Müzakerenin ne faydası var?

14 Kasım 2025

"Cumhurbaşkanı yakın zamanda 'güç mantığının artık işe yaramadığını' söyledi. Peki gerçekten düşman İsrail’le müzakerenin Lübnan’ı ve Lübnanlıları özgürleştirebileceğine inanıyor mu?"

YDH - Lübnan hükümeti, güneydeki günlük İsrail saldırılarına karşı pasif bir tutum sergiliyor ve müzakere ısrarının hiçbir gerçek karşılığı yok. El-Ahbar gazetesi yazar Ömer Neşaba, son değerlendirmesinde ateşkes anlaşmasının zaten İsrail tarafından her gün ihlal edildiğini, bu yüzden yeni bir müzakerenin anlam taşımadığını vurguluyor. İsrail’in uluslararası hukuk kararlarına bile uymadığını hatırlatıp, müzakerenin yalnızca zafiyet göstergesi olacağını kaydeden yazar, silahlı direnişin toprakları özgürleştirdiğini, müzakerenin ise bunu başaramayacağını ifade ediyor.

Lübnan’daki yeni iktidar sahipleri, güneydeki halkı, köyleri ve kasabaları hedef alan İsrail’in günlük saldırılarına, sanki devletin tüm imkân ve kurumlarını seferber etmeyi gerektirmiyormuş gibi davranıyor.

Bu saldırıların güçlü ve kapsamlı bir ulusal tepkiyi ve güney halkıyla kenetlenen bir ulusal dayanışmayı zorunlu kıldığı gerçeğini de görmezden geliyorlar.

Bazıları bunu, Hizbullah’ın İsrail’le savaşı başlattığı ve bu yüzden de sonuçlarına güneydeki destekçilerinin katlanması gerektiği iddiasıyla gerekçelendirmeye çalışabilir. Fakat bu gerekçe, devlet mantığını geçersiz kılar; zira devletin vatandaşlarına yönelik sorumlulukları hiçbir koşula bağlı değildir.

Aynı şekilde, Lübnan topraklarını koruma ve vatandaşların güvenliğini sağlama görevi, ne anayasede ne de yemin metninde ya da hükümet programında herhangi bir koşula bağlanmıştır.

Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Meclis Başkanı ile bakanlar ve milletvekilleri, İsrail saldırılarını kınıyor ve zaman zaman güneylilerle dayanışmalarını dile getiren açıklamalar yayımlıyor.

Öte yandan, cumhurbaşkanlığı sarayında, güneydeki insanların silahsızlandırılmasını ve Lübnan ordusunun bölgeye konuşlandırılmasını ele almak amacıyla, İsrail’in en belirgin müttefikleriyle düzenli toplantılar yapılıyor.

Cumhurbaşkanı, Amerikalılardan İsrail’in Lübnan’la müzakere etmeyi kabul etmesini istiyor ve silahlı direnişin toprakları kurtarmakta bir faydası olmadığını söylüyor.

Oysa güneyi İsrail işgalinden 2000 yılında kurtaran şey ne uluslararası kararlar, ne diplomatik girişimler, ne de suç işleyen düşmanla ve müttefikleriyle yürütülen müzakerelerdi; bunu sağlayan silahlı direnişti.

O günlerde Cumhurbaşkanı Emil Lahud güneye gitmiş, vatandaşlar onu çiçeklerle karşılamış ve Lübnan bayrağı altında omuzlarında taşımıştı; böylece devletin otoritesi ve itibarı perçinlenmişti.

Bugün Cumhurbaşkanı’nın Amerikalıların arabuluculuğunda düşmanla müzakerede ısrar etmesinin amacı, şu hususları içeren bir anlaşmaya ulaşmak: (1) İsrail ordusunun Tel el-Hamams, Tel en-Nebi Uveyda, Cebel Blat, el-Labbune, el-Aziziye ve işgalini genişlettiği diğer tüm bölgelerden çekilmesi; (2) İsrail hapishanelerinde bulunan Lübnanlı esirlerin ve kaçırılanların serbest bırakılması ve (3) Güney Lübnan’a yönelik saldırıların, ayrıca hava, deniz ve kara ihlallerinin durdurulması. Ama bu, 27 Kasım 2024’te ilan edilen ve İsrail’in her gün ihlal ettiği ateşkes anlaşmasının zaten açıkça belirttiği şey değil mi? Peki yeni olan ne?

Anlaşmanın ikinci paragrafında şöyle deniyor: “27 Kasım 2024 saat 04.00’ten itibaren, Lübnan hükümeti Hizbullah’ın ve Lübnan topraklarında bulunan tüm diğer silahlı grupların İsrail’e karşı herhangi bir operasyon yapmasını engelleyecek; İsrail de Lübnan topraklarında, sivil veya askeri hedefler dahil hiçbir Lübnan hedefini, ne karadan ne havadan ne de denizden vurmayacak.”

On ikinci paragrafta ise, “Çatışmaların durmasıyla birlikte İsrail, güçlerini Mavi Hat’ın güneyine doğru kademeli olarak çekecek” deniyor. İsrail geri çekilmedi; aksine Güney Lübnan’da işgal ettiği bölgeleri genişletti.

Cumhurbaşkanları, Amerikalılardan açık ve bağlayıcı garantiler talep edebilir ve ısrar ettikleri müzakereyi, şeffaf bir izleme mekanizmasına bağlayabilirler.

Uluslararası gözlem ekipleri ya da bağımsız bir izleme konseyi, İsrail’in ihlallerine tanıklık edip bunları eksiksiz şekilde belgeleyebilir.

İsrail’in Lübnan’dan çekilmesi ile esirlerin ve kaçırılanların serbest bırakılması için net bir takvim belirlenebilir.

Lübnan’ın kendini tüm meşru yollarla savunma hakkına sıkı sıkıya bağlı kalınabilir. Ayrıca İsrail’e, yapılacak her ihlalin, Lübnan veya uluslararası toplum tarafından siyasi adımlarla karşılanacağı açıklanabilir.

Müzakereleri sadece Lübnan ile İsrail arasında değil, İsrail’e baskı uygulayacak güçlü uluslararası bir çerçevenin içinde yürütmek için çok taraflı uluslararası destek de sağlanabilir.

Bu seçeneklerin tamamı ulaşılabilir durumda ve “çatışmaların durdurulması anlaşması” olarak da bilinen mevcut ateşkes anlaşmasının zaten bir parçasını oluşturuyor.

Dolayısıyla üç başkan, çok basit bir şekilde, geçtiğimiz yıl ilan edilen ateşkes anlaşmasının bir kopyasını çıkarıp Amerikalı aracılara teslim edebilir; böylece Lübnan’ın İsrail’le müzakerelerde ulaşmak istediği anlaşmanın tam da bu olduğunu ifade etmiş olurlar.

İsrail’in ise tek bir ateşkes anlaşmasına bile riayet etmediği, Birleşmiş Milletler Şartı’nı tanımadığı (İsrail’in BM temsilcisi, Şart’ı Genel Kurul kürsüsünde küstahça yırtmıştı), Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin ve Uluslararası Adalet Divanı’nın -ki bugünkü Lübnan Başbakanı bu mahkemenin başkanlığını yürütmüştü- kararlarını umursamadığı defalarca görüldü.

Peki İsrail, Lübnan devletiyle yürütülecek herhangi bir müzakerenin sonucuna neden saygı göstersin?

Lübnan’ın düşman İsrail’le müzakere yürütmesinin gerçek faydası nedir? Mesele, Amerikalıların Lübnan’a, öldürme, kaçırma, tehcir ve işgal suçlarını işleyen ve işlemeye devam eden bir tarafla normalleşme baskısı mı?

Cumhurbaşkanı’nın, İsrail’in Lübnanlılara yönelik sürekli saldırıları altında, düşman İsrail’le müzakere etme konusundaki ısrarı, İsrail’in Lübnan’dan daha ağır taleplerde bulunmasına yol açacak bir zafiyet işareti olmuyor mu?

Cumhurbaşkanı yakın zamanda “güç mantığının artık işe yaramadığını” söyledi. Peki gerçekten düşman İsrail’le müzakerenin Lübnan’ı ve Lübnanlıları özgürleştirebileceğine inanıyor mu?

Çeviri: YDH