İnsan Hakları Örgütü: İsrail Batı Şeria’da 'savaş suçu' işliyor

20 Kasım 2025

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), 2025’in Ocak ve Şubat aylarında Batı Şeria’daki üç mülteci kampında 32.000 Filistinlinin zorla yerinden edilmesini, evlerin yıkılmasını ve geri dönüşlerinin engellenmesini “savaş suçu ve insanlığa karşı suç” olarak nitelendirdi.

YDH- İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) yayımladığı yeni rapora göre, İsrail hükümetinin 2025 Ocak ve Şubat aylarında Batı Şeria’daki üç mülteci kampının nüfusunu zorla yerinden etmesi, “savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar” kapsamına giriyor.

Raporda, zorla çıkarılan 32.000 kişinin evlerine geri dönmesine izin verilmediği ve çok sayıda evin İsrail güçleri tarafından kasıtlı olarak yıkıldığı bildirildi.

“Tüm Hayallerim Yıkıldı” başlıklı 105 sayfalık rapor

İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), “‘All My Dreams Have Been Erased’: Israel’s Forced Displacement of Palestinians in the West Bank/ ‘Tüm Hayallerim Yıkıldı: İsrail’in Batı Şeria’daki Filistinlileri Zorla Yerinden Etmesi” başlıklı 105 sayfalık raporunda, 21 Ocak 2025’te başlayan ve Cenin, Tulkerim ile Nur Şems kamplarını hedef alan “Demir Duvar Operasyonu”ın ayrıntılarını ortaya koydu.

Raporda, geçici Gazze ateşkesinin ilanından sadece birkaç gün sonra başlayan operasyon sırasında İsrail güçlerinin kamp sakinlerine aniden evlerini terk etmeleri emrini verdiği; bunun bazı bölgelerde dronlara monte edilen hoparlörlerle yapıldığı ifade edildi.

Tanıkların, askerlerin kamp içinde sistemli biçimde evleri bastığını, mülkleri dağıttığını, sakinleri sorguladığını ve bütün aileleri evlerden çıkmaya zorladığını aktardığı kaydedildi.

HRW: 32.000 Filistinli uluslararası hukuka aykırı biçimde sürüldü

HRW Mülteci ve Göçmen Hakları Kıdemli Araştırmacısı Nadia Hardman, İsrail’in üç kamptan “2025 yılı başında 32.000 Filistinliyi uluslararası hukuki korumaları gözetmeden evlerinden zorla çıkardığını ve geri dönmelerine izin vermediğini” belirtti.

Hardman, Gazze’ye odaklanan dünya gündeminin gölgesinde İsrail’in Batı Şeria’da “savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve etnik temizlik” gerçekleştirdiğini ve bunların soruşturulup yargılanması gerektiğini ifade etti.

Görgüler, uydu görüntüleri ve video kayıtları incelendi

HRW’nin açıklamasına göre örgüt, üç kamptan zorla yerinden edilen 31 Filistinliyle görüşmeler yaptı, uydu görüntülerini ve İsrail’in yıkım emirlerini analiz etti. Doğrulanmış video ve fotoğraflar da incelenerek geniş çaplı tahribatın boyutları belirlendi.

21 Ocak’ta İsrail güçleri, Cenin mülteci kampına yüzlerce kara askeri, Apache helikopterleri, insansız hava araçları, buldozerler ve zırhlı araçlarla düzenlenen operasyonla girdi. Görgü tanıkları, tahliye sırasında buldozerlerin binaları yıktığını bildirdi.

Benzer operasyonların 27 Ocak’ta Tulkerim’de, 9 Şubat’ta ise Nur Şems’te gerçekleştirildiği belirtildi.

Sığınma yok, yardım yok

İnsan Hakları İzleme Örgütü, İsrail ordusunun yerinden edilenlere hiçbir barınma veya insani yardım sağlamadığını kaydetti. Binlerce kişinin akrabalarının evlerine, camilere, okullara veya hayır kuruluşlarına sığınmak zorunda kaldığı belirtildi.

54 yaşındaki bir kadın, askerlerin eve “maskeli ve ağır silahlı” biçimde girdiğini, “Artık burada bir eviniz yok. Gitmek zorundasınız.” diyerek aileyi çıkardığını aktardı.

Geri dönüş engelleniyor, kamplar içerden yeniden şekillendiriliyor

Operasyonlardan sonra İsrail makamlarının kamp sakinlerinin geri dönme hakkını tanımadığı; bölge yakınında aktif askeri operasyon olmamasına rağmen geri dönüşün yasaklandığı kaydedildi. Bazı kişilerin evlerine yaklaşmasının ateş açılarak engellendiği, sadece az sayıda kişinin kişisel eşyasını toplamak için giriş yapabildiği belirtildi.

HRW, ordunun kampların içinde geniş askeri geçiş yolları açmak için buldozerlerle mahalleleri temizlediğini ve tüm kamp girişlerinin bloke edildiğini ifade etti.

Yüzlerce bina yok edildi

HRW’nin uydu görüntü analizlerine göre, operasyonların üzerinden altı ay geçmesine rağmen üç kamp genelinde “850’den fazla ev ve yapı” tamamen yıkıldı veya ağır hasar gördü.

Birleşmiş Milletler Uydu Merkezi’nin 2025 Ekim tarihli ön değerlendirmesinde ise “1.460 yapının hasar aldığı”, bunlardan “652’sinin orta seviyede hasar” işareti taşıdığı belirtildi.

HRW, kampların UNRWA tarafından 1950’lerin başında kurulduğunu ve 1948’de İsrail’in kuruluşu ile yerinden edilen Filistinlilerin ve onların sonraki kuşaklarının burada yaşadığını hatırlattı.

Cenevre Sözleşmesi ihlali

HRW, 4. Cenevre Sözleşmesi’nin 49. maddesinin, işgal altındaki bölgelerde sivillerin zorla yerinden edilmesini “ancak geçici ve zorunlu askeri gereklilikler” halinde mümkün gördüğünü hatırlattı.

Aynı maddeye göre, yerinden edilen sivillerin korunması, barınması ve “çatışmalar sona erer ermez geri dönüş hakkının sağlanması” işgalci gücün sorumluluğunda bulunuyor.

İsrail’in açıklaması: Kamp içindeki “güvenlik tehdidi”

İsrailli yetkililer HRW’ye gönderdikleri yanıtta, “Operasyonun bu kamplarda artan güvenlik tehditleri ve terör unsurlarının varlığı nedeniyle başlatıldığını” ileri sürdü. Ancak HRW, sivillerin tümüyle ve kalıcı şekilde sürülmesinin tek zorunlu seçenek olduğuna dair herhangi bir gerekçenin sunulmadığını belirtti.

Yazışmalara göre, İsrail makamları Filistinlilerin ne zaman geri dönebileceklerine dair de hiçbir yanıt vermedi.

İsrail Maliye Bakanı ve Savunma Bakanlığı’nda görevli Bezalel Smotrich, Şubat ayında yaptığı açıklamada, kamp sakinlerinin “terör faaliyetlerine devam etmesi halinde” kampların “yaşanmaz harabelere dönüşeceğini” ve sakinlerin “başka ülkelere göç etmek zorunda kalacağını” söylemişti.

HRW: Bu, aynı zamanda etnik temizlik

Örgüt, söz konusu zorla yerinden etmelerin “etnik temizlik” olarak da nitelendirilebileceğini belirtti.

Bunun hukuki bir terim olmadığı, ancak “bir etnik veya dinî topluluğun başka bir grup tarafından yasadışı biçimde yerinden edilmesini tanımlamada kullanılan” bir ifade olduğu vurgulandı.

Gazze gölgesinde: Savaş suçu, insanlığa karşı suçlar ve soykırım iddiaları

HRW, operasyonların dünya gündemi Gazze’ye yoğunlaşmışken gerçekleştirildiğini, Gazze’de ise İsrail makamlarının “savaş suçları, etnik temizlik, insanlığa karşı suçlar, zorla yerinden etme, yok etme ve soykırım” eylemlerinin işlendiğini belirtti.

7 Ekim 2023’teki Aksa Tufanı Operasyonu’ndan bu yana İsrail güçlerinin Batı Şeria’da yaklaşık 1.000 Filistinliyi öldürdüğü, yargısız idari gözaltıları artırdığı, Filistinli evlerinin yıkımını ve yasa dışı yerleşim inşasını hızlandırdığı kaydedildi.

Yerleşimci saldırılarının ve gözaltında işkencenin de arttığı ifade edildi. HRW, tüm bu sürecin “apartheid ve zulüm kapsamındaki insanlığa karşı suçların parçası” olduğunu belirtti.

HRW: Üst düzey İsrailli yetkililer yargılanmalı

Rapor, operasyonlardan sorumlu üst düzey yetkililerin “komuta sorumluluğu dahil” savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan soruşturulup gerekli görüldüğü takdirde yargılanması gerektiğini bildirdi.

HRW, soruşturulması gereken isimler arasında şunları sıraladı:

Orgeneral Avi Bluth (Batı Şeria askerî operasyonlarından sorumlu Merkez Komutanlığı),

Korgeneral Herzi Halevi ve Korgeneral Eyal Zamir (Genelkurmay Başkanları),

Savunma Bakanlığı’nda görevli ve aynı zamanda Maliye Bakanı Bezalel Smotrich,

Savunma Bakanı Israel Katz,

Başbakan Benyamin Netanyahu.

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Savcılık Ofisi ve evrensel yargı yetkisine sahip ulusal mahkemelerin, bu isimleri soruşturması gerektiği belirtildi.

Yaptırım, silah ambargosu ve ticari kısıtlama çağrısı

HRW, hükümetlere şu çağrılarda bulundu:

Netanyahu, Smotrich, Katz, Bluth, Zamir ve diğer yetkililere hedefli yaptırımlar uygulanması,

İsrail’e yönelik silah satışlarının durdurulması,

Ayrıcalıklı ticari anlaşmaların askıya alınması,

Yasa dışı yerleşimlerle ticaretin yasaklanması,

UCM tutuklama emirlerinin uygulanması.

“Hükümetler ivedilikle harekete geçmeli”

Hardman, Batı Şeria’daki baskının boyutlarını değerlendirirken, “İsrail’in artan hak ihlalleri hükümetlerin, Gazze’deki kırılgan ateşkese rağmen, İsrail makamlarının Filistinlilere yönelik baskıyı tırmandırmasını engellemek için acilen harekete geçmesi gerektiğini ortaya koyuyor.” dedi.

Hardman, “Başbakan Netanyahu, Savunma Bakanı Katz ve diğer üst düzey yetkililer ağır suçlardan sorumlu tutulmalı; hükümetler hedefli yaptırımlar uygulamalı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi kararlarını yerine getirmelidir.” ifadelerini kullandı.