ABD'de Cumhuriyetçi Parti, İsrail'le hesaplaşıyor

05 Kasım 2025

"Amerika'nın İsrail'e verdiği desteğe şüpheyle yaklaşan bazı isimler yönetimin içine sızmış durumda ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance, sağ cenahta ABD'nin askeri maceracılığını azaltmaya yönelik büyüyen çabalara öncülük etmeye başladı."

YDH - ABD'nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Quincy Enstitüsünden Connor Echols, ABD’nin İsrail’e verdiği koşulsuz destek üzerine Cumhuriyetçi Parti içinde tırmanan büyük bir ideolojik çatışmayı ele alıyor. Heritage Foundation Başkanı Kevin Roberts'ın, Tucker Carlson'ı anti-Siyonizm ve anti-Semitizm arasındaki ayrımı vurgulayarak savunmasıyla açığa çıkan bu mücadelede, geleneksel İsrail yanlısı şahinler ile "Önce Amerika" dış politikasını savunan itidalli kesimler karşı karşıya geldi. Onlarca yıldır süren dış politika mücadelesinin bir mikrokozmosunu temsil eden bu tartışma, Donald Trump’ın muğlak pozisyonları nedeniyle “Önce Amerika” felsefesinin Orta Doğu’da ne anlama geldiği sorusunu gündeme getirdi.

Yıllardır, İsrail üzerine dönen tartışma Cumhuriyetçi siyasetin kulislerinde şiddetle devam ediyordu.

Ardından, geçen hafta, Heritage Foundation Başkanı Kevin Roberts bu savaşı açıkça gündeme taşıdı.

Roberts, podcast yayıncısının açık sözlü beyaz ulusalcı Nick Fuentes ile Amerikan’ın İsrail’e desteğine odaklanan dostane röportajının ardından Tucker Carlson’ı savunmak için hazırladığı ve geniş yankı uyandıran videoda, “Hristiyanlar, anti-Semitik olmadan da İsrail devletini eleştirebilirler” dedi.

Sağın, ortak çıkar alanlarında İsrail’i desteklemesi gerektiğini belirten Roberts, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Muhafazakârlar, küreselci zümreden veya onların Washington’daki sözcülerinden gelen baskı ne denli yüksek olursa olsun, herhangi bir yabancı hükümeti refleks olarak destekleme yükümlülüğü hissetmemelidir.”

Bu kısa video, sağ cenahta bir iç savaş başlattı. Michael Doran gibi düşünce kuruluşu uzmanlarından Senatör Ted Cruz gibi siyasetçilere kadar pek çok İsrail yanlısı muhafazakâr, tartışmayı anti-Semitizmle mücadele sorunu kapsamında ele aldı.

Nitekim Fuentes, pervasız bir anti-Semitisttir. Holokost’ta 6 milyon Yahudi’nin öldüğünden açıkça şüphe duyduğunu dile getirmiş ve “mutlak Aryan zaferi” çağrısında bulunmuştur. Bu durumu pekiştirmek adına, Fuentes, Carlson röportajının ardından “Yahudi oligarşisini” yerin dibine sokan ve “Holokost dininden” yakınan bir video yayınladı.

Roberts, X üzerinden yayımladığı uzun bir açıklamada Fuentes’in birçok görüşünü kınayarak ve bu fikirlere karşı koymanın en iyi yolunun onları tartışmak olduğunu savunarak ince bir denge kurmaya çalıştı.

Roberts daha sonra, videoyu “Tucker’ı iptal etmesi” [cancel/iptal kültürü, ABD'de ana akım anlatıya karşı çıkanların kamuoyundan dışlanması, ç.n.] yönünde “yoğun baskı” gördükten sonra hazırladığını açıkladı.

Nitekim birçok Yeniden Büyük Amerika (MAGA) kampanyası lideri de Roberts ve Carlson’ın savunmasına koştu. Ancak bu çabalar, önde gelen Cumhuriyetçilerin çoğunun artık bir taraf seçmeye zorlandığı ayrışmayı yalnızca derinleştirdi.

Başkan Donald Trump’ın ikinci döneminin onuncu ayında, uzun süredir sessizce devam eden Cumhuriyetçi Parti'nin İsrail tartışması kaynama noktasına ulaştı. Bir yanda, İsrail yanlısı muhafazakârlar, sağın en önde gelen İsrail eleştirmeni haline gelen Carlson’ı devre dışı bırakmak ve Heritage’ı hizaya getirmek için buldukları bu fırsatı değerlendiriyorlar.

Diğer yanda ise, itidalli dış politika yanlısı Cumhuriyetçiler, Carlson’ı ve onun “Önce Amerika” dış politikasının İsrail’e diğer tüm devletler gibi muamele etmesi gerektiği görüşünü destekliyor.

Tüm bunların tepesinde, İsrail’e dair muğlak pozisyonları yoruma geniş alan bırakan Trump yer alıyor. Seçim kampanyası sırasında, İsrail’e verdiği desteğin tavizsiz olmadığını ima etti. Bir kalabalık, dönemin Başkanı Joe Biden’ı İsrail’e verdiği destek yüzünden “soykırımcı Joe” olarak nitelendirdiğinde, Trump “haksız sayılmazlar” diyerek çekimser kaldı.

Ayrıca Gazze’deki Filistinli sivillerin içinde bulunduğu zor durumdan yakınmış ve yardımların bölgeye girişini engellediği için görünüşe göre İsrail’i suçlamıştı.

Bununla birlikte, Trump görevdeyken açıkça İsrail yanlısı bir duruş sergiledi, Başbakan Benyamin Netanyahu ile yakın çalıştı ve hatta geçen haziran ayında İran’a yönelik İsrail saldırılarına katıldı.

Bu muğlaklık dikkate alındığında, Cumhuriyetçiler “Önce Amerika” olmanın Orta Doğu’da tam olarak ne anlama geldiği konusunda kendi içlerinde çatışmak zorunda kaldılar.

Eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo kısa süre önce, İsrail’i desteklemenin “Amerika’nın temel çıkarlarına özünde bağlı olduğunu” söyledi. Ancak, podcast sunucusu Steve Bannon ve Temsilci Marjorie Taylor Greene dâhil olmak üzere sağdaki pek çok isim, bu görüşü, her türlü dış taahhüde şüpheyle yaklaşılması gerektiğini savunan “Önce Amerika” ruhuna ihanet olarak görüyor.

Bu durum, birçok yönden, onlarca yıldır şiddetle süren Cumhuriyetçi dış politika tartışmalarının bir mikrokozmosunu temsil ediyor.

The Nation yazarı ve neo-con'luğun tarihi üzerine yakında çıkacak bir kitabın yazarı olan David Klion’a göre Cumhuriyetçi Parti, 20. yüzyılın büyük bir kısmında İsrail’i geniş ölçüde desteklemişti, ancak neo-con hareketin sağda giderek daha etkili hale gelmesiyle bu destek 1980’lerde ve 1990’larda katlanarak arttı.

O zaman bile, bu sohbet genellikle İsrail kadar anti-Semitizmle de ilgiliydi. Paleo-muhafazakârlar ve neo-con'lar arasındaki bir dizi tartışmanın ardından, sağın sarsılmaz ismi William F. Buckley devreye girdi ve İsrail hükümetine koşulsuz

ABD desteğine daha şüpheyle yaklaşan paleo-muhafazakârları anti-Semitik görüşleri hoş görmekle suçladı. Klion, RS’e yaptığı açıklamada, “Neo-con'lar, koalisyon mücadelesini, en azından bir süreliğine kazandılar” dedi.

Tartışmanın durumu, Amerika’nın iki partinin de desteğiyle Orta Doğu’da bir dizi savaş başlattığı 11 Eylül’e kadar bu şekildeydi.

İdealist olduğu öne sürülen hedefler uğruna askeri güç kullanmaktan çekinmeyen neo-con'lar galip gelmiş, paleo-muhafazakârlar ise kenarda zorlukla var olmaya bırakılmıştı.

Ancak 11 Eylül sonrası savaşlar giderek daha tartışmalı hale geldikçe, dış angajmanlara yönelik tartışma eski şiddetiyle geri döndü.

Trump, 2016 kampanyası sırasında “pervasız dış müdahalelere” karşı çıktı ve o sırada görevde olsaydı Irak Savaşı’na karşı oy kullanacağını ısrarla belirtti.

Trump’ın dış politika karnesi, bu yorumların ima ettiğinden kesinlikle daha şahin olsa da, savaşları kınama alışkanlığını sürdürdü ve bu pozisyonu siyasi bir kazanç olarak gördüğünü işaret etti.

Bu sırada, Defense Priorities, Center for Renewing America ve RS’in yayıncısı olan Quincy Institute gibi grupların öncülüğünde, Amerikan dış politikasını savaştan uzaklaştırmayı amaçlayan giderek artan sayıda kurum ortaya çıktı.

Önde gelen paleo-muhafazakâr Pat Buchanan da 2002 yılında, o zamandan beri sağ cenahta müdahalecilik karşıtı bir denge görevi gören American Conservative dergisinin kurulmasına yardımcı oldu.

Bu dönem boyunca, itidalli dış politika odaklı fikirler Cumhuriyetçi siyasetin elit seviyesine girmekte zorlandı. Fakat taban arasında son derece popüler oldular.

Pew Araştırma Merkezi'nin yakın tarihli bir anketi, Cumhuriyetçilerin yüzde 67'sinin ABD'nin "denizaşırı sorunlara daha az dikkat etmesini" istediğini ortaya koyarken, başka bir anket ise 50 yaşın altındaki Cumhuriyetçilerin tam yüzde 50'sinin İsrail'e karşı olumsuz görüşe sahip olduğunu gösterdi; bu, 2022'den bu yana 15 puanlık bir artış.

Roberts'ın liderliğinde Heritage Foundation, bu inançları muhafazakâr elitler arasında normalleştirmek için koordineli bir çaba gösterdi; bu elitlerin çoğu, George W. Bush yıllarının neo-con ortodoksisini uzun süredir benimsemişti.

Kendisini "iyileşme yolunda bir neo-con" olarak tanımlayan Roberts, Amerika'nın en güçlü muhafazakâr kurumlarından birindeki pozisyonunu askeri harcamaları sorgulamak ve ABD'nin Ukrayna'ya yardımına karşı çıkmak için kullandığı için geleneksel şahinlerden sert eleştiriler aldı.

Çoğu Cumhuriyetçi elit gibi, Roberts da İsrail meselesini ele almaktan büyük ölçüde kaçındı. Ancak tartışma yüzeyin hemen altında devam etti.

Gazze'deki iki yıllık şiddetli savaş, sağ cenahta İsrail'e karşı çıkan büyüyen bir grubun ortaya çıkmasına yol açtı; bu isimlerin çoğu, insanlık suçu işleyen bir hükümeti desteklemeye devam etmenin Amerika'nın çıkarlarına uygun olmadığını savundu.

Sağdaki diğerleri ise ABD'nin İsrail'e verdiği desteğin Orta Doğu'daki Hristiyanların kötü durumuna katkıda bulunduğunu ileri sürdü.

Ayrıca, Trump'ın USAID ve diğer dış yardım programlarını kısmasıyla, pek çok muhafazakâr, ABD'nin İsrail'e her yıl gönderdiği milyarlarca dolardan duyduğu hayal kırıklığını artırdı.

Carlson, kendisini bu mücadelenin merkezine yerleştirdi; İsrail eleştirmenleriyle olumlu röportajlar yaparken, Senatör Cruz'u İran'ın bombalanmasına verdiği destek konusunda sıkıştırdı. Klion’ın açıkladığı üzere, sağdaki İsrail yanlısı sesler bunu, "Carlson'ı artık saygın muhafazakârlık olarak kabul edilen çevreden dışlamak" için bir fırsat olarak kullanmaya çalıştı.

Fakat bu ilgi, Carlson’ı daha da net bir tavır almaya yöneltmiş gibi görünüyor, ki bu da açık bir beyaz ulusalcıyla dostane bir röportaj yapma kararıyla kanıtlandı (Klion, sağda artan anti-Semitizm hakkında yıllardır süren sol kanat uyarılarının ardından bu olayın gelişini izlerken "bir miktar schadenfreude (başkasının talihsizliğinden duyulan sevinç)" hissettiğini, anti-Siyonizm ile anti-Semitizmin karıştırılmasının gerçek anti-Semitizmle mücadeleye zarar verdiğini sözlerine ekledi).

Carlson'ın öne çıkan konumu ve ısrarı göz önüne alındığında, tartışmanın patlak vermesi sadece zaman meselesiydi.

Drop Site News’ten Murtaza Hüseyin, "Tucker Carlson'ın, ABD-İsrail ilişkisinin mevcut koşullarından rahatsız olan Amerikan siyasi düzeninin bir kesimi için bir araç olarak hareket ettiğinden şüpheleniyorum" dedi ve meselenin hassasiyeti göz önüne alındığında, Carlson'ın "kendisini destekleyen bir gücün" olduğundan emin hissetmesi gerektiğini ekledi.

The American Conservative'in yayın yönetmeni Curt Mills, Roberts'ı anti-Semitizm ile anti-Siyonizm arasında ayrım yapma gerekliliği hakkındaki "inanılmaz derecede cesur ve doğru" yorumlarından dolayı övdü.

Mills'e göre, Roberts ve Carlson'ın muhalifleri sadece "anti-Siyonist" veya "İsrail'e şüpheyle yaklaşan" muhafazakârları "iptal etmek" istiyorlar.

Mills, "Biz beyaz ulusalcılık üzerine bir tartışma yapmıyoruz. Biz, muhafazakâr düşünce kuruluşları ve merkez-sağ siyasetin ana akımında ABD dış politikası hakkında nelerin söylenip söylenemeyeceği üzerine bir tartışma yapıyoruz" ifadesini kullandı.

Bu elitler düzeyindeki tartışmanın ABD politikasında ne ölçüde değişikliklere yol açabileceği belirsizliğini koruyor. Amerika'nın İsrail'e verdiği desteğe şüpheyle yaklaşan bazı isimler yönetimin içine sızmış durumda ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance, sağ cenahta ABD'nin askeri maceracılığını azaltmaya yönelik büyüyen çabalara öncülük etmeye başladı.

Ancak Trump'ın politika aygıtının büyük bir kısmı hâlâ İsrail yanlısı şahinlerin hâkimiyetinde. Trump'ın kendisi de Orta Doğu politikası konusunda hâlâ başkana sözünü dinletebilen Miriam Adelson gibi önde gelen İsrail yanlısı danışman ve bağışçıları dinlemeye devam etti.

Ve Heritage Foundation, İsrail'i eleştirmenin kapısını aralamış olsa bile, İsrail karşıtı konuşmaları sert bir şekilde engellemeyi amaçlayan politikaları da destekledi.

Yine de Mills, en azından uzun vadede iyimser olmak için önemli bir neden görüyor. Cumhuriyetçi Parti'nin eski muhafızları nispeten şahin ve İsrail yanlısı kalırken, genç Trump yönetimi çalışanlarının çoğu dış angajmanlara karşı daha şüpheci yaklaşıyor.

Mills, "Yönetimin genelinde bizim bakış açımıza karşı doğal bir sempati seziyorum" diye ekledi.

Çeviri: YDH