İsrail medyası: Hizbullah, egemenlik mücadelesinde taviz vermiyor

15 Kasım 2025

Lübnan’da müzakerelerin yeniden gündeme gelmesiyle İsrail ve ABD’nin baskısı artarken, Hizbullah sert bir siyasi tavır aldı. Örgüt, silahlarından vazgeçmeyeceğini, egemenlik ve sınır mücadelesinden geri adım atmayacağını açıkça ortaya koyuyor. Ateşkesin istikrarsız devam ettiği güney sınır hattında tansiyon yükselirken, Hizbullah’ın kırmızı çizgileri ve Beyrut’taki siyasi belirsizlikler, yeni çatışma riskini gündeme taşıyor.

YDH- Maariv'e göre, Lübnan’ın müzakerelerin yeniden başlatılması ihtimalini tekrar masaya getirmesinin ardından, İsrail ve ABD’nin Beyrut üzerindeki siyasi ve diplomatik baskısı son haftalarda belirgin şekilde yükseldi.

Bu gelişmelerle paralel olarak, Lübnan’dan gelen haberler, Hizbullah’ın geçtiğimiz hafta açıktan sert bir siyasi tırmanış sergilediğini ortaya koyuyor.

Lübnan’a yakın siyasi çevrelere göre, Hizbullah çatışmaların yaklaşık bir yıl sonrası için güncellenmiş bir denklem ortaya koyuyor: Uluslararası baskılara rağmen silahlarından vazgeçmek yok, sınırlar ve egemenlik mücadelesinden geri adım atılmayacak. Örgüt, Lübnan ordusunun güneydeki varlığını artırmaya ve tırmanmayı engellemeye yönelik daha geniş devlet sorumluluğunu desteklemeye hazır, ancak Beyrut’un silahsızlanmayı müzakere sürecinin ön koşulu olarak dayatmasına kesinlikle karşı.

Parti'nin bu kararlı duruşu, yayımlanan açık mektupla başladı; ardından Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım’ın açıklamalarıyla devam etti.

Lübnan kaynakları, mektubun yayınlandığı dönemin, yabancı diplomatların ardı ardına yaptığı ziyaretlerle örtüştüğünü ve bu ziyaretlerin ortak bir mesaj taşıdığını belirtiyor: Beyrut ile İsrail arasında doğrudan müzakereler başlamazsa, İsrail'in geniş kapsamlı askeri bir operasyon seçeneğini masada tutacağına dair örtülü bir tehdit.

Öte yandan, Lübnan kamuoyu ve siyasi çevrelerde, Hizbullah’ın Şeyh Naim Kasım’ın açıklamalarını beklemeden neden böyle resmi, açık ve ortak bir tavır benimsediği tartışma konusu oldu.

Yerel medya, örgütün bu adımla siyasi ve askeri baskı girişimlerine karşı net bir karşı duruş sergilediğine dikkat çekiyor.

Hizbullah, İsrail’in Eylül 2024’te savaş alanında gerçekleştiremediği hedefleri diplomasi kanalları üzerinden elde etmeye çalıştığını değerlendiriyor.

Şeyh Naim Kasım’ın konuşmasında da Parti'nin, son ihlallere doğrudan karşılık vermeyi ciddi şekilde değerlendirdiği vurgulandı.

Lübnan’dan edinilen bilgilere göre, Tel Aviv ve Washington, mevcut durumdaki belirsizliği sınır hattındaki gerçekliği kendi lehlerine yeniden şekillendirmek için bir fırsat olarak görüyor.

İsrail’in ateşkesi tam anlamıyla uygulamamasının temel sebeplerinden biri de bu. Hizbullah ise bugüne dek sahadaki herhangi bir ihlale doğrudan askeri müdahaleden kaçınırken, Beyrut’tan ateşkes taahhütlerine eksiksiz şekilde dönülmesini talep ediyor.

Bu talebin karşılığında doğabilecek “bedel” ise Lübnan siyasetinde halen netlik kazanmış değil.

Hizbullah, yayımladığı açık mektupta, müzakere sürecinin tek başlangıç noktası olarak İsrail’in Mavi Hat’ın gerisine çekilmesini şart koşuyor.

Örgüt, normalleşmeye zemin hazırlayabilecek ve “Beyrut’un işgale karşı direnme hakkını” zayıflatacak her türlü düzenlemeye kesinlikle karşı olduğunu yineliyor.

Ayrıca egemenliğin korunması için Lübnan ordusu ve halkıyla dayanışma içinde olmaya devam edeceğini açıkça ortaya koyuyor.

Şeyh Naim Kasım ise “Saldırılar sürdürülemez; her şeyin bir sınırı vardır” sözleriyle bu duruşun altını çizdi.

Bu mesajlar, Lübnan iç siyasetinde de yankı buluyor. Hizbullah, hükümetin silahlar üzerindeki münhasır mülkiyet kararını İsrail’in silahsızlanma talebine karşılık verme fırsatı olarak görüyor.

Örgüt, bu konunun müzakere konusu olmayacağını, sadece kapsamlı bir güvenlik stratejisi çerçevesinde ele alınacağını vurguluyor. Şeyh Naim Kasım ayrıca ateşkes anlaşmasının kapsamının yalnızca Litani Nehri’nin güneyiyle sınırlı olduğunu hatırlattı.

Beyrut’taki kaynaklar, güney sınır hattında “ateşkes”in fiilen istikrarsız bir durum olarak sürdüğünü, savaş koşullarına tam anlamıyla dönülmediğini, ancak gerçek bir barış ortamından da uzak olunduğunu aktarıyor.

Aynı kaynaklar, Şeyh Naim Kasım’ın son konuşmasının hem yerel kamuoyuna hem de uluslararası aktörlere net mesajlar verdiğini; müzakere masasında anlaşmayı yeniden şekillendirme veya Hizbullah’ın askeri gücünü zayıflatma girişimlerine kırmızı çizgiler çektiğini belirtiyor. Bu tutumun İsrail ve ABD tarafından desteklendiği iddiaları da mevcut.

Lübnan medyasındaki analizlere göre, ülke son bir yıldır hava saldırıları, suikastlar, ekonomik baskılar ve orduya yardımda kısıtlamalar gibi çok yönlü baskı altında bulunuyor.

İsrail cephesinde ise güneyde işgal politikasının sürdüğü, geniş çaplı askeri harekat öncesinde sahadaki durumu değiştirme hedefinin güdüldüğü ileri sürülüyor.

Beyrut’taki siyasi kaynaklar, Washington’un “ülke dışından silah girişini engelleme” prensibini somutlaştırma talebinin arttığını ve bunun Hizbullah’ın Litani Nehri kuzeyindeki askeri gücünü önemli ölçüde zayıflatmaya yönelik bir hamle olarak değerlendirildiğini bildiriyor.

Lübnan’daki siyasi gözlemciler, Kasım’ın açıklamalarını örgütün kırmızı çizgisi olarak nitelendiriyor.

Hizbullah’ın devletin arkasında hareket etme pozisyonundan taviz vermediği, egemenlik taleplerinin silahsızlanmaya gerekçe oluşturmasına izin vermeyeceği net biçimde ifade ediliyor.

Parti'nin, Lübnan ordusunun güneydeki konuşlanmasının genişletilmesine, bunun askeri kanadın tasfiye edilmesi gibi nihai hedeflere yol açmadığı sürece olumlu baktığı belirtiliyor.

Beyrut’taki yorumlar ikiye bölünmüş durumda. Bir kesim, Hizbullah’ın askeri kapasitesini koruma ısrarını olası yeni bir çatışmaya hazırlık olarak değerlendirirken; diğer kesim, örgütün uluslararası baskının farkında olduğunu ancak temel ilkelerinden ödün vermediğini gösteren siyasi bir caydırıcılık mesajı vermeye çalıştığını düşünüyor.

Sonuç olarak, Beyrut’taki analizler Şeyh Naim Kasım’ın açıklamalarının krize çözüm getirmediğini, ancak Hizbullah’ın sınırlarını net biçimde çizdiğini ortaya koyuyor.

Parti, kuzey yerleşimlerinin güvenliği için gerçek bir siyasi diyaloğa izin vermiyor ve ateşkesi dolaylı yoldan silahsızlanmaya dönüştürme çabalarını reddediyor.

Maariv'e göre, mevcut koşullar devam ederse, “her şeyin bir sınırı vardır” uyarısı, siyasetin ötesinde güney sınırında yeni bir çatışmanın işareti olabilir.