
YDH - El-Ahbar gazetesi yazarı Muhammed Fadlullah, emperyalizm karşıtı cephenin, ABD'yi diğerlerinden daha "akıllı" ve "az vahşi" bir imparatorluk olarak görme yanılgısı nedeniyle hazırlıksız yakalandığını vurguluyor. Yazara göre, Barack Obama gibi figürler suyu bulandırırken, Donald Trump'ın aleni tutumu emperyalizmin gerçek yüzünü daha net gösteriyor. Çözümün, müttefiklerine somut destek vermeyen Çin gibi başka bir emperyal güce sığınmak olmadığını belirten Fadlullah, asıl mücadelenin her türlü emperyal güç birikimine ve çok kutupluluk yanılsamasına karşı verilmesi gerektiğini ifade ediyor.
Latin Amerika’daki sol hükümetlerden (başta Brezilya olmak üzere) Ortadoğu’daki direniş hükümetlerine ve güçlerine kadar uzanan bariz bir dağınıklık, felç hali ve odaklanma yetersizliği hâkim.
Bugün ödediğimiz soykırıma varan bedellerin ve Latin Amerika halklarının önümüzdeki günler veya haftalarda ödemeye başlayabileceği bedellerin temel bir kısmı, emperyalizm karşıtı çevrelerde açıkça değil, üstü kapalı şekilde dile getirilen zımni bir inançtan kaynaklanıyor: ABD'nin, tüm kusurlarına rağmen, diğer imparatorluklara kıyasla vahşi bir imparatorluk olmadığı, aksine vahşetini dizginleyen akıllı bir imparatorluk olduğu ve bir suç işlemek istediğinde buna hukuki bir kılıf bulmaya çalıştığı yönündeki inanç.
Ne zaman Amerikan emperyalizminin cani olduğunu söylemek istesek, Belçika'nın Kongo'daki veya Fransa'nın Cezayir'deki katliamlarından örnekler göstermek zorunda kalırdık.
Örtük kanı, Çin veya Rus hükümetinin Amerikan hükümetinden daha vahşi olduğuydu. Dolayısıyla, imparatorluk tüm vahşetiyle ortaya çıktığında kimse buna hazırlıklı değildi.
En "ilerici", sendika destekçisi ve Bernie Sanders'ın dostu olan başkanın döneminde, ABD'nin İsrail'e karşı savaşı tırmandırması durumunda Tahran'a karşı nükleer bomba kullanma tehdidi sonrasında İran'ın davranışlarını değiştirmek zorunda kalması ne anlama geliyor?
Bu, bu denli aleni bir vahşet beklemediğimiz ve önceki planların Washington'un böyle bir adım atabileceği ihtimalini hesaba katmadığı anlamına geliyor.
Sorun, Washington'un nükleer silah kullanma tehdidi değil, Tahran'ın bunu açıkça ilan etmemesi ve meseleyi emperyalizm sorununu yeniden gündeme taşıyacak uluslararası bir krize dönüştürmemesidir.
Şu an yaşananların olumlu tarafı şu ki, Amerikan emperyalizmi yıpranıp çöktüğünde (bu çöküş gerçekleşmeden önce dünya halklarının ne denli ağır bir bedel ödeyeceği aşikâr), ilerici Amerikalıların, "demokrasilerin yasal ilkelere bağlı kaldıkları ve halklarının hükümetlerinden hesap sorduğu için savaşları kaybettiği" yönündeki iddialarını öne sürmelerine imkân kalmayacak.
Bu, adil savaşın kural ve kanunlarına bağlı kaldığı için yenilen bir savaşçınınki gibi asil bir çöküş olmayacak. Beyaz Saray'daki Donald Trump nimetini gerçekten de korumamız gerekiyor.
ABD’nin hızla son derece geleneksel bir otokrasiye doğru yol aldığı ve Macaristan'da Viktor Orbán'ın ve Türkiye'de (Gazze'deki Sünni halkın savunucusu) Müslümanların Sultanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kullandığı araçları adım adım kullandığı aşikar.
Cumhuriyetçilerin, hatta Donald Trump'ın bizzat kendisinin, her dört yılda bir tekrarlanan göstermelik seçimlerle yönetime geleceği fikri artık bir gerçeğe dönüştü.
Başkan Trump, ırkını ve atalarının dinini, emperyalizm karşıtlarının direncini kırmak ve kafalarını karıştırmak için kullanan Barack Hüseyin Obama'dan şüphesiz daha iyidir. Hatırlarsak, 2001 ve 2003 yıllarında Amerikan savaşlarına bilinç düzeyinde karşı koymak daha kolaydı.
Elbette bu savaşları destekleyen Amerikalı akademisyenler vardı ancak onların kişisel çıkarlarla hareket ettikleri açıktı. Bugün ise emperyalizme karşı kullanmamız gereken sözlüğü dahi kaybetmiş durumdayız ve bunun temel sebebi Barack Obama'dır. Görünen o ki, Zohran Mamdani de aynı yöntemi sürdürecek.
Biz çevre halkları, Mamdani'nin New York belediye başkanı olmasından ne kazanacağız? Hiçbir şey kazanmayacağımız gibi Mamdani, Başkan Trump'ın bizler için netleştirmeye çalıştığı tabloyu daha da bulanıklaştıracaktır.
Soykırım fasılları sona erdiğinde verilecek temel bir mücadele var: İlerici Amerikalı akademisyenlerin hakkımızda araştırmalar ve çalışmalar yazmalarını engellemek ve onların ilericilik ve ahlaki üstünlük adına konuşma imkanlarını yeniden kazanmalarının önüne geçmek.
Fakat ne yazık ki, Brezilya'dan Tahran'a uzanan direniş ekseninin bu konuda herhangi bir tasavvuru olduğunu sanmıyorum. Biz şu anda sadece şaşkınlık eylemi içindeyiz ve korkarım ki bu, "şaşkınlık epistemolojilerine" dönüşecek.
ABD ile Çin arasındaki restleşme, kırk ya da elli yıl boyunca yerinde sayabilir. O halde soru, bu süre zarfında Latin Amerika ve Ortadoğu'daki konumumuzun ne olacağı ve ne yazık ki hâlâ kök salmış bir fikir olan imparatorluğun kendiliğinden çökmesini bekleme düşüncesidir.
Şu anda İsrail'in küresel çapta entelektüel tartışmayı kaybettiğine dair bir yanılsama mevcut. Bu, şimdilik doğru; ancak sendika destekçisi ilerici Amerikalı akademisyen, olanları meşrulaştıracak ve tartışmanın odağından çıkaracak bir yol bulacaktır.
İsrail'in bugünkü hesabı, on veya yirmi yıl sonra Amerikan üniversitelerinin Gazze Şeridi'nde yaşanan soykırımı etkisiz hale getirmeyi başaracağı ve bizi başka konuları tartışmaya zorlayacağı yönündedir (bazen 1960'lara kadar sömürgecilik, manda yönetimi, ilerleme ve geri kalmışlık üzerine konuşmanın son derece doğal olduğunu ve bunun geri döneceğinin anlaşıldığını unutuyoruz).
Amerikan üniversiteleri, muazzam emperyal gücü sayesinde, Çin'de bir değişim yaşanıp farklı bir beşeri bilimler üretilmeye başlanmadığı sürece (ki bu önümüzdeki birkaç yıl için pek olası görünmüyor) bizi kendi söylediklerine yanıt vermeye çabalarımızı adamaya zorlama gücünü hâlâ elinde tutuyor.
İran, Çin veya Rusya, 2008 yılında ABD ve Avrupa Birliği'ndeki mali krizden nasıl yararlandı? Hiçbir şey yapmadılar.
Washington'un kendi kendine çökmesini bekliyorlardı ve bunun, Washington'un diğer devletlerden daha az vahşi olduğu yanılsamasına eklenen ölümcül bir yanılsama olduğu kanıtlandı.
Bütün bunlar ne anlama geliyor? Bu, mevcut veya yükselen her emperyalizme karşı bir hareket inşa etmemiz, çok kutupluluk yanılsamalarını reddetmemiz ve uluslararası ilişkilerde eşitlik için savaşmamız gerektiği anlamına geliyor.
Amerikan emperyalizmine Çin emperyalizmiyle mi karşı koyacağız? Buna inananlar, 7 Ekim'deki nitelikli ve tarihi operasyonda ABD Başkanı Joe Biden'ın gelip İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun yanında durduğunu hatırlamalıdır.
İki lider arasındaki tüm sözde ideolojik farklılıklara rağmen Biden, İsrail savunmasının tamamen çökmesine yol açan devasa teknolojik ve idari güvenlik zafiyeti nedeniyle onu eleştirmedi.
Aksine ona her türlü mali, askeri ve teknolojik desteği verdi (Avustralya'daki uydu bağlantılı Amerikan güvenlik merkezlerinden, ilerici Kaliforniya'daki Silikon Vadisi şirketlerinin tüm imkânlarına kadar).
Bununla da kalmadı, İsrail'i hem yönetim hem de halk olarak rahatlatmak için Akdeniz'e bir Amerikan uçak gemisi gönderdi.
Latin Amerika'da ise, Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei'nin kurduğu iktsadi modelin birkaç mali skandalın ardından çöküşün eşiğine gelmesiyle, sadece birkaç ay içinde, Başkan Trump Uluslararası Para Fonu'na Arjantin'e hak etmediği yirmi milyar dolarlık bir kredi vermesi için baskı yaptı.
Geçen eylül ayındaki ara seçim sonuçlarının ardından ABD Hazine Bakanı Scott Bessent, Arjantin para birimi pezoyu satın almak için yirmi milyar dolarlık bir hat oluşturdu. Ardından (Silikon Vadisi'ndeki ilericilerin en önemli sembollerinden biri olan) OpenAI şirketinin yöneticisi Sam Altman, Arjantin'in güneyinde veri merkezleri inşa etmek için toplam değeri yirmi milyar doları bulan bir yatırım yapacağını duyurdu.
Yani, sadece birkaç ay içinde Javier Milei'nin çökmekte olan rejimine altmış milyar dolarlık destek sağlandı.
Peki ya Çin? Bize, Washington'un müttefiklerine verdikleriyle karşılaştırılabilecek kayda değer hiçbir şey vermedi.
Buna rağmen, ülkelerimizde ne zaman bir ekonomik veya güvenlik zafiyeti ortaya çıksa, Çin'in araçları Pekin'in müttefiklerinin "kalitesinden" rahatsız olduğu propagandasını yapıyor.
İşte Washington bu, Pekin de bu. Bu yüzden, herhangi bir mali, askeri ve en önemlisi bilimsel araştırma gücü biriktirmeye çalışan her devlete karşı savaşmalıyız. Çünkü gördük ki, biz soykırıma uğrarken Pekin'deki sözde dostlarımız bizim zayıflığımızla alay ediyorlardı.
Bir emperyal merkez (çok kutupluluk ve karşılıklı saygı gibi) ahlakçı sloganlar yükselttiğinde, bu başka bir emperyal merkeze karşı bir hamle çerçevesinde olur. Bu teknik işe yaramaz hale geldiğinde ise pişmemiş, çiğ vahşetine geri döner.
Çeviri: YDH