
YDH - HTŞ lideri Colani, hem ABD’nin hem de Rusya’nın baskısıyla Suriye’de IŞİD’e ve yabancı cihatçı gruplara karşı kapsamlı bir savaşa hazırlanıyor; ancak bu süreçte eski cihatçı tabanını tamamen kaybetmiş durumda. Yabancı gruplar, onun IŞİD’le mücadeleyi kendilerine yönelik operasyonları gizlemek için kullanacağını düşünüyor ve silahlı gruplar birbirini kollayarak Colani’nin hamlelerini boşa çıkarıyor. ABD içinden gelen sızıntılar, Colani’yi yıllardır koalisyonla işbirliği yapan biri gibi göstererek onu hem İslamcı akımların hem de bölgesel aktörlerin hedefi haline getiriyor. El-Ahbar gazetesi yazarı Firas eş-Şufi'nin değerlendirmesine göre yeni ordunun saflarında IŞİD unsurlarının açıkça dolaşması ise Washington’un güvenini aşındırarak Colani’nin “terörle mücadele” projesini daha başlamadan zayıflatıyor.
Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) lideri Ebu Muhammed el-Colani’nin (şimdiki adıyla Ahmed eş-Şaraa), zaman kazanarak süreci oyalama ya da dünün “kardeşleri” olan Suriyeli ve yabancı cihatçılara karşı kaçınılmaz savaştan kaçınma imkanı kalmadı.
ABD’nin talep ettiği IŞİD’le savaş ile uluslararası toplumun talep ettiği yabancı terörist savaşçılara karşı savaş arasında sıkışmış durumda.
Üstelik bu yabancı unsurlar artık yeni ordunun bir parçası haline gelmiş bulunuyor. Suriye dosyasıyla ilgilenen Batı ve Arap ülkelerindeki askeri-güvenlik çevreleri, Suriye ve bölge için siyasi, güvenlik ve askeri sonuçlar doğuracak yeni bir dönemin başlamak üzere olduğunu düşünüyor.
Bu tabloda ABD Başkanı Donald Trump’ın Colani’nin kulağına sıktığı övgü kokuları, ona biçilen görevin ağırlığını hafifletmiyor.
Washington, özellikle “terörle mücadele” başlığında Colani’den işlevini kanıtlamasını istiyor.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Rubio’nun, Colani’yi kabul etmelerini gerekçelendirirken söyledikleri de bunu doğruluyor: Rubio’ya göre mevcut yönetim, geçiş yönetimine bu alanda kendisinden beklenen görevleri yerine getirmesi için bir fırsat tanımak istiyor.
Buna karşın Colani, özellikle bu görevi uygularken çok katmanlı ve iç içe geçmiş zorluklarla boğuşuyor.
En temel sorun, kendisinden, sahil ve Süveyda cephelerinde birlikte savaştığı tabanının önemli bir bölümüne sırtını dönmesi isteniyor.
Oysa Colani, Aralık 2024’te iktidara geldiğinden beri, ilk günlerdeki kısa süreli fırsata rağmen, geniş kesimlerle bağlarını tamamen kopardı ve ardından gelen rastgele intikam dalgasıyla bu kopuşu pekiştirdi.
ABD’nin Colani’nin çabalarını IŞİD’e yoğunlaştırma isteği, güvenlik, jeopolitik ve Trump’ın Suriye’den çekilme planıyla bağlantılı iç politik gerekçelere dayanıyor.
Fakat Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Colani ve İçişleri Bakanı hakkındaki BM yaptırımlarını kaldırma kararı, Colani’ye yalnızca IŞİD’e değil, yıllardır HTŞ'nin başlıca vurucu gücünü oluşturan ve Colani’nin askeri kolu gibi hareket eden yabancı savaşçılara karşı da adım atma yükümlülüğü getiriyor.
Söz konusu unsurlar, Colani’nin hem feshedilmiş orduya hem de silahlı muhalefet gruplarına karşı yürüttüğü savaşların da baş aktörleriydi.
Her hâlükârda Colani’nin Washington ziyareti ve Güvenlik Konseyi kararı, eski BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’ın sayısını 25 bin olarak verdiği yabancı savaşçıların ne beklemesi gerektiğini netleştirdi: Colani, onlara karşı savaşa hazırlanıyor.
Üstelik bunu, diğerlerine karşı kullandığı yöntemlerle, yani adım adım yıpratıp tek tek izole ederek yapmayı planlıyor. Uluslararası gündem de bu dosyanın tamamen kapatılmasını istiyor.
Colani’ye bağlı genel güvenlik güçlerinin Fransız savaşçıların kampına düzenlediği saldırı, geniş çatışmalar çıktığında ortaya çıkabilecek ittifakların küçük bir örneğini sundu.
Çeşitli cihatçı gruplar Fransızların yanına geçti ve Colani’nin onları tecrit etmesini engelledi. Ayrıca yabancı gruplar artık IŞİD’e karşı savaşı eskisi gibi görmüyor. Ortadoğu’da Nusra ile örgüt arasındaki savaş sırasında bazıları Colani’nin yanında durmuş, bazıları tarafsız kalmıştı.
Bugün ise IŞİD’e karşı savaş başlığı, Türkistanlı, Çeçen, Özbek, Uygur ve diğer yabancı gruplar için derin kaygı kaynağına dönüşmüş durumda. Bu gruplar, Colani’nin IŞİD’le savaşmayı kendilerine karşı harekâtı maskelemek için kullanacağını düşünüyor.
Colani’nin Moskova’daki taahhütleri de Washington’daki yükümlülüklerinden farklı değildi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı görüşmede sunduğu sözler, yine eski kimliğine tutunan ve farklı dinî topluluklara “haklar” tanıyacak siyasi dönüşümlere karşı çıkan tüm gruplara karşı kapsamlı savaş hedefiyle örtüşüyordu. Böyle bir çizgi, Colani’yi kendi kitlesi karşısında sert, “kâfirler” karşısında ise zayıf gösterecek.
IŞİD de aylardır çıkardığı bültenlerde Colani’yi “uluslararası koalisyonun adamı” olarak sunuyor; İslami yönetim kurmama yönündeki dış talimatları uygulayan biri olarak tasvir ediyor; Arap liderlerine yönelik kullandığı “tağut” sıfatını ona da yöneltiyor; İsrail’e verdiği tavizleri de özellikle işliyor.
Dün onu destekleyen çevrelerden gelen tekfir çağrıları yükselirken, Colani’nin sahil, Süveyda ve Şeyh Maksud’da kendi emirleriyle kanı dökülen topluluklarla yeniden barış kurması imkansız görünüyor.
Kürtlere yönelik kesintisiz tehditleri, yeni rejimin şehirlerde işlediği günlük ihlaller ve Sünni din adamlarına karşı yürütülen düşünsel baskı kampanyaları da bunu pekiştiriyor. Colani böylece cihatçı tabanını kaybetti; üstelik yerlerine yeni müttefik de bulamadı.
En iyimser yorumcular bile Süveyda ve sahildeki şiddet sahnelerini, “cihatçı savaşının” başlaması halinde yaşanacakların yalnızca küçük bir habercisi olarak görüyor. 2014-2018 arasında Deyr ez-Zor ve İdlib’deki çatışmalar da bu değerlendirmeyi doğruluyor.
Colani’nin şu anda yaşadığı en ağır sıkıntı ise, ABD’deki yeni müttefiklerinden geliyor. Bazıları New York Times’a bilgi sızdırarak Colani’nin 2016’dan bu yana “uluslararası koalisyonla” işbirliği yaptığını, cihatçılar hakkında istihbarat verdiğini iddia ediyor.
Diğer bazı çevreler ise, Suriye’deki ABD Büyükelçisi Tom Barrack gibi isimler üzerinden Colani’yi yeni bir çıkmaza sürüklüyor. Barrack, Colani’nin Amerikalılar adına IŞİD, Hamas, İran Devrim Muhafızları ve Hizbullah’la savaşmak istediğini öne sürüyor.
Bu çıkış, Colani’yi Suriye’deki Müslüman Kardeşler yapılanmasıyla ve Filistin davası yanlılarıyla karşı karşıya getiriyor. Katarlı ve Türk aktörleri de rahatsız ediyor. Hele ki Colani’nin, İsrail’den tanınma almak için Suriye’nin egemenliği ve toprakları üzerinde taviz verdiği algısının güçlendiği bir dönemde…
Ayrıca Barrack’ın sözleri, Türklerin İranlılara ilettiği “Colani’nin size karşı bir pozisyon alma niyeti yok” mesajlarıyla da çelişiyor. Bu mesajlar, İran’ın kendisine karşı düşmanca adımlar atmamasını sağlamak içindi.
Pedersen’in, bir süre önce Şam’dan Beyrut’a taşıdığı bilgilere göre, Colani, Hizbullah’a da örgütle çatışmaya girme niyeti olmadığını, buna karşılık Hizbullah’ın Suriye’de herhangi bir faaliyette bulunmamasını istediğini aktarmıştı.
Colani’nin “terörle mücadele” projesindeki başka bir teknik sorun ise, yeni silahlı kuvvetlerindeki unsurlarla IŞİD militanlarının birbirine karışmış olması.
Rejimin çökmesinin ardından kentlere dönen IŞİD mensupları, faaliyetlerini yerleşim merkezlerine taşıdı; çöl bölgelerinde ise hâlâ geniş alanlarda varlıklarını sürdürüyorlar.
Sahilde ve Süveyda'daki katliam sahneleri ile SDG hatlarında, Deyr Hafir'deki çatışmalarda görülen görüntüler, Colani’nin güçlerindeki pek çok unsurun IŞİD sembolleri taşıdığını ve bunları gururla sergilediğini gösteriyor.
Örgütün tanınmış üyelerinin katliamlara doğrudan katılıp bunu kamerayla belgelemelerine rağmen hiçbir işlem yapılmaması, “koalisyonun” bu güçlere dair güvenini ciddi biçimde aşındırıyor.
Bu aşınma, Suriye’nin yeni ordusuyla koordineli yürütülen son Amerikan operasyonlarında görülen güvenlik ve propaganda fiyaskolarının ardından çok daha belirgin hale geldi.
Çeviri: YDH