
YDH - Rey el-Youm gazetesinin genel yayın yönetmeni Abdulbari Atvan, bugünkü köşe yazısında yarın ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye'deki Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) rejiminin lideri Ebu Muhammed el-Colani arasında yapılması planlanan zirvenin, Suriye’nin kaderinde ve bölgenin geleceğinde köklü bir dönüm noktası olabileceğini vurguluyor. Atvan'a göre Washington, İsrail gözetiminde “Yeni Suriye”yi şekillendirerek ülkeyi İbrahim Anlaşmaları sistemine dahil etmeye, Şam’ı büyük bir Amerikan askeri üssüne dönüştürmeye ve bölgeyi fiilen etnik-mezhepsel çizgilerle bölmeye hazırlanıyor.
Önümüzdeki pazartesi günü ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye rejimi ldieri Ahmed Şaraa (eski adıyla Ebu Muhammed el-Colani) arasında Beyaz Saray’da yapılması beklenen zirve, yalnızca Suriye devleti ile onun ulusal ve İslami mirası açısından değil, bütün bölge açısından da köklü bir dönüm noktasına yol açabilir.
Başkan Trump’ın İsrail denetiminde şekillendirmeye çalıştığı “yeni Suriye”, hızla İbrahim Anlaşmaları sistemine katılma ve işgal devletiyle yakın ittifak ilişkileri kurma yolunda ilerliyor. Bu sürecin, güvenlik anlaşmasıyla ve İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’yla yapılacak bir zirveyle başlayacağı; söz konusu zirvenin yeri ve zamanı konusunda da Beyaz Saray görüşmeleri sırasında mutabakata varılabileceği belirtiliyor.
Tüm bu adımların öncesinde, Colani ile İçişleri Bakanı Enes Hattab’ın terör listelerinden çıkarılması ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırma kararı tesadüf değil. Böylesine hızlı gelişmelerin karşılıksız olması mümkün değil; bunun bedeli yalnızca normalleşme olmayacak, aynı zamanda Suriye’nin, merkezi Şam’da bulunan ve Doğu Fırat’taki (Ömer Üssü) kuzey Kürt bölgesinde ve güneydeki Tenef’te şubeleri olan büyük bir Amerikan askeri üssüne dönüştürülmesi anlamına gelecektir.
“Yeni Suriye” artık kuzeyde, güneyde, doğuda ve batıda yabancı askeri üslerin birbirine girdiği bir ülkeye dönüşmüş durumda.
Kuzeyde Rus ve Türk üsleri, doğu, güney ve merkezde Amerikan ve İsrail üsleri bulunuyor. Bu tablo, egemenliğin neredeyse tamamen ortadan kalktığı anlamına geliyor.
Ayrıca, bölgede fiilen var olan etnik ve mezhepsel temelli toprak bölünmesinin meşrulaştırılması yönünde atılmış büyük bir adım sayılabilir. Bu da, Netanyahu’nun planlarına uygun biçimde, Ortadoğu’nun sınırlarını ve kimliğini değiştirmeyi hedefliyor.
ABD, Suriye’nin başkenti Şam’ın kalbinde yer alan Mezze Havaalanı’nda bir hava üssü kurma kararını, Suriye’deki Colani rejimiyle İsrail işgal devleti arasında beklenen -hatta an meselesi olan- güvenlik anlaşmasının uygulanmasını izlemek ve sürekliliğini güvence altına almak gerekçesiyle açıkladı.
Artık İsrail güçleri, “silahsızlandırılmış” ilan edilen Suriye’nin güneyinin büyük bölümünü fiilen kontrol ediyor, bölgede rahatça hareket ediyor, başkentin güneyinde kimlerin giriş çıkış yapacağını belirleyen güvenlik kontrol noktaları kuruyor ve bölgedeki varlığına tehdit oluşturduğunu düşündüğü kişileri keyfi biçimde tutukluyor veya ortadan kaldırıyor.
Tüm bunlara rağmen, “yeni rejim”in verdiği bu tavizlere karşın, ABD’nin Suriye halkını açlığa mahkûm eden Sezar Yasası kapsamındaki yaptırımları sürdürmesi ciddi bir çelişki doğuruyor.
Rejim lideri ve içişleri bakanına yönelik yaptırımlar kaldırılırken, yaklaşık 26 milyon Suriyelinin büyük bölümü yoksulluk sınırının altında yaşıyor; çoğu günlük yiyeceğini bulamıyor ve önceki dönemden daha kötü koşullarda yaşam mücadelesi veriyor.
Bazı bilgiler, Beyaz Saray’ın desteğini aldığı söylenen çevrelerin, Sezar yaptırımlarının kaldırılması için Kongre’ye baskı yaptığını aktarıyor. Bu çevreler arasında sivil toplum kuruluşları ve önde gelen Amerikalı isimler bulunuyor; bunların başında, “Yeni Suriye”yi ziyaret eden ve yeni yönetim tarafından dikkat çekici bir ilgiyle karşılanan Suriye asıllı Amerikan vatandaşı haham Henri Yusuf Hamra var.
Hamra, tüm açıklamalarında yaptırımların kaldırılmasının sinagogların ve Yahudi mezarlıklarının yeniden onarılmasına katkı sağlayacağını savunuyor. Ancak yakın zamanda yaptırımların kaldırılacağına dair hiçbir somut işaret yok.
Zira hem iktidardaki Cumhuriyetçi Parti’den hem de muhalefetteki Demokrat Parti’den çok sayıda kongre üyesi, yaptırımların tamamen kaldırılması konusunda son derece temkinli davranıyor.
Mevcut rejimin iktidarda kalma süresi, kapsayıcı yönetim vaatlerine sadık kalıp kalmayacağı, azınlıkların korunması, dini özgürlüklerin güvence altına alınması ve adaletin sağlanması konularında ciddi kuşkular taşıyorlar.
Tüm bunlar, önceden planlanmış, bölümleri üzerinde uzlaşılmış bir “siyasi tiyatro” izlenimi yaratıyor.
Bizim de dâhil olduğumuz pek çok kişinin en büyük korkusu, bu dikkatle kurgulanmış Amerika ve İsrail'in planının aşamalı biçimde uygulanarak Suriye’yi doğrudan manda yöntemi altına sokması ve bunun da ülkenin Sykes-Picot Anlaşması’na benzer biçimde birkaç özerk bölgeye bölünmesinin önünü açmasıdır.
Biz, Büyük Suriye’nin evlatları ve aramızdaki şerefli Arap ve Müslüman kardeşlerimiz olarak hâlâ katı bir inançtayız: Tarih boyunca sekiz binden fazla yıl süren medeniyet imparatorlukları kuran Suriye halkı -ister Arap coğrafyasında olsun ister Endülüs’te- Filistin ve Arap milleti için işgal devletine karşı dört savaş veren, işgal edilmiş topraklarından tam çekilme karşılığında Taberiye Gölü çevresindeki birkaç metre topraktan dahi vazgeçmeyi reddeden bir halktır; bu halk bu Amerika ve İsrail’in ırkçı, terörist ve parçalama planını kabul etmeyecektir ve fedakârlıklar ne kadar ağırlaşırsa ağırlaşsın ona karşı direnecektir.
Arapların aşağılanması uzun sürmeyecek; işgal devleti çöküşün eşiğindedir ve Gazze, Lübnan ve Yemen’de hedeflediği hiçbir şeyi başaramamıştır.
Soykırım ve açlığa mahkûm etme savaşını destekleyen Amerika, “New York tsunamisi” ile başlayan değişim evresine girmeye başlamıştır; Siyonist hegemonyadan kurtulma derinleşiyor ve hızlanıyor… Rüzgar bizden yana.
Pazartesi günü Colani-Trump görüşmesi Suriye ile İsrail arasındaki normalleşmeyi başlatacak mı?
Neden başkan ve içişleri bakanı üzerindeki yaptırımlar kaldırılırken Sezar ablukası Suriye halkının boynunda sallanan bir kılıç hâlinde bırakılmaya devam ediyor? Önümüzdeki yakın ve muhtemel senaryoyu nasıl görüyoruz?
Çeviri: YDH