
YDH - ABD eski Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Orta Doğu politikasının şekillenmesinde ve özellikle Irak işgalinin başlatılmasında merkezi bir rol oynamış bir siyasi figürdü. El-Ahbar gazetesi yazarı Rim Hani'nin hatırlattığı üzere kitle imha silahları hakkındaki asılsız istihbaratı kullanarak Irak'ın işgaline zemin hazırlaması ve eski şirketi Halliburton'un savaştan kârlı çıkması, itibarını zedeleyen temel eleştiriler arasında yer aldı. Birçok gözlemciye göre Cheney'nin istihbarat kurumlarının bağımsızlığını zayıflatması, işkenceyi meşrulaştırması ve uluslararası hukuku göz ardı etmesi gibi eylemleri, "Trumpizm"e giden yolu açarak ABD siyasetini ve toplumunu kalıcı olarak değiştirdi.
Star Wars evreninden, sinema tarihinin en meşhur kurgusal kötü karakterlerinden birine benzetilmesine yol açan ‘şöhretiyle’ tanınan ABD eski Başkan Yardımcısı Dick Cheney'nin 84 yaşındaölmesiyle birlikte, Orta Doğu'nun çehresini değiştirme girişimlerinde ve Amerikan politikalarındaki belirli eğilimleri ‘sonsuza dek’ güçlendirmede başrolü oynayan bu Amerikalı yetkilinin geçmişi yeniden hatırlandı.
Bölgedeki Amerikan askeri ayak izini yeniden şekillendiren ve birçoklarına göre ABD karşıtı duyguları gelecek yıllar boyunca körükleyen strateji ve taktiklerin yanı sıra, pek çok kişinin bilmediği bir gerçek de dönemin Suudi Kralı Fahd bin Abdülaziz’den Amerikan güçlerinin Suudi topraklarında konuşlanması için bizzat destek alan kişinin Cheney olduğuydu.
Cheney, 1989'dan 1993'e kadar eski Başkan George H. W. Bush yönetiminde Savunma Bakanı olarak görev yaptı.
Bu dönemde Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından askeri güçlerde yapılan indirimleri yönetirken, aynı zamanda ABD'nin Panama'yı işgaline ve ülkesinin "Körfez Savaşı"na katılımına nezaret etti.
Bush'un 1992'de yeniden seçilme girişimini kaybetmesinin ardından Cheney, muhafazakâr bir düşünce kuruluşu olan American Enterprise Institute'ta araştırmacı oldu.
1995'te ise petrol ve doğalgaz endüstrisine teknoloji ve hizmet tedarik eden Halliburton şirketinin yönetim kurulu başkanlığı ve CEO’luğu görevini üstlendi; bu şirket, Cheney'nin Bush'un ikinci dönemindeki başkan yardımcılığı görevi sona erdikten sonra bile Irak'ta önemli bir rol oynayacaktı.
Bush'un ön seçimlerdeki zaferleri başkan adaylığını garantiledikten sonra Cheney, başkan yardımcısını belirleme komitesinin başına getirildi.
Fkat en nihayetinde Cumhuriyetçi Parti'nin bu göreve adayının bizzat Cheney olması dikkat çekiciydi. Seçim gününden iki hafta sonra hafif bir kalp krizi daha geçiren Cheney, ardından Bush'un başkanlık geçiş ekibinin lideri olarak görevine geri döndü.
Başkan yardımcılığı süresince nüfuzunu, yönetimin enerji politikasını ve Orta Doğu'daki dış politikasını şekillendirmek için kullandı.
Saddam Hüseyin'in Birleşmiş Milletler raporlarında belirtilen kararları ihlal ederek kitle imha silahları geliştirdiğine dair istihbarat raporlarının dolaşıma sokulmasında merkezi ve tartışmalı bir rol oynadı. Bush yönetimi de bu raporları Irak Savaşı'nı başlatmak için kullandı.
Saddam rejiminin çöküşünün ardından Cheney’nin şirketi Halliburton, ABD hükümetinden kârlı yeniden inşa sözleşmeleri aldı. Bu durum, kayırmacılık ve usulsüzlük şüphelerini beraberinde getirerek Cheney'nin itibarına büyük ölçüde zarar verdi.
O dönemde Kongre üyeleri, Cheney'yi gizli bir kamu görevlisi olmakla suçladı ve ulusal enerji politikasını oluşturmak için kullanılan kayıtları açıklamadığı için ona dava açtı.
2009'da görevden ayrıldıktan sonra da göz önünde kalmaya devam eden Cheney, siyasi konulardaki görüşlerini sık sık dile getirdi.
2010 yılında beşinci kalp krizini geçirdi ve iki yıl sonra kendisine kalp nakli yapıldı. Zatürre ile birlikte seyreden kalp rahatsızlığı, salı günü ölümüne yol açtı.
Cheney, iddialarını çürüten kesin kanıtlara ve istihbarat uyarılarına rağmen, son günlerine kadar Irak’ın işgalinin ‘haklılığını’ savunmaya devam etti. Bu işgal, ülkenin yıkımına ve savaş ile yaptırımlar sonucunda yüz binlerce Iraklı sivilin ölümüne neden olmuştu.
İngiliz The Guardian gazetesinde yer alan bir habere göre Cheney, "ajandasını" hayata geçirmek için istihbarat kurumlarını, yönetimin o dönemki kanısıyla uyumlu, yani Irak'ın ‘varoluşsal bir tehdit’ oluşturduğu ve ‘teröristlerin’ eline geçmek üzere olduğu yönünde raporlar hazırlamaya ikna etmede başrolü oynadı.
Gazeteye göre Cheney, “Virginia eyaleti Langley'deki (Merkezi İstihbarat Teşkilatı) karargâhına birkaç kez bizzat giderek istihbarat analistlerini yıldırmak gibi açık bir amaçla istihbarat kurumlarının bağımsızlığını koruyan kuralları çiğnedi.”
Gazete, işgal döneminde Ulusal İstihbarat Konseyi’nin Yakın Doğu ve Güney Asya’dan sorumlu ulusal istihbarat yetkilisi olan Paul Pillar’ın şu sözlerine yer verdi:
Pillar, Cheney'nin “Irak savaşını meşrulaştırmak amacıyla istihbarat ile siyasi sınıf arasındaki ilişkiyi bozan ana figür” olduğunu belirtti.
Pillar ayrıca, Cheney’nin Ağustos 2002'de yaptığı bir konuşmada, “istihbarat topluluğunun bu konuda kötü şöhretli bir değerlendirme olacak metin üzerinde çalışmaya başlamasından haftalar önce, ‘Saddam Hüseyin'in şu anda kitle imha silahlarına sahip olduğuna şüphe yok’” dediğini ifade etti.
Bu nedenle, her ne kadar son yıllarda Donald Trump'a yönelik sert muhalefeti ve özellikle 2024 başkanlık seçimlerinde Kamala Harris'e destek vereceğini açıklayarak dünyayı şaşırtması sebebiyle ‘ılımlı’ olarak görülmeye başlasa da gözlemcilere göre Cheney, istihbarat kurumlarının bağımsızlığını ve ABD'nin -zaten göstermelik ve seçici olan- uluslararası hukuka bağlılığını baltalayarak "Trumpizm"e giden yolu hazırlayan bir numaralı sanık olarak kalacak.
Daha genel bir ifadeyle, o dönemde ‘hükmeden’ başkan yardımcısı, Richard Nixon yönetiminin ayrılışı ve Watergate skandalının ardından Beyaz Saray'ın Kongre tarafından ‘haksız yere kısıtlandığı’ bahanesiyle başkanlık yetkilerini değiştirdi; bu, Trump’ın bugünkü uygulamalarına benzer bir üsluptu.
Benzer şekilde, Amerikan Responsible Statecraft sitesinde yayımlanan makalede şu ifadeler yer alıyor:
“Cheney'nin kitle imha silahları hakkındaki yalanları, her açıdan ABD'yi bugünkü durumuna getiren temel unsur. Bunu, Irak'taki isyanı öngörememek gibi vahim hatalar, milyonlarca insanın hayatını kaybetmesi, Amerikan Hazinesinin yüklendiği maliyet, yargısız infazlar, işkence ve bitmeyen savaşlarla nitelenen yeni bir savaş türünün ortaya çıkması izliyor. Bütün bunlar, Amerika'daki toplumu ve siyaseti belki de sonsuza dek değiştirdi.”
Bu görüşü savunanlar, konumlarını şu tespitle gerekçelendiriyor: “11 Eylül olaylarının ardından yaşanan yası, korkuyu ve Amerikan milliyetçiliğini, yeni muhafazakârların Orta Doğu'daki savaşlarını sürdürmek için istismar etmek, halkın devlet kurumlarına olan güvenini zayıflattı, Cumhuriyetçi Parti'yi büyük ölçüde tahrip etti ve popülist hareketlerin yükselişine neden oldu.”
Aynı kaynağa göre Cheney’nin politikaları, Vietnam Savaşı dönemine kıyasla seçkinlere karşı daha büyük bir güvensizlik besleyen bir gazi nesli yarattı. Politikaları ayrıca, paralı asker savaşlarını, ölümcül insansız hava araçlarını ve iç savaşları serbest bıraktı.
ABD'deki polis yetkilerini de artırdı. Bu politikalar, Amerikan yönetimine “hoşuna gitmeyen herhangi bir hükümet liderini bombalama, gözaltına alma ve ortadan kaldırma” hakkı tanıdıktan sonra, “insanları daha az özgür ve hükümetlerinden daha çok korkar hale getirmekten başka bir işe yaramadı.”
Bağdat'ın nükleer silah yapmak için "alüminyum tüp" peşinde olduğunu iddia etmesinden ve bunun ardından gelen, Orta Doğu'yu bugüne dek bir kaos durumuna sürükleyen artçı şoklar serisinden 13 yıldan fazla geçmemişken, Cheney bu kez de Tahran’ı Washington için yeni bir "varoluşsal tehdit" olarak göstermeye yöneldi ve 2015 İran nükleer anlaşmasına karşı olduğunu dile getirdi.
O dönemde Cheney, İran'la varılan ön anlaşmayı engellemek için başarısız olmaya mahkûm ‘son bir girişim’ niteliğindeki Amerikan kamuoyuna yönelik bir konuşmasında, bu anlaşmanın “Tahran'a Amerikan anavatanına nükleer bir saldırı düzenleme imkânı vereceğini” vurguladı.
Unutulmamalı ki Cheney, görev süresinin önemli bir bölümünü Tahran'a karşı Körfez ülkelerinin desteğini toplamak için bir dizi mekik diplomasisi yürüterek geçirmişti.
Onun sicilini belirleyen en önemli olaylardan biri de şüpheli El Kaide üyelerine karşı işkence kullanımını meşrulaştırmasıydı. Bu kişiler, Merkezi İstihbarat Teşkilatı’na (CIA) ait “kara bölgelerde” suçlama olmaksızın tutuluyordu.
Cheney, ‘geliştirilmiş sorgulama’ olarak adlandırdığı -Bush yönetiminin işkence kullanımını meşrulaştırmak için kullandığı yumuşatılmış ifade- yöntemin ‘bizi güvende tuttuğunu’ iddia etti.
Meşhur Guantanamo gözaltı kampı da Bush-Cheney döneminin bir başka mirası. Bu kamp, sonraki yönetimler için hukuki bir açmaz oluştururken, bugün Trump tarafından sınır dışı edilen göçmenleri tutmak için bir merkez olarak kullanılıyor.
Çeviri: YDH