
YDH- El-Ahbar yazarlarından Yahya Dabbuk, Gazze Şeridi’ndeki ateşkes sürecinin ikinci aşamasının ertelenmesini incelediği yazısında, Gazze’nin stratejik olarak kolayca şekillendirilebilecek bir alan olmadığını, ardı ardına gelen plan ve vizyonların başarısız olduğunu, özellikle de yoğun yıkım ve saldırılara rağmen Şerit’in dünyanın en güçlü askeri makinesine meydan okuduğunu vurguluyor.
Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşmasının yürürlüğe girmesinden bir aydan fazla bir süre sonra, ikinci aşaması artık yalnızca "ertelenmiş bir adım" olmaktan çıkıp hem Washington ile bölgesel ortakları, hem de Washington ile Tel Aviv arasında çözüm sürecinin gidişatı konusunda gizli bir mücadelenin arenası haline geldi.
Öncelikle buradaki anlaşmazlık teknik veya taktiksel değil, strateji: Amerikan yönetimi ateşkesi, Suudi Arabistan'ı da kapsayan ve Filistin devletine doğru bir miktar ilerleme kaydederek İsrail'in askeri seçeneğini uzun vadeli istikrar lehine sınırlayan daha geniş bir bölgesel düzenlemenin başlangıç noktası olarak görürken, İsrail, kalıcı taahhütlerden kaçınıp siyasi bir bedel ödemeden caydırıcılık kapasitesini sürdürmesine olanak tanıyan geçici bir gerçeklik kurmayı hedefleyen zıt bir vizyona tutunuyor.
Sadece çıkarların değil, prensiplerin de çatıştığı bu çatışma, "ateşkesin yönetiminde ortaklık" olması gereken durumu, karar alma yetkisi için sessiz bir mücadeleye dönüştürdü.
İsrail tam bir ortak değil, "katkıda bulunmak" yerine "onaylamak" zorunda olan bir taraf. Suudi Arabistan, BAE, Katar, Mısır ve Türkiye'nin açık Arap desteğiyle ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Gazze Şeridi'ni iki bölgeye bölerek, uluslararası bir istikrar gücü konuşlandırarak ve Güvenlik Konseyi kararlarına (sadece nominal olarak da olsa) "Filistin devleti" ifadesini dahil ederek ateşkesi geçici bir düzenlemeden kalıcı bir düzenlemeye dönüştürmek için acele ederken İsrail, alternatif bir otorite ve siyasi taahhütler olmaksızın kısmi bir geri çekilmeyle karakterize edilen statükoyu sağlamlaştırma çabalarına tutunuyor.
Dolayısıyla, Amerikan bakış açısına göre Gazze artık yalnızca İsrail'in bir güvenlik sorunu değil, Tel Aviv ve Riyad arasındaki yakınlaşmayı siyasi çözüme doğru somut bir ilerlemeyle birleştirmeyi amaçlayan daha geniş bir bölgesel projede bir araçtır.
Proje ayrıca, ateşkes ve yeniden yapılanmayı, Arap ve bölgesel aktörleri Gazze Şeridi yönetimine entegre etmek için bir kaldıraç olarak kullanmayı ve aynı zamanda çatışmanın bölgesel ve uluslararası alanda, özellikle İran, Çin ve Rusya ile ilgili olarak, başlıca Amerikan çıkarları üzerindeki etkilerini hafifletmeyi amaçlamaktadır.
Ancak İsrail'de Gazze, caydırıcılık ve çeşitli cepheler ve tehditlerle başa çıkmada geçmişteki stratejik başarısızlıkları düzeltme becerisi için bir test sahası olarak görülmeye devam etmektedir.
Bu durum, İsrail hükümetini, ister kendi güvenliğini önceliklendirmek için Refah sınır kapısını kapalı tutarak ve yardım teslimatlarını geciktirerek, ister daha fazla zaman kazanmak için Refah'taki savaşçıların krizinin çözümünü mümkün olduğunca geciktirerek, ikinci aşamaya geçişi engellemeye odaklanmaya yöneltmektedir.
Şimdiye kadar, Amerikan planı, başlangıç aşamasında ve sıkı coğrafi sınırları dahilinde, bölünmüş bir Gazze Şeridi, daha doğrusu iki Gazze üretti: "Sarı Hat"ın doğusundaki ilk Gazze Şeridi, Şeridin yaklaşık yarısını kapsıyor ve şu anda doğrudan İsrail işgali altında yönetiliyor.
Ancak yeni bir mantık ortaya çıktı: Hat artık geçici bir geri çekilmenin işareti değil, fiili bir ayrım hattı haline geldi. Doğu Gazze'de, Katar, BAE, Suudi Arabistan ve hatta Türkiye tarafından finanse edilen, ortak bir Amerikan-Arap-bölgesel etki alanı olarak "yeni bir Gazze" inşa etme amacı güdülüyor.
Projeleri, (Washington'ın mantığına göre) bir ödül olarak bu ülkelerle bağlantılı şirketler aracılığıyla yönetilecek. Tüm bunlar, işgal altındaki Filistin'in güneyindeki Kiryat Gat'ta bulunan Amerikan komuta merkezi tarafından denetleniyor. Bu merkez, başlangıçta bir koordinasyon merkezi olarak değil, Amerikan karar vericisinin bir saha kolu olarak kurulmuş ve İsrail ordusunu, bu merkez aracılığıyla önemli kararlar alma sürecinden dışlamıştı.
İsrail'in buradaki yokluğu taktiksel değil, misyonu başarmada stratejik bir başarısızlığın, "ertesi gün" için önceden tasarlanmış bir vizyonun eksikliğinin ve net hedefleri olmayan askeri araçlara sürekli güvenmenin doğal bir sonucudur.
Nüfusun büyük çoğunluğunun yaşadığı Batı Gazze ise, giderek Hamas'ın meşru bir otorite olarak değil, kırılgan bir istikrarın tek garantörü olarak işlevsel olarak yönettiği bir bölgeye dönüşüyor. İsrail, bu bölgeye insani yardım akışını sağlamakla görevliyken, Hamas fiili bir alternatif ve dolayısıyla statükonun yönetiminde açıkça tanınmasa da bir ortak haline geliyor. Bu aynı zamanda İsrail'in tam bir zafer elde edememesinin de doğal bir sonucudur.
Bu noktadan itibaren İsrail için zorluk artık ikinci aşamayı nasıl bozacağı değil. Ertelemeyi başarsa bile, zamanın geçmesi yalnızca bölünmeyi derinleştirmeye ve yukarıda tartışılan iki vizyon arasındaki uçurumu derinleştirmeye hizmet edecektir. Ancak bu, her şeyin olduğu gibi kalacağı anlamına gelmez. Son iki yılda kanıtlandığı gibi, Gazze stratejik olarak kolayca şekillendirilebilecek bir yapı değildir.
Birbiri ardına planlara, birbirleri ardına vizyonlara maruz kalmış, ancak bu formüllerin hiçbiri kalıcı bir istikrar sağlamada başarılı olamamıştır.
En önemlisi, saldırıların yoğunluğuna ve yaygın yıkım ve ölümlere rağmen, Gazze Şeridi dünyanın en güçlü askeri makinesine meydan okumuştur. Sonuç olarak, Gazze haritasını yeniden çizmeye yönelik amansız Amerikan çabaları en azından oldukça şüpheli kalacaktır.
Çeviri: YDH