Direniş “Samson Seçeneği”ne mi gidiyor?

12 Kasım 2025

"Sınırdaki günlük saldırılar, şehit verilmesi ve altyapı ile ekonomik kurumların hedef alınması sürerken yeni bir denklem beliriyor: Kim ne kadar sabredebilir? Sessizliğin kendisi, eğer kapsamlı bir kuşatmanın kisvesine dönüşüyorsa, ne anlamı kalır?"

YDH - Direniş, ateşkese bağlı kalarak uzun süre sabretti; ancak ABD elçilerinin “finansman kaynaklarını kurutmak” hedefiyle yürüttüğü politikalar ve artan iktisadi- ve siyasi baskılar Lübnan’daki destek alanını boğmayı amaçlıyor. Ed-Diyar gazetesi yazarı Hıdır Reslan'ın yorumuna göre hükümetin ihmali veya örtük işbirliği sürdüğü sürece, direnişin sabrı sınanıyor ve savaş ihtimali güçleniyor.

Direnişin ateşkese bağlı kalmasına ve İsrail'in her gün yinelenen ihlalleri ile saldırılarına sabır göstermesine rağmen, Lübnan üzerindeki ekonomik ve siyasi baskı dalgaları art arda geliyor.

Bu baskılar, bugün “finansman kaynaklarını kurutmak” başlığı altında konuşan Amerikan temsilcilerinin ziyaretleriyle doruğa ulaştı.

Ancak perde arkasında asıl amaç, direniş çevresinde dönen ekonomik alanı boğmak ve doğrudan savaş araçlarının başarısız olmasının ardından Lübnan ekonomisini gizli bir baskı aracına dönüştürmek.

Direniş uzun süre sessiz kaldı ve devletin sorumluluk alacağına güvendi. Fakat kronik bir ilgisizlikle, hatta bazı çevrelerde Amerikan söylemiyle örtüşen açık bir işbirliğiyle karşılaştı.

Sınırdaki günlük saldırılar, şehit verilmesi ve altyapı ile ekonomik kurumların hedef alınması sürerken yeni bir denklem beliriyor: Kim ne kadar sabredebilir? Sessizliğin kendisi, eğer kapsamlı bir kuşatmanın kisvesine dönüşüyorsa, ne anlamı kalır?

“Samson Seçeneği”, mecazi anlamıyla, sadece topyekûn bir askeri karşılık değildir; tüm pencerelerin kapandığı anda masayı devirmektir.

Yani direniş, iktisadi, siyasi ve toplumsal varlığının kuşatma nedeniyle tehdit altında olduğunu, devletin ise seyirci kaldığını ya da işbirliği yaptığını fark ettiğinde, kapsamlı bir çatışma, dengeyi yeniden kurmanın aracı haline gelir; bedeli ağır olsa bile.

Ama bu seçenek ne kolay ne de bedelsizdir. Direniş, ölçüsüz bir gerilimin halk tabanını doğrudan etkileyecek yıkıcı bir savaşı tetikleyebileceğini biliyor.

Bu yüzden bugün hâlâ “bilinçli bekleyiş” konumundadır; inisiyatifi elinde tutmakta, ancak tepkisel bir çıkışa sürüklenmemektedir.

Yine de mali boğma politikalarından siyasi tahriklere, medya hedef göstermelerine kadar biriken baskılar, “Samson Seçeneği”ni hiç olmadığı kadar -bir tercih olarak değil, direnişin varlığını silmeyi amaçlayan bir gerçeğe karşı zorunlu bir eylem olarak- yakın hale getirebilir.

Direnişi boğana kadar kuşatabileceğini düşünenler tarihi tersinden okuyor. Bu bölgenin tarihi, sabrın zayıflık değil, patlamadan önce akla tanınan mühlet olduğunu öğretir.

Washington, mali kurutma politikasıyla siyasi teslimiyet elde edeceğini sanıyorsa, sonuç tam tersi olabilir: Direnişi “Samson Seçeneği”ne itmek ve böylece düşmanlarının “denetim” ve “kuşatma” hayallerini yerle bir etmek.

Paradoks da burada yatıyor: Kuşatma ne kadar şiddetlenirse, patlama o kadar akla yatkın hale gelir; bu bir öfke patlaması değil, mantıksal bir olasılıktır.

O an geldiğinde, devrilecek olan yalnızca masa değil, oyunun bütün kuralları olacaktır.

Çeviri: YDH