
YDH- El-Ahbar yazarlarından Fakır Fadel, Irak’ın yaklaşan parlamento seçimlerinin hem siyasi hem de güvenlik açısından ciddi bir sınav olduğunu ve reform beklentilerinin uzun süredir süregelen kriz ve güvensizlikle iç içe geçtiğini belirttiği yazısında, Irak’ta seçimlerin sonuçlarının, siyasi sürece olan güveni ya yeniden tesis edeceğini ya da vatandaşların ilgisizliğini ve umutsuzluğunu pekiştireceğini öne sürüyor. Özellikle Sadr Hareketi’nin boykotunun seçimlere olan katılımı ciddi şekilde tehdit ettiğini ve bunun siyasi dengeler üzerindeki olası etkilerini vurgulayan Fadel, seçim komisyonunun güvenilirlik ve şeffaflık sağlama çabalarının, seçim sonuçlarının kabul edilebilirliği için kritik olduğunu tekrar ediyor.
Irak, önümüzdeki Salı günü yapılacak parlamento seçimlerinde yeni bir siyasi ve güvenlik sınavıyla karşı karşıya. Reform özlemleri, uzun bir kriz ve güvensizlik mirasıyla kesişiyor.
Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu, adil ve şeffaf bir oylama yapmaya tamamen hazır olduğunu teyit ederken, özellikle Sadr Hareketi'nin seçimleri resmen boykot edeceğini açıklamasının ardından, düşük seçmen katılımıyla ilgili endişeler artıyor. Bu adım, katılımı 2005'ten bu yana en düşük seviyelere düşürme tehdidinde bulunuyor.
Komisyonun medya ekibinin başkanı İmad Cemil, komisyonun "tüm teknik ve lojistik hazırlıkların %95'inden fazlasını tamamladığını" belirterek, "seçim sonuçlarının manuel ve elektronik oy sayım süreci tamamlanır tamamlanmaz açıklanacağını" söyledi.
El-Ahbar'a verdiği röportajda, "Komisyonun şeffaflığı sağlama ve kamuoyu güvenini artırma çabaları kapsamında yaklaşık 1,2 milyon yeni seçmenin kaydını tamamladığını ve uygun olmayan bazı adayları diskalifiye ettiğini" ekledi.
Tartışmalı 2018 seçimlerinden bu yana, Irak yetkilileri sandıkların güvenilirliğini zedeleyen yasal ve teknik kusurları gidermeye çalıştı. Kamuoyu yoklamaları, Iraklıların %20'sinden azının bu seçimleri "adil" bulduğunu gösterdi.
Bu durum, hükümeti ve Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu'nu yeni oylama sistemleri benimsemeye ve el-Nur Uluslararası Seçim İzleme Vakfı gibi yerel ve uluslararası izleme kuruluşlarıyla iş birliğini genişletmeye yöneltti.
Ancak teknik reformlar tek başına siyasi şüpheleri ortadan kaldıramaz; örneğin Sadr Hareketi, yarıştan çekilme kararının bu şüphelerden kaynaklandığını söylüyor.
Bu durum, bir sonraki parlamentodaki güç dengesini etkileyebilir. Hareketin lideri Mukteda es-Sadr, "#Boykot" etiketini taşıyan bir açıklamada, kararının "rejimi devirmek değil, siyasi süreci yeniden yapılandıran, mezhepsel kotalardan ve yolsuzluktan uzaklaştıran temel reformlar talep etmek" olduğunu duyurdu. Bu duruş, Bağdat'taki Adhamiye gibi bölgelerdeki destekçileri arasında yankı buldu.
Komisyon ise halkı rahatlatmaya çalışıyor. Kerkük ve Zikar da dahil olmak üzere illerdeki ofisleri, sandık merkezleri için teknik hazırlıkların ve güvenlik önlemlerinin tamamlandığını doğruladı.
Örneğin Kerkük'te, merkezlerin üç güvenlik kordonuyla korunması planının yanı sıra, genel seçimlere 900 bin seçmenin ve özel oylamada 56 bin güvenlik görevlisinin katılması bekleniyor.
Ortak Harekât Komutan Yardımcısı Korgeneral Kays el-Muhammedevi, el-Ahbar da dahil olmak üzere medya kuruluşlarına verdiği bir röportajda, güvenlik güçlerinin "illerdeki tüm sandık merkezlerini güvence altına almak için kapsamlı bir plan geliştirdiğini" belirtti:
"Planın sokağa çıkma yasağı getirmeyi veya yolları kapatmayı içermediğini ve seçim günü hareketin tamamen normal olacağını. Sandık açılışından itibaren merkezi sayım merkezlerine taşınana kadar seçim sürecinin güvenliğinin sağlanması amacıyla Savunma ve İçişleri Bakanlıkları ile istihbarat birimleri arasındaki koordinasyon en üst düzeye çıkarıldı."
Tüm bunların ortasında, Necef'teki dini otoritenin konumu, kamuoyunun algısını şekillendirmede belirleyici bir faktör olmaya devam ediyor.
Her seçim döneminde olduğu gibi, dini otorite, siyasi duruş veya belirli listeler belirtmeden, bilinçli katılım ve "halka hizmet edecek en uygun ve yetenekli adayların" seçilmesi çağrısını yineledi.
Necef'li bir din alimi olan Şeyh Caburi Abdul, dini otoritenin "katılımı, bilinçli ve sorumlu bir şekilde uygulandığı takdirde, ulusal ve ahlaki bir görev olarak gördüğünü" belirtiyor.
Bu arada, Kufe Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü olan araştırmacı Muhammed el-Abdali, dini otoritenin etkisinin "sessiz kalsa bile varlığını sürdürdüğünü, seçmenler için ahlaki bir pusula görevi gördüğünü ve gerginliklerin yatıştırılmasına katkıda bulunduğunu" düşünüyor.
Seçim manzarasını analiz eden seçim uzmanı Ali el-Aref, el-Ahbar'a şunları söyledi:
"Irak gerçek bir yol ayrımında. Ya yaklaşan seçimler halkın siyasi sürece olan güvenini geri getirecek ya da ilgisizliği ve umutsuzluğu pekiştirecek. Küçük listelerin çoğalması ve büyük blokların yokluğu daha parçalı bir parlamentoya yol açabilir ve bu da daha sonra bir hükümetin kurulmasını zorlaştırabilir."
Ancak el-Aref, aynı zamanda "doğrudan elektronik sayıma geçişin ve sıkı yargı denetiminin varlığının, sürece önceki seçimlerden daha fazla güvenilirlik kazandırabileceğine" inanıyor.
Gözlemcilere göre en önemli zorluk beklenen seçmen katılımında yatıyor.
Resmi olmayan anketler, özellikle geleneksel olarak Sadr hareketinin kalesi olan güney illerinde, katılımın kayıtlı seçmenlerin %35'ini geçmeyebileceğini gösteriyor.
Çeviri: YDH