları konusunda müdahil olma hakkına sahiptir” denmektedir.

 

Kürtlerin bu tutumu ve bu tür adımları, Bağdat’taki yetkililerin ve Petrol Bakanlığı’nın sert itirazlarıyla karşılaştı. Bağdat yönetimi, anayasa doğrultusunda petrol gelirlerinin tüm Irak halkına ait olduğunu ve merkezi hükümetin petrol anlaşmalarını düzenlemeye ve gelirleri kontrol etmeye yetkili olduğunu savunuyordu. Kürtlere göre ise Baas rejiminin devrilmesinden önce bulunan doğal kaynaklarla açılan petrol kuyularının işletmesi ve gelirlerinin kontrol edilmesi merkezi hükümete aitti; ama 2003’ten sonra bulunan ve çıkarılan petrol, kuyuların bulunduğu bölgeye aitti.

 

Bağdat hükümetinin ısrarını sürdürmesi üzerine Neçirvan Barzani, 27 Eylül 2007’de Bağdat yönetiminin anayasaya uymaması halinde Irak’la anayasa temelinde birlikteliği tercih eden Kürt halkının bu tercihini gözden geçirme hakkını saklı tuttuğunu söyleyerek merkezi yönetimi tehdit etti.

 

Iraklı Kürtlerin günde en fazla 5 ila 20 bin varil petrol çıkarılacak olan petrol kaynakları konusundaki bu açıklamaları ve adımları, Kürtlerin günde 800 bin varil petrol çıkarılabilen ve henüz büyük bir bölümü bulunup çıkarılmamış olan Kerkük petrolüne sahip olmaları durumunda nasıl bir tutum takınacağının açık bir göstergesi oldu.

 

Kürtlerin kendi bölgelerinde bulunan az miktardaki petrol konusundaki bu sert tutumu, Iraklı (Şii-Sünni) kesimlerin ve ABD’nin şiddetli itirazlarına kadar sürdü. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın, Erbil’e yaptığı ziyarette “bizim açımızdan Irak petrolü, tüm Iraklılara aittir; petrol, birliği zayıflatan değil, güçlendiren bir etken olmalıdır” sözü üzerine Kürtler takındıkları sert tutumdan geri adım attı ve Irak’ın yeni petrol yasası, Bağdat hükümeti tarafından hazırlanmaya başladı.

 

Bazı analizciler, İsrail’in Iraklı Kürtleri ve Kürt bağımsızlığını desteklemesinin en önemli sebebinin, İsrail’in Kerkük-Hayfa petrol boru hattıyla (Uzun süredir kapalı olan ama son dönemde Ürdün yoluyla tekrar açılması gündeme gelen hat) petrolü ucuz ve kolay yollarla temin etme isteğinden kaynaklandığını belirtmektedirler.

 

Binaenaleyh İsrail Ulusal Altyapı Bakanı Josef Partiski, 2004 Mart’ında Haaretz gazetesine verdiği demeçte bu petrol boru hattının İsrail’in enerji seçeneklerini çeşitlendireceğini ve petrol üreticisi ülkelere ve Rusya’nın pahalı petrolüne olan bağımlılığını azaltacağını söyledi.

 

Çeviren: Alptekin Dursunoğlu