Trump planı ikilemde: Güç kullanılmadan Hamas nasıl dağıtılır?

11 Kasım 2025

''Sahadaki gerçeklik değişmiyor: İsrail, Gazze Şeridi’nin yaklaşık yarısını doğrudan işgal veya uzaktan topçu ateşiyle kontrol ediyor; geri kalan ise Hamas’ın elinde bulunuyor. ABD yönetimi diplomasiyi sadece düşmana değil, aynı zamanda kendi müttefikine karşı da sürekli bir baskı ve mekik diplomasisine dönüştürmek zorunda kalıyor.''

YDH- El-Ahbar yazarlarından Yahya Dabbuk, ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze planının ikinci aşamasının fiilen hayata geçirilmesinin zor olduğunu savunduğu yazısında, silahların toplanması ve Hamas’ın yapısının dağıtılmasının kaçınılmaz olarak çatışmaya yol açacağını belirtti. Dabbuk'a göre, Washington ve Tel Aviv, Hamas’ın askeri altyapısını tasfiye etmek isterken, bunu yapabilecek güvenilir ve kabul görmüş bir aktörün eksikliği nedeniyle fiili bir çıkmaza sürüklendi; bu nedenle Dabbuk, kimliği, görevleri ve yetkileri belirsiz “uluslararası gücün” önerisinin bu sorunu aşmakta yetersiz kalacağını ima ediyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze planının ikinci aşaması henüz devreye girmemiş olsa da, sürece dair işaretler belirginleşiyor.

Son günlerde ABD ve İsrail, Refah tünellerinde mahsur kalan Hamas savaşçılarıyla ilgili açmazı çözmek için Türkiye aracılığıyla Hamas ile ön anlaşmalar yapmaya çalışıyor.

Bu karşılığında ise İsrail, 2014 çatışmalarından kalan bir subayın cenazesini teslim alacak.

Ancak Tel Aviv, subay Hadar Goldin’in cenazesini aldıktan sonra, yaklaşık 200 Hamas savaşçısının Mısır veya Gazze Şehri üzerinden güvenli geçişini sağlamak için üzerinde anlaşılmış net bir formül ortaya koyamadı. Bu durum, iki konu arasında doğrudan bir takas yapıldığına işaret ediyor.

Söz konusu düzenleme, planın “ikinci aşama”sının değil, ancak ön koşullarından biri olarak görülüyor.

İnsani meseleler (tutuklular ve cenazeler) ile güvenlik ve siyasi dosyaların birbirinden ayrılması, Hamas’ın askeri altyapısını kimin fiilen dağıtacağı, Gazze Şeridi’ni kimin yöneteceği, teslim edilmeyecek silahların akıbeti ve en kritik nokta olan, kimliği, yetkileri ve görevleri henüz belirlenmemiş “uluslararası güç” konusundaki karmaşık müzakerelerin kapısını aralayacak.

Ancak silahların toplanması ve Hamas örgütünün yapısının dağıtılması kaçınılmaz şekilde doğrudan çatışmaya yol açacağından, bu görevlerin hayata geçirilmesi neredeyse imkansız görünüyor.

Bu gelişmeler yaşanırken, ABD elçileri Jared Kushner ve Steve Wittkov’un İsrail ziyareti de gerçekleşti. Kushner, dün Netanyahu ile kapalı kapılar ardında bir araya geldi. Amaçları yeni bir yol açmak değil, Tel Aviv’i Trump planının ikinci aşamasını engelleyen saha engelini kaldırmaya zorlamaktı.

Bu esnada Likud Milletvekili Amit Halevi, Hebrew Radio (103FM) yayınında halka “bedava yemek yoktur” diyerek uyarıda bulundu.

Halevi, Hamas’ın “tünelleri sadece iki haftada olağanüstü bir hızla yeniden inşa ettiğini” ve hareketin “özünden bir milim bile sapmadığını” savunarak, “Bunu bizim için kimse yapmayacak; ne Amerikalılar, ne Azerbaycanlılar, ne de Pakistanlılar” dedi.

İki ABD elçisinin ziyaretinin gölgesinde yapılan bu açıklama, kişisel bir tepki değil, kuşatma altındaki savaşçılarla ilgili mutabakatın zorlukla da olsa uygulanabileceğine dair net bir İsrail iç sinyali olarak değerlendirilmeli. Ancak, ikinci aşamanın “sivil yönetim altında silahsızlandırılmış bir Gazze” hedefi yalnızca kağıt üzerinde kalmaya devam ediyor.

İsrail’in Trump planıyla ilgili gerçek kaygılarını da özetleyen bu yaklaşım, iddialı hedeflere sahip ancak uygulanabilir yol haritasından yoksun bir vizyonu işaret ediyor. ABD yönetimi bu nedenle diplomasiyi sadece düşmana değil, aynı zamanda kendi müttefikine karşı da sürekli bir baskı ve mekik diplomasisine dönüştürmek zorunda kalıyor.

İsrail, Hamas’ın varlığı ve silahlarını etkilemeyen Refah kuşatması gibi saha sorunlarını kamuoyuna açıklamakta zorlanıyorsa, ikinci aşamadaki çok daha karmaşık ikilemlerden, özellikle Hamas’ı silahsızlandırmanın insani, siyasi ve ahlaki bedellerini kimin üstleneceğinden nasıl bir çözüm çıkabilir?

Başkentler, “yeniden yapılanma” ve “uluslararası istikrar gücü”ne destek vermek için acele ederken, sözde “kalıcı istikrar” mekanizması, ABD, İsrail ve büyük Körfez ülkelerinin mutabakatına rağmen yürütme boşluğunda askıda kalıyor.

Amerikan Güvenlik Konseyi’nin karar tasarısı ise, başlıklar ne kadar iddialı olsa da temel sorunlara yanıt vermeden “ilerleme hissi” yaratmaktan öteye geçmiyor; yani hedefleri meşrulaştırıp sorumluluğu başkalarına yüklüyor.

Sonuçta sahadaki gerçeklik değişmiyor: İsrail, Gazze Şeridi’nin yaklaşık yarısını doğrudan işgal veya uzaktan topçu ateşiyle kontrol ediyor; geri kalan ise Hamas’ın elinde bulunuyor.

Müzakereler bu dengeyi bazı bölgelerde iyileştirebilir ancak İsrail’in savaş yoluyla başaramadığı Hamas’ın askeri altyapısını dağıtma hedefinin, üçüncü taraflara bırakılan siyasi kanallar aracılığıyla gerçekleşmesi büyük ölçüde zor görünüyor.

Çeviri: YDH