Kızıldeniz kabloları: Dijital egemenlik savaşının yeni cephesi

12 Kasım 2025

''Kızıldeniz kablo sorunu, teknik bir arızanın çok ötesinde, bölgedeki egemenlik kavramını kuşatan temel çatışmanın merkezine işaret eder. Sana’a, dijital alanın ve deniz altyapısının kontrolünü tarafsız bir hizmetten ziyade stratejik bir caydırıcılık aracı olarak konumlandırmaya çalışmakta; böylelikle yeni bir paradigma dayatmaktadır.''

YDH- El-Khanadeq gazetesi, Kızıldeniz’deki denizaltı kabloları krizinin teknik bir arızadan ibaret olmadığını, bu altyapının bölgesel siyasetin, savaşın ve egemenliğin bir parçasına dönüştüğünü vurguladığı yazısında, dikkatleri dijital egemenlik ve altyapı güvenliği üzerinden yürüyen yeni bir jeopolitik çatışma hattına çekiyor. Gazete, özellikle Kızıldeniz hattının Afrika, Arap Yarımadası ve Asya arasında bilgi trafiğinin ana damarı olduğunu hatırlatarak, bu kablolara yönelik her sabotajın veya yönlendirilmiş “teknik arızanın” aslında küresel iktidar haritasına müdahale anlamına geldiğini ifade ediyor.

Son zamanlarda, denizaltı kabloları meselesinin sadece teknik bir mesele olmanın ötesine geçmesiyle birlikte Kızıldeniz, bölgesel gerilimin odak noktalarından biri olarak öne çıktı.

Eylül ayı başında Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan internet kablolarında cereyan eden zincirleme olaylar, hayati önemdeki dijital altyapının kırılganlığına dair uluslararası kaygıları tetikledi.

Ancak bu kaygı salt ekonomik etkilere mahsus değildi: Sana’a’nın geçtiğimiz Ağustos’ta liderlerini ve hayati merkezlerini hedef alan saldırılarla teknik meselenin siyasetin ve güvenliğin dışında ele alınamayacağını ilan etmesi, konuyu hızla askeri ve siyasi bir çerçeveye soktu.

Yemen perspektifinden bakıldığında, İsrail işgal güçlerinin Yemenli liderlere yönelik hava saldırılarını sürdürdüğü bir ortamda dış denetim altında herhangi bir onarım veya bakım görüşmesi yürütmek imkânsız hale gelmiştir.

Askerî ve teknik boyutların birbirine sıkı sıkıya karışması, denizaltı kablolarını yalnızca altyapı meselesi olmaktan çıkarıp ulusal egemenlik sorunu hâline getirmiştir.

Intelligence Online tarafından aktarılan istihbarat raporlarına göre Umman’ın arabuluculuk girişimleri, hava saldırılarının yarattığı güven erozyonu nedeniyle Sana’a’nın müzakerelere katılımını askıya almasına yol açmadan önce, ortak teknik denetim altında kablo onarımları için geçici müzakere kanalları açmıştı.

Sana’a ve Yemen silahlı kuvvetleri içinse, egemenliği çeşitli biçimlerde tehdit eden bir güvenlik ortamında “teknik çözümler” kabul edilemez addedilmektedir.

Bu duruş, Sana’a’nın kendi topraklarındaki altyapıyı yönetmeyi “savunma ve egemenlik hakkı” olarak gördüğünün açık ifadesidir. Egemenlik boyutunu yok sayan her türlü inisiyatif, Sana’a tarafından salt teknik bir süreçten ziyade nüfuz aracı veya güvenlik ihlali olarak değerlendirilmektedir.

Buna karşılık Batılı devletler ve uluslararası telekomünikasyon şirketleri, özellikle kıtalararası dijital iletişimin %17’sinden fazlasının Kızıldeniz rotasından aktığı gerçeğini vurgulayarak, küresel internet trafiğinde geniş çaplı bir kesinti riskine dair duydukları endişeyi yüksek sesle dillendirmektedir.

Bu durum, ilgili taraflar arasında açık bir öncelik çatışmasına dönüşmüştür: Yemen’in denizleri üzerindeki egemenlik ve güvenlik kaygıları ile büyük güçlerin ekonomik ve ticari çıkarlarını koruma arzusu arasında keskin bir gerilim söz konusudur.

Sana’a’nın açıklamaları, bu çelişkinin doğasını net biçimde ortaya koymaktadır. Uluslararası tartışmanın kablolara dönük ani ilgisini, Batı’nın dijital çıkarlarını korumak uğruna Yemenlilerin ve Filistinlilerin maruz kaldığı askeri ve insani ihlallerin göz ardı edildiği bir çifte standart olarak okumaktadırlar.

Bu perspektife göre, denizaltı kabloları veya Kızıldeniz’de seyrüsefer gibi hassas konuların “güvenlik” gerekçesiyle gündeme taşınması, küresel altyapıya yapılan bir tehdit değil; saldırı ve abluka karşısında orantılı bir baskı taktiğinin unsuru olarak algılanmaktadır.

Hukuki ve siyasi kanallar kapandığında ise, olağanüstü caydırıcılık araçları sahada denge kurmanın bir yöntemi hâline gelmektedir.

Son haftalarda, müzakere sürecini canlandırmaya yönelik yeni bir Avrupa inisiyatifi gündeme geldi. Gecikmenin kapsamının genişlemesi ve dijital ekonomiye olan zararları hakkındaki endişeler nedeniyle Avrupa Birliği, reform sürecini gözetleyecek ortak bir izleme mekanizması önerisi için Maskat ile temaslara başladı.

Söz konusu mekanizma, şeffaflığı sağlamak ve projelerin askeri veya istihbarat amaçlı sömürülmesini önlemek üzere tasarlanıyor. Ancak Sana’a, herhangi bir girişimin başarıya ulaşmasının, mevcut çalkantılı siyasi zeminde arabuluculuğun salt teknik olamayacağını kabul ederek, önce İsrail işgaline karşı net bir Avrupa tutumu ve suikastların durdurulmasını şart koşmaktadır.

Kızıldeniz kablo sorunu, teknik bir arızanın çok ötesinde, bölgedeki egemenlik kavramını kuşatan temel çatışmanın merkezine işaret eder. Sana’a, dijital alanın ve deniz altyapısının kontrolünü tarafsız bir hizmetten ziyade stratejik bir caydırıcılık aracı olarak konumlandırmaya çalışmakta; böylelikle yeni bir paradigma dayatmaktadır.

Buna karşılık uluslararası toplum, yerel çatışmaların içine çekilmeden global iletişim sisteminin istikrarını muhafaza etme gayreti içindedir; ancak bu çabalar, Sana’a’nın vurguladığı egemenlik ve güvenlik talepleriyle doğrudan çelişmektedir.

Dolayısıyla başarılı bir çözüm, teknik güvenceler ile egemenlik kaygıları arasında hassas bir denge kurmayı zorunlu kılar. Bağımsız denetim mekanizmaları, bakım operasyonlarına ilişkin hukuki korumalar ve projelerin siyasi amaçlarla kullanılmayacağına dair somut garantiler, güven inşa etmek ve iş birliğini yeniden başlatmak için vazgeçilmezdir.

Siyasi boyutu yok saymak veya Sana’a’nın “ulusal haklar” olarak tanımladığı talepleri görmezden gelmek, Kızıldeniz’i sadece askeri çatışmanın değil; dijital altyapı üzerinden yürütülen, Yemen sınırlarından küresel ağlara uzanan çok katmanlı bir savaş alanına dönüştürecektir.

Çeviri: YDH