Hizbullah'tan Lübnan devletine ve kamuoyuna açık mektup

06 Kasım 2025

Hizbullah, Lübnan’ın üst düzey yetkililerine ve halka hitaben yayımladığı açık mektupta, İsrail’in ateşkes ihlallerini ve ABD arabuluculuğundaki yeni müzakere girişimlerini “egemenliğe yönelik tehdit” olarak nitelendirerek Lübnan’ın hiçbir koşulda ''siyonist şantajlara boyun eğmeyeceğini'', direnişin halk ve orduyla birlikte ülkenin egemenliği için mücadeleye devam edeceğini bildirdi.

YDH- Hizbullah, Lübnan’ın üst düzey devlet yetkililerine ve halka hitaben yayımladığı açık mektupta, İsrail’in ateşkes ihlallerini kınayarak ülkenin egemenliğini hedef alan yeni müzakere girişimlerine karşı uyarıda bulundu ve direnişin meşru savunma hakkını sürdüreceğini ilan etti.

Hizbullah, İsrail’in ateşkes ihlalleri ve Amerikan arabuluculuğundaki müzakere sürecine tepki göstererek Lübnan’ın egemenliğini ve ulusal uzlaşısını koruma kararlılığını vurguladı.

Direniş örgütü, Lübnan’ı “siyonist çıkarların hizmetine sokacak yeni müzakere turlarına” karşı uyarıda bulunarak ülkenin çıkarlarını savunmanın tek yolunun ulusal birlik ve direniş eksenli bir duruş olduğunu açıkladı.

Hizbullah’ın yayımladığı bildiriye göre, 27 Kasım 2024’te ilan edilen ateşkes, İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarını durdurmak amacıyla 2006 tarihli Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararının yürütme mekanizması olarak tanımlandı.

Bildiride, kararın Litani Nehri’nin güneyini kapsadığı, bu bölgenin silahlardan ve silahlı unsurlardan arındırılmasının, İsrail ordusunun ise Mavi Hat’ın ötesine çekilmesinin öngörüldüğü vurgulandı.

Hizbullah, ateşkes metninin girişinde yer alan hükümlerin 1701 sayılı kararın uygulanmasına yönelik adımlar olarak düzenlendiğini belirtti.

Metnin birinci maddesinde, “İsrail ve Lübnan 27 Kasım 2024 Çarşamba günü saat 04.00’ten itibaren düşmanlıkları durduracaktır” ifadesine yer verildi.

İkinci maddeye göre ise Lübnan hükümeti Hizbullah dâhil hiçbir grubun İsrail’e yönelik operasyon düzenlemesine izin vermeyecek, İsrail de kara, hava veya deniz yoluyla Lübnan’a yönelik askerî saldırı gerçekleştirmeyecekti.

 

Hizbullah: İhlaller ve saldırganlık sürüyor

Direniş, bildirinin devamında söz konusu ateşkesin tek taraflı olduğunu, Lübnan ve Hizbullah’ın 1701 sayılı kararın şartlarına uyduğunu ancak İsrail’in sistematik biçimde bu anlaşmayı ihlal ettiğini vurguladı:

''Ateşkes ilanının yürürlüğe girdiği andan bugüne kadar Lübnan ve Hizbullah, metinde belirtilen hükümlere fiilen ve titizlikle riayet etmiş olmalarına rağmen, siyonist düşman kara, deniz ve hava yoluyla ihlallerini sürdürmüş, bu saldırgan uygulamalarına son vermesi yönündeki tüm çağrılara aldırmamıştır.''

Hizbullah ABD destekli İsrail saldırganlığının, Lübnan’ın dış politika ile güvenlik tercihlerini İsrail’in çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirmeyi amaçladığının altını çizdi:

''Tam tersine, düşman bu çağrılara Lübnan’ı tehdit ve şantajla sindirerek, kendi saldırılarını meşrulaştırmak için çeşitli koşul ve talepler öne sürmüş; Lübnan devletini, halkını ve ordusunu boyun eğmeye zorlayan bir projeyi tamamlamak için çaba göstermiştir. Bu çabaların nihai hedefi, Lübnan’ı siyonist çıkarları tanımaya ve Filistin’deki işgali fiilen meşrulaştırmaya itmek olmuştur.''

Ayrıca Hizbullah, arabuluculuk şeklindeki dış nüfuz girişimlerinin Lübnan üzerinde baskı aracı haline geldiğini de ifade ederek bu tür çabalara karşı temkinli olunması gerektiğini belirtti.

 

Silah tekeli meselesi ve hükümetin yanlış kararı

Hizbullah, bildiride son dönemde bazı siyasi çevrelerce dile getirilen “silahların devletin tekeline alınması” yönündeki kararların, İsrail’e ve onun destekçilerine karşı bir “iyi niyet göstergesi” olarak sunulmasını eleştirdi.

Hareket, bu adımın “devletin stratejik bir hatası” olduğunu savunarak, Tel Aviv’in bu yaklaşımı fırsata çevirdiğini ve Lübnan genelinde direnişin silahsızlandırılmasını ateşkesin ön koşulu haline getirdiğini belirtti.

Bildiride, “silah meselesinin hiçbir şekilde dış baskıların ya da İsrail şantajının konusu olamayacağı” vurgulanarak, bu konunun ancak ulusal egemenliği ve savunma stratejisini kapsayan kapsamlı bir güvenlik vizyonu içinde değerlendirilebileceği ifade edildi.

Hizbullah, İsrail’in hedefinin yalnızca direnişi varlığı değil, tüm Lübnan olduğunu savunarak, “düşmanın asıl amacı ülkemizin direnme kapasitesini ortadan kaldırmak ve Lübnan’ı kendi çıkarlarına tabi kılmaktır” dedi.

Son olarak Parti, ulusal birliğe ve onura dayalı bir duruşun, ülkenin saygınlığını ve egemenliğini korumanın tek yolu olduğunu vurguladı.

 

Direnişten yeni müzakere tuzaklarına karşı uyarı

Hizbullah'ın bildirisinde, İsrail ile müzakere turlarına girmenin esas olarak Tel Aviv’in fiili kazançlarını meşrulaştıracağını ve bölgesel/uluslararası arabuluculuk (özellikle ABD himayesi) altında yürütülen pazarlıkların Lübnan için asimetrik ve güvenilmez sonuçlar doğuracağını söyledi:

''Düşmanın önümüze koyduğu müzakere tuzaklarına düşmek, sadece İsrail lehine yeni kazanımlar doğurur. Çünkü bu düşman, hep alır ama hiçbir taahhüdünü yerine getirmez. Amerikan zorbalığının himayesi altındaki bu vahşi düşmanla hiçbir taktik oyun veya kurnazlık sonuç vermez.''

Direniş bir kez daha önceliğin ateşkesin fiilen uygulanması ve İsrail’i yükümlülüklerini yerine getirmeye zorlamak olduğunu vurguladı:

''Bugün Lübnan’ın önceliği, ateşkes ilanının hükümleri uyarınca saldırganlığın durdurulmasını sağlamak ve İsrail’i yükümlülüklerine uymaya zorlamaktır. Lübnan, hiçbir şekilde saldırgan şantajlara boyun eğmek ya da siyonist düşmanla siyasî müzakerelere sürüklenmek durumunda değildir. Böyle bir adım, hiçbir ulusal çıkar taşımadığı gibi, Lübnan’ın varlığını ve egemenliğini tehdit eden bir tehlike doğurur.''

 

Bildirinin sonucu ve taahhüdü

Hizbullah, direnişi meşru ve vazgeçilmez bir ulusal savunma biçimi olarak tanımladığı bildirisinde, bu hakkın, ne “savaş” ne de “barış” etiketiyle sınırlandırılamayacağını çünkü savunmanın ülkeye dayatılan saldırıya karşı verilen varoluşsal bir cevap olduğunu vurgulayarak direnişi hem ordu hem halkla omuz omuza yürütülen bir görev olarak sundu.

Hizbullah bildirinin sonunda, vizyonunu şu sözlerle pekiştirdi:

''Biz, Lübnan’ın kurucu unsurlarından biri olarak, bu ülkeyi tüm evlatları için nihai vatan olarak benimsediğimizi bir kez daha teyit ediyoruz.

İşgal ve saldırganlığa karşı meşru direniş hakkımızı koruyor, ordumuz ve halkımızla birlikte ülkemizin egemenliğini savunmayı görev biliyoruz.

Bu meşru savunma hakkı, “savaş kararı” veya “barış kararı” kavramlarının içine sığmaz; zira biz, ülkemize dayatılan bir savaşa karşı savunma hakkımızı kullanıyoruz.

Bu vizyon doğrultusunda, tüm gelişmelere bu bilinçle yaklaşacağımızı, bugün önceliğimizin siyonist ihlallerin ve saldırganlığın durdurulması olduğunu ve ülkemize yönelmiş güvenlik ve varoluşsal tehditlerin bertaraf edilmesi için ulusal birliğin güçlendirilmesi gerektiğini vurguluyoruz.

Sabırla direnen, onurlu ve kahraman halkımıza en derin takdirlerimizi sunuyoruz; onların bizimle birlikte adalet ve egemenlik uğruna gösterdiği fedakârlık, direnişin güvencesidir.

Halkımıza sözümüz şudur: Topraklarımızı, halkımızı ve geleceğimizin umutlarını korumak için izzet, onur ve hak mevzisinde kalacağız.''